Özlenen Rehber Dergisi

108.Sayı

Sünnet-i Rasulullah'ın (hadisin) İslâm Dinindeki Yeri ve Önemi,

Isimsiz Özlenen Rehber Dergisi 108. Sayı
’Kim Peygamber’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.’(Nisâ, 4/80)
Kur’ân-ı Kerim’i insanlığa bahşeden yüce Rabbimize sonsuz hamd ü senalar; vahyin aydınlığında insanlığa fiilî, amelî rehberlik ve örneklik yapmış Hz. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) başta olmak üzere bütün Peygamberlere, Efendimiz (s.a.v.)’in âl ve ashabına, hakiki varislerine ve dostlarına salât ve selâm olsun!
Sünnet-i Rasulûllah’ın yani hadisin İslâm dinindeki yeri ve öneminden bahsetmeden önce Sünnet’in ve Hadis’in ne anlam ifade ettiğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
SÜNNET

Sünnet kelimesi, ’sen-ne’ fiilinden alınmış Arapça bir isimdir. Arap, ’senne’ş-şey’e’ dediği zaman bu; ’o şeye sınır çizmek, dikkatle bakmak’ manalarına gelir. (İbn-i Manzûr, Lisânu’l-Arab, c.12, s.223–224)
Sünnet, lügatte; iyi olsun kötü olsun yahut başka bir ifade ile, ister övülmeye lâyık olsun, ister kötülenmeye lâyık olsun, ’tarîk/yol’ ve ’sîra müstemirra/devamlı gidiş’ manalarına gelen bir kelimedir. Sünnet sözcüğü bir kişiye nispet edilince, onun iyi veya kötü, sürekli olarak yapa geldiği davranışlarını kapsar. Peygamberimiz (s.a.v.)’in şu hadisinde bu iki zıt anlamı bir arada görmek mümkündür: ’Güzel bir yol açana onun sevabı ve kıyamete kadar bu yoldan gidenlerin sevabı vardır. Kim de kötü bir yol açarsa, bu yolun günahı (sorumluluğu) ve kıyamete kadar bu yoldan gidenlerin günahı (sorumluluğu) ona aittir.’ (Müslim, İlim, 15)
Kur’ân-ı Kerim’de ise Sünnet kelimesi;
’Sennellâhu sünneten/Allah doğru bir yolu açıkladı’,
’Senne’t-tarîkate/yolu yürüdü’,
’Senne’t-tarîka/yola ilk girdi ve arkadan gelenler onu takip etti’ anlamlarında kullanılır. (bkz., İslam Ansiklopedisi)
Rasûlullah (s.a.v.), sünnet kelimesini ıstılahî olarak birçok yerde kullanmıştır: ’Benim sünnetimi terk eden benden değildir.’ (Buhârî, Nikah 1)
Sözün özü, Sünnet ’yol’ manasındadır. Bu kelime; iyi yol için de kötü yol için de kullanılır. Ancak şeriat dilinde, dinde hoş karşılanarak takip edilen yola bu ad verilmiştir. Dinde takip edilen yoldan maksat; Rasulûllah’ın (s.a.v.) ve dinde örnek olmuş Sahâbe’nin takip ettiği yoldur. Bundan dolayıdır ki Rasulûllah (s.a.v.): ’Benim sünnetime ve benden sonra Hulefâ-i Raşidîn’in sünnetine tâbi olunuz.’ (Ebu Davud, Sünen) buyurmaktadır.
Yukarıdaki âyetlerden ve hadislerden anlaşıldığı üzere; yol, âdet, gidilen yol, uyulan şeriat anlamlarına gelen ’sünnet’ kelimesi ıstılahî olarak; Rasûlullah (s.a.v.)’den sâdır olan söz, fiil ve takrirlerle, O’na ait ahlakî sıfatlara verilen addır.
HADİS
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v)’in sözleri, fiilleri, takrirleri ile ahlâkî ve beşerî vasıflarında oluşan sünnetinin söz veya yazı ile ifade edilmiş şeklidir. Bu manada hadis, sünnet ile eş anlamlıdır. (Bkz., Şâmil İslam Ansiklopedisi)
Hadis kelimesi ’eski’nin zıddı ’yeni’ anlamına geldiği gibi, söz ve haber anlamlarına da gelir. Bu kelimeden türeyen bazı fiiller ise haber vermek, nakletmek gibi anlamlar ifade eder. Hadis kelimesi, Kur’ân’da bu anlamları ifade edecek biçimde kullanılmıştır. Örnek vermemiz gerekirse:
’Ve Rabbinin nimetini anlat’ (Duhâ, 93/11) âyetinde geçen ’fehaddis’ fiili ’anlat, haber ver, tebliğ et’ anlamında kullanılmıştır.
’Musa’nın haberi (hadîsu Mûsa) sana gelmedi mi?’ (Tâhâ, 20/9) ayetinde ’haber’ anlamına gelmektedir.
Hadis kelimesi zamanla, Hz. Peygamber’den rivayet edilen haberlerin genel adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kelime, bizatihi Rasûlullah (s.a.v.) tarafından da, bu anlamda kullanılmıştır. Buhârî’de yer alan bir hadise göre Ebû Hureyre (r.a.): ’Yâ Rasûlallah! Kıyamet günü şefaatine nail olacak en mutlu insan kimdir?’ diye sorar. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle cevap verir: ’Senin hadise karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadis hakkında herkesten önce senin soru soracağını tahmin etmiştim. Kıyamet günü şefaatime nail olacak en mutlu insan, ’Lâ ilâhe illallâh’ diyen kimsedir.’ (Buhârî, İlim, 33)
Istılahta ise ’hadis’; Rasûlullah Efendimizin sözleri, fiilleri, takrirleri ile ahlakî ve beşerî vasıflarını oluşturan bütün harekât ve sekenâtlarına verilen addır.
Sünnet ile hadisin tariflerine baktığımız zaman hadis, sünnet ile eşanlamlıdır.
Sünnet-i Rasulûllah’ın yani hadisin, İslam’da yeri ve önemine geldiğimizde ise;
Hz. Rasulûllah Efendimizden sadır olan ve dine taallûk eden Sünnet’in Allah Teâlâ’nın gözetimi altında teşekkül ettiğini ve dolayısıyla vahiy mahsulü olduğunu bildiren birçok ayet-i kerimelerin var olduğunu görürüz.
Rasulûllah (s.a.v.), insanlığın ulaştığı kemal haline uygun olan eşsiz kitap Kur’ân-ı Kerim’i tebliğ etmenin yanında, onu beyan etmiş, müphem olan ayetleri açıklamış, öğretmiş, kendisine yöneltilen sorulara cevap vermiş ve onu kendi zatında yaşayarak bize en güzel bir örnek olmuş, bu hususta büyük bir rol arz etmiştir.
Rasulûllah’ın (s.a.v.) hadisini, tebliğ ettiği Kur’ân’dan ayırmak mümkün değildir; zira bu tekâmül süresince Kur’ân’ın, Sünnet’e bıraktığı birçok meseleler bulunmaktadır ve Sünnet olmadan bu meselelerin aydınlatılması mümkün değildir. Buna misal olarak önce Kur’ân-ı Kerim’den deliller getirmek istiyorum.
Yüce Rabbimiz, âyet-i kerimelerinde şöyle buyuruyor:
’Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi de yasak ettiyse ondan sakının.’ (Haşr, 59/7)
’O, kendi hevasına (istek, düşünce, tutkularına) göre konuşmaz. Söyledikleri yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.’ (Necm, 53/3-4)
Şüphesiz bu ayet-i kerimelerde açıkça beyan edilmiştir ki, Kur’ân-ı Kerim’den sonra en önemli kaynak hiç şüphesiz Rasulûllah Efendimizin sünnetleri ve hadis-i şerifleridir.
Allah Teâlâ (c.c.) insanlara kendi vahyine ve Rasûlü’nün (s.a.v.) sünnetine uymayı farz kılmıştır. Nitekim Kur’ân’da şöyle buyurmaktadır:
’Her ne kadar daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlar idiyse de, içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur.’ (Âl-i İmrân, 3/164)
Bu ve başka ayetlerde kitap ve hikmet bir arada zikredilmiş ve bu hususta İmam Şafiî (rh.a.) şöyle buyurmuştur: ’Allah Teâlâ (c.c.) (âyette) Kitap’ı zikretmiştir. Bu Kur’ân-ı Kerim’dir. Hikmeti de zikretmiştir. Kur’an bilgisini beğendiğim bir kimseden bununla ilgili olarak şöyle duydum: ’Hikmet, Rasûlullah’ın (s.a.v.) sünnetidir.’
Yine İmam Şafiî şu âyeti de delil olarak getirir:
’Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi de yasak ettiyse ondan sakının.’ (Haşr, 59/7)
Bunun yanında Peygamberimizin sünnetine uymanın gereğini ve faydasını belirten hadisler de bulunmaktadır. Mesela;
’Size iki şey bırakıyorum. O ikisine (sımsıkı) sarıldığınız takdirde asla dalalete düşmezsiniz: Allah’ın Kitabı (Kur’an) ve Peygamberi’nin sünneti.’ (Muvattâ, Kader, 1) hadisini bu hususta örnek olarak zikredebiliriz.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen, büyük ahlak üzere olan Rasûl-i Ekrem Efendimizin sünnetine uymak gereklidir. Sahabe efendilerimiz, karşılaştıkları müşkül meselelerin çözümü için ilk önce Kur’ân’a bakarlar, Kur’ân’da bulamadıkları meseleyi Rasûlullah Efendimize sorar ve böylece mesele Rasûlullah Efendimizin hadis-i şerifi ile hallolunmuş olurdu. Dolayısı ile Sünnet-i Rasûlullah, müracaat bakımından Kur’ân’dan sonra gelmekte ve Kur’ân’ın en güzel açıklayıcısı bulunmaktadır. Allah Teâlâ da bir âyette şöyle buyurmaktadır:
’O, kendi hevasına (istek, düşünce, tutkularına) göre konuşmaz. Söyledikleri yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.’ (Necm, 53/3–4)
Vahye dayalı bir beyân, müphemleri tefsir etmede kaynak olan hadis-i şerif, Kur’ân karşısındaki durumu ve getirdiği hükümler açısından şu şekillerde bulunur:
1. Bazı hadisler, Kur’ân’ın getirdiği hükümleri teyit ve tekit eder. Ana-babaya itaatsizliği, yalancı şahitliği, cana kıymayı yasaklayan hadisler böyledir. Meselâ: ’İslâm beş (temel) üzere bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hac(cetmek) ve Ramazan (ayı) orucu tutmak.’ (Buhârî, Îmân, 2) hadisi ile Allah Teâlâ’nın: ’Namaz kılınız ve zekât veriniz.’ (Bakara, 2/110) âyeti bu şekilde birbirini tekit ve teyit etmektedir.
2. Bir kısım hadisler, Kur’ân’ın getirdiği hükümleri açıklar, onları tamamlayıcı bilgiler verir. Kur’ân’da namaz kılmak, haccetmek, zekât vermek, oruç tutmak... emredilmiş; fakat bunların nasıl olacağı belirtilmemiştir. Bu ibadetlerin nasıl yapılacağını hadislerden öğreniyoruz. Yine Allah Teâlâ’nın: ’Siyah iplikten beyaz iplik tarafınızca seçilip ayrılıncaya kadar yemek ve cima size helâl kılınmıştır’ (Bakara, 2/187) âyetindeki siyah ipliğin, gece karanlığı; beyaz ipliğin de gündüzün aydınlığı yani fecrin doğması olduğunu beyan eden sünnet bu kısma örnektir. (Bkz., Buhârî, Tefsir, 28)
3. Bazı hadisler de, Kur’ân’ın açıkça hüküm bildirmediği konularda hükümler koyar. Hadisin başlı başına müstakil bir teşri’ (yasama) kaynağı olduğunu gösteren bu türe hadislere; ehlî merkeplerle yırtıcı kuşların etinin yenmesini haram kılan, diyetlerle ilgili birçok hükmü belirten rivayetler örnek verilebilir.
Buraya kadar anlatılanlar, hadîsin (sünnet) İslâm dinindeki önemli yerini gözler önüne sermektedir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.