Özlenen Rehber Dergisi

134.Sayı

İlmin Fazilatine Erme ve Afetinden Sakınma

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 134. Sayı
İlim Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarındadır. Allah (celle celâlühü) Alîmdir, herşeyi hakkıyla ve kemâliyle bilir. Habîr’dir, herşeyden hakkıyla ve kemâliyle haberdardır. İlminde bir hudut, eksilme ve çoğalma yoktur. Allah’ın (celle şânuhu) bilmek için başka bir varlığa, vasıtaya ihtiyacı yoktur. Kullarına bilmediklerini öğreten (Kalem, 96/5) (Alak, 96/5) O’dur. Her bir ümmete, ’Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının’ diye peygamberler gönderen de O’dur. (Nahl, 16/36) Bütün bunlarla birlikte Allah (c.c.), kullarının kulluğuna da muhtaç değildir. Zira o âlemlerden müstağnidir. (Ankebut, 29/6) Engin rahmet sahibidir. (Şuara, 26/191)
Her işte olduğu gibi, bilebilmek için de her şey O’na (c.c.) muhtaçtır. Bilmek, Rabbimizin sorumluluk sahibi insan ve cin kullarına lütfettiği çok büyük bir lütuftur. Kullar ancak Allah’ın dilediği kadarını bilebilirler. Muhtaçtırlar. Bilenlerle bilmeyenler ise bir değildir. (Şuara, 26/191) (Zümer, 39/9)
Bir kulun bilebileceği en hayırlı bilgi, ilim; Hazreti Allah’ı ve O’nun varlığını bildiren Rasûllerini tanıma ve bilmedir. Hakkı bilme hususunda Peygamberler bütün kulların önündedir. Efendimiz (s.a.v.): ’Muhakkak ki en çok takvalı olanınız ve Allah’ı en çok bileniniz benim!" (Buhârî, Îmân, 13) buyurmuş ve yine ’Akıllı kimse ancak; Allah’a iman eden, elçilerini tasdik eden ve Rabbinin taati ile amel eden kimsedir.’ (Buğyetu’l-Bâhis An Zevâidi Müsned-i Hâris, Edeb, c.2, s.814, h.no:845 ) buyurarak Allah’ı bilmeyen, O’na inanmayan, itaat etmeyen kimseler velev ki çok akıllı kimseler olarak bilinse de, dünyada insanların fayda veya zararına icatlar çıkarsa da akılsız ve ahmak kimseler olduğunu haber vermiştir.
Cehâlet İslam’da şiddetle yerilmiştir. İlim ise övülmüştür. Ancak imtihan dünyasında ilim de başlı başına bir imtihan aracıdır. Faydalı ve faydasız olan daima ayırt edilmelidir. Bir ilim, kulu Rabbinin rızasına taşımamışsa iki hususla karşı karşıya kalınır: Ya öğrenilen bilgi risalet bahçesinden neşet eden (ilm-i nafi) değildir; ya da ilmi alan kimse ilmin gereğini yerine getirememiştir.
İlm-i Nafî (faydalı ilim) başta Kur’an ve Sünnet ve bu ikisinden neşet eden Tevhid, Fıkıh ve Ahlak vb. ilimler ile Rabbimizin rızası istikametinde faydalanılan sanat, ustalık vb. ilimlerdir.
İlm-i Lâ Yenfe’ (faydasız ilim) ise kulu Rabbinin rızasından uzak kılacak her bilgidir. Bu da yukarıda değindiğimiz üzere İslam’ın özüne ters, küfür menşeli ve günahların aracı, insanlara zarar getirmesi için kesp edilen bilgiler olabileceği gibi, sahibinin kendisinden faydalanamadığı sahih ilimler de olabilir.
Bu makalemizde sahih İslam ilimlerini öğrenip öğretmeye teşviki içeren Peygamber Efendimizin (s.a.v.) müjdelerinden bir kısmını derledik. Bir de özellikle içerisinde bulunduğumuz ahir zamanda bu ilimleri tahsil edip sonra da şehvet ve hevalarına kapılarak hak yoldan sapan zararlı (sözde) âlimlerin vasıflarına işaret eden rivayetleri de derledik ki; bu zararlı insanların fitnelerine karşı korunabilme hususunda ümmet-i Muhammed’e bir yol göstersin ve fayda sağlasın.
İlmin Fazileti ve İyi âlimler hakkında şöyle buyurmuştur:
Enes (r.a.) şöyle dedi: ’Nebî (s.a.v.) zamanında iki kardeş vardı. Bunlardan biri (ilim öğrenmek için) Peygamber (s.a.v.)’e gelir, diğeri de (geçimlerini temin için) çalışırdı. (Bir gün) çalışan kardeş, ötekini Nebi (s.a.v.)’e şikâyet etti. Peygamber aleyhisselâm da: ’Belki de sen, onun yüzünden iş buluyor, rızıklandırılıyorsun’ buyurdu. (Tirmizî, Zühd 33)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Nebî (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Bir kimse, bir mü’minden dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da kıyamet gününde o mü’minin sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse darda kalana kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık gösterir. Bir kimse, bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun dünya ve âhiretteki ayıplarını örter. Mü’min kul, din kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun yardımındadır. Bir kimse ilim elde etmek için bir yola girerse, Allah da ona cennetin yolunu kolaylaştırır. Bir cemaat, Allah Teâlâ’nın evlerinden bir evde toplanıp Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere eder, anlayıp kavramaya çalışırlarsa, üzerlerine sekinet iner ve kendilerini rahmet kaplar. Melekler onları kuşatırlar, Allah Teâlâ da onları kendi nezdinde bulunanların arasında anar. Amelinin kendisini geride bıraktığı kişiyi, nesebi öne geçirmez.’ (Müslim, Zikr 38)
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’İnsan ölünce, üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifade edilen ilim, arkasından dua eden hayırlı evlât. ’ (Müslim, Vasiyyet 14)
İbn-i Şihâb’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Humeyd b. Abdirrahmân şöyle dedi: ’Muâviye b. Ebî Sufyân’ı hutbe verirken işittim; şöyle di¬yordu: ’Ben Nebi (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim: ’Allah her kim hakkında hayır dilerse, onu din hususunda fakih (derin anlayış sahibi) kılar.’ (Buhârî, İlm, 13)
Muhammed b. Ka’b’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Muâviye’yi şöyle derken işittim: Nebi (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim: ’Allah her kim hakkında hayır dilerse, onu din hususunda fakih (derin anlayış sahibi) kılar ve ona rüşdünü ilham eder.’ (Taberânî, Kebîr, h.no:16142)
Kesîr b. Kays’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ben Dımaşk Mescidi’nde Ebu’d-Derdâ ile birlikte oturuyordum Ona bir adam gelip: ’Ey Ebû’d-Derdâ! Ben senin (yanına), Rasûl (s.a.v.)’in şehrinden bir hadis için geldim. Bana ulaştığına göre onu Rasûlullah (s.a.v.)’den sen rivayet etmişsin. (Buraya bundan başka) bir ihtiyaç için gelmedim.’ dedi. (Ebu’d-Derdâ) şöyle dedi: Muhakkak ben Rasûlullah (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim: ’Her kim bir ilim tahsil etmek üzere bir yola düşecek olursa, Allah da onu cennet yollarından bir yola sokmuş olur. Muhakkak ki melekler, razı olduklarından dolayı ilim talibi için kanatlarını sererler. Göklerde ve yerde bulunan (yaratık)larla suyun içindeki balıklar (Allah’tan) âlim için istiğfar (bağışlanma) dilerler. Muhakkak ki âlimin, (cahil) âbide üstünlüğü, ayın on dördüncü gecesindeki ayın diğer yıldızlara (olan) üstünlüğü gibidir. Muhakkak ki âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler, miras olarak ne dinar ne de dirhem bırakırlar. (Onlar miras olarak ancak) ilim bırakırlar. Her kim de o (ilmi) alırsa çok büyük bir nasip almış olur.’ (Ebû Dâvûd, İlm, 1)
Ebu’d-Derdâ (r.a.) şöyle dedi: ’Size ihtiyaç duyulmadan önce ilmi öğrenin. Nitekim insanların en abidi, âlim kimsedir ki; kendisine ihtiyaç olduğunda ilmiyle faydalı olur. Kendisine ihtiyaç duyulmadığında ise Allah’ın kendisine verdiği ilimle kendi kendine faydalı olur. Âlimlerinize ne oluyor ki gidiyorlar ve cahillerinize (ne oluyor ki ilim) öğrenmiyorlar. Nitekim şayet âlim, ilmini artırmak isterse mutlaka artırır, ilimden de hiçbir şey eksilmez. Ve şayet cahil (ilim) öğrenmek isterse mutlaka ilmi bulur.’ (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Bâb:7, c.2, s.268, h.no:1720)
Ebû Hureyre (r.a.)’den merfu olarak rivayet edildiğine göre Rasûlûllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’İnsanlar, gümüş ve altın madenleri gibi madenlerdir. Cahiliye (dev¬rin)de en hayırlı olanları, fakih (dinde ince anlayış sahibi) oldukları takdirde (Müslüman olduktan sonra) İslâm (devrin)de de en hayırlı olanlarıdır. Ruh¬lar da (zümre zümre) toplanmış cemaatlerdir. Şu halde onlardan birbirleriyle tanışanlar kaynaşır, (sevişip anlaşır); onlardan birbirleriyle tanış-mayanlar ise ayrılır, (ihtilaf eder).’ (Müslim, el-Birru Ve’s-Sılatu Ve’l-Âdâb, 49)
Ebû Ümâme el-Bâhilî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e biri abid (devamlı ibadetle meşgul olan) diğeri âlim iki adam zikredildi. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Âlimin (cahil) abide olan üstünlüğü, benim sizin (derece bakımından) en düşüğünüze olan üstünlüğüm gibidir.’ Sonra Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Muhakkak ki Allah, melekleri, semavat ve arz ehli, deliğindeki karıncaya, (denizdeki) balığa varıncaya kadar (tüm mahlûkat) insanlara hayrı öğreten kimseye salât ederler.’ (Tirmizî, İlm, 19)
Rasûlullah (s.a.v.)’i şöyle buyururken işiten bedeviden rivayet edildiğine göre (Rasûlullah şöyle buyurmuştur): ’Muhakkak ki dininizin en hayırlısı en kolay olanıdır. Muhakkak ki dininizin en hayırlısı en kolay olanıdır.’ (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.25, s.284, h.no:15936)
Buraya kadar, Rabbimizin razı ve hoşnut olduğu âlimler hakkında varit olan bazı rivayetleri zikretmeye gayret ettik.
Allah için olmayan hiçbir şey nasıl itibar olunmaz ise, ilmi Allah’a taat ve kulluk uğruna tahsil etmeyen veya tahsil ettikleri amelin gereğini yerine getirmeyen ilim ehli, lisân-ı Rasûlullah ile şiddetle yerilmiştir. Şimdi zikredeceğimiz hadis-i şeriflerde kötü âlimlerin kıyamet günü uğrayacakları şiddetli azâbı haber vermiş ve onların herkesten daha çok eziyet çekeceklerini bildirmiştir. Bu bakımdan Müslümanlara düşen vazifelerden biri de; kötü âlimle, iyi âlimi birbirinden ayıran alâmetleri iyice öğrenmektir. Dünya ehli kötü bilginlerden, onların yanlış fikirlerinden şiddetle kaçınmaktır.
Bilinmelidir ki ’Dünya âlimleri’ dünya lezzetlerine dalan, dünya rütbelerine ve farklı dünyalık amaçlara ulaşma uğrunda ilmi bir araç görüp insanlara bu şekilde ilim aktaran kimsedir. Yanlış fikirlerini ilim namına halka onların fark edemeyecekleri bir üslupla anlatırlar. Doğruyu araştırmadan onlara uyan niceleri de, Salihlerinden yolundan uzaklaşan bu zararlı kimseleri araştırmaz ise, onun hüsranına ortak olmaktan kurtulamazlar. Rabbim hıfz eylesin.
İlmin Afeti ve kötü âlimler hakkında şöyle buyurmuştur:
Zeyd İbni Erkam’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle dua ederdi:
’Allah’ım! Âcizlikten, tembellikten, cimrilikten, ihtiyarlayıp ele avuca düşmekten ve kabir azâbından Sana sığınırım. Allah’ım! Nefsime takvâ nasip et ve onu her türlü günahtan temizle; onu en iyi temizleyecek sensin. Ona yardım edip eğitecek sadece sensin. Allah’ım! Faydasız ilimden, ürpermeyen gönülden, doyma bilmeyen nefisten ve kabul olunmayan duadan sana sığınırım.’ (Müslim, Zikir 73)
Abdullah b. Amr b. El-As (ra)’den, Rasûlullah (s.a.v.)’in (veda haccında) şöyle dediği rivayet edilmiştir; Allah Teâla, ilmi insanlar(ın göğüslerin)den sökmek (silmek) suretiyle almaz. Lakin âlimlerin ruhlarını kabzetmek suretiyle alır. Neticede hiçbir âlim bırakmayınca halk bir takım cahilleri (âlimlerin yerinde) reis edinirler. Onlara (dini sorular) sorulur. Onlar da bilmeden fetva verirler ve böylece hem kendileri dalalete giderler hem de halkı dalalete düşürürler.’ (İbn Mâce, Sunne, 8)
Ebu’d-Derdâ (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’(Kişi) âlim oluncaya kadar takva sahibi olmaz. (Âlim) de kendisiyle amel edinceye kadar ilimle güzel olmaz.’ (Ebû Nuaym el-Esbahânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ, c.1, s.213)
Hasan(-ı Basrî)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’İlim iki (çeşit)tir: (İlki;) kalpte olan ilimdir ki, işte faydalı ilim budur. (Diğeri;) dilde olan ilimdir ki bu, Allah’ın Âdemoğlu üzerindeki hüccetidir.’ (Dârimî, Mukaddime, 34)
Enes (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Ahir zamanda cahil abidler, fasık kurrâlar (Kur’an okuyucuları, hafızlar) olacaktır.’ (Hâkim, Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, Rikâk, c.4, s.458, h.no:7964)
Câbir b. Abdillâh (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Nebî (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’İlmi, ne onunla âlimlere karşı övünmek için, ne onunla cahillerle mü¬nakaşa etmek için ve ne de meclislerin seçkin köşelerinde yer almak için ilim öğrenin. Her kim böyle yaparsa ateş (ona müstahaktır), ateş (ona müstehaktır).’ (İbn-i Mâce, Mukaddime, 23)
Ebû Zer (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte yürüyordum. Şöyle buyurdu: ’Muhakkak ki Deccal’den başkası, ümmetim hakkında benim için daha endişe vericidir.’ Bunu üç kere söyledi. (Ebû Zer devamla) şöyle dedi: ’Yâ Rasûlallâh! Deccal’den başka ümmetin hakkında senin için daha endişe verici bu (zatlar) da kimdir?’ dedim. (Rasûlullah): ’Dalalete sürükleyen önderlerdir.’ buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.35, s.222, h.no:21296)
"Kıyamet gü¬nünde bir kişi getirilir, cehenneme atılır da cehennemde bağırsakları karnından dışarı çıkar. (Sonra bağırsakları et¬rafında) eşeğin değirmeninde döndüğü gibi döner. Bunun üze-rine cehennem halkı onun başına toplanır ve: ’Ey filan! Senin (bu) hâlin nedir? (Sen) bize (dünyada) iyiliği em¬redip kötülükten de nehyetmiyor muydun?’ derler. (O da): ’(Evet!) Size iyiliği emrediyor ve (fakat kendim) onu yapmıyordum. Ve sizi kötülükten nehyediyor ve (fakat kendim) onu yapıyordum.’ der. (Buhârî, Bed’u’l-Halk, 10)
Ashâb-ı Güzîn (r.anhüm) ve Selef-i Sâlihin (rh. aleyhim) bu hususta şöyle demişlerdir:
Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyurmuştur: ’Bu ümmet için en çok korktuğum kişiler, münafık âlimlerdir.’ Bir âlim nasıl münafık olur?’ diye sorulduğunda, Hz. Ömer (r.a.): ’Dili ile âlim, fakat kalbi ve ameli ile cahil olmak suretiyle’ der.
Hasan el-Basrî (rh.a.) şöyle der: ’Âlimlerin ilmini, hakîmlerin hikmetlerini öğrenip de, cahillerin amellerini yapan ahmaklardan olma!’ ’Âlimlerin cezası kalplerinin ölmesidir. Kalbin ölümü ise âhiret ameliyle dünyayı istemektir.’
İbrahim b. Uyeyne’ye (rh.a.) ’İnsanlar içerisinde en çok kimler nedâmet duyarlar?’ diye sorulduğunda şöyle der: ’Dünyada yaptığı takdir edilmeyen, âhirette ise, ilmi olup ameli olmayan kimseler’.
İbn Mübârek (rh.a.) şöyle der: ’Kişi, ilim talebinde bulundukça âlimdir. Fakat herşeyi bildiğini iddia eden cahil olur.’ ’Âlimin en büyük günahı, bildiği halde, günah işlemesinden doğar. İşte bundan dolayı âlim, büyük azaba düçâr olur.’
Fudayl b. Iyaz (rh.a.) der ki: ’Ben üç sınıf insana acırım: a) Bir kavmin zelil olan reisine b) Sonradan fakir olan zengine c) Dünyanın oyuncağı hâline gelmiş âlime.’
Zikredilen bu vb. daha nice Hadîs-i Şerifler, Ashâb-ı Kiram ve Selef-i Sâlihîne ait görüşler, ilmin büyük tehlikelerine işaret etmektedirler. Demek ki âlimler ya ebedî saadete veya ebedî felâkete namzet kişilerdir. Kişi, ilme dalmakla saadet bulamamışsa, mutlaka felâketle karşılaşır. Dünyaya meyletmiş âlimin kıyamet gününde cahil kimselere nazaran çekeceği azap daha şiddetli ve hâli daha perişandır. Yine anlaşılmaktadır ki, zafere ulaşanlar ve Allah’ın rahmetine yakın olanlar ancak âhiret âlimleridir.
Cenâb-ı Hakk (azze ve celle) ahir zamanda yaşayan Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) bu ümmetini, yine Habibine (s.a.v.) bağışlasın. Razı olduğu ilim ve hikmet yollarına onları sevk eylesin. Razı olmadığı ahlâk ve amellerden hıfz eylesin. Sevip hoşnut olduğu salih ve muttaki ilim ehli kullarıyla müminleri te’yid eylesin…. Âmin..
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.