Özlenen Rehber Dergisi

35.Sayı

Muharrem Ayı, Aşûra Günü ve Orucu

osman şen Özlenen Rehber Dergisi 35. Sayı
عَنْ عَائِشَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهَا قَالَتْ:
كَانَ عَاشُورَاءُ يُصَامُ قَبْلَ رَمَضَانَ. فَلَمَّا نَزَلَ رَمَضَانُ كَانَ مَنْ شَاءَ صَامَ وَمَنْ شَاءَ أفْطَرَ.
Hz. Âişe (r.anhâ) validemiz anlatıyor:
’Ramazan orucu farz olmazdan önce aşûra orucu tutuluyordu. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra aşûra orucunu dileyen tuttu, dileyen de tutmadı.’(1)
Hicretten on altı yıl sonra 638 yılında, Hz. Ömer (r.a.)’in emriyle Medine’de bir meclis toplanarak Hz. Ali’nin (r.a.) teklifi ve mecliste bulunanların kabulü ile Hz. Muhammed (s.a.s.)’in Mekke’den Medine’ye hicreti, İslâm tarihinin başlangıcı ve muharrem ayının da bu yılın ilk ayı olması kararlaştırılmıştır.
Resûlullah (s.a.v.)’in: ’Ramazan ayından sonra en faziletli oruç Allah’ın ayı olan muharrem ayıdır. Farz namazdan sonra en efdal namaz da gece namazıdır’(2) buyurması ve bir adamın; ’Ey Allah’ın Resûlü! Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı tavsiye edersiniz?’ sorusuna ’Ramazan dışında da oruç tutmak istersen muharrem ayında tut. Çünkü o Allah’ın ayı’dır. O ayda bir gün vardır ki, Allah onda bir kavmin günahlarını affetti, bir başka kavmin günahını da affedecek’(3) cevabını vermesiyle muharrem ayının onuncu günü olan aşûra gününde tutulan orucun önemini ve faziletini beyan etmiştir.
Aşûra; aşr ve aşir kökünden türemiş Arapça bir kelime olup muharrem ayının onuncu gününe denir. Hz. Mûsa (a.s.) ve kavminin, Firavun’un zulmünden kurtulduğu ve Yahudilerin oruç tutmakla mükellef olduğu, Hz. Nuh (a.s.)’dan itibaren semavi dinlerde mevcut olan ve cahiliye devri Arapları arasında da Hz. İbrahim (a.s.)’dan beri önemli görülüp oruç tutulan bir gündür.
Cahiliye devrinde Kureyşlilerin de tuttuğu aşûra orucunu Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s) peygamber olmazdan önce ve Medine’ye hicret edince de Hz. Mûsa (a.s.)’ın şeriatına uyarak ramazan orucu farz kılınıncaya kadar bir veya iki sefer tutmuş ve müslümanlara da tutmalarını emretmiştir. Hatta bu konuda henüz bir emir bulunmamakla birlikte Resûlullah (s.a.s) münadiler çıkararak aşûra orucunu halka duyurmuş, geceleyin oruca niyet etmeyenlerin günün yarısında haberdar olsalar dahi o andan itibaren oruca başlamalarını emretmiş;(4) ancak ramazan orucunun farz kılınmasıyla bu orucu isteğe bırakmıştır. Ebu Hanife ile bazı Şafiiler aşûre orucunun önceleri vacip olduğunu, fakat bu hükmün ramazan orucu ile neshedildiğini, Hanbeliler ve bir kısım Şafiiler ise müstehap olduğunu kabul etmişlerdir.
Resûlullah (s.a.v.), ramazan farz edilmezden önce aşûrayı nâfile bir amel olarak değil, vâcip olarak tutmuştur. Ramazan orucu farz olunca aşûra yasaklanmamış, dileyen nafile olarak tutmaya devam etmiştir. Rivayetler, Resûlullah (s.a.v.)’in de bu oruca devam edenler arasında yer aldığını göstermektedir.
Resul-i Ekrem Efendimiz, yahudileri taklit etmemek ve hurafelerinin İslâm bünyesine girmesine engel olmak için müminleri uyarmış ve sadece aşûra günü değil, muharremin dokuz, on ve on birinci günlerinde oruç tutulmasını tavsiye etmiştir.(5)
Musa (a.s.) ile İsrailoğulları’nın Firavun’un elinden aşûra günü kurtulması, Nuh (a.s)’un gemisinin tufandan kurtulup Cudi dağının tepesine aynı gün oturması şeklindeki rivayetleri Hz. Peygamber Efendimiz yalanlamayıp, “Biz Musa’ya sizden daha layığız” diyerek bu günde oruç tutulmasını emretmesi,(6) aşûranın Nuh (a.s.)’dan itibaren semavi dinlerde önemli bir yer işgal ettiğine işaret etmektedir.
Aşûra günü; Hz. Âdem (a.s.)’ın tövbesinin kabul edildiği, Hz. Yunus (a.s.)’ın balığın karnından çıkarıldığı, Hz. Musa ve İsa (a.s.)’ın doğduğu, Hz. Süleyman (a.s.)’a mülkün verildiği, Hz. Davud (a.s.)’ın tövbesinin kabul edildiği, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in geçmiş ve gelecek bütün günahlarının affedileceğine dair kendisine Allah tarafından teminat verildiği ve Mekke’den Medine’ye hicret ettiği gün olarak tavsif edilir.(7) Hz. İbrahim (a.s.)’ın ateşten kurtulması ve Hz. Yakub (a.s.)’ın oğlu Hz. Yusuf (a.s.)’a kavuşması, muharrem ayının on altıncı günü Kudüs’ün kıble tayin edildiği ve on yedinci günde Fil Ashabı’nın geldiği gün olduğu nakledilenler arasındadır. Öte yandan Hz. Hüseyin (r.a)’ın Kerbela’da şehit edilmesi de bu güne rastlamıştır.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız hadislerden de anlaşıldığına göre aşûra gününü bir önceki günle beraber veya sonraki günü de ilave ederek üç gün oruç tutmak bu ayda yapılacak en güzel ibadetlerden birisidir. Yine bu günler hicri yılbaşı olması hasebiyle nefis muhasebesi yapmak, tövbe etmek yeni yılın hakkımızda hayır getirmesini dilemek ve kendimize çeki düzen vermek de bizim yapmamız gereken davranışlardandır. O günde vuku bulan güzellikleri Rabbimizin bir ihsanı bilmek ve bunlara sevinmek tabii oluğu gibi yine bu günlerde meydana gelen cennet gençlerinin efendilerinden Hz. Hüseyin (r.a.) ve yakınlarının şehit edilmesi gibi üzücü hadiselere hüzünlenmek, yapılan yanlışları muhasebe etmek de gereklidir. Ayrıca ehl-ü iyalimize karşı o günde cömert davranması, tasaddukta bulunması, ihtiyaçlarını görmesi de sünnet-i seniyyedendir,(8)
Allah Teâlâ bizleri bu günlerden gereği gibi istifade edenlerden eylesin. İstifade yollarını bizlere açsın. Rızası doğrultusunda hayatımızı idame ettirsin. Gönlümüzü vesile yollarından uzak tutmasın. Amin...

.................
1. Buharî, Savm 69, Hacc 1.
2. Müslim, Sıyam 202, (1163); Ebu Dâvûd, Savm 55, (2429); Tirmizi, Salât 324, (438); Nesâî, Kıyamu’l-Leyl 7, (3, 207, 208).
3. Tirmizi, Savm 40, (741).
4. Buhârî, Savm 69; Kütüb-ü Sitte, Prof Dr. İ. Canan, c.17, s.170.
5. Buhârî, Savm 69; Aynî, IX, 190.
6. Buhârî, Savm 69; Müsned, II, 359-360.
7. Diyarbekrî, I, 360; (TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 4, Aşûra Mad.)
8. Suyûtî, Cami’üs-Sağîr, 6, 235.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.