Özlenen Rehber Dergisi

155.Sayı

Helal Kazanç ve Alın Teri

H. İbrahim ŞEN Özlenen Rehber Dergisi 155. Sayı
Günümüzde, dünyevileşmenin bir sonucu olarak daha çok kazanmak için her yolu kendisine mubah gören bencil bir anlayış yaygınlaştı. Hiç çalışmadan ya da daha az çalışarak daha çok kazanma beklentisi kimi zaman hırs bürüyen gözleri:
’Helal-haram ver Allah’ım
Asi kulun yer Allah’ım’
noktasına getirdi. Bu hırs; aldatma, zulüm, haksızlık ve sömürüyü yaygınlaştırmakta, toplum huzurunu kökünden dinamitlemektedir.
Büyüklerimizin deniz suyu içmeye benzettiği dünya hırsı; kanaat ve güven duygularını zayıflatmakta, bunun aksine doyumsuzluk ve güvensizlik gibi insanı insanlıktan uzaklaştıran menfi ahlakları güçlendirmektedir. Hayat standartlarının ve fantezi yaşamanın artması ve artık aslî ihtiyaç olmayan şeylerin ihtiyaç gibi algılanır olması, bir şekilde daha çok kazanma zaruretini doğurdu. Kısacası toplumlar, reklamların da körüklediği tüketim çılgınlığı ile gösteriş yarışına sokulmuş, bu harcamayı temin edecek ölçü tanımayan bir kazanma girdabına mahkûm edilmiştir.
Dünya hırsının kamçıladığı helal-haram demeden daha çok kazanılan kazancın hepsi rızık mıdır? Yoksa rızık insanın tükettiği midir? Çoğu zaman ahiretimizi heba etme pahasına kazandıklarımız, biriktirdiklerimiz varisler arasında kavga sebebi olabilmektedir. Hâlbuki Allah (c.c.) şöyle buyurur:
’Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın...’1
Bir başka ayette ise:
’Ey iman edenler! Eğer siz ancak Allah’a kulluk ediyorsanız, size verdiğimiz rızıkların iyi ve temizlerinden yiyin ve Allah’a şükredin.’2 buyrulmaktadır.
Ayetteki ’iyi ve temiz’den kasıt, yiyeceklerin temizleri ve kimsenin hakkı geçmeyerek meşru şekilde kazanılan helallerdir.
Rızkın en hayırlı olanı ise helal yoldan elde edilen, el emeği ile ve alın teri dökerek elde edilen kazançtır. Bu hususta Efendimiz (s.a.v.):
’Hiçbir kimse, elinin emeğinden yemekten daha hayırlı bir yiyecek asla yememiştir.’3 buyurur. Helal kazanç ile ilgili el emeği ve alın teri bazen bizzat durumu anlatırken genelde sembollerdir. Yoksa bihakkın yapıldığı halde bedenen alın teri gerektirmeyen kimi kazanç temin yollarını kapsam dışı bırakmaz. Tarımda, inşaatta bedenen gerçekten alın teri gerektiren ama meşru yapılan bir kazanç temini ne kadar mübarekse, masa başında çalıştığı belki bedenen çok yorgunluğa ihtiyaç duyulmayan ancak hakkı verilerek yapılan işler meşruluk ve helallik açısından farklı değildir.
Rivayet edildiğine göre helalden, elinin emeği ile kazanılan kazançla ilgi müjdede ise Efendimiz (s.a.v.): ’Her kim, iki elinin emeği(yle rızkını kazanmak)tan dolayı yorulmuş bir halde akşama ererse, (günahları) bağışlanmış bir halde akşamlamış olur.’4 buyurmuşlardır.
Helal kazanç temininde ilk iş, meşru-helal bir meslek seçimidir. Bir Müslüman içki satışı yapamaz, kumarhane işletemez ve buralarda çalışamaz. Bu yollarla temin edilecek rızık, kazanç haramdır.
Seçilen meşru bir mesleği yürütürken de helal-haram sınırlarına dikkat etmek zorundayız. Ticaretle uğraşan birinin ölçü ve tartıya dikkat etmesi, hırsızlık yapmaması, malın ayıbını gizlememesi, vaat edilen söz ve sözleşmelere uyması gibi. Yemin ederek, maliyetini yüksek göstererek alıcıyı yanıltmak, borcu zamanında ödememek, hakkı olmayan bir faydayı temin için rüşvet almak ve vermek helal kazanca haram katmak olur.
Faizli muamele de haramdır. Toplumda faizli muameleye kılıf bulup belki vicdanı rahatlatma kabilinden: ’mecburdum, başka çarem yoktu, sıkıntılarımı başka türlü çözemedim’ gibilerinden savunmalar sadece insanın kendi vicdani huzursuzluklarını bastırmaya yönelik asılsız mazeretlerdir. Dinen neyin zaruret olduğunu iyi bilmek lazımdır. Efendimiz (s.a.v.): ’Her kim bizi aldatırsa bizden değildir.’5, ’Rüşvet veren de alan da cehennemdedir.’6 buyurmuşlardır.
Ölçü ve tartı işlemlerinde yapılan hileleri kitabımız Kur’ân-ı Kerim, Mutaffifîn suresinde, cehennem azabı ile tehdit ettiği bu kurnazlığın ölçüp/tartıp alacağı zaman tam almak, vereceği zaman ise eksik vermek şeklinde muhatabına fark ettirmeden hak ettiğinden fazlasını almak olarak ifade eder.
Kur’ân-ı Kerim, adalet ilkesinin pratik uygulama alanlarından biri olarak ölçü ve tartı işlemlerine dikkat çekerek:
’Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın.’7, ’Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.’8 uyarılarında bulunur.
Ölçü ve tartıda adaletten sapma, bunun yaygınlaşması, yeryüzünde karışıklık ve fesadı beraberinde getirmektedir. Nitekim ölçü ve tartıda adalet emredildikten sonra, ’fesatçılık yaparak yeryüzünde karışıklık çıkartmayın’ uyarısı gelmektedir. Kısaca, haksız kazanç, kişinin haramla beslenmesine, o da manevi hayatının, inanç ve fiillerinin isyana ve günaha kaymasına sebep olmaktadır.
Kazancın meşru alanda olması yetmez; iş ahlakına uymak şartı da aranır. Çalışan kimse işveren konumunda ise iş alanı ile ilgili dinî, ahlaki, hukukî kurallar doğrultusunda çalışmalı ve işçilerinin hakkını gözetmeli; işçi konumunda ise aldığı ücreti hak etmek için bütün samimiyeti ile gayret etmelidir.
’Din bilerek yaşanır’ düsturu gereğince her meslek mensubu, kazanç sağlama yollarıyla alakalı helal-haram hudutlarını öncelikle bilmek, sonrasında uygulamak zorundadır. Dinen haram olduğunu bilmiyor olması insanı haram vebalinden kurtarmaz. Farz olan bir fiilin ilmi de farzdır. Hz. Ömer efendimizin: ’Çarşı (pazarı)mızda ancak dinde fakih (ince ve derin anlayış sahibi) olan kimse satış yapsın.’9 sözünü, ticaretle meşgul olacak birinin işiyle alakalı detayları harama düşmemek için öğrenmesi gereği olarak anlamalıdır.
Bir Müslüman, haramlardan uzak, helalinden temin ettiği kazancı, zekâtını vererek de arındırmalıdır.
Meşru olmayan, haram kazancın içine, yukarıda zikredilenlere ilave olarak; kul hakkı yiyerek temin edilen kazanç, hırsızlık, gasp, zimmete geçirmek, yetim malı yemek, karaborsacılık, ölçü ve tartıda hile yapmak, korsan üretim (kitap, cd vs.), memurun-işçinin işini hakkıyla yapmaması, devlet malını özel işlerinde kullanması gibi fiiller de girmekte. Bu yollarla elde edilecek kazançlar, insanın nefsi arzularını kamçılayarak kalpleri de manen öldürmektedir.
Yine, vergi kaçırmak, kaçak elektrik kullanmak, memuriyet görevini savsaklamak, hasta olmadığı hâlde rapor kullanmak, kamu malını israf etmek, inşaat malzemesinden çalmak, ehil olmadığı bir işi üstlenmek, eş-dost ve akrabayı kayırmak, sorumluluk sahasında mevzuata aykırı fiillere göz yummak, makam arabasını şahsî işlerinde kullanmak, bu bağlamda akla gelen ve dinin yasakladığı fiillerdir.
Helal kazanç, temelinde inanç ve ahlakın yer aldığı bir irade ve eylem işidir. Meşru kazanç alanlarının tüm genişliğine rağmen kişi kendini haram kazanca başvurma eğilimi içinde bulabilir. Pek çok dış etken de bu konuda bir baskı unsuru oluşturabilir. Böyle durumlara karşı insanın psikolojik bir direnç donanımına sahip olması gerekiyor. Devletin malının milletin malı olduğu, onda tüyü bitmemiş yetimin hakkı bulunduğu unutulmamalıdır.
Bir Müslüman için gerekli olan, kendisinin ve geçimini sağlamakla mükellef olduklarının nafakasını helalden kazanmak ve helal yolda harcamaktır. Haram lokma insanı, dünyada maneviyatının körelmesine, ahirette ise çetin bir hesaba duçar etmektedir. Helal kazanç hususunda Rabbimiz:
’Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapa geldiğiniz ticaret bundan ayrıdır. Kendinizi helak etmeyin. Allah size karşı çok merhametlidir.’10 buyurmaktadır.
İnsanların kalitesinin sınanacağı, gerçek ahlakının ortaya çıkacağı bazı haller vardır. Bunlardan bazıları; yolculuk, komşuluk ve alışveriştir. Şu da unutulmamalıdır ki, bir fiil yanlış ise o yanlışı çoğunluğun yapıyor olması ona meşruiyet kazandırmaz.
Haram kazanç kor ateş gibidir. İnsanın helakine sebep olur. Kulluğa iştiyak bırakmaz. İbadet, tövbe ve duaların kabulüne manidir. Bir Müslüman sadece haramı değil şüpheliyi de terk etmekle mükelleftir. Efendimiz (s.a.v.): ’Muhakkak ki Allah, haramdan (beslenen,) meydana gelen eti cennete sokmaktan imtina etmiştir. Şu halde ateş ona daha layıktır.’11 buyurmuştur.
Hayırlı insan olmakla helal lokma arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bir psikologun anlatımından işitmiştim: Bir gün, zahiri eğitimleri olmayan anne ve babasına: ’Siz bize ne yaptınız da itaat ehli insanlar olduk?’ diye sorduğunda babasının verdiği cevap çok manidardır: ’Bak oğlum! Bir; ben size hiç haram lokma yedirmedim. İki; sizi çocukken akşam ezanından sonra sokakta bırakmadım.’ der. Görüldüğü üzere işin mayası helal kazanç-helal lokmadır.
Günümüzde haram olan üretim ve tüketim çarkında yok olmamak için bir Müslüman olarak ahlakî bir duruşla öncelikle israf ve fanteziden uzak bir hayat tarzını seçmek gerekmektedir. Üretirken de tüketirken de Allah’ın emir ve yasaklarını hep hatırda tutarak dünyaya geliş gayesine uygun yaşamaya çalışmak gereklidir.
Allah muhafaza buyursun, günümüzde en tehlikeli olan ise asırlar öncesinden Hz. Peygamber Efendimiz tarafından haber verilen durumdur ki: ’İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, (o zaman) kişi, (dünyalıktan elde ettiği) şeyin helalden mi, yoksa haramdan mı olduğuna aldırmaz.’12
Müslüman’a düşen görev, bu hususta hassasiyet göstermesinin yanında yine Sünnet’te bize öğretilen şüphelilerden kaçınmak olmalıdır. Belki günümüz dünyasında şüpheliler çok daha geniş alanda karşımıza çıkmaktadır.
Fakir insanlara yardım edebilmek, veren el olabilmek, zekât verebilecek konuma gelebilmek için helalinden daha fazla kazanmaya çalışmak kötü değildir. Ancak unutulmamalıdır ki; çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz. Bu hassasiyetle ahiretteki hesabı akılda tutmak lazımdır. Çok kazanma isteği hayır işlemek niyetiyle olmalıdır. Lüks yaşama isteği ya da insanlara üstünlük taslamak için temin edilen kazanç toplumsal barışı zedeler.
Hz. Mevlana: ’İnsanın nurunu, olgunluğunu artıran lokma, helal kazanç ile elde edilen lokmadır. Bilgi de hikmet de helal lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helal lokmadan meydana gelir.’ buyurmaktadır.
Helal kazanç için çalışmak, ibadet sevabı kazandıran kıymetli bir davranış olup, helal kazanç bilinci; iş ve görevlerin en iyi şekilde yapılmasına, emeğin bihakkın verilmesine, kalite ve verimliliğin artmasına, dürüstlüğün yerleşmesine vesile olur. Hile, aldatma, haksızlık, görev ve yetkiyi kötüye kullanma, çıkar sağlama gibi kötü davranışlara engel olur. Toplumda huzura, barış ve güvenin yerleşmesine, duaların kabulüne ve Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olur.
Rabbim, başıboş yaratılmadığımızın idraki içerisinde haramlardan korunmayı ve helal dairesinde yaşamayı bizlere kolaylaştırsın.


(Endnotes)
1 Hûd, 11/6.
2 el-Bakara, 2/172.
3 Buhârî, Buyû’, 15.
4 Taberânî, Evsat, c.7, s.289, h.no:7520, Dâru’l-Harameyn, Kahire, 1995.
5 Müslim, Îmân, 45.
6 Bezzâr, Müsned –el-Bahru’z-Zehhâr-, c.3, s.247, h.no:1037, Mektebetu’l-Ulûmi Ve’l-Hikemi, Medine, 1988.
7 eş-Şuarâ, 26/181-182.
8 er-Rahmân, 55/9.
9 Tirmizî, Vitr, 21.
10 en-Nisâ, 4/29.
11 Hâkim, el-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, Et’ime, c.4, s.141, h.no:7162/91, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2002.
12 Buhârî, Buyû’, 7.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.