Özlenen Rehber Dergisi

48.Sayı

Çocuğumuz ve Biz

Miyase ÖZCAN Özlenen Rehber Dergisi 48. Sayı
Çocuk terbiyesi, anne ve babanın en basta gelen vazifelerindendir. Çocuklarını güzel terbiye eden ailede ve toplumda huzur ve mutluluk vardır.

Ailede verilen terbiye kalıcıdır. Çocukların dünya ve âhiret saadetini kazanmaları için en büyük gayret sâliha hanımlara düşmektedir. Çünkü anne, vaktinin çoğunu ev içinde çocukların bakımı ve terbiyesi ile geçirir. Ve çocuk ilk terbiyeyi anneden alır. Dünyaya geldiği andan itibaren annesinin kucağındadır.

Dinimizde çocuk terbiyesinin temeli, öncelikle İslâm’a uygun bir nikâhla atılır. Terbiyede dikkat edilecek diğer bir husus ise helâl lokmadır. Çünkü çocuğun maddî ve manevî yapısı bu lokmalardan oluşmaktadır. Çocuğun anne-babasına saygılı ve itaatkâr olması, rızkın helal ve temiz olmasıyla meydana gelir. Ayrıca aile içerisinde gördüğü ve işittiği her şey çocuğun hafızsında bir model olarak yer alır. Her gördüğüne dikkatle bakar ve sonra gördüklerini taklit etmeye başlar. Her işittiğini de dikkatle dinler ve zamanla bunları söylemeye başlar. Bunun için anne-babalar yavrularına her hususta örnek olmalıdırlar. Kötü örnekler bir kez yolu açarsa tedbir çaresiz kalır.

Bütün bunlardan vardığımız sonuç; çocuğun îmanî oluşum ve terbiyesi daha küçük yaşta başlar ve zamanla kuvvet kazanır. Çocuğa öğretilecek şeylerin ilki ’Allah? lafzı olmalıdır, ’Kelime-i Tevhid? olmalıdır. Ve onlar Kur’ân-ı Kerim öğretilmelidir. Rasûlullah (s.a.v): ’Çocuklarınızı üç haslet üzerine yetiştirin. Peygamber sevgisi, Ehli Beyt sevgisi ve Kur’ân-ı Kerim tilaveti? buyuruyor. (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, c.1, s.226)

Onlara bu güzel sevgiler aşılanmalıdır ki onlara benzemeye çalışsınlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yedi yaşını eğitim ve öğretim çağının başlangıcı olarak belirlemiştir. Yapamaz, öğrenemez, daha yaşı küçük dememeliyiz. Güler yüzle, şefkatle ve güzellikle dini, helâli ve sevabı öğretmeliyiz. Unutmamalıyız ki çocuklar, Cenâb-ı Hakk’ın anne ve babalara birer emanetidir. Onlar temiz toprak gibidir. Ne ekilirse onun meyvesi alınır.

Cenâb-ı Hakk Tahrîm sûresinde, ’Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun? buyuruyor. Cehennem ateşinden korumak da onlara ancak îmanı, farzları, helâli, haramı öğretmekle, ibadete alıştırmakla olur.

Anne ve babaların en güzel âhiret yatırımı, hayırlı bir evlat yetiştirmektir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: ’İnsan öldüğü zaman üç ameli dışında bütün amel sayfası kapanır. Bunlar; sadaka-i cariye, kendisinden istifade edilen bir ilim ve hayırlı bir evlat.? (Müslim, Vasiyet 14)

Son yıllarda herkes aynı şeyden şikâyetçi! Deniyor ki: ’Çocuklarımız bize niçin benzemiyor, niçin bizim gibi yaşamıyor? Aile itibarımızı, şerefimizi on paralık ediyorlar; namaz yok niyaz yok; manevî değerlerimize ilgisiz. İlgisi olsa da bizim gibi değil; pejmürde bir hayat sürüyorlar vb?? Hali vakti yerinde olanlar ise eksikliği yanlış yerde arayarak bu şikâyetlerini daha ileri safhaya götürüyor ve sebebini öğrenmek için psikiyatri doktorlarına gidiyor. Şikâyetlerini anlatıp ’Psikolojisi mi bozuk? Tedavi mi gerekir?? diyerek meseleye tedavi edilmesi gereken ruhsal bir depresyon olarak bakıyorlar. Kendilerine, ’Çocuğunun senin gibi olması için ne yaptın?? diye sorulduğunda ise; yıllardır Batı’dan aldıkları telkinlerle hemen şunu söylüyorlar: ’Ben o konuda çocuklarımı serbest bıraktım. Nasıl olsa bize uyar, bize benzer diye düşündüm. Baskı ters tepebilir, diyerek inancı yönünde herhangi bir yönlendirmeye gitmedim. Sadece, bir ara yaz Kur’ân kursuna göndermiştim. Onun dışında kendi haline, özgür bıraktım.? Okul durumunu sorduğunuzda ise, görevini fazlasıyla yerine getirmiş bir kimse rahatlığı ile hemen cevap veriyor: ’Yıllardır yığınla para verip düzenli olarak hazırlık kurslarına gönderdim. İlkokuldan itibaren okula gitmesinde, eve döndüğünde derslerine çalışmasında ısrarlı takipçi oldum. Ayrıca yazları yabancı dil kursuna gitti. İngilizcesini geliştirmesi için yurt dışına gönderdim. Geçmişte ben çok sıkıntı çektim, çocuğum da sıkıntı çekmesin diye her istediğini, en pahalısından aldım; istediği hiçbir şeye ’olmaz’ demedim. Fakat okumuşluğuna rağmen ondan memnun değilim??

Ailenin şikâyetçi olduğu çocuklara sorduğunuzda ise onların cevabı da genelde şöyle oluyor:

’Okuyup, toplumda belli bir yerim olması için çok çalışmam gerektiğine inanıyorum; ama ancak bu kadar oluyor. İnanç meselesine gelince, elbet kendime göre inancım var, ama çevreye uyumlu olmak benim hedefim. İnşallah yaşlanınca ve emekli olunca ibadete başlarım. Şu an buna vaktim yok. Ayrıca, okulda gerici damgası yemek istemiyorum.?

Aslında, sıkıntının sebebi ve çaresi bu baba ile çocuğun itiraflarında mevcut. Bütün mesele babanın şu iki cümlesinde düğümleniyor: Birincisi, ’Çocuğumu manevi değerlerimize yönlendirmedim?; ikincisi, ’Her türlü ihtiyacını karşıladım? cümlesi.
Her gencin okuması, çağın şartlarına göre kendini yetiştirmesi önemlidir. Fakat bundan daha önemlisi ise, değer ve kültürümüze uygun yetiştirilmesidir. Aslında bu, daha çok emek gerektirir. Her nedense buna emek verilmiyor, gereken yatırım yapılmıyor.

En zor olan şey için hiç yatırım yapmıyoruz; ancak her insanın kendi gayreti ile elde edebileceği bilgiler için, varımızı yoğumuzu seferber ediyoruz. Bir meyve ağacı bile kendiliğinden yetişmez, bakım ister. Biz, bir meyve ağacına gösterdiğimiz itinayı kendi çocuklarımıza göstermiyoruz. Sonra da kalkıp, çocuğumuzdan şikâyetçi oluyoruz. Adama, ’ne verdin ki ne istiyorsun, ektin mi ki biçesin? demezler mi?
Her ihtiyacı temin edilen çocuğun ise, hem okulunda, hem ailesinde eğitim ve öğretimi güçleşir. Çocuk şımarık yetişir; bu da, inancında, yaşayışında gevşeklik meydana getirir. İnsan ihtiyaçsız olursa azar. Sıkıntı çekmeyen, varlığın ve rahatın kıymetini bilemez. Yine sıkıntı çekmeyen, çaresiz kalmayan, Yaratan’ını hatırlayamaz. O’na sığınmada, bildirdiği emir ve yasakları yerine getirmede isteksiz ve şuursuz olur. Hedefi sadece yemek, içmek ve gezmek olur. Bu düşünce de bir gencin hem dünyasını hem de âhiretini perişan eder.

Anne-baba daha küçük yaşlarda çocuklarının yemelerinde, içmelerinde, yatmalarında, giysilerinde onları adım adım takip eder. Üstelik bu konularda ısrarcıdır. Çocuğunu ’ilerde öğrenir yaparsın!? diyerek bu hususlarda serbest bırakmaz. Her gün ısrarla okula gönderir, derslerine çalışması için baskı yapar. Peki, her konuda ısrarla takip ettiği halde küçük bir çocuğun ahlâkî ve dinî eğitimini kendi haline bırakan veya ’Büyüyünce kendi seçimini kendi yapar.? mantığıyla hareket eden bir anne-babanın, sonra dönüp, ’Çocuğum bizim gibi değil, niçin?? demeye hakkı var mı?

Çocuğun kişiliğinin oluşumu, kendisine saygısının gelişmesi büyük ölçüde ana-babasının kişilik yapısına bağlıdır. Ana-babasının davranışlarını kendine model alan çocuk istenen ve istenmeyen davranışların çoğunu onlardan öğrenir.
Çocukların üzerinde önemle durulmalı, davranışlarının aşırılığa kaçmaması için özen göstermelidir. Öfke patlamaları, korku ve endişeleri, saldırganlıkları yatıştırılmalıdır. Bu ise çocuğun doğuştan istek ve eğilimlerini tanımak, hoşlanmadığı durumları göz önünde tutmakla olur. Çocuğun tabiî yetenekleri desteklenmeli, tedirginlik kaynakları giderilmelidir. Böyle bir çocuk yetiştirme, hem beden, hem de ruh için iyidir. Erken eğitimle, alışkanlıklar ve davranışlar kişiliğe yerleşir.

Çocuğun yetişmesinde önemli etkisi olan bazı altın kurallar şöyle sıralanmaktadır:

1- Çocuğunuzu utandırmayın; utandırılan çocuk kendine güvensiz, toplum içinde de tepkisiz bir kişi olur. Büyüdüğünde maksadını anlatamaz. Ömür boyu bunun ezikliğini hisseder.

2- Çocuğunuzun sizden övgü ve tasdik beklediğini unutmayın. Çocuğunuzun bu ihtiyacını giderin. Her fırsatta, yaptığı faydalı şeylerle ilgili takdirlerinizi ondan esirgemeyin.

3- Çocuğunuza; size, akrabalarına, arkadaşlarına ve çevresine yardım etme fırsatı verin. Kendisine ihtiyaç duyulduğunu bilmek, onu mutlu edecektir. Ona güven verecektir.

4- Çocuğunuzun sorduğu sorulara ilgi gösterin ve doğru bilgi verin. Ona gerçek dışı bilgi vermeyin. Yanlış bilgi en kısa zamanda çocuk tarafından sezilir ve çocuğunuzla aranızdaki güven zedelenir. Verdiğiniz doğru bilgilere de şüphe ile bakmaya başlar.

5- Çocuklarınızı dinleyin ki, o da dinlemeyi öğrensin.

6- Çocuklarınızın kişiliğine saygı duyun ki, o da size saygı duysun.

7- Çocuğunuza tabiî ve samimi bir hava içerisinde yaklaşın. Unutmayın, çocuğunuz bütün hâl ve hareketlerinizi taklit eder.

8- Çocuğunuzun kendi duygu ve düşüncelerini ifade etmesine yardımcı olun. Çocuk, dışarıda duygu ve düşüncelerini rahatlıkla anlatabilme cesaretini evde kazanır.

9- Olumlu düşünmeye çalışın ki, bu hâliniz çocuğunuza da yansısın. Olumlu düşünme alışkanlığının insan hayatında çok önemli bir yeri vardır.

10- Hata yaptığınızda çocuğunuzdan özür dileyin ki, o da özür dilemeyi, özür dilemenin utanılacak bir hareket olmadığını öğrensin.

11- Çocuğunuzu yerli yersiz tenkit etmeyin. Tenkitten kimse hoşlanmaz. Tenkit edilen çocuk huzursuz olur. Yalana meyleder. Önemli yanlışlarını izah ederek düzeltmeye çalışın. Düzeltmede aceleci ve ısrarcı olmayın.

12- Çocuğunuza neyi niçin yapmaması gerektiğini, sebeplerini göstererek açıklayın. Bu davranışınız çocuğunuzun aklını kullanan bir insan olmasını sağlar.

13- Bir başkasına kızdığınızda hırsınızı çocuktan almayın. Çocuğunuzla olan irtibatınız bozulur. Çocuğunuzun size güveni sarsılır. Sinirli ve huzursuz bir çocuk olur.

14- Çocuğunuza karşı olan davranış ve sözlerinizde tutarlı olun. Bunu yaparsanız çocuğunuzun kişilik gelişimine yardım etmiş olursunuz.

15- Babanızdan gördüğünüz eğitim metodu üzerinde ısrarcı olmayın. Zaman ve şartlar çok farklı. Aradaki zaman ve anlayış farkını unutmayın.

16- ’Ya hep, ya hiç? prensibi ile hareket etmeyin. ’Zaman, ne kadar kurtarılabilirse kârdır.? zamanıdır. Daha zararlı işlerle meşgul olacaksa, az zarara razı olun!
Rabbim bizlere hayırlı evlatlar yetiştirmeyi nasip etsin!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • Yusuf TÜRE

    kısa ve öz olarak güzel anlatışmış ve hakikaten üstünde düşülmesi gereken bir mesele icabet etmiştir. ALLAH razı olsun..

1 kişi yorum yazdı.