Özlenen Rehber Dergisi

23.Sayı

Haccın Esrârı*

Elhamdülilâhi Rabbi’l-Âlemîn. Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin ve eshâbihî ve ezvâcihî ve evlâdihî ve etbâihî ve ehl-i beytihî ve ümmehâtihî ve ebîhi biadedi külli şey’in fi’d-dünyâ ve’l-âhireti ve kezâlik. Ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-Âlemîn.

Hamd, insanları şirkin karanlık bataklığından, put ve tâğutların sultasından kurtarıp tevhid akîdesini nefislerine hâkim kılmak için Kur’ân-ı Mecîd’i sûre sûre ve âyet âyet 23 yılda inzâl eden, Hazreti Muhammed (s.a.v.) Efendimiz’i insanlara ve cinlere önder ve şefaatçi olarak gönderen, mü’minlere Beyt-i Atîki kıblegâh tayin eden Allah (c.c.)’ya mahsustur.

Rehberimiz ve şefaatçimiz Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimize selâm ve tahiyyelerin en üstünü olsun.

Cenâb-ı Hakk biz müminlere haccı farz kılmıştır. Mâlî durumu yerinde olup sıhhatli olan her mü’min ve mü’mineye farz-ı ayndır. Farzı gerektiren emir şu âyet-i kerîmelerle sabittir:

’Hacca gidip gelmeye muktedir olanlara Allah için Kâbe’yi ziyaret etmek farzdır. Bir kimse küfreder, haccı terk ederse, şüphe yok ki, Allah Teâlâ âlemlerden (her şeyden) müstağnîdir.’(1)

Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) bize bir hutbe îrâd etti ve: ’Ey nâs, Allah Teâlâ size haccı farz kıldı. Binâenaleyh onu îfâ edin.’ dedi. Ashâb’dan biri: ’Yâ Rasûlallah! Her sene mi yapacağım?’ diye sordu. Peygamber (a.s.) sükût etti. Adam da sualini üç kez tekrar etti. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.v.): ’Evet deseydim, her sene vacip olurdu, siz de yapamazdınız.’ dedi.(2)

Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerifler muvâcehesinde görüldüğü gibi, gücü ve sıhhati yerinde olan bütün Müslümanlar’a hacca gitmek farz-ı ayndır. Çok büyük şerefli bir ibadettir. Hac farîzasının önemi açıkça ortadadır. Mal ve bedenle yapılan meşakkatli, derecesi yüksek bir ameldir.

Âişe binti Talhâ anlatıyor: Müminlerin annesi Hz. Âişe bunları anlattı: ’Hz. Peygambere: ’Yâ Rasûlallah! Çıkıp seninle cihat etmeyecek miyiz? Çünkü ben Kur’ân’da cihattan daha efdal bir amel göremiyorum.’ dedim. Peygamberimiz cevaben: ’Hayır, lakin sizin yapacağınız en iyi ve en güzel cihat, Kâbe’yi tavaf etmektir, mebrur olan hacdır.’ buyurdu.’(3)

Rasûl-i Ekrem Efendimizin hac menâsikleri arasında cihada temas etmesi önemlidir. Sallâllahü aleyhi ve sellem Efendimizin bir harp dönüşü sahâbelerine hitaben söylediği sözler, cihad kadar hatta ondan da önemli ameller olabileceğini göstermektedir. Rasûlullah (s.a.v.): ’Biz küçük harpten büyük harbe döndük.’ deyince Sahâbeler şöyle dediler: ’Ey Allah’ın Rasûl’ü! Bu döndüğümüz harpten daha büyüğü de mi var?’ Rasûl-i Ekrem (s.a.v.): ’Evet, kalbî cihad (nefsinizle yapacağınız cihad) daha büyüktür.’ buyurdu.(4)

Kâfirlerle cihad ederken ölmek, en ulvî ibadetlerdendir. İnsanı Allah (c.c.)’ya yaklaştırır ve kişi şehîd olur; fakat, hevâ ve hevesine mağlup olan ise Allah’tan uzaklaşıp, belki de îmansız ölür.

Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: ’İslâm beş esas üzere binâ edildi: Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed (s.a.v.)’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, ramazan orucunu tutmak, gücü yeten kimsenin haccetmesi.’(5)

İ’lâyı kelimetullâhın nefsimize ve nesillerimize hakimiyeti için en üstün amellerden olan cihadın hükmen nefsimize tatbîkinden dolayıdır ki, Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmuştur:

’Bugün dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâmiyeti ihtiyâr ettim.’(6)

Hac mevsiminde iken ’el yevme ekmeltü leküm dîneküm ...’ ilâ âhir, âyet-i celîlesinin nüzûlüne, biz müslümanlar serfirâz olup son derece memnun olmuşuzdur. Bizim hâricimizde, bir gün Yahûdîler Hz. Ömer (r.a.)’e: ’Ey Ömer! Sizin okuduğunuz bir âyet bize inse ve iniş günü de bildirilmiş olsaydı, o günü bayram ederdik.’ deyince, Hz. Ömer (r.a.) Yahûdî’ye: ’O hangi âyettir?’ diye sordu. Yahûdî: ’ ’Bu gün sizin dininizi ikmâl eyledim.’ âyetidir.’ demesi üzerine Ömer (r.a.) şöyle buyurdu: ’Ben o âyetin hangi gün ve nerede indirildiğini biliyorum. Bu âyet, Arefe ve Cuma günü indirilmiştir. O esnada biz Peygamber Efendimiz ile Arafat’ta vakfede idik. Elhamdülillah ki, bu iki gün, yani Arefe ve Cuma günleri bizim bayramımızdır. Tek bir Müslüman kalıncaya kadar da o gün bayram olarak kalacaktır.’

İşte böylece hac menâsiklerini doğru ve tamam olarak yapan bütün hacıların Arefe günü Arafat’ta vakfe yapıldıktan sonra Cenâb-ı Hakk, kul hakkı hariç bütün günahlarını affeder. Bu hususta Rasûl-i

Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdular: ’Günahça insanların en büyüğü Arafat dağında vakfeye durduğu halde Allah Teâlâ’nın kendisini affetmediği zannına kapılan kimsedir.’(7)

Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şeriflerinde de hac ibadeti yapılırken uyulması gereken âdab ve usûlleri bize talim ve terbiye amacıyla şöyle buyururlar:

’Kim ki fahiş konuşmaksızın, fısk-u fücûrda bulunmaksızın Beyt’i ziyaret ederse (yahut buna kast ederse), annesinin kendisini doğurduğu gündeki gibi günahlarından sıyrılmış olur.’(8)

Bütün ibadetlerin kendine has bazı âdab ve usûlleri vardır. Bunlar yerine getirilmediği zaman, bazen sevapları noksanlaşır veya bazen de ifsâd olurlar. İslâm dinindeki ibadetlerin aslı vahye dayalıdır. Öteki dinlerde olduğu gibi sonradan insanlar tarafından katılan katkılar yoktur. Bazı misallerle konuyu biraz daha aydınlatalım:

Haccın farzı üçtür: 1-Niyetle ihram, 2-Arafat dağında Arefe günü güneş doğup batıncaya kadar vakfe yapmak -vakfede dua etmektir- 3-Beyt’i yedi şavtla tavaf etmektir.

Bir de haccın vacipleri vardır: Safâ ile Merve’de sa’yetmek, Müzdelife’de bayramın birinci günü güneş doğmadan vakfe yapıp ayrılmak, cemrelere taş atmak, kurban kesmek, tıraş olmak, ihramın hükmüne riâyet etmek ve abdestsiz Beyt’i tavaf etmemek.

Vâciplerden biri noksan olursa o hac noksan olur. Bu noksanlığı gidermek için kurban kesilir; fakat, farzlar yerine gelmezse, mesela Arefe günü bir an olsa bile vakfe yapılmazsa o hacc ifsâd olur ve tekrarlanması vacip olur.

Şunu bilmek lazımdır ki, ibadetleri şuurlu ve bilgili yapmamız şarttır. Yoksa bunlar şekilden ibaret kalır. Mesela; bir grup veya bir kişi dese ki: ’Ben hacc menâsiklerini yaparken, Türkiye’deki takvimleri esas alırım çünkü Suudîler Vahhâbîdir.’ Bu durumda haccı böyle tamamlarsa o kişi veya kişilerin hiç birinin haccı kabul olmaz ve amelleri ifsâd olur. Çünkü hacc mevsiminin başlaması, gökteki hilâli görmekle sâbitleşir ve ona göre dokuz gün tesbit edilerek Arefe günü ilan edilir. Kürre-i arzın her tarafından gelen hacıların bu emre istisnasız olarak itaat etmeleri mecburidir, farzdır, yoksa Ümmet-i Muhammed’in ekseriyetinden ayrı düşmüş olurlar.

İslâm bir yandan hayatın gayesini bütün insanlar için aynı ölçü ve manada belirlerken, müminleri tek amaç ve tek ideale yöneltmek, dava ve dertlerin, hedef ve mutlulukların bir olduğunu gönüllere en tesirli bir biçimde işlemek için Allah’a kulluğu müşterek bir bağ olarak ortaya koyar.

İşte hacc ibadeti bir bakıma insan rûhunun kavrayabileceği, kalbinin Allah (c.c.) sevgisinden duyabileceği aşk ve zevkin derin mânâsını, mahşerî bir topluluk içerisinde gönülden gönüle aktarır.


Ve’s-selâmü alâ men ittebea’l-Hüdâ


Kaynakça:
* Bu makale Abdullah Fârukî el-Müceddidî Hazretleri’nin ’Fıkhî Risâleler (1997)’ adlı eserinden iktibas edilmiştir (s.127,134).
1. Âl-i İmrân 3/97.
2. Müslim, Hacc 412 ; Neseî, Menâsik 1 ; Ahmet b. Hanbel, Müsned c.2, s.508 ; Riyâzü’s-Sâlihîn Tercümesi, c.2, s.502.
3. Nesâî, Hac 4.
4. El-Aclûnî, Keşfül Hafa, c.1, s.511, Hadis No: 1362.
5. Buhârî, îman 1, 2.
6. el-Mâide 5/3.
7. Deylemî, Müsnedü’l Fürdevs, İmâm-ı Gazâlî, İhyâ, c.2, s.461.
8. Buhârî, Muhassâr 9,10.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.