Özlenen Rehber Dergisi

4.Sayı

Mümin Olabilmek

Dr. Celal Emanet Özlenen Rehber Dergisi 4. Sayı
Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, o’nun ayetleri okundu?unda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfal/2)

Müslüman olmanın ilk şartı; kainatı ve onda bulunan tüm varlıkları yaratan Allah’a ve o’nun Rasûlüne imandan sonra, Kur’an ve Sünnete uygun bir ?ekilde Rabbimize kullukla geçirece?imiz bir hayat ortaya koymaktır. Bu ilkeye dayanmayan tüm kulluk ve ibadet çe?itleri İslam dı?ıdır, cahiliye’ye aittir; ama bu tek cümleyle ifade edilen gerçek, insanların sandı?ından çok daha derin anlamlar ta?ımaktadır. Allah’a kulluk etmek, insanın yalnızca namazını veya di?er ibadetlerini yapmasını de?il, tüm hayatını hatta ölümünü de kapsamaktadır. Mümin, tüm hayatını Allah’a kulluk etmekle geçiren insandır.

Hayatını Allah (c.c)’nün rızası dı?ındaki amaçlara yöneltmek ise Kur’an’daki deyimiyle ?irk’tir, yani Allah’a ortak ko?maktır. Peygamberler tarih boyunca insanları Allah’a ortak ko?maktan vazgeçmeye ça?ırmı?lardır.

Peki insan Allah’a nasıl kulluk eder? Yalnızca bu i?i yapmaktan ibaret olan hayatını nasıl geçirir? Hareketsiz, dura?an, içine kapalı bir insan modelini mi izler?

Hayır... Bilinmelidir ki bu, gerçek İslam’ı tanımayanların zannetti?i gibi, insanı sıkıntıya sokan, insanı “ya?amın lezzetleri”nden mahrum kılan bir yol de?ildir. Tam tersine, yalnızca Allah’a kul olan ki?i alabildi?ine özgür, rahat, ne?eli ve mutludur. Onu zincirleyen, “sahte ilah”ların boyunduru?undan kurtulmu?tur. “İnsanlar hakkımda ne dü?ünüyor?”, “falanca beni sevmezse ne yaparım?”, “i?ten atılırsam ne olur?” Gibi milyonlarca korku ondan uzakla?mı?tır. Aciz, akılsız ve hiçbir ?eye gücü yetmeyen milyonlarca hayalî ilaha kulluk etmenin baskısından kurtulup, her ?eye gücü yeten, sonsuz akıl ve güzellik sahibi, her ?eyi kontrolü altında bulunduran, sonsuz ?efkat ve adalet sahibi olan Allah’a ba?lanmı?tır.

O, ‘cahiliye’nin do?urdu?u ‘dindar’ kalıbına göre de?il, Allah’ın Kuran’da ö?retti?i “mümin” modeline göre ya?ar. Kendisini birilerine “dindar” olarak gösterme zorunlulu?u duymadı?ı için, söz konusu geleneksel, fakat Kur’an dı?ı “dindar” kalıbına uyma sıkıntısı ya?amaz. Yalnızca Allah için ya?ar, Allah için çalı?ır, Allah’ı razı etmek için kendisine verilen tüm imkanları kullanır.

Müminin Allah’la içli ve yakın bir ba?lantısı vardır. Allah (c.c), onun tek dostu, tek yardımcısıdır. Müminin en büyük özelliklerinden biri de kibirden, kendini be?enmekten, di?er bir ifadeyle kendini ilahla?tırmaktan kurtulmu? olmasıdır. Bu sayede Allah’a sı?ınmayı ö?renmi?tir. Kendini be?enmedi?i için, kendi içinde sıkı?ıp kalmaz, kendini sürekli geli?tirir. Kuran’da tarif edilen mümin tanımına her gün biraz daha yakla?ma çabası içindedir. Tevazusu tüm hareketlerine yansır.

Allah’tan yüz çevirenlerin ise en büyük yanılgısı kendi aklını be?enmek, kibirlenmek, adeta kendini ilahla?tırmaktır. Kibirli insanların inkar etmeleri ve do?ru yoldan sapmalarının aksine, müminin hayatı Allah’ın kendisine yükledi?i sorumlulu?u yerine getirme çabası ile geçer. Mümin, her zaman için Allah’ın rızasına kar?ı, kendisine olmadık alternatifler öneren nefsine kar?ı koyar. Onu, korku, bıkkınlık, ümitsizlik, gev?eklik gibi çe?itli engelleri kullanarak yolundan döndürmeye çalı?an nefsini azimle, cesaretle ve sabırla yener. Yolundan asla dönmez, çünkü bu yol onun tek dostu, tek yardımcısı ve tek dayana?ı olan Allah’ın yoludur. Elbette müminin mücadelesi kendi nefsi ile sınırlı kalmaz. Kuran’da do?rudan veya dolaylı olarak çok sık bahsedilen bir konu vardır: İyili?i emretme ve kötülükten sakındırma. Mümin ki?i tüm aksiyonlarıyla da iyiliklerin bir temsilcisi, kötülüklerin de kar?ısında olan bir mücadele insanıdır.

Mümin, Cenab-ı Hakk’ın yeryüzündeki halifesidir. Yeryüzü ona emanet edilmi?tir. İnsanları Allah’ın yolundan alıkoyanlara, onlara baskı ve zulüm uygulayanlara kar?ı büyük bir fikrî mücadele yürütecektir; çünkü bu, ona Kur’an’da bildirilen bir sorumluluktur. Şu da hiç bir zaman unutulmamalıdır ki; ancak, Kur’an ahlakına ba?lı insanların yön verdi?i bir toplum gerçek adaleti ve do?rulu?u ya?ayabilir. Mümin, Allah’ın rızası için ya?ayan, insanlar arasında adaleti koruyan, onları do?ruya yönelten ki?idir. Onlar, ?artlar nasıl olursa olsun insanları kötülüklerden sakındırmak, onları güzel davranı?lara te?vik etmek, onlara örnek olmak ve iyili?i “emretmek” için büyük bir çaba gösterirler. Bu çabalarında asla gev?eklik de göstermezler.

Samimî mümini sahte dindarlardan ayıran en belirgin özelliklerinden biri de, dini anlatırken, insanlardan hiçbir çıkar ummamasıdır. Para, mal, makam ya da insanların be?enisini de?il, yalnızca Allah’ın ho?nutlu?unu kazanmak hedefidir. O “ecrini” (mükafatını) yalnızca Allah katında arar. Müslüman aynı zamanda üstün bir ahlak sahibidir. Dünyevî, küçük olayların pe?inde bir insan olmadı?ı için, rahat, ho?görülü ve ba?ı?layıcıdır. Hisleriyle de?il, aklıyla hareket eder, öfkeye kapılmaz. Fedakar, yardımsever ve ince dü?üncelidir.

Allah’tan korkmayan insanlar ise, hangi göreve gelirlerse gelsinler ?ahsî menfaatleri pe?inde ko?ar. Makam, ?öhret, mal, mülk elde etme yarı?ına girerler. Bu yüzden böyle insanların söz sahibi oldu?u bir toplum ya?antısında hiçbir zaman gerçek manada huzur ve mutluluk olu?amaz.

Ancak ?unu da belirtmek gerekir ki, elbette müminin hataları da olacaktır. Bu, onun insan ve dolayısıyla bir kul olmasının gere?idir; ama Salih Müslüman hemen hataları için Allah’tan ba?ı?lanma diler ve onları tam olarak düzeltir. Hiçbir hata, onu ümitsizli?e sürüklemez; çünkü o Allah’ın sonsuz rahmetine sı?ınmı?tır ve samimî Müslümanlar, “çirkin bir hayasızlık’ i?ledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı ba?ı?lanma isteyenlerdir. Allah’tan ba?ka günahları ba?ı?layan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü ?eylerde) üzerinde bildikleri halde ısrarla durmayan kimselerdir.” (Al-i İmran/135)

Müminin dostu Allah (c.c), Rasûlullah (s.a.s) Efendimiz ve Allah’a dost olan di?er müminlerdir. E?er Allah’a dü?man ise, en yakını bile artık onun için dost de?ildir. Allah’a ba?lanmı? olan bir mümin de, aralarında iman dı?ında hiçbir ortak özellik –aile ba?ı, sosyal statü, maddî imkanlar gibi- olmasa bile onun karde?idir.

Müslüman’ın aklı da berraktır. Allah’a güvendi?i ve kendisini o’na teslim etti?i için aklını kurcalayan gereksiz korkular, endi?eler, üzüntüler yoktur. “Akl-ı selim” sahibidir. Bu nedenle büyük ve geni? dü?ünebilir, olayların inceliklerini, girift taraflarını daha güzel kavrar. Kar?ıla?tı?ı olaylar hakkından isabetli kararlar verebilir. Onun bilgisi, hikmet ve akıl yüklüdür. Dünyada geçici bir süre bulunmakta oldu?unun ?uurundadır. Nefsini, Allah Teâla’nın ho?nut olmadı?ı kötülüklerden arındırarak, asıl ve ebedî yurdu olan Ahirete hazırlanmanın me?guliyetiyle dopdolu bir hayat sürer.

Rabbimizin, kendilerinden ho?nut oldu?unu ve onları cennetine koyaca?ını bildirdi?i insanlar, bahsetti?imiz özelliklere ve ?u an burada belirtemedi?imiz nice güzel ahlâklara sahiptirler. Peki acaba kendimize hiç sorduk mu, biz o müminlere ne kadar benziyoruz?

Kur’an’da tarif edilen mümin modeli açıkça göstermektedir ki, soruldu?unda “elhamdülillah Müslüman’ım” demekle ve arada sırada bazı ibadetleri yerine getirmekle yetinmeyen, her gecen gün kendini geli?tiren, Rabbimize yapmı? oldu?u kullukta hiç tembellik göstermeyen örnek insanlardır. Şayet dini ya?ama hususunda lakayt davranı?lar göstererek yani ibadetleri yapsam da olur yapmasam da, veya kendi çıkarlarına göre bir ibadet sekli geli?tirmi? ve onun uygulaması içindeyse; bu hal Allah’ın rızasına uygun de?ildir. Kuran’da, Allah’a kullukta ciddi olmayıp, bir ucundan ibadet edenlerin durumu ?öyle anlatılır:

“İnsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibadet eder, e?er kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve e?er kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzüstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmi?tir, Ahreti de. İ?te bu, apaçık bir kayıptır.”(Hacc/11) Kendilerini yeterli gören bu insanların yanıldıkları bir di?er konuda, herkese iyilik yapan, hiç kimse hakkında kötülük dü?ünmeyen, kendilerince iyiliksever olmaları, “benim kalbim temiz, kimseye kötülü?üm yok, Allah tabî ki beni seviyordur” gibi dü?üncelerle kendini kandırmaktan öteye gitmeyen fikirlere sahip olmalarıdır. Hakikatte Allah (c.c) insanlardan, Kendisine kulluk etmelerini istemektedir, yalnızca “kimseye zarar vermeyen kalbi temiz insan” olmalarını de?il. Kaldı ki, Allah’a kulluk etmeyen, imandan uzak bir insanın kalbi hiçbir ?ekilde “temiz” olamaz. Kalbin temiz olması ancak, Allah’ın Kur’an’da bildirdi?i tüm hükümleri yerine getirmekle, Yaratanın koymu? oldu?u sınırları korumakla mümkün olabilir.

Müminlerin ebedi yurdu cennettir. Allah, dünyadaki çalı?malarının kar?ılı?ını onları cennetinde a?ırlayarak verecektir. Cennet, insan ruhunun istedi?i her ?eyi, hatta ayetlerin bildirdi?ine göre daha da fazlasını barındıran bir güzellikler mekanıdır. Allah’ın Rahim isminin en güzel biçimleriyle ortaya çıktı?ı bir ebedi yurttur.

“Rabbinizden olan bir ma?firete ve cennete (kavu?mak için) ‘çaba gösterip-yarı?ın,’ ki (o cennet) geni?li?i gök ile yerin geni?li?i gibi olup Allah’a ve Rasûl’üne iman edenler için hazırlanmı?tır. İ?te bu, Allah’ın fazlıdır ki, onu diledi?ine verir. Allah büyük fazl sahibidir.” (Hadid/21) “Orada (cennette) diledikleri her ?ey onlarındır; katımızda daha fazlası da var.” (Kaf/35) diye anlatılan Rabbimizin cemalinin tecelli mekanı, ebedi mutluluk ve esenlik diyarı olan cennetinden bizleri de mahrum etmemesi temennisiyle...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.