Özlenen Rehber Dergisi

148.Sayı

İslam'da İffet ve Tesettür

Emine HIZ Özlenen Rehber Dergisi 148. Sayı
Yüce dinimiz İslam, insan neslinin bozulmadan temiz ve saf bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için iffetli bir hayat sürdürmenin önemine işaret etmiştir.
İffet, haya ve tesettür, hem erkekler hem de kadınlar için eşit derecede öneme sahiptir. Bozulmuş bir sütten nasıl temiz ve sağlıklı ürünler elde etmek mümkün değilse, bozuk nesillerden de imanlı, hayâ sahibi ve iffetli nesillerin gelmesi mümkün değildir.
Allah (c.c.) bu konuda ilk olarak erkeklere, hemen peşinden de kadınlara hitap etmiş ve yüce kitabında şöyle buyurmuştur:
’Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha temizdir. Şüphe yok ki Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.
Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, ziynet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut, kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut Müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hep birlikte tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!’ (en-Nûr, 24/31)
Yüce Mevla mü’minlerin annelerine hitaben de şöyle buyuruyor:
’Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan her hangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin.
Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Ey Ehlibeyt (Peygamberin ev halkı)! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.’ (el-Ahzâb, 33/32-33)

Haya Timsali Hz. Âişe Annemizin Tesettür Konusundaki Hassasiyeti
Kaynaklarımıza baktığımızda Hz. Âişe (r.anhâ) annemizin tesettür meselesinde çok hassas olduğunu, bu konuda titizlik göstermeyenleri ikaz ettiğini görüyoruz.
Bir gün kardeşi Abdurrahmân b. Ebî Bekr’in kızı Hafsa, kendisini ziyaret etmek için yanına gelmişti. Yeğeninin başındaki yakasını gösteren ince başörtüsünü görür görmez hemen onu aldı ve önce parçaladı. (Bkz., Muvattâ, Libâs, 4) Adeta tesettürün nasıl olması gerektiğini uygulamalı olarak gösteriyordu. Sonra da onu karşısına aldı ve: ’Allah’ın Nûr sûresinde indirdiği (âyet)i bilmiyor musun?’ diyerek ikaz etti. Bununla da kalmadı ve ardından yanındakilerden daha kalın başörtüsü isteyerek, bundan böyle bu şekilde örtüneceksin dercesine yeğeninin başına onu örterek meseleye son noktayı koymuş oldu. (Bkz., İbn-i Sa’d, et-Tabekâtu’l-Kübrâ, c.10, s.71, Mektebetu’l-Hancî, Kahire, 2001)
Tesettürün tam tesettür olabilmesi için baş ve saçlar yanında yüzün de kapatılması gerektiğini söyleyen annemiz Efendimiz (s.a.v.)’in hayatta olduğu dönemlerde kendilerinin nasıl bir tesettür içinde olduklarını, bizzat içinde bulunduğu olayları anlatmak suretiyle hemen herkesle paylaşmaktaydı. Onlardan birisinde şöyle diyordu:
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Biz Rasûlullah (s.a.v.) ile bir¬likte ihramlı iken yanımıza süvariler uğruyordu. Karşımıza geldikleri za¬man (her) birimiz çarşafını (veya örtüsünü) başından yüzüne doğru sarkıtır (ve yüzünü örter)di. Bizi geçtikleri zaman ise onu (yani yüzümüzü) açardık. (Ebû Dâvûd, Menâsik, 34)

Annemiz Erkeklerle Perde Arkasından Görüşürdü
Halbuki ihram, hac ibadetinin yapıldığı zemini ifade etmektedir ve Ebû Hanife gibi büyük alimler, bir kadının ihramda iken yüzünü açabileceğine cevaz vermişlerdir. Zira zemin, ibadet zeminidir ve diğer zamanlara nispetle böyle bir zeminde fitne endişesi daha zayıftır. Ancak Hz. Âişe annemizin hassasiyeti daha farklıdır ve o günkü uygulamada, ihramlı bile olsalar yanlarına yabancıların yaklaştığını görür görmez yüzlerini de kapattıklarını anlatmaktadır.
Hatta bu hassasiyeti yaşarken karşılaştığı zorluklardan da bahseden annemiz, her şeye rağmen bu titizlikten taviz verilmemesi gerektiğini kendi yaşadığı hadiseleri hatırlatarak ifade etmektedir.
Mesela; Veda Haccı sırasında hastalanıp da yeniden ihrama girmek için kardeşi ile birlikte Ten’im’e gitmek zorunda kaldığında sıkıntı üzerine sıkıntı yaşamış, (Bkz., Müslim, Hac, 17) ancak her şeye rağmen ne o gün ne de daha sonraları aynı hassasiyetinden zerre miktarı taviz vermemişti. Bu tavırla adeta o, anlattıklarının hayal mahsulü değil, yaşanmış birer hakikat olduğunu perçinlemek istiyordu.
Zaten kendi yaşadığı hayat, baştan sona bir ders mahiyetindeydi. Huzuruna gelenlere izzet-i ikramda kusur etmemek için elinden gelen her şeyi yapan annemiz, mahrem olmayan birinin gelişi üzerine hemen perdeyi indirir ve Kur’ân’ın tescili ile ’herkesin annesi’ olmasına rağmen onlarla perde arkasından görüşürdü. (Bkz., Buhârî, Tefsîr, Ahkâf sûresi, 46/1; Buhârî, Edâhî, 15)

Nur Sûresine İnanan Bir Kadın Böyle Örtünemez
Değişikliklere şahit oldukça, Allah Rasûlü (s.a.v.)’in zamanının özlemi ile o günlere gider ve o günkü kadınları, Allah ve Rasûlü’nün emirlerini yerine getirmedeki hassasiyetlerinden dolayı hayırla yad eder ve şöyle derdi:
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Allah ilk muhacir kadınlara rahmet etsin! Allah: ’(Kadınlar) başörtülerini yakalarının üstüne (kapatacak şekilde) salsınlar.’ (emrini) indirince, (onlar, yünden ya da ipekten dokunan ve izar denilen) dış giysilerini yırttılar da onlarla başlarını örttüler.’ (Buhârî, Tefsîr, Nûr Sûresi, 24/12)
Yeni fethedilen topraklarda bazı kadınların, geçmişe nispetle daha serbest dolaştıklarının haberini almış ve evleri dışındaki yerlerde daha rahat davrandıklarını duymuştu. Üzülüyordu.
Ebu’1-Melîh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Şam halkından bazı kadınlar Âişe (r.anhâ)’nın yanına girdi. (Hz. Âişe onlara): ’Siz kimlerdensiniz?’ dedi. ’Şam halkındanız!’ dediler. (Hz. Âişe): ’Herhalde siz, kadınları hamamlara giren memlekettensiniz?’ dedi. ’Evet!’ dediler. (Hz. Âişe): ’Şunu iyi bilin, muhakkak ki ben Rasûlullah (s.a.v.)’i: ’Evinin dışında elbisesini çıkaran bir kadın, mutlaka Allah Teâlâ ile kendisi arasındaki perdeyi yırtmıştır.’ buyururken işittim.’ dedi. (Ebû Dâvûd, Hammâm, 1)
Bir diğer rivayette Benû Temîm (kabilesin)den bazı kadınlar, üzerlerinde ince elbiseler olduğu halde Âişe (r.anhâ)’nın yanına girdi de Âişe (onlara) şöyle dedi: ’Şayet (sizler) mü’min hanımlar iseniz (bilin ki), bu (elbiseler), mü’min hanımla¬rın giysileri değildir. Şayet mü’min hanımlar değilseniz, o takdirde bu (elbiselerden) fay¬dalanın.’ (Kurtubî, el-Câmiu Li-Ahkâmi’l-Kur’ân, c.17, s.231, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 2006)
O, bu şekilde kendisini ziyarete gelen kadınların, o günün ölçüleri içinde bile olsa değişmeye başlayan giysilerine şahit olduğunda gördüğü manzarayı garipseyerek onları uyarıyordu.

Tesettür Sadece Başın Örtülmesi mi?
Aslında iffet, esas olarak duygu ve düşünce safiyetiyle başlar. Bir kimsenin iffetli olması öncelikle onun tasavvur ve tahayyül planında, her türlü uygunsuz söz ve fiillerden uzak kalmaya ve bütün hal ve hareketlerinde edep ve hayayı elden bırakmamaya karşı göstereceği azim ve kararlılığı ile ortaya çıkar.
Başka bir değişle iffet, uzuvların ahlaka aykırı davranışlardan korunmasından önce kalpte ortaya çıkar ki, bu da bedenî hazlara ve nefsanî aşırılıklara karşı tavır almakla gerçekleşir. Bunun da yolu, kadının dış ziyneti olan giyim kuşamına önem verdiği kadar iç ziyneti olan namus, iffet, haya ve fazilete de değer vermesiyle anlaşılır.
Yoksa kendisini meleklerden ulvi hale getiren bu iç derinliği ile iffet ve vakardan mahrum olan bir kadının, dış giyimine verdiği önem, sadece insanların gözünü boyayan yalancı bir elbise olacaktır. Çünkü iffeti hakkında söz söylenen bir kadın değersiz bir para gibidir ki, onun atmosferinde sağlıklı nesillerin yetişmesinden söz edilemez.
İşte kadında esas olması gereken; giyim kuşamına önem verdiği gibi, duygu, düşünce, söz ve fiillerinde de kendisine yakışan iffet ve nezaheti gösterebilmesidir. O, oturuşunda, kalkışında, yürüyüşünde ve konuşmasında hep afif ve haya sahibi olmalıdır. Bir taraftan tesettür mevzuunda İslam’ın emirlerini titizlikle yerine getirirken diğer yandan bütün söz ve fiilleriyle iffetin temsilcisi olmaya çalışmalıdır.
Bu durum elbette erkekler için de geçerlidir. Nitekim Cenâb-ı Hak yüce kitabında erkek-kadın ayırımı yapmaksızın toplum ve ailenin sıhhati için yazımızın giriş bölümünde bir kısmını zikrettiğimiz âyet-i kerimelerde ırz ve namusların korunmasını istemiş ve her türlü fuhşiyattan uzak durmamızı emretmiştir. Mesela Ahzab suresinde; ’… ırzlarını koruyan erkek ve kadınlar… Allah bunlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.’ (el-Ahzâb, 33/35) derken başka bir ayette ise; ’Onlar ki namuslarını korurlar… İşte bunlar, cennetlerde ikram olunanlardır.’ (el-Meâric, 70/29-35) buyurmuştur.
Efendimiz de bir hadisi şeriflerinde: ’Her kim bana, iki çene kemiği arasındaki (dili)ni ve iki ayağı arasındaki (haya organı)nı (şerden korumayı) bana garanti ederse, (ben de) ona cenneti garanti ederim!’ (Buhârî, Rikâk, 23) buyurmuştur.
Sonuç olarak; karşılık, amelin cinsinden olur. Nasıl davranırsanız, size de öyle davranılır. Kötülüğün akıbeti, ondan sonra tekrar bir kötülüğün gelmesidir. Biz mü’min ebeveynler olarak iffet sahibi nesiller yetiştirmek istiyorsak öncelikle kendimiz çocuklarımıza örnek olmalıyız. Çocuklarımıza küçük yaştan itibaren dinimizin emir ve yasaklarını uygulamalı olarak öğretmeliyiz. Sokağın ve basın-yayında yer alan yanlış ve zararlı tutum ve davranışlarından onları uzak tutmaya gayret etmeliyiz.
Bu yüzdendir ki bir hadiste: ’Babalarınıza iyilik edin ki, oğullarınız da size iyilik etsin. Siz (yabancı kadınlarına karşı) namuslu (iffetli) olun ki, kadınlarınız da (yabancı erkeklere karşı) namuslu olsun.’ (Taberânî, Evsat, c.1, s.299, h.no:1002, Dâru’l-Harameyn, Kahire, 1995) buyrulmuştur.
Yüce Rabbimizin inayetiyle, iki cihanda göz aydınlığı olacak evlat yetiştirmeyi nasip etmesi niyazıyla…

Faydalanılan Eser:
Ali DEMİREL, İffet Yâ Hû, Işık Yayınları, İstanbul, 2011.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.