Özlenen Rehber Dergisi

48.Sayı

Bir Gün Sen de Yaşlanırsın!

H. İbrahim ŞEN Özlenen Rehber Dergisi 48. Sayı
İnsanlar da, diğer canlılar gibi doğar, yaşar ve ölürler. Ömür dediğimiz bu süre, inişli çıkışlıdır. Huzur ve saadetle birlikte olası acılara ve sıkıntılara da hazırlıklı olunmalıdır. Rabbimiz’in yarattığı en kıymetli varlık insandır. İnsanın da hürmete en layık olanı yaşlılardır.

İhtiyarlar bir toplumun köşe taşlarıdır. Toplumun bilgi ve tecrübe hazineleridir. Kendilerini takip eden nesillerin yolunu aydınlatırlar. Gençlerin yetişmesi konusunda emekleri bulunan yaşlılara, özelikle ana-babalara hürmet insani bir görevdir. Onların emeklerini takdir etmek, ihtiyaçlarını karşılamak, muhtaç olduklarında yardımlarına koşmak ve tedavileriyle ilgilenmek gerekir. Büyüklere saygı, küçüklere şefkat İslâm’ın önemli esaslarındandır. Bu, aile içerisinde bir kat daha önemlidir.
Yaşlılık, tecrübe ve birikimlerin yeni kuşaklara aktarıldığı bereketli bir dönemdir. Yaşlılar, dün ile bugün arasında kültür ve değerlerimizi taşıyan köprülerdir. Bu özellikleri göz ardı edilmeden hak ettikleri ilgi ve bakımları ihmal edilmemelidir. Görüp gözetme vazifesi, öncelikle çocuklarına, akrabalarına, sonra ise topluma ve devlete düşmektedir. Bu hususta Yüce Rabbimiz, ’Biz insana, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek (nice zahmetlerle) karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: ’Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.? (Lokman sûresi, 31/14) buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz de (s.a.v.), ’Saçı sakalı ağarmış yaşlı Müslüman’a saygı gösterip ikram etmek, Allah’a saygıdandır.? (Ebû Dâvûd, Edeb 23) buyurmuştur.

Yaşlılara saygı ve hürmet denilince ilk akla gelen ana-babadır. Ancak, teyze ve dayı ana hükmünde, amca ve hala da baba hükmündedir. Yaşlılarda, kendilerini fazlalık olarak hissetme ve yakınlarına yük olma düşüncesinin oluşmasına yol açabilecek davranışlardan kaçınmalıdır. Kimsesizlik ve terk edilmişlik duygusu yaşamalarına fırsat vermemelidir. Onları dışlamak ya da bu hissi verebilecek hareketler onlar için yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Asrımızda birçok güzel ahlâkta olduğu gibi şefkat ve merhamet duyguları da yok olmaya yüz tutmuştur. Yaşlılıklarında hizmetlerinde bulunması gereken evlatlar, ana-babalarından ayrı yaşamayı tercih etmekte, hatta çoğu zaman ayrı ev açarak onlarla birlikte oturmamayı evliliğin ön şartı saymaktadırlar. Evet, bunlar güzel dinimizin kesinlikle hoş görmediği davranışlardır.

Günümüz dünyasında ana-babalar özellikle yaşlılıklarında evlatlarının yanlarına sığmaz olurlar. Daha doğrusu evlatlar onları sığmaz sayar ve ana-babaya bu fikirlerini her fırsatta hissettirirler. Bu sebepten darülaceze ve huzurevi gibi yerler kimi değerlerin yozlaştığı toplumlarda alternatif olarak ortaya çıkar. Bu mekânlarda yaşlılara çok iyi bakılsa, rahat ettirilse de sıcak bir ev ortamının yerini tutması imkânsızdır. O mekânlar bir anlamda ölümü bekleme yerleridir. Ancak unuttuğumuz bir gerçek vardır ki, dünya ’etme bulma dünyası?dır.

Toplumumuzda anlatıla gelen klasik bir sepet hikâyesi vardır. Adamın biri, yaşlı babasından bıkar, evinden uzaklaştırmak için plan kurar. En sonunda babasını ıssız bir dağa bırakmaya karar verir. Yanında da küçük oğluyla birlikte babasını sepete koyarak dağın yolunu tutar. Adam, dağ başında babasını sepetin içinde bırakarak hızla eve yöneldiğinde küçük çocuk bu durum karşısında telaşla babasına seslenerek, kendisinden beklenmeyen şu ibret dolu sözleri söyler:

’Baba, sepeti unuttun!? der. Bu söz karşısında irkilen baba, sepetin önemsiz olduğunu söylemeye çalışırsa da çocuk lafı gediğine koyar:

’Baba, seni yaşlandığında buraya ne ile getireceğim?? Bu söz üzerine baba, yanlış yaptığını anlar ve dağda bıraktığı babasını alarak eve döner. Dağa bırakılan baba, oğluna hitaben:

’Geri dönüp beni alacağını biliyordum.? der. Bunun üzerine oğlu:
’Nereden biliyordun?? diye sorduğunda:
’Çünkü ben babamı yaşlandığında dağa bırakmadım ki!? cevabını verir.
Dünya ve âhiret nimetini elde etmek isteyenler, büyüklerine (anne-baba) hizmetle rızalarını elde etmelidirler. İki cihanda bol rızık ve rahata, gerçek huzur ve saadete erebilmek ancak bununla mümkündür. Onlar, rızık darlığına sebep olmak bir yana rızıkta berekete ve belaların define vesiledirler.

Gençler; bu günün yaşlılarının dün genç olduklarını, gençliğin kalıcı olmadığını, Allah (c.c.) ömür verirse kendilerinin de bir gün gelip yaşlanacağını unutmamalıdırlar.
Küçüğümüzü, büyüğümüzü tanımalı, yaşlılığımızda arzu ettiğimiz saygıyı, hürmet ve hizmeti yaşlılarımızdan esirgememeliyiz. Zira saygı beklenmez, kazanılır. Yaşlıları, iflas etmiş tüccar gözüyle görmek yerine önemli bir tecrübe hazinesi olarak görmeli ve değerlendirmelidir. Çocuklarımız, anne-babalarımız başta olmak üzere yaşlılara nasıl davrandığımızdan, yaşlandığımızda bize nasıl davranacaklarını öğrenirler. Yaşlılar üzerine titremek, onlara olan borcumuz olmakla birlikte, çocuklarımıza ve gençlerimize bu konuda güzel örnek olmaya bir vesiledir. Şefkatlerinin ziyadeliği sebebiyle hayatlarını bile feda edebilen ana-babaya yaşlılıklarında ilgisiz kalmak yerine, samimiyetle hizmet ve hürmet ederek rızaları alınmalı ve kalpleri hoşnut edilmelidir. Saygı gösteren, karşılığında saygı bulur. İyilik edene iyilik edilir.
Sevgili Peygamberimiz’in şu nasihatleri ne kadar güzeldir:

’Anne babaya itaat nafile ibadetten daha hayırlıdır.? (Müslim, Sıla 2)
’Babanın duası kabul makamına ulaşır.? (İbn-i Mâce, Kitâbü’d-Duâ 1)
’Bir genç, yaşlı bir insana yaşlılığından dolayı ikramda bulunursa, yaşlandığı zaman kendisine ikramda bulunacak bir kimseyi Allah ona musahhar kılar.’ (Tirmizî, Birr 75)
Bu hadis-i şerifler yaşlı insanları kendilerine yük olarak görenlere önemli bir uyarıdır.

Hep, yaşlılar için yapılması gerekenlerden bahsettik. Peki, yaşlılara düşen hiç görev yok mudur? Yaşlılarımız; durumu kabullenerek bu dönemde yapabilecekleri çok iş olduğunu bilmelidirler. Son nefes tükenmediği sürece kulluğa, iyiliğe, okumaya devam etmeli; gereksiz ve kırıcı sözlerle insanlardan uzaklaşmamalı ve insanları kendilerinden uzaklaştırmamalıdırlar. Kendilerine iyilik ve hizmet edenlerden bir teşekkürü esirgememeli, bedduadan ve bunu ahlâk haline getirmekten kaçınmalıdırlar. Gençlere anlayacakları bir lisanla seslenmeli, onları iyiye, güzele yönlendirerek hep hayır söyleyen, ağzı dualı, örnek şahsiyetlerden olmaya gayret etmelidir.

Yaşlılık, bizlere hayatın geçiciliğini gösteren çok çarpıcı bir durumdur. Yaşlı olmak kaçınılmazdır. Bu günün gençleri yarının yaşlılarıdır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.