Özlenen Rehber Dergisi

79.Sayı

Buhari-i Şerif...

Faruk A.AYDIN Özlenen Rehber Dergisi 79. Sayı
’Gök kubbenin altında Resûlullah (s.a.v.)’in hadislerini
İmam Buhârî’den daha iyi bilenini görmedim.
İbn Huzeyme
Kültür tarihimiz boyunca ecdâdımız telif edilmiş her bir esere gerektiği önemi vermekle birlikte bir takım çalışmaları el üstünde tutmuştur. Bu çalışmalar içerisinde üç tanesi için ise isimlerinin peşine ’Şerîf’ unvanı eklemeyi layık görmüştür. Bunlar: ’Buhârî-i Şerîf’, ’Mesnevî-i Şerîf’ ve Şifâ-i Şerîf’tir. Müellifleri sırasıyla İmam Buhârî, Hz. Mevlânâ ve Kâdı İyâz olan bu müstesna eserlerden bizlerin de layıkıyla istifade edebilmesi, bu eserleri tanımaya ve dile getirdikleri ulvî hakikatleri hayatımıza yansıtmaya bağlıdır. Biz inşallah bu çalışmamızda İmâm Buhârî’yi ve Efendimiz (s.a.v.)’in hadislerinden sahîh olarak tespit ettiklerini bir araya getirmek suretiyle ümmetin istifadesine sunduğu Buhârî-i Şerîf isimli eserini tanıtmaya çalışacağız.
İmam Buhârî
İmâm Buhârî’nin ismi Muhammed’dir. Hicrî 194 yılında Buhârâ’da dünyaya gelmiştir. Küçük yaştayken babasını kaybettiği için annesi tarafından yetiştirilmiştir. On yaşındayken hadis dinlemeye başlamış, üstün hafızası sayesinde önce Buhârâ’daki sonra da civar beldelerdeki hadisleri ezberleyerek dikkatleri üzerine çekmiştir. Öyle ki kuvvetli hafızasından dolayı şöhreti Bağdad’a kadar ulaşmış ve Bağdad’a yaptığı ilk ziyarette çetin bir imtihandan geçirilmiştir. Bağdadlı âlimler tarafından kalabalık bir hadis meclisi oluşturulduktan sonra önceden hazırlanmış bulunan on kişi Buhâri’ye sırasıyla isnadları ve metinleri karıştırılmış onar hadis sormuşlardır. Her bir sorunun akabinde ’Ben böyle bir hadis bilmiyorum’ diye cevap veren İmam Buhârî, sorular bittikten sonra ilk sorudan başlayıp sonuncusuna kadar isnadları ve metinleri yerli yerine koyarak hadislerin doğru şeklini tek tek beyan etmiştir. Her birinin sonunda da ’Doğrusu böyledir.’ demiştir. Böyle muhteşem bir manzara karşısında İmam Buhârî’nin hem üstün ezber kabiliyetine hem de hadisler üzerindeki vukûfiyetine şahit olan Bağdat ulemâsı onu hadis ilminde önemli bir otorite olarak kabul etmişlerdir. İmam Buhârî ilim elde etme uğruna Hicaz, Mısır, Şam, Basra, Kûfe ve Bağdad gibi önemli ilim merkezlerine seyahat etmiş ve oralardaki hadis üstadlarından hadis tahsil etmiştir. Kırk yıla yakın bir süre farklı beldelerde ilim tahsil eden İmam Buhârî memleketi Buhârâ’ya dönmüş ve buradaki ilim halkalarının başına geçmiştir. Bu dönemde Buhârâ vâlisi Hâlid b. Ahmed ez-Zühlî çocuğuna hadis öğretmesi için kendisini saraya davet etmiş ancak İmam Buhârî, ilmi belli insanlara tahsis edemeyeceği gerekçesi ile teklifi reddedince Buhârâ’yı terk etmek mecburiyetinde bırakılmıştır. Semerkand halkının daveti üzerine yola çıkan İmam Buhârî, Buhârâ yakınlarındaki Hartenk köyüne geldiğinde 62 yaşında iken hicrî 256 yılının Ramazan Bayramı gecesinde vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir.
Sahîh-i Buhârî
Tam adı ’El-Câmi’u’l-müsnedü’s-sahîhu’l-muhtasar min umûri Resûlillah sallalâhu aleyhi ve selem ve sünenihi ve eyyâmih’ olan eserin ismi ’Resûlullah (s.a.v.)’in sünnetini, günlük yaşantısını ve işlerini özetleyen sahih hadisleri toplayan kitap’ anlamına gelmektedir. Sahîh-i Buhârî ismiyle de şöhret bulmakla birlikte ecdâdımız taşıdığı kıymete binâen Buhârî-i Şerîf demeyi uygun bulmuştur. Hocası İshak b. Râhûye’nin ’Resûlullah (s.a.v.)’in sahîh hadislerini muhtasar bir kitapta toplasanız.’ temennisi üzerine eseri tasnif etmeye başladığını ifade eden İmam Buhârî, eserinde sahîh olmayan hiç bir rivayetin yer almadığını belirtmiş ve kitabın ciltlerinin çoğalmaması için bütün sahîh hadislere eserinde yer veremediğini beyan etmiştir.
İmam Buhârî, eserini 600.000 kadar hadis arasından seçerek on altı yılda meydana getirmiştir. Her bir hadisi veya babı yazmadan önce mutlaka boy abdesti alarak iki rekat namaz kıldığını söylemiştir. Eserini Buhara’da yazmaya başlamış, Mekke, Medine ve Basra’da devam etmiştir.
Ehl-i Sünnete göre Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en sahîh kitap olarak kabul edilen Buhârî-i Şerîf, ümmetin büyük teveccühüne mazhar olmuştur. Öyle ki düzenli olarak Buhârî- i Şerîf hatimleri tertip edilmiş, isnadları ve metinleriyle eserdeki tüm hadîs-i şerîfleri ezberleyen Buhârî hafızları yetiştirilmiştir. Hatta Osmanlı döneminde halka Buhârî-i Şerîf dersleri vermek üzere Buhârîhânlar görevlendirilmiş ve bizzat devlet-i âliye tarafından kendilerine maaş bağlanmıştır. Buhârî-i Şerîf’in ilim ve kültür dünyamızda nasıl bir teveccühe mazhar olduğunu ise üzerine 350’nin üzerinde müellif tarafından sayısı 420’yi bulan şerh ve ihtisar türünde çalışmanın yapılmış olması açık bir şekilde göstermektedir. İslam ilim ve kültür tarihinde böylesi bir ilgiye mazhar olmuş ikinci bir eser bulunmamaktadır. Bu şüphesiz İslam ümmetinin hadislere ve dolayısıyla Efendimiz’e olan hürmet ve muhabbetinin bir yansıması olarak değerlendirilmelidir. Zira nasıl ki muhaddisler Efendimiz’e (s.a.v.) dair bilgi içeren her bir rivayeti öğrenme ve olduğu gibi sonraki nesillere aktarabilme uğrunda büyük fedakârlıklarda bulunmuşlarsa İslam ümmeti de onların bu fedakârlıklarını boşa çıkarmamış, Efendimiz (s.a.v.)’e dair bilgi içeren her bir rivayete gerektiği ihtimamı layıkıyla göstermişlerdir. İşte Buhârî-i Şerif’e karşı sergilenen böylesi bir teveccüh de bunun en bariz örneğidir.
İmam Buhârî, hadisleri eserine seçerken esas aldığı titiz kurallarıyla da dikkat çekmiştir. Zira hadîs-i şerîfi rivayet eden tüm râvilerin güvenilir olması her hadis âliminin şart koştuğu bir prensip olmakla birlikte İmam Buhârî buna ziyade olarak râvilerin rivayeti bizzat birbirinden almaları (lika) şartını katı bir şekilde uygulamıştır. Eserine hadis seçme konusundaki titizliği hususunda İmam Buhârî’ye en çok yaklaşan İmam Müslim olmuş ancak o, râvilerin aynı dönemde yaşıyor olmalarını gerekli görerek İmam Buhârî’nin sergilemiş olduğu tutumu sergilememiştir. Zannîlikler alanında ihtiyat esas olduğuna göre İmam Buhârî, eseri Allah’ın kitabından sonra en sahîh eser olarak nitelenmek suretiyle bu gayretinin neticesini fazlasıyla almıştır.
Hadislerden hüküm istinbat edebilecek mutlak müctehid konumunda bulunan İmam Buhârî, içerdiği farklı hükümler itibariyle aynı hadisi değişik konularda delil olarak kullanmıştır. Bundan dolayı kitapta toplam 7275 hadîs-i şerîf yer almasına rağmen bunların yaklaşık üç binden fazlası tekrar edilen rivayetlerden oluşmaktadır. Buhârî-i Şerîf, İstanbul, Mısır, Hindistan ve Avrupa’da birçok defa basılmıştır. Zebîdî, bahsi geçen tekrar rivayetlerden arındırarak Buhârî-i Şerîf’i ihtisar etmiştir. Zebîdî dışında Buhârî-i Şerîf’i ihtisar eden âlimler çıkmışsa da en meşhur olan çalışma et-Tecrîdü’s-sarîh ismini taşıyan ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 13 cilt halinde tercüme ve şerh edilen Zebidî’nin eseri olmuştur.
İmam Buhârî eserine ’Ameller niyetlere göredir.’ hadîs-i şerîfi ile başlamak suretiyle adeta niyetinin sâlihliğini vurgulamış ve Hz. Ömer’in naklettiği bu rivayeti eserinin önsözü kılmıştır. Kendisinden sonra telif edilen eserlere de bu anlamda örnek olmuş ve İmam Nevevî gibi başka müellifler de telif ettikleri eserlerin başına bu hadîs-i şerîfi aynı maksatlarla yerleştirmişlerdir. İmam Buhârî, ayrıca kitabının ilk konusunu ’Vahyin Başlangıcı’ olarak belirlemekle ümmete önemli bir mesaj vermiştir. Zira eserde mübarek sözlerine yer vereceği Efendimiz (s.a.v.)’in vahiy alan bir beşer oluşuna dikkatleri çekerek hadîs-i şerîflerin normal bir beşer sözü olamayacağını bilakis bağlayıcılık yönünün bulunduğunu vurgulamıştır. İman, ilim, namaz, oruç, zekat, hac, alış-veriş, âhiret, fezâil, zühd ve tefsir gibi değişik alanlarda Efendimiz (s.a.v.)’in hadîs-i şeriflerini alt başlıklar halinde okuyucusuna sunan İmam Buhârî bu çalışmasıyla İslâm’ın hayatın her alanını kuşatan yönünü simgelemiştir.
Buhârî-i Şerîf’ten layıkıyla istifade edebilmek onu daha anlaşılır kılabilmeyi amaç edinen şerh çalışmalarıyla birlikte okunmayı gerektirmektedir. Bu anlamda İbn Hacer’in Fethu’l-bârî ismini taşıyan şerhi tartışmasız Buhârî-i Şerîf üzerine kaleme alınan en yetkin şerhtir. Öyle ki Efendimiz’in ’Lâ hicrate ba’de’l-feth’ (Fetihten sonra hicret yoktur.) hadîs-i şerifinden kinaye ile ’İbn Hacer’in Feth’inden (Fethu’l-bârî’sinden) sonra Buhârî-i Şerif’i onun kadar yetkin şerh edebilecek bir eser yazılamaz.’ denilmiştir. Bu anlamda son yıllarda bu eserin Türkçemize kazandırılmış olması da Türk okuyucuları için önemli bir avantajdır.
Efendimiz (s.a.v.)’in hadis ve sünnetine hizmet edebilmek amacıyla ilim elde etmek için memleketi Buhârâ’dan on, on iki yaşlarında çıkan İmam Buhârî, Hicaz, Bağdat, Şam, Basra, Kûfe ve Mısır gibi önemli ilim merkezlerini kapsayan seyahatini (rıhle) ellili yaşlarda ancak tamamlayabilmiş ve bu gayretini Buhârî-i Şerîf gibi müstesna bir eserle taçlandırmıştır. Onun Buhârî-i Şerif dışında telif ettiği başka eserleri de olmakla birlikte özellikle değinilmesi gereken bir başka çalışması ise el-Edebü’l-Müfred’ ismini taşıyan eseridir. İmam Buhârî el-Edebü’l-Müfred’de Efendimiz (s.a.v.)’in ahlâkını tasvir eden hadîs-i şerîfleri bir araya getirmiştir. Rabbimizden niyazımız İmam Buhârî’nin Resûlullah (s.a.v.)’e duyduğu muhabbeti ve hadis/sünnet uğrunda sergilemiş olduğu gayreti bizlere de nasib etmesidir. Allah Teâlâ sa’yini meşkûr, amellerini makbul bizleri de Efendimiz (s.a.v)’e layık bir ümmet eylesin. Amin!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.