Özlenen Rehber Dergisi

32.Sayı

Kizb (yalan) Mevzusu ve Peygamberlerin Masumiyeti

Mustafa ULUM Özlenen Rehber Dergisi 32. Sayı
Dinimiz yalancılığı kötü bir huyların başında kabul etmiştir ve şiddetle zemmetmiştir. ’Kizb’, yalan demektir. Kur’ân-ı Kerim’de küfür bazen kizb ile ifade edilmiştir.
’Allah adına yalan söyleyen ve hak kendine geldiği zaman onu yalanlayan kimseden daha zalim kim vardır? Kâfirler için cehennemde yer mi yok??(1) âyetinde kizb, küfür manasında kullanılmıştır.
Hadis-i şerif’de Peygamber Efendimiz (s.a.v): ’Mü’minde her huy bulunabilir, yalan ve hıyanet hariç.? buyurmuşlardır.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz Müslümanlardan hırsızlık, zina, içki gibi hakkında had cezası gerektiren ağır suçları dahi işleyebileceğini, ancak yalanı asla söylememeleri gerektiğini ifade buyurmuşlardır. Zira ’yalan? münafıkların ahlâklarından olup münafıklar ise cehennemin en alt tabakasında bulunacaklardır. Bu sebeple Cenâb-ı Hak (c.c.) Kur’an’da ’Allah’ın lâneti yalancıların üzerine olsun.? buyurmuşlardır.
Yüce dinimiz İslâm, yalanı ve yalancıyı şiddetle reddetmiş ve zemmetmiştir. Safvan ibni Süleym (r.a) anlatıyor: ’Ey Allah’ın Rasûlü!? dedik, ’Mü’min korkak olur mu?? ’evet? buyurdular. ’Peki cimri olur mu?? dedik. Yine ’evet? buyurdular. Biz yine ’peki yalancı olur mu?? diye sorduk. Bu sefer ’hayır? buyurdular.(2)
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, mü’minleri yalandan sakındırmak için, insanları güldürmek için anlatılan sözlerdeki yalana bile şiddetle vaidde bulunmuşlardır.
Hadîs-i Şerif’te: ’Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur ve yalan söylerler! Yazık ona, yazık ona?!?(3) buyurulmuştur. Mizah (şaka) için söylenen yalan böyle şiddete vaide ise, insanları aldatmak, menfaatler elde etmek veya bir kısım insanların hukukunu çiğnemek gibi ciddi meselelerde ki yalanın manevi müeyyidesi çok daha ağır olmalıdır. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, zaman zaman şaka yapmışlardır; ancak bu şakalarında sıdktan ve haktan ayrılmamışlardır. Mesela, Hz. Enes (r.a) için; ’Ey iki kulaklı!? demişlerdir. Bir kadına ’Ey kocasının gözünde ak bulunan!? demiş. Kadın da: ’Ya Rasûlullah benim kocamın gözünde ak yok!? karşılığını verince de, Allah Rasûlü: ’Her insanın gözünde ak olur.? diyerek doğruya işaret etmiştir. Yaşlı bir kadın: ’Ya Rasûlullah! Dua et cennete gireyim? isteğinde bulununca, Rasûlullah (s.a.v) latife ile: ’Yaşlılar cennete giremez!? buyurdu. Kadın da bu sözde ki espriyi anlayamayınca üzüldü, tam ayrılacağı sırada Efendimiz (s.a.v) sözünde ki nükteyi izah ederek bu defada onu sevindirdi: ’Yaşlılar, cennete yaşlı olarak girmeyecek, genç olarak gireceklerdir.? buyurdular.(4)
İmam Gazali, meşru olan mizah için; ’Hakk’tan sapmama, kalp kırmamak ve ifrata kaçmamak? şartlarını koşar. Bu takdirde mizahımızın ahlâk-ı Rasûlullah’ a uyacağını dikkat çeker. Devamla demiştir ki: ’Ey muhatabım! Eğer bu tarzla sınırlı olarak zaman zaman mizah yapsan sana bir mahsur getirmez; ancak insanın, mizahı kendine bir meslek yapıp üstünde devam etmesi ve onda aşırı gitmesi, sonrada Rasûlullah’ın sünnetine temessük ettiğini söylemesi, büyük hatadır. Bu kimse, danslarını seyretmek için zencilerin peşini bırakmayan, sonra da ’Rasûlullah (a.s.) Hz. Âişe’ye onların oyunlarını seyretmesi için izin vermiştir’ diyerek sünnete uyduğunu söyleyen kimseye benzer.?
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz konumuzla ilgili burada mühim bir hususa da dikkat çekmişlerdir ki, o da çocuk terbiyesinde bile hiç yalana yer verilmemesi gerektiğini irşad buyurmalarıdır. Abdullah b. Amir (r.a) anlatıyor: ’Bir gün, Rasûlullah (s.a.v) evimizde otururken, beni çağırdı ve: ’Hele bir gel sana ne vereceğim?’ dedi. Aleyhisselatu vesselâm anneme: ’Çocuğa ne vermek istemiştin?’ diye sordu: ’Ona bir hurma vermek istemiştim’ deyince, Aleyhisselâtü ves-selâm: ’Dikkat et! Eğer ona bir şey vermeyecek olursan üzerine bir yalan yazılacak!’ buyurdular.?(5) Günümüzde bilhassa ağlayan çocuklara bazen yapılmayacak veya verilmeyecek şey vaat edilir yahut ta olmayacak şeyle korkutulur. Bunların hepsi neticede ’yalan? olmakta birleşir. Rasûlullah (s.a.v) bütün bunların haram olduğunu, çocuk terbiyesinde hiçbir surette yalana yer verilmemesi gerektiğini ifade buyurmuşlardır.
Yalan dinimizde her çeşit kötülüğün şerri ve kaynağı kabul edilmesine rağmen bazı hâllerde meşru edilmiştir Dima Bintü Yezid (r.anhâ) anlatıyor: ’Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevk eden şey nedir? Hâlbuki üç yer hariç yalanın her çeşidi Âdemoğluna haramdır. Bunlar: Erkeğin, rızasını almak için hanımına yalanı; Harbde söylenen yalan ki bir hileden ibarettir; İki Müslüman’ın arasını düzeltmek için söylenen yalan.?(6)
İmam Nevevî: Bu üç hâlde yalanın cevazında ihtilaf yoktur der; ancak bunlardaki mubah olan yalandan murad nedir? Bunda ihtilaf edilmiştir. Bir kısım ulema: Zemmedilen yalan, zarar getiren yalandır? derler. Hz. İbrahim (a.s.)’ın ismeti anlatılırken ona isnat edilen üç yalandan yani üç ta’rizden söz edilir.
İbrahim (a.s.) yıldızlara baktıktan sonra ’Ben hastayım.?(7) der. Bu birinci ta’rizdir. İkincisi; putları kırar ve baltayı en büyüğünün boynuna asar. Kendisine sorulunca da büyük putu göstererek; ’O’na sorun.? der.(8) Üçüncüsü ise; bizzat Kur’an’da zikredilmez. Hanımına kim olduğu sorulunca ’kız kardeşiyim? demesini istemiştir.
Burada Hz. İbrahim (a.s.), ’ben hastayım? cümlesi ile esas rahatsız olduğu putları kastediyordu ve onlar bitmeden rahatsızlığı geçecek gibi değildi; fakat oradakiler bedenen rahatız olduğunu zan ederek gittiler.
Hz. İbrahim (a.s.)’a: ’Ey İbrahim! Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın?? Cevaben: ’Belki o yaptı? ve sözün burasında duruyor. Hz. İbrahim: ’O? zamiri ile onların İbrahim diye seslendikleri yani kendisini kastediyordu ve bu ustalığı ile dikkatleri büyük puta çekti.
Üçüncü hadise ise sorduklarında eşine İbrahim’in kardeşiyim demesini istemiştir. Kadı İyaz bu sözün yalan olmadığını zira İbrahim (a.s.)’ın Sare hakkında ’İslâm’da kardeşim? demek istediğini bildirmiştir. Peygamber Efendimiz de bunun yalan olmadığını söyleyip mevzunun kötülenmiş yalana girmediğini dikkat çekmiştir. Çünkü burada zalimin zulmünü defetmek mevzu bahistir.
Bizlere, yukarıda bahsedilen bu hadise peygamberlerin günah işleyip işlemeyeceği konusunu gündeme getirir. İslâm itikadına göre bütün peygamberler günah işlemekten korunmuşlardır. Onlar insanlığı Allah’a götürmek için birer rehberlerdir. Hâlbuki en ufak günahta bile Allah’ın rızası yoktur. Kendisi mahrumken bir kişinin başka birine Allah’a götürmesi düşünülebilir mi? O halde peygamberlerin günah işlemeleri de mümkün değildir. Eğer olsaydı getirdikleri şeriata itimat ve güven sarsılır kimse onlara tabi olmazdı. Hâlbuki vahiy melekleri dahi melekler arasında ehemmiyeti ile vasıflanmış ve bundan dolayı Kur’an’da Tekvir suresi 21. âyette Cibril (a.s.) hakkında, ’kendisine itaat edilir, o emindir.? buyrulmuştur. Şimdi vahye aracı olan melekte bu vasıflar aranır da peygamberlerde aranmaz mı?
İşte bu durum masumiyet sıfatını lüzumlu kılar. Bilinmesi gereken önemli bir husus da bazı peygamberlere isnad edilen zellelerin günah olmadığıdır. Kur’an’da zikredilen Yunus (a.s.)’ın kıssasında Cenâb-ı Hakk’ın emri olmadan kavmini terk etmesi gibi hadiselerin peygamberlerin insanların ilâhlaştırılmaması hikmetine matuf olduğu belirtilir ki eğer zelleler olmasa ilâhlaştırılabilirlerdir. ’Zellat? denilen sürçmeler onların makamları ile alâkalı olup normal insanlarca hata sayılmayıp kendilerince birer zelle sayılmasıdır.
Cenâb-ı Hakk Kur’an’da Hz. Musa’ya: ’Ey Musa! Gözümün önünde yetişesin diye seni sevimli kıldım.?(9) buyurur. Bu âyetten anlaşıldığına göre Allah (c.c.) Hz. Musa’yı firavunun sarayında yetiştirmekle onun terbiyesini ne firavuna ne de annesine bırakmış, bizzat Kendi yetiştirmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) de küçüklüğünden itibaren bizzat Allah’ın gözetimi ve terbiyesi ile yetişmiştir. Zira çoğu âlimler Peygamberimizin öksüz ve yetim olmasının hikmetlerinden birisini de buna dayandırır. Bunun için Peygamberimizin terbiyesinin bizzat Allah tarafından yapıldığını işaret ederek ’Rabbim beni terbiye etti. Edebimi ne güzel eyledi.? buyurmuşlardır.
Peygamberimiz gibi bütün peygamberler Allah’ın himayesinde yetişmiştirler. Peygamberimiz iki defa düğüne gitmeye niyetlenmiş; fakat ikisine de Allah ona uyku verip yolda uyutmuştur. Olay Mekke dağlarında koyun güderken olmuştur.(10)
Yine Peygamberimiz (s.a.v.) çocukken Kâbe’nin tamirine yardım etmeye çalışıyor, amcalarına taşıdığı taş ve kerpiçler tenini acıtıyordu. O da durumdan rahatsızdı. Hz. Abbas (r.a.) ona eteğini omzuna koymasını tavsiye etti. Bu durum o devirde gayet normaldi. Efendimiz öyle yaptı ve dizinden yukarısı biraz açıldı daha bir adım atmadan sırt üstü düştü ve gözlerini bir noktaya dikerek dona kaldı. Cibril (a.s.) ona: ’Böyle yapmak sana yakışmaz.? demişti.(11)
Rabbimiz Sad suresi 47. âyette: ’El-mustafayne’l-ehyari/Hayırlılar içinde seçilmiş? tabirini peygamberler için kullanmıştır. Çünkü onlar insanların en hayırlıları olup hidayet rehberleridir.
Rabbimiz bizleri seçkin kullarının çizdiği yoldan ayırmasın. Selâm Hüdâ’ya tabi olanların üzerine olsun.

Kaynaklar:
1. ez-Zümer, 39/32.
2. Muvatta, Kelâm 19.
3. Tirmizî, Zühd 10.
4. Şemail, s.84-85.
5. Ebû Dâvûd, Edeb 88.
6. Tirmizî, Zühd 26.
7. es-Saffat, 37/89.
8. el-Enbiya, 21/63.
9. Tâhâ, 20/39.
10. İbni Kesir, 2/350-351.
11. Buharî, Hac 42.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.