Özlenen Rehber Dergisi

121.Sayı

Ravza'da O'nun Varisleri,

İbrahim DEMİR Özlenen Rehber Dergisi 121. Sayı
O’nun (s.a.v.) huzurunda geçen bir ânın kendi başına geçirilen bütün ömrümüzden daha kıymetli olduğu idrâkinin sahiplerinin Efendimiz’in varisleri olduğunu görürüz. Onlar kalbi bir ülfet ve bağ ile Efendimiz (s.a.v.) ile manevi bir alış-verişin de sahipleridirler. Öyle ki; ’buram buram sevda kokar, Medine sokakları’ tavsifi, varis-i nebilerin ziyaretlerindeki halleri ile bizlere yansımaktadır.
’Bilâl’in (r.a.) Ezan Okuyamaz Oldu’

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin müezzini Bilal-i Habeşî (r.a.), Efendimiz’in irtihâlinden sonra Suriye’ye gitmişti. Orada "Havlan" kasabasına yerleşti. Hz. Bilâl, Suriye’de bir müddet kaldıktan sonra bir gece rüyasında Hz. Peygamber (s.a.s.)’i gördü. Efendimiz (s.a.v.) ona, şöyle buyurmuştu: "Beni ziyaret etmeyecek misin Ey Bilâl?" Hz. Bilâl, uyanır uyanmaz, hazırlığını tamamlayıp Medine yolunu tuttu. Medine’ye gece ulaştı. Oraya varınca Ravza-i Mutahhara’ya yüzünü sürerek, burada Rasûl-u Ekrem’le birlikte geçirdiği günlerin hatırasını yâd ederek ağladı. Bu sırada Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin Efendilerimiz, Bilâl’i görmüş, seher vaktinde ondan ezan okumasını rica etmişlerdi. Bilâl, (r.a.) onların arzusunu yerine getirerek, O güzel sesiyle Peygamber Mescid’inde ezan okumaya başladı. Bilâl’in sesini duyan Medineliler, yerlerinden fırlamış ve ezanı dinlemeye başlamışlardı. ’Eşhedü En Lâ İlahe İllallah’ dedikten sonra, ’Eşhedü Enne Muhammeden Rasûlullah’ kısmına gelince, Hz. Peygamber’in kabrinden kalktığını zannederek evlerinden dışarı fırlamışlardı. Bütün Medine hüngür hüngür ağlıyordu ve Medine ne o günden önce ne de o günden sonra böyle bir ağlama gördü. Emir’ül Mü’minin Hz. Ömer Efendimiz ise onların en çok ağlayanları idi. (Üsdül-Ğâbe fî, İzzeddin ibnü’l-Cezerî, c I, s. 244, Zehebî, Siyer, c I, s. 359)
’İmam Maliki Isıran Akrep’
Peygamberimiz (s.a.v.)’in hicret evi Medine’nin yedi fakîhinin mirasçısı olan, Mescid-i Nebi’de ders halakası kurmuş İmam Malik (rh.a.) ile ilgili olarak Abdullâh bin Mübârek anlatıyor: İmâm Mâlik’in yanındaydım. Bize Allâh Rasûlü’nün hadîs-i şerîflerinden naklediyordu. Bu esnada bir akrep gelip onu defalarca soktu. Rengi değişiyor, sararıyor, ancak Rasûlullâh (s.a.v.)’in hadîsini kesmiyordu. Ders bitip de insanlar dağıldıktan sonra ona dedim ki: ’Ey Ebû Abdullâh! Bugün sende bir gariplik gördüm?’ ’Evet.’ dedi. ’Bir akrep beni defalarca ısırdı, hepsine de sabrettim. Buna ancak Rasûlullâh’ın sözüne tazimim sebebiyle dayandım.’ (Bkz., Münâvî, III, 333; Süyûtî, Miftâhu’l-Cennet, s. 52)
İmâm Mâlik (rh.a.), Rasûlullâh (s.a.v.) ile aynîleşmenin vecdi içinde yaşardı. Efendimiz’in rûhâniyetine hürmeten, Medîne-i Münevvere’de hayvan üzerine binmezdi, def-i hacete çıkmazdı. Ravza’da imam iken hep kısık sesle konuşurdu. Devrin halifesi Ebû Câfer Mansur yüksek sesle konuşunca: ’Yâ Halîfe! Bu mekânda sesini kıs! Allâh’ın ihtârı senden çok daha faziletli insanlar üzerine indi.’ buyurmuş ve şu âyet-i kerîmeyi okumuştu: ’Ey îmân edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’le yüksek sesle konuşmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.’ (el-Hucurât, 2)
İmâm Mâlik, gençliğinden itibâren Hz. Peygamber’in hadîs-i şerîflerine hürmette son derece titiz davranırdı. Onları doğru bellemek için tazim içinde olmakla birlikte huzur ve sükûnetle dinlemeye de çok ehemmiyet verirdi. Bu sebeple hadîs-i şerîfleri ayakta iken dinlemez, sıkıntılı, üzüntülü, kararsız bir hâlde iken hadis dersi almazdı. Hadîs-i şerîfler hususunda bir hataya düşmekten korkardı. Bir gün ona: ’Amr bin Dinar’dan hadis dinledin mi?’ diye sorulunca şöyle cevap vermişti: ’Onu hadis rivayet ederken gördüm, insanlar ayakta durmuşlar, yazıyorlardı. Ben ise Rasûl-i Ekrem’in hadîs-i şerîflerini ayakta yazmayı hoş görmedim.’ Gerek meseleler hakkında fetva verirken, gerekse de Hz. Peygamber’den hadîs-i şerîf naklederken yüzü parlak bir hâl alırdı. Şayet İnsanlar Ondan hadîs-i şerîf dinlemek istiyorlarsa, o zaman onlara, «Oturun!» derdi. Hemen gider, gusleder, güzel kokular sürünür, yeni elbiseler giyer, sarığını sarar, kürsüye çıkar ve huşû içinde hadis dersi verirdi. İçeride öd ağacı yakılır, hadîs-i şerîf dersi bitinceye kadar buhurdanlık etrafa güzel rayihalar saçardı. (Faziletler Medeniyeti, c I, s. 253)
’Efendimiz (s.a.v.)’le Alış-verişi Olan Bir Varis-i Nebi’
Evlâd-ı Kiram Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretleri’nin, Medine hatıratından birisini ise Muzaffer Efendim şöyle nakletmektedir:
’Mübarek Efendim buraya geldiği zaman, onun haline hayret ederdim. Mescitten dışarı çıkmazdı. Ancak gece istirahat ve sohbet için bir de yemek için dışarıya çıkar, onun haricinde Cenâb-ı Hak müsaade ettiği ölçüde kadem-i şerifte bulunurdu. Cenâb-ı Rasûlullah Efendimizin mübarek ayaklarının hizasının olduğu yerde. Sonra bütün vaktini Cenâb-ı Rasûlullah Efendimizin huzurunda geçiriyordu. Şu hadiseyi anlatırsam inşallah, niçin bütün vaktini orada geçirdiğini daha güzel anlarız:
Mübarek efendim Hz. Abdullah Farukî el-Müceddidî hazretleri yine bir gün huzur-u Rasûlullah’ta tefekkür halinde otururken, orada bulunan Müslümanlardan birisi aniden hastalanıyor. Sara hastalığı gibi bir hastalık. Herkes ona bakıyor, hastanın çaresine düşüyor. Mübarek Efendim halini ve tavrını hiç bozmuyor. Mübarek Efendimin lisanından işittim: ’Ne zaman ki Cenâb-ı Rasûlullah Efendimiz bana okumam için izin verdi ondan sonra okudum. Bismillahirrahmanirrahim diyerek daha elimi uzattığım an hasta şifa bulup kendine geldi. Ben, Rasûlullah Efendimizin yanında, onun olduğu bir yerde Rasûl-i Kibriya Efendimiz izin vermeden asla bir şeye müdahale etmem. Cenâb-ı Hak da şifa lütfetti elhamdülillah. Şimdi soruyorum, Peygamber Efendimizle böyle alış verişi olan bir insan dışarıda nerede zaman geçirir?’ (Özlenen Rehber Dergisi, 100. Sayı, Başyazı)
Ves-selamu alâ men-ittebea’l-Hüdâ
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.