Özlenen Rehber Dergisi

142.Sayı

Şöyle Garip Bencileyin, Yunus'ca Bir Sevgi

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 142. Sayı
Şöyle garip bencileyin
Yunus’ca bir sevgi
Sevgi temalı söz söylemede yolun mutlaka uğraması gereken menzilleri vardır. Sevgi ile özdeşleşmiş, sevgi ile anlam bütünlüğü oluşturmuş kavramlar, tanımlar, kişiler vardır. Sevgiyi anlatmada, sevgiyi dillendirmede olmazsa olmazdır onlar. Ya da şöyle mi demek daha hakkaniyetli olur, onlarsız sevgiyi yazmak, okumak veya anlatmak mutlaka eksiktir, ebterdir. Mevlânâ bunlardan biridir mesela, Şems bunlardan biri… Yunus da bunlardan biridir ve hatta en önemlilerindendir…

Kaç mevsim bekleyim daha kapında
Ayağımda zincir boynumda kement
Beni de piştiğin bela kapında
O kadar kaynat ki buhara benzet

Bekletme Yunus’um, bozuldu bağlar,
Düşüyor yapraklar, geçiyor çağlar;
Veriyor, ayrılık dolu semalar,
İçime bayıltan, acı bir lezzet.

Rüzgâra bir koku ver ki, hırkandan;
Geleyim, izine doğru arkandan;
Bırakmam, tutmuşum artık yakandan,
Medet ey dervişim, Yunus’um medet! (Necip Fazıl Kısakürek)
Yunus Emre (k.s.), kuşkusuz kültürümüzün en büyük ustalarından biridir. Yunus’un o eşsiz gönlünden dökülen mesajlar, çağlar üstü ve evrensel olup bütün insanlığı kucaklayan hakikat, sevgi, hoşgörü ve barış dolu sımsıcak, samimi ifadelerdir.
Kaynaklarımızda, Yunus Emre (k.s.) ile ilgili bilgiler oldukça sınırlı ve yetersizdir. Yunus Emre’nin, yaklaşık olarak 1238–1240 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir. Uzun Firdevsî yazdığı Bektaşi Velâyetnamesi’nde, Yunus’un Hacı Bektaş Veli (k.s.)nin çağdaşı ve Tapduk Emre (k.s.)’nin müridi olduğunu, Sarıköy (Eskişehir)’de doğduğunu ve orada yaşayıp vefat ettiğini belirtir.
Yunus Emre, Türk dili ile şiirler yazan/söyleyen ilk büyük mutasavvıflardandır. Şiirleri her dilin söyleyemeyeceği bir açıklık ve kolaylıkla terennüm edilmiştir. Yunus’un bütün şiirlerini kapsayan felsefe/düşünce, tasavvuf düşüncesi ve yaşama biçimidir.
Yazdığı, okuduğu şiirleri referans alındığında Yunus’un ümmi olmadığını aksine Kuran-ı Kerim, hadis ve diğer İslamî ilimlere, edebi bilgilere vakıf olduğunu, tasavvufun en ince meselelerine aşina olduğunu çok rahat anlamaktayız.
ALLAH SEVGİSİ

Burada sevgi eksenli sözler sarf etmede ilk olarak sevginin aslı olan Yüce Yaratıcıya olan sevgi üzerinde durmak lazım. Çünkü sevgi deyince akla Allah sevgisi gelir, gelmesi gerekir.
Bütün tasavvuf ehlinde olduğu gibi, Yunus Emre’de de Allah sevgisi en üst düzeydedir. Ve şiirlerinin başlıca temasıdır. Hemen hemen bütün şiirlerinde Allah sevgisi işler, âşık olanın sevgilisine duyduğu hislerin daha fazlasını duyarak şiirlerinde bunu dile getirir:

Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni,
Ben yanarım dünü günü, bana seni gerek seni..

Yunus’tur benim adım, gün geldikçe artar olum
İki cihanda maksudum bana seni gerek seni


Yunus Allah’a karşı olan sevgisini iki cihanda bile tek istediği olduğunu belirtir. Yunus Emre’de Allah sevgisi diğer şairlere benzemez. O söylemek istediği duyguların sade bir Türkçe ile söyler.

İlahi bir aşk ver bana, nerede olduğumu bilmeyeyim
Kaybolayım ben beni isteyüben bulmayayım

Aşktır bu derdin dermanı, aşk yolunda verem canı,
Yunus Emre eydür bunu, bir dem aşksız olmayayım

Beni bende demen bende değilim,
Bir ben vardı bende benden içeri


Yunus Allah’a ve Allah sevgisine ulaşmada hiç bir engel tanımaz ve Allah katında kıymetinin çok olduğuna inandığı Efendimiz’den tutun da gözü yaşlı Yakub (a.s)’a kadar herkesle birlikte Allah’ı ve Allah sevgisini arar, arzu eder.

Gökyüzünde İsa ile, tur dağında Musa ile,
Elindeki asa ile çağırayım Mevlâm seni..
Derdi ökküş Eyyub ile, gözü yaşlı Yakup ile
Ol Muhammed mahbub ile çağırayım Mevlâm seni


SEVGİ, HOŞGÖRÜ VE BARIŞ

Yunus Emre insanları dostluğa ve kardeşliğe, birbirlerini anlamaya, birbirlerine zulmetmemeye, hoşgörüye, barışa ve sükûna çağırmıştır. Şöyle biraz benliğimizden sıyrılıp aslımızı / özümüzü Yunus’un deryasına bıraktığımızda, insanoğlunun nasıl aslından kopup aşağıların aşağısına düştüğünü, sevgiden ve şefkatten ne kadar uzaklaştığını fark ederiz.
O düşmanını bile dost gözüyle gören ve düşmanlığı içindeki düşmanlık duygusuna karşı kullanmayı öğütleyen gönül eridir.

Biz kimseye kin tutmayız ağyar dahi dosttur bize
Nerde ıssızlık var ise mahalle vü şardır bize

Adımız miskindir düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız kamu âlem birdir bize


Bunun yanında insanları birbirine karşı emniyete, güvene ve asayişe, dürüstlüğe davet ederken, başkaları için tuzak kuran, fenalık ve kötülük düşünenleri uyarırken şöyle seslenir;

Zinhâr gönül evinde tutma yaman endişe
Berikiyçün kuyu kazan âkıbet kendi düşe


İnsanoğlunu, şerre ve fenalığa sevk eden nefis ve şeytanı, en kuvvetli düşman olarak bilen Yunus, şayet kavga edilecekse düşman olarak nefsin yeterli olduğunu ifade eder;

Hakikate bakar isen nefsin sana düşman yeter
Var imdi git nefsin ile vuruş savaş tokuş yürü

Nefstir eri yolda koyan, yolda kalır nefse uyan,
Ne işin var kimse ile, nefsine kakı boş yürü.

Diler isen bû dünyanın şerrinden olasın emin,
Terkeyle bû kibr u kini hırkaya gir derviş yürü.

Sevgi ve hoşgörüyü hayatına hayat yapan Yunus, bir gönül kazanmanın hacca gitmek kadar mühim olduğunu, gönül tahtında Allah’ın bulunduğunu ve bu makamın hiç bir surette incitilmemesi gerektiğini, kalp kırıp gönül yıkmanın Kâbetullah’a zarar vermekle eşit, gönül yıkan kimsenin iki dünyada da bahtsız olacağını vurgular;

Aksakallı bir koca, Bilemez hâli nice
Emek vermesin hacca, Bir gönül yıkar ise

Gönül Çalab’ın tahtı, Kalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı, Kim gönül yıkar ise

Yüz kez hacca vardın ise, Yüz kez kaza kıldın ise
Bir kez gönül yıktın ise, Gerektir çekesin âhı

Sorun bana aklı eren, Gönül mü yeğ Kâbe mi yeğ
Ben eydürem gönül yeğdir, Gönüldür Hakk’ın durağı


Yunus, cennet maksadıyla yaşamını idame ettiren ve bu hedef için çaba sarf eden insana, cennetin, cennet sermayesinin bir gönlü tamir etmek ve bir kalp ele geçirmek olabileceğini haykırır. Bunu, diğer ibadetlerle aynı tutan Yunus, yetmiş iki milletin dahi elini yüzünü yıkadığını, suretin çok da mühim olmadığını siretin pak, niyetin hâlisliğinin önemini anlatırken, âşıklar, gerçek sevenler safına sadık bir insan olarak girmenin yolunun kalp çizgisinden ve gönül elde etmekten geçtiğini, hiç bir milleti birbirinden ayırmadan, onları yaratandan dolayı sevmenin gerekliliğini hatırlatır. İbadet ve taatin de, ancak gönüllere karşı şefkatli davranmanın neticesinde anlam kazanacağını, bütün insanlığa bir gözle bakmanın ırk, din, renk, milliyet mefhumlarının öne çıkarılmaması gerektiğine inanır ve böyle düşünmeyen kimselerin hakikate karşı durduklarını söyler.

Yunus ferâizdir tutgıl Gönüller evini yapgıl
Hakk bulmayı diler isen Gönüllerde kur tuzağı

Uçmak uçmak dediğin Girmeyi dilediğin
Uçmağın sermayesi Bir gönül etmek gerek

Yetmiş iki millete kurban ol âşık isen
Ta âşıklar safında tamam olasın sâdık

Bir kez gönül yıktın ise şol kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil

Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise hakikate âsidir


Koca yürekli Yunus, insanın dünyaya geliş gayesinin sevgi, muhabbet, barış ve hoş görmek olduğunu, hiç bir surette kavga ve gürültünün müşkülleri çözmede bir vesile olamayacağını, tanışıp kaynaşmayla meselelerin halledilebileceğini, dünyaya geliş maksadının insanlar arasında fasıl değil vasıl sağlamak olduğunu, dünyanın, süslenip delikanlılara genç görünmeye çalışan dul, ihtiyar kadının hiç kimseye vefa etmediğini ifade ederken, kısa ömürde en kazançlı ve bereketli ticaretin gönül ele geçirmek olacağını söyler;

Benim bunda kararım yok, ben bunda gitmeğe geldim
Bezirganem metaım çok, alana satmağa geldim

Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için
Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim


Kaynaklar:

1-Mehmed Açıkgöz, Yunus Emre Divanı ve Şiirleri, Mutlu Yayınları, İstanbul.(tarihsiz)
2-Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. I, İstanbul, 1997.
3-Büyük Türk Klasikleri, Ötüken-Söğüt Yay., C.I, İstanbul, 1985.
4-Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, C.I, İstanbul,1997.
5-M. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul, 1984.
6-Hasibe Mazıoğlu, Türk Edebiyatı(Eski), Türk Ans., C.XXXII.
7-Mine Mengi, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Akçağ Yay., Ankara, 1999.
8-Türk Dili ve Edebiyatı Ans. Dergâh Yay. C. VIII., İstanbul,1998.





Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.