Özlenen Rehber Dergisi

99.Sayı

Harameyn Sohbetleri ; Arzın Kalbinde Kalbin Edebi

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 99. Sayı
Cenâb-ı Hakk’a hamdlerin en güzeli, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e salât ve selâmların en güzeli olsun ki Allah’ım bu güzel beldeye gelmeyi nasip etti. Bazı kardeşlerimiz ilk defa geliyorlar, bazıları mütaaddit defalar geldiler. Ömrümüz kifayet ettiği ve Rabbim de müsaade ettiği müddetçe Cenâb-ı Hakk’ın lütfüyle, Rabbimin Beyt’ini, Cenâb-ı Peygamber Efendimizi ziyaret etmeye daima geleceğiz inşallah.
Maksat:
Bizler buraya Cenâb-ı Hakk’a itaat etmeye, buraya dökülen rahmetten istifade etmeye geldik. En güzel bir şekilde istifade edebilmemiz için kalplerimizi Cenâb-ı Hakk’a itaatle bağlamalıyız. Kalbimizi, O’nun Beyti’ne bağlı bir şekilde muhafaza etmemiz lazım ki istifademiz artsın. Sağımızda solumuzda, otelde, gidişimizde gelişimizde meşgul olmayın. Çünkü meşgul olduğunuz her şey, kalbin istifadesinin önünde bir perdedir.
Buradaki maksat Allah’a itaat kuvvetini bulmaktır. Onu bulamadıktan sonra altın saraylarda da kalsan hiçbir kıymeti yoktur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.): ’Lâ tahzen innallâhe meanâ / Üzülme, zira muhakkak Allah bizimle beraberdir.’ (Tevbe, 9/40) âyet-i indiği zaman Sevr mağarasındaydı. Altın döşemeli sarayda değildi. Bir mağaradaydı. Allah’ın iltifatı kalbedir. Şu kalpleri muhafaza edeceğiz.
Burada ibadetlerin karşılığı bire yüz bindir. Kur’an burada vahyolundu.
İman Şehri ve İlk Muvahhidler
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) işte bu Beytullah’ın etrafında o dönemdeki Mekke müşriklerinin işkencelerine maruz kaldı. Secdeye kapandığı zaman üzerine, ölmüş hayvanların işkembeleri atıldı da Hz. Fâtımatü’z-Zehrâ annemiz yetişti, aldı. Yaşının küçük olmasına rağmen, Cenâb-ı Peygamber Efendimizden gelen nübüvvet nurunun verdiği kuvvetle Allah’a hamdolsun ki ’Ne istiyorsunuz siz bu insandan?’ diye Mekke müşriklerine haykırarak, babasının sırtında işkembeleri o kaldırdı.
Onlar, kalplerde imanın muhkem kılınması için o eziyetlere sabır gösterdiler. Bizler bu gün Beytullah’ı, onların bereketiyle ’Lâ ilâhe illallah Muhammedü’r-Rasûlullah’ diyerek tevhit ile tavaf edebiliyoruz. Onlar, omuzlarına yüklenen bu tevhidin ağırlığını taşımaları neticesinde bizler bu gün bu nimetleri yaşıyoruz elhamdülillah. Allah’ım bizleri, başta Nebî (s.a.s.) Efendimizin, onun Ehl-i Beyti’nin ve bu yükü omuzlayan, o eziyetleri çeken Sahâbe-i Kiram Efendilerimizin şefaatlerine mazhar eylesin inşallah.
Bu imanın yaşandığı, bu bereketlerin döküldüğü beldedeyiz elhamdülillah. Hz. Hatice annemiz ki, Cenâb-ı Hakk’ın verdiği bütün imkânları Cenâb-ı Rasûlullah Efendimizin emrine sunarak, fedakârlıkta, cömertlikte bütün ümmetin hanımlarına örnek olan bir şahsiyettir.
Öyle bir anamızdır ki Cibril (a.s.) bir gün, Nebi (s.a.v.)’e (Hira Dağı’nda iken) geldi ve: ’Yâ Rasûlallah! İşte şu Hatice’dir. Yanında, içinde katık veya yiyecek ya da içecek olan bir kap olduğu halde (sana) geliyor. O sana geldiği zaman ona Rabb’inden ve benden selâm söyle! Ve onu cennette inciden yapılmış, içinde ne gürültü patırtı ne de yorgunluk olmayan bir evle müjdele.’ dedi. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 20) …Bunun üzerine (Hatice): ’Muhakkak ki Allah selamın kendisidir. Cibril’e selam olsun ve Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun (yâ Rasûlallah)!’ dedi. (Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Menâkıb, 73, c.9, s.389, h.no:8301)
Allah katında bu kadar kıymetlidir Hz. Hatice. İman abidesidir. Allah’a hamdlerin en güzeli olsun. Hatice annemiz de diyor ki: ’Selâm O’dur, selâm O’ndandır.’ Ne kadar güzel anlamışlar tevhidi.
Cennet Yâkutu Hacerü’l-Esved, Mültezem ve Rukn-i Yemânî
İbn-i Abbâs (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) Hacer(ü’l-Esved) hakkında şöyle buyurdu: ’Allah’a yemin olsun ki, muhakkak Allah kıyamet günü onu (yani Hacerü’l-Esved’i), kendileriyle gördüğü iki gözü, kendisiyle konuştuğu bir dili olduğu halde haşr edecek. Kendisini istilam edenler hakkında hak üzere şahitlik yapacak (veya kendisini hakkıyla istilam edenler hakkında şahitlik yapacak).’ (Tirmizî, Hac, 113)
Yine Hacerü’l-Esved’in yeryüzünde Allah’ın sağ eli olduğu, onun vasıtasıyla kullarıyla musafaha ettiği, Hacerü’l-Esved’e dokunanın Allah (c.c.)’ya biat etmiş olduğu hadis mecmualarında zikredilmektedir. (Bkz. Taberânî, Evsat, c.1, s.171, h.no:563; İbn-i Huzeyme, Sahîh, Menâsik, 641, c.4, s.221, h.no:2737)
Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Her kim ona (yani Hacerü’l-Esved’e) yönelirse, muhakkak Rahman’ın eline biat etmiş, (Allah’a yönelmiş) olur.’ (İbn-i Mâce, Menâsik, 32)
Mültezem’de yapılan dualar Allah katında makbuldür. ’Rükn (yani Hacerü’l-Esved) ile Makâm arası Mültezem’dir. İhtiyaç sahibi veya sıkıntı sahibi veya gam sahibi her kim, (orada) Allah Azze ve Celle’ye dua ederse, Allah kendisinden (sıkıntılarını) giderir.’ (Münâvî, Feydul’l-Kadîr Şerhu’l-Câmii’s-Sağîr, c.3, s.210, h.no:3172)
Rukn-i Yemânî ise Hacerü’l-Esvet’ten bir önceki köşedir, orayı istilam etmek sünnettir. Ebû Hureyre (r.a.)’den mervi hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: ’Orada (yani Ruknü’l-Yemânî’de) yetmiş melek görevlendirilmiştir. Binaenaleyh her kim: ’Allâhümme innî es’elüke’l-afve ve’l-âfiyete fi’d-dünyâ ve’l-âhirati, Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhirati haseneten ve gınâ azebe’n-nâr / Allah’ım! Muhakkak ben, senden dünya ve âhirette af ve afiyet dilerim. Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik, âhirette de iyilik ver ve bizi ateş (yani cehennem) azabından koru’ derse (o melekler): ’Âmin!’ derler.’ (İbn-i Mâce, Menâsik, 32)
Tavaf: İlâhi Tecelliye Pervane Olmak

Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre, muhakkak ki o, Nebi (s.a.v.)’i şöyle buyururken işitmiştir: ’Her kim Beyt’i (yani Kâbe’yi) yedi (defa) tavaf eder ve (tavaf esnasında): ’Subhânallâh, ve’l-hamdu lillâh, ve lâ ilâhe illallâh, vallâhü ekber, ve lâ havle ve lâ guvvete illâ billâh’ (tesbihatın)dan başka (dünya kelamı) konuşmazsa, kendisinden on günah silinir, kendisi için on sevap yazılır, onunla (yani bu tesbihat vesilesiyle mertebesi) on derece yükseltilir. Her kim de tavaf eder ve o halde (yani tavaf esnasında) (dünya kelamı) konuşursa, (sadece) iki ayağıyla suya batan gibi (yalnız) iki ayağı rahmete batar.’ (İbn-i Mâce, Menâsik, 32)
(Abdullah) b. Abbâs (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Her kim Beyt’i (yani Kâbe’yi) elli defa tavaf ederse annesinin kendisini doğurduğu günkü gibi günahlarından çıkar (yani arınır).’ (Tirmizî, Hac, 41)
(Abdullah) b. Abbâs (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Muhakkak Allah Teâlâ, her gün ve gecede yüz yirmi rahmet indirir. Altmışı tavaf edenlere, kırkı namaz kılanlara, yirmisi de (Kâbe’ye) bakanlara ait (olmak üzere) bu beyt (yani Kâbe) üzerine iner.’ (Taberânî, Kebîr, c.5, s.329, h.no:11313)
Mekke’de, tavaflarda bazen görüyoruz, yanına hanımını alıyor, sohbet ede ede piknik gezisinde gezer gibi tavaf yapıyor. İbadettesin! Tavaf namaz gibidir! Tavaf namaz gibidir! Tavafta dünya işleriyle uğraşan kişinin hali şunun gibidir: Bir yer düşünün, yağmur yağmış, yerler su olmuş. Yerler ıslak olduğu için insanın sadece ayakları ıslanır da üstüne hiçbir şey olmaz ya, aynı bunun gibidir. Ayakları yoruluyor; ama kendine hiçbir faydası yok. Bu nedenle, tavaflarda namazdaki gibi olduğumuza dikkat edeceğiz.
Tavaf, namaza benzetilmiş; ama bunun da bir manası var. Namaz miraçtır, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna yükseliştir, kalbin Cenâb-ı Hak’la meşguliyetidir. O’nun dışındaki şeylerden ayrılmasıdır. Bu nedenle Beytullah’ta kalpten geçirilen günahlardan da insan mesuldür denmiştir.
’Ve her kim de orada (yani Mescid-i Haram’da) zulüm ile haktan sapmak isterse, ona elim bir azaptan tattıracağız.’ (Hac, 22/25) buyruğu hakkında Abdullah b. Mes’ûd (r.a.)’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: ’Her kim Beyt (yani Kâbe) dışında bir hata işlemek isterse, onu işleyinceye kadar kendisine (günah) yazılmaz. Her kim de Beyt (yani Kâbe)’de bir hata işlemek isterse, Allah ona elim bir azaptan tattırıncaya kadar dünyadan onu öldürmez.’ (Taberânî, Kebîr, c.4, s.540, h.no:8980)
Ya Rabbi, hepimiz aciziz Allah’ım. Cenâb-ı Hakk bizleri, kalplerimizi ibadete, itaate, Zât’ına yöneltir de nefsimizin çirkinliklerine fırsat verdirmez inşallah… Allah yardım etmezse buna kimin gücü yeter ki?..
Günlerimiz mahdut, Allah bizlere bu imkânları verdi, fırsat verdi, birçok kardeşimiz hem zaman açısından hem imkân açısından darlıklar içerisinde buna talip oldular, geldiler. Bunu Rabbimize itaat olarak, Cenâb-ı Hakk’ın affına, O’nun rızasına, hoşnutluğuna vesile olacak güzel amellere talip olarak ikmal etmeye inşallah gayret edelim, Rabbim de öylece nasip etsin inşallah.
Beytullah’ta Kalbin Edebi…
Şu hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: Müeyl bin Elverdi Meti’den rivayet olunmuştur ki, mübarek zatlardan biridir, şöyle demiştir: ’Bir gece Hatimde namaz kılıyordum, işte orada tam bu sırada Kâbe’den gelen bir ses duydum: ’Etrafımda dönenlerin lüzumsuz düşünce, faydasız dedikodu ve boş sözlerinden, önce Allah’a sonra da sana şikâyet ederim Yâ Cebrail!’ Eğer kendilerini düzeltmez ve uygunsuz söz ve hareketlerinden vazgeçmezlerse öyle bir kuvvetle parçalanırım ki her parçam ve her taşım nereden alınmışsa ta oraya kadar sıçrar gider ve darmadağın olurum.’
Hatim, Beytullah’ın kenarında o yuvarlak duvarla çevrilmiş kısımdır. Orası Beytullah’ın içinden kabul ediliyor, daha önceden sınırlar oraya kadarmış, sonra yangın ve seller sebebiyle daraltılınca orası dışarıda kalmış hikmet-i Hüdâ. Rasûlullah Efendimiz Mekke’yi fethettiği zaman Beytullah’ın içinde namaz kıldı elhamdülillah, bugün Müslümanlar da Hatim’de namaz kılarak bu sünnetten istifade ediyorlar. Allah nasip etti, orada iki rekât namaz kıldık Allah’a şükürler olsun.
Tavaf’ı Anlamak…
Tavaf namaz gibidir kardeşlerim, tavaf namaz gibidir. Lakin bu namazda yürüyoruz. Cenâb-ı Hakk buna ruhsat vermiş. Tavaf aynı namaz gibidir, o yüzden dolayı da ’tavaf nedir, nasıl bozulur, bozulduğu zaman nasıl yeniden ikame edilir?..’ vb. tavafla ilgili fıkhî hükümler bizim mezhebimizde, tavaf namaza benzetilerek konmuştur. O yüzden namaz nedir? Mü’minin Miracıdır. Yani Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda olmaktır. Öyleyse tavafta da insan Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda gibidir.
Namazda dünya ile meşgul olmak neyse, tavafta da durum aynı onun gibidir; fakat burada nefis hemen tutup başkalarında hata kusur arar, noksanlık arar. Biz kendi noksanımıza bakacağız. Beytullah burada, Allah kime ruhsat verdiyse eksiğiyle noksanıyla o buradadır, o yüzden dolayı da kimsenin ayıp ve kusuruyla, noksanıyla uğraşmayacağız. Biz doğrusunu öğrendiğimiz zaman, o doğruyla Peygamber Efendimizin sünnetiyle amel etmeye çalışacağız, noksanlıklarımızdan kurtulup onları ikmal etmeye gayret edeceğiz inşallah. Falanca şöyle yapıyor, böyle yapıyorla meşgul olmayacağız.
Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Bir kimse: ’İnsanlar helak oldu’ dediği zaman kendisi onların en ziyâde helak olanıdır.’ (Müslim, Birr-Sıla-Âdâb, 41)
Ayıbımız, kusurumuz başımızdan aşkındır bizim, başkasıyla ne uğraşacağız. Biz kendi noksanlarımızla uğraşacağız ki onları bir an önce tamamlamaya ve Rabbimin Beyti’nde Elhamdülillah Cenâb-ı Hakk’ı hoşnut edecek bir hâl üzere tavaf etmeye, ibadet etmeye gayret edeceğiz inşallah.
Ziyaret tavafı Haccın rükünlerinden bir tanesidir. Tavaf umrenin de farzlarındandır. Nafile tavaf ise Peygamber Efendimizin sünnetindendir. İnsanlar bu nimetlerden istifade için akın akın Beytullah’a geliyorlar. Görüyorsunuz ki yirmi dört saat, bir saniye olsun tavaf durmuyor.
Öyle ki namaz kıla kıla belki insana bir ağırlık gelip bırakma ihtiyacı hissedebilir, buna güç yetiremez; ama ne hikmettir, insanlar yorulsalar da tavafa devam ediyorlar. Ve Cenâb-ı Hakk’ın lütfetmiş olduğu bir iştiyakla tavaf ibadeti bütün bir kuvvetle devam ediyor elhamdülillah.
Biz çıktık geldik, buradayız; ama Beytullah’ı tavaf edenler hiç eksilmiyor Elhamdülillah. Allah’ım da eksiltmesin inşallah.
Tavaf da dairesel bir hareket var. Dairesel bir hareket, aslında kalbin bir merkeze bağlı oluşunun da işaretidir. Çünkü öyle bir bağ var ki o kuvvet etrafında dönmeniz gerekiyor. Kullukta da insan Cenâb-ı Hakk’a itaat ederken, aynı tavafta olduğu gibi, meşgaleleri onu kalbinin bağlı olması gereken yerden kopartmamalıdır. Hangi işimizle uğraşırsak uğraşalım, Beytullah’ın etrafında döner gibi kulluk vazifeleriyle Cenâb-ı Hakk’a itaat bağımız bağlı kalmalı.
(Abdullah) b. Abbâs (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Her kim Beyt’i (yani Kâbe’yi) elli defa tavaf ederse annesinin kendisini doğurduğu günkü gibi günahlarından çıkar (yani arınır).’ (Tirmizî, Hac, 41)
Tahmin ediyorum ki bundan geri kalan kardeşimiz yoktur halhalde. Bu müjdeye nail olacak sayıya kavuştular Allah’a hamdolsun. Cenâb-ı Hakk Rasûlullah Efendimizin lisanı ile olan tebşire de bizi kavuştursun inşallah.
Nasıl ki tavafta, Beytullah’ın etrafında gönlümüz Yaratan’a boyun bükmüş bir halde, lisanımız zikir ile, bedenimiz de o zikrin terennümüyle sürekli Beytullah’ı tavaf ediyor; buradan ayrıldığımız zaman beldelerimizde de, bedenlerimizin Beytullah’ı tavaf edişi gibi, o hükümden diğer hükme, o itaatten diğer itaate koşarcasına sürekli Allah’ın itaatine koşmamız lazımdır. Şöyle ki; Beytullah’a bir iple bağlı olduğumuzu ve o iple sürekli döndüğümüzü düşünüz. Elimiz bir harama uzanacak olsa Beytullah’a bağlı olan o ip sebebiyle elimiz harama ulaşamaz, yanlışa gidecek olsa gidemez, çıkacak olsak çıkamayız. İşte kalplerimizi de Cenâb-ı Hakk’a öyle bağlamak lazımdır, tavaf eder gibi…
Yıldızlar, güneş, ay ve bütün mükevvenat dönüyor. Bu dönüşlerinde elbette ki Cenâb-ı Hakk’ın murat ettiği bir hikmet var, biz onu bilelim veya bilmeyelim.
Demek ki o dönmek kalbin Cenâb-ı Hakk’ta, O’nun aşkında, O’nun sevgisinde, varlığından sıyrıldığı bir andır. Tavafta iken Allah’ın zikri ile meşgul olurken, elbette her insan buna takat getiremez, güç yetiremez, sürekli o hali muhafaza etmek kolay değildir; ama niyet ve istikamet ona yönelirse bizler, Allah’ın hükmünden dışarı çıkmama hâlinin içerisine gark oluruz. Hem ayıklık hâli üzerimize gelmiş olur hem de Allah’ın hükmünden, O’nun dairesinden dışarı çıkmama hali bizi kavramış olur. Sanki tavaf alanında dolaşır gibi, beldelerimize döndüğümüz zaman Allah’ın bir hükmünden diğer bir hükmüne, itaatten itaate bu hal üzere koşarız. Nerde Allah’a isyan var, derhal ondan yüz çevirerek uzaklaşırız. Nasıl ki tavafta gözümüze, insanlara eziyet olmasın diye elimize dikkat ediyoruz, hatta önümüzde olan insandan yol isterken bile sanki bir kuş tüyünün o insana dokunduğu gibi hemen hafifçe elimizi dokunduruyoruz, eziyet olmasın, niçin? Biliyoruz ki şu an Cenâb-ı Hakk için tavaftayız, kulluktayız, ibadetteyiz, itaatteyiz. Öyleyse beldelerimize döndüğümüz zaman, Allah’ın hükmüne de bu hâl üzere dönmemiz lazım kardeşlerim. İtaatten itaate koşacağız. Biz Allah için yaşayan kullar olacağız. Buna gayret edeceğiz. Rabbimiz için, Yaratanımız için yaşayan kullar olacağız inşallah. Bunu elde etmeye çalışacağız. Buna koşacağız kardeşlerim. Allah’ım bize bu hususta kuvvet versin, itaat yollarını bize kolaylaştırsın inşallah.
Allah (c.c.) lütfu ihsanıyla eğer şu kalbimizi batıl sevgilerin tesirinden çekip alırsa, o zaman bu kalp ancak Allah’ın itaatinde sükûn bulur. Kalbimizi bu hâle getirmeye dikkat edeceğiz kardeşlerim. Kalplerimizin bu hâle gelmesi için nefis tezkiyesi şarttır. Nefsin Allah’ın hükmüne boyun eğmemesi, türlü türlü bahaneleri öne getirmesi hep bunun içindir. Tezkiye şarttır.
Kardeşlerim tavaflarımızın âdeten olmasından Allah muhafaza etsin. Âdeten tavaf etmeyiniz. Âdeten dolaşmayınız. Garîb olan, kullarına şahdamarından daha yakın olan, gizli ve aşikâr her şeyi kemâliyle işiten, gören Hz. Allah’ın nazarı altında tavaf ettiğinizi unutmayınız.
Tavaf ederken şunu tefekkür ettim de o an için, Ya Rabbi! Cenâb-ı Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Beytullah’ın etrafını böyle tavaf ediyor idi. Peygamber Efendimizin, Cenâb-ı Hakk ile arasındaki hususi yakınlığa ne kimse güç yetirebilir ne de girebilir. Ama ümmetine kulluk olarak o gönülden, o ayakları Beytullah’ın etrafında tavaf ederken ne murat ile attırmış isen, her bir adımımızı da Habibine bu ahlak, bu niyetle, ittibayla atıyoruz Ya Rabbi. Allah’ım bizden böylece kabul et Ya Rabbi.
Allah’ım, yâ Rabbi, yâ Erhame’r-Râhimin! Allah’ım, çeşitli beldelerden sadece Sana ibadet etmek, sadece Sen’i zikretmek, Sen’in Beytin’i tavaf etmek, Sana yönelmek maksadıyla gelen bütün kullarını affı mağfiret eyle.
Allah’ım, bizim kalplerimizi de yâ Rabbi, lisanından, kalbinden Sen’in ismin döküldüğü zaman, ’Dudağındaki ıslaklık kurumadan Ben onunla beraberim’ buyurduğun hal üzere kıl. Allah’ım, bu cemaatimizi de, Beytullah’taki bütün insanları da, bütün müminleri de bu hal üzere kıl yâ Rabbi.
Senin affının nihayeti yoktur yâ Rabbi. Sen affedicisin, affetmeyi de seversin, bizi de affeyle yâ Rabbi!.. Bizi de affeyle ey Rabbim, Sen’den başka maksat, Sen’den başka matlup bırakma Allah’ım…
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.