Özlenen Rehber Dergisi

56.Sayı

Mutmain Kalbin Huzuru namaz

Ali KOCABAŞ Özlenen Rehber Dergisi 56. Sayı
Allah’a hamd olsun bizi kendisine kullukla mükellef kılarak şereflendirmiştir. İnsanoğluna verilmiş bu görev ölümle son bulur. Kul ömrünü Allah’ın rızasına muvafık olarak yaşamışsa, bu görevi başarmış olmaktadır. Allah’ın rızasına nail olan insan cennetle şerefyâb olacak ve nimetlerin en kıymetlisiyle yani Rabbinin cemalini müşahedeyle kavuşacaktır inşallah.
Hayatını Allah’a boyun eğerek yaşamamış ve de tevbe etmeden ölmüş insanları ise çok zorlu birçok çetin bir son beklemektedir Allah (c.c.) bağışlamaz, affetmez ise. Görevini yapan insan ya da yapamayıp ta özür beyan eden insan nasıl ki dünyada mükâfat veya af görüyorsa, Allah (c.c.) da görevini yapan kullarına ve tevbe edenlere merhametlilerin en merhametlisi olarak rahmet edecektir. Şu dünya hayatında insanlar büyük bir yanılgı ile haksız yere can alıyor ve bir birlerine zulmediyorlar. Kimileri zulmü o derece artırıyor ki karşısındaki mazlum ölümü kurtuluş görüyor. Halbuki Hz. Allah (c.c), kafir müşrik ve münafıklara öyle bir azap hazırlamıştır ki, hiçbir azap o azabın yerini tutamaz. ’Allah’ım üzerimize sabrı oluk oluk yağdır??
Hayat nimeti Allah’a kulluk için bir fırsattır. Ölmeden bu kıymetli zamanı Allah’a itaatle geçirip bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirirsek pişman olmayız ki bu akılın gereğidir. Allah’a itaatin en açık göstergesi ise şüphesiz namazdır. İman amelle anlam kazanır, nitekim bir kimse iman ehli olup da hiç bu imanını açmaz ve iman ehlinin amellerini işlemez ise, o kişiye gayri müslim muamelesi yapılarak defnedilir. İmanın en iyi dile geldiği durum şüphesiz namadır.
Namaz İslâmiyet’ten önceki (dinlerde, ümmetlerde de) insanlara da farz kılınmıştır. Yani namazın emredilmediği hiçbir şeriat gelmemiştir. Kaynaklarda, Peygamberimize (s.a.v.) peygamberlik görevi verilmezden önce de Hanîf dini (İbrahim (a.s)’ ın şeriatı) üzere namaz kıldığı bize haber veriliyor. (Bkz. Kaynaklarıyla İslâm Fıkhı, Celâl Yıldırım)
Kur’ân-ı Kerim’de namazı emreden birçok âyet vardır. ’Şüphesiz ki namaz mü’minlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır.? (Nisâ suresi, 4/103) âyeti bunlardan biridir. Namaz, İslâm’ın beş esasından biridir. (Buhârî, Îmân 1)
Peygamber Efendimiz (s.a.v) namazın ehemmiyetini ve dindeki yerini şu hadisleriyle de haber veriyorlar: ’Kulun kıyamet günü hesaba çekileceği ilk şey namazdır; eğer namaz (arasız kılınıp) yerine getirilmiş ise diğer amellerde arasız yerine getirilmiş sayılır. Yok, namaz fesada uğramış ise diğer ameller de fesada uğramış sayılır.?(Ahmed b. Hanbel, Müsned)
Namaz İslâm’ın kalbidir. Kim onu yıkarsa dinini yıkmış, küfre yaklaşmış olur. Bu konuda Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur: ’Kişi ile küfür arasında namaz vardır.? (Tirmizî, Îman: 9) İmam Nevevî hazretleri: bu hadisi âlimlerin dört şekilde te’vil ettiklerini belirtir: Bu hadis-i şerif namazın terkini helâl addedenler hakkındadır ve namazın terki kişiyi küfre götürür. (Zira) namazı terk fiili (işi), kâfirlerin fiilidir. Namazı terk eden (onu terki helal sayan ve namazdan yüz çeviren) kişi kâfirin cezasını hak eder.? (Bkz. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Şerhi, 8/509)
Görülüyor ki namazın terk edilmesi uzadıkça, imanın uçup gitmesi ve neticesinde küfrün bizi sarması söz konusudur. Mü’min ile inkârcı arasındaki en büyük ve açık fark imandan sonra namazdır. Günümüzde bu biraz daha anlaşılır olmuştur. Çünkü günümüzde, önemli olan insanlıktır, kişi dinin emirlerini yapmadan da ahlâklı ve erdemli olabilir diye diye insanlarımızı din-i mübinden uzaklaştırmışlar ve onları nefsin ve şeytanın iğvalarına teslim etmişlerdir. Sanki namaz önemli değil, önemli olan sevgi, saygı, barış gibi bütün insanların uzlaşabileceği kavramlardır, diyerek toptan dinsiz bir insanlık çıkarmak istemiştir. Sonun da onlarda ne kemâl üzere ahlâk, ne zannedildiği üzere tertemiz bir kalp ve ne de insanlık kalmıştır. Zulüm ve gözyaşı dünyanın simgesi, logosu olmuştur. Zira imanın neticesi olan namaz insanı her nevi kötülükten alıkoyan en temel nimettir.
Namazın, sıhhatine halel gelmeden nasıl ikame edileceği hususuna gelince;
Mâûn suresi 4 ve 5. âyetlerde şöyle buyruluyor: ’Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar.? Bu âyet-i kerimeler, namaz kılarken kimin huzurunda durulduğundan en ileri derecedeki gafleti ifade ediyor. Rabbim bütün müminleri bu ve benzeri durumlara düşmekten muhafaza eylesin. Kalbimizi her an Rabbimizle ülfet halinde olan sinelerden kılsın. Bizleri, O’na kavuşma arzusuyla yanan ve namazda bu hasretini ülfete tebdil edebilen gönül ehlinden kılsın.
Namaz asıl kalple kılınır. Beden, kalbe teslim olduğu bir halde rüku ve secde almam kazanır. Miraç mevzu bahis olur.
İmâm-ı Gazalî hazretleri Kimyayı Saadet adlı eserinde şöyle der: ’?Namazın her hareketinin ve zikrinin bir ruhu vardır. Asıl ruh olmadıkça, namaz cansız cesede benzer. Namazın aslı olur da âdâbı ve hareketleri (tadili erkân) tamam olmazsa, namaz, gözü çıkmış, burnu ver kulağı kesilmiş adama döner. Eğer namazın hareketleri yerine getirilir de ruhu ve hakikati olmazsa gözü yerinde olup da görmeyen, kulağı olup da duymayan adam gibi olur.
Namazın aslı, huşû, hudû ve namazın bütün hareketlerinde kalbin hazır olmasıdır. Zira namazdan maksad, kalbi Allah Tealâ’ya yöneltmek, tazim ve heybetle zikrini tazelemektir. Nitekim Allah Tealâ buyurur ki: ’Beni hatırlamak için namaz kıl.? Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de buyurur ki: ’Nice insanlar vardı ki, namazdan nasipleri yorgunluk ve sıkıntıdan başka bir şey değildir.? Bu, namazı beden kalıbıyla eda edip de kalbi gafil olan kimseler hakkındadır ve yine Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurur ki: ’Çok namaz kılanlar vardır ki, onlara namazdan hissesi, yarısı yahut onda biri yazılır?. Yine Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurdular ki: ’Namazı bir kimseye veda eder gibi kıl.? Yani namazda kendi nefsine, isteklerine veda et. Kendini tamamıyla namaza ver. Bu sebeptendir ki Hz. Âişe (r.anhâ) buyurur ki: ’Rasûlullah (s.a.v.) bizimle konuşurdu. Biz de onunla konuşurduk. Namaz vakti gelince, bizi hiç görmemiş ve tanımamış gibi olurdu. Bu, Allah Teâlâ’nın azimetiyle gayet fazla meşgul olmasından ileri gelirdi.?
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyurur ki: ’Kalbin hazır olmadığı namaza Allah Teâlâ bakmaz.? İbrahim (a.s.) namaz kılarken kalbinin hışırtısı iki mil uzaktan duyulurdu. Hz. Ali (r.a.) namaza kalktığı zaman, azalarını bir titreme alırdı. Benzi değişirdi ve: ’Yedi kat göklere ve yere arz ettiklerinde taşıyamadıkları emaneti eda etmek zamanı geldi? derdi.
Süfyan-ı Sevrî der ki: ’Namazı huşu ile kılmayan, namazda kalbi hazır olmayan hakkında namazın ceza sebebi olması daha yakındır.? Muaz (r.a.) der ki: ’Namazda kasten sağında solunda kimler var diye bakanın namazı olmaz.? Her ne kadar Şafiî, Ebu Hanife ve âlimlerin çoğu: ’Yalnız iki tekbiri alırken kalp hazır olursa namaz doğrudur? demişlerse de, bu fetvayı zaruret sebebiyle buyurmuşlardır. Zira insanlarda gaflet galip olduğu için bütün namazda kalbin hazır olması nadir olur. ’Namaz doğru olur? dememelerinin manası: Kılıçtan kurtulur demektir. Fakat ahirete azık olmaya layık olan, yalnız ilk tekbirde kalbi hazır olanın hali, hiç namaz kılmayan kimsenin halinden daha iyidir. Ancak daha kötü olmasından da korkulur. Zira hizmette tembellik ve gevşeklik gösteren kimse bazen hiç hizmete gelmeyenden daha fazla muhafaza ve cezaya maruz kalır. Bu sebepten Hasan-ı Basrî ’Bu namaz cezaya daha yakındır? diyor. Belki hadisten gelmiştir ki ’Sahibini kötülükten ve günahtan korumayan namazın Allah’tan uzaklaşmaktan başka faydası olmaz.?
O halde bu anlattıklarımızdan anlaşıldı ki, ruhu tamam olan namaz, kalbin hazır olduğu namazdır; yalnız ilk tekbirde kalbin hazır olduğu namazda ruhtan bir eser kalmıştır. O hayattan bir nefeslik ceset gibidir.
Bilmiş ol ki, namazla ilgili ilk şey ezandır. O halde ezanı duyunca sana lazım olan şudur; kalbini namaza bağlamak, her ne işte bulunursan ondan el çekip namazın hazırlığına başlamaktır. Selef (geçmiş büyükler) öyle yaparlardı. Demirci ezanı duyunca kaldırmışsa çekicini vurmazdı. Ayakkabıcı iğneyi sokmuş ise çıkarmazdı. Bunlar hemen yerinden fırlayıp namazın hazırlığına başlardı. Zira ezan sesinde kıyamet günün çağrısını hatırlarlardı ve şunu bilirlerdi ki bu çağrıcının fermanına itaat için acele eden kıyamet günündeki çağrısı ona ancak müjde olacaktır. Eğer bu çağrıcının sesinden kalbinde neşe ve sevinç hâsıl olmazsa kıyamet günündeki nidadan da müjde ve sevinç bulunmayacaktır.
Şu halde ey nefsim! Kurtuluşun için ezanı sev. Rabbine itaate acele et. Yalnız ona yönel, bütün sevgilileri kalpten çıkar, kalbini de namaza hazırla. Oraya muhabbetullâhı koy. Namazı bu muhabbetle eda et. Sakın kime secde ettiğinden gafil olma. Kötülüklerden sakın. Çünkü diğer bir vakitte Allah’ın huzuruna hangi yüzle durursun. Çünkü günahlar senin kalbini karartır, yüzünü kızartır. Hayatını iyi değerlendirip, itaatle geçir, sonra bu fırsat senden alınınca kahrolmayasın.?
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • emre71

    s.a Allah razı olsun çok güzel bir dergi burası aeo

  • yolcu06

    s.a dergide emegi geçen herkesden ALLAH razı olsun bizleri cematimize yakın edip bilmediklerimizi ögreniyoruz rabbim cematimizi daim etsin mahşere kadar.Bu yoldan ayırmasın inş selametle kalın..

  • FATİH ŞEN

    esselamün aleyküm.Hocam yazınız genel itibariyle bilgilendirici ve etkileyicidir,çalışmalarınızın devamını diliyorum.Allah zihninizi açsın.samimiyet ve ihlastan ayırmasın inşallah.s.l.aküm.

3 kişi yorum yazdı.