Özlenen Rehber Dergisi

82.Sayı

Rahmetli Üstadımızın Kur'an'a ve Ehl-i Kur'an'a Sevgi ve Hürmeti

Emre TANIRGAN Özlenen Rehber Dergisi 82. Sayı
HAFIZLARIN GELDİ…


Rahmetli Efendimiz Abdullah Farukî el-Müceddidî hazretlerinin hafızlara olan sevgisi kendisini tanıyan herkesin malumudur. Bu sevgi sadece hafızların şahsına yönelik olan bir sevgi değildi. Bir keresinde bu sevgisinin sebebini şöyle açıklıyordu: ’Oğlum sizleri Allah seviyor, Peygamberimiz de, bizler de mecburen seviyoruz.’ Gönlündeki Allah için olan o yüce sevgisi; Rabbimiz’i (c.c.), Kelâmı’nı ve sevgisini taşıyan her şeye, herkese mecburen oluyordu.
Rahmetli Efendimiz, hafızlara sohbet meclisinde en yakınlarında yer verir, ’Gözlerimin nuru evlatlarım diyerek severdi.’
Bir Ramazan ayında hafızlarla birlikte Rahmetli Efendimizi ziyaret için yola çıktık, niyetimiz iftarı onunla yapmaktı; ama olmadı trafikten dolayı yetişememiştik. Rahmetli Efendimiz iftarını hafızlar gelene kadar açmamış, pencerede beklemiş, hafızlar geldiğinde ise şöyle demişti: ’Hoş geldiniz oğlum, iyi geldiniz, rahat geldiniz değil mi?’ Bir Allah dostu ki, Kur’an’a olan bu saygısından dolayı daha da yükseliyor ve yüceliyordu gönüllerde.
Konya’da bir ağabeymizi evinde beraberce ziyaret etmiştik. Ev ortamı olduğu için oda da koltuklar vardı. Mübarek Efendimiz yaşlı olanlarla birlikte koltuklara oturmuştu, diğer kardeşlerimiz ise yerde oturuyordu. İçeriye bir hafızın girdiğini görünce: ’Oğlum sen buraya gel!’ diyerek oturduğu koltuktan kalktı, yere oturdu, hafızı da koltuğa oturttu. Bu tabloyu gözlerinizin önüne getirebiliyor musunuz? Koltukta oturan 14-15 yaşlarında zayıf esmer tenli bir hafız, hafızın ayaklarının ucunda ise manasında Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ’Evlâd-ı Kiram’ım’ diyerek sevdiği, Hz. Ömer’in torunu, asrın Müceddidî, on binlerce kişinin gönül yolculuğuna rehberlik eden bir Allah dostu… Boynunu bükmüş, ellerini dizlerinin üstüne koymuş, hafızın okuduğu Kur’ân-ı Kerim tilavetini dinliyor. Her halinde kendisine gönül verenleri hidayete ve doğruya irşat eden Rahmetli Efendimiz, bu ahlâkıyla da Kur’ân’a ve Kur’ân’ı taşıyan hafızlara nasıl davranılması gerektiğini, ceddi İmam-ı Rabbanî Hz.leri gibi ortaya koyuyordu.
Hafızlarını adeta bir babadan daha candan kollar onlara bir zarar gelmesini ve mahcup olmalarını asla istemezdi. Yine bir sohbet ortamında Mübarek Efendimiz, bir hafızdan Kur’ân-ı Kerim tilavet etmesini istemişti. Cuma sûresinin son ayetlerini okuyan hafızımız, aşr-ı şerîfin son ayetinde takıldı, birkaç kez geriden almaya çalıştı ama devamını hatırlayamamıştı. Hafızın bu haline, biri hafız diğeri de hafız olmayan iki kişinin güldüklerini görünce, Rahmetli Efendimiz: ’Sadekallâhü’l-Azîm.’ dedi ve gülenlere karşı mübarek başını sağa sola iki kere çevirdikten sonra, o gülenlere: ’Sen, Kur’an oku bakalım, okuyabiliyor musun?’ dedi. Hafız besmele çekti ama okuyacağı aşr-ı şerîfi karıştırdı, kekeledi, bir türlü okuyamadı. Diğerine: ’Sen de bir Hadis-i Şerif oku!’ dedi. Onlarca hadis biliyor olmasına rağmen o kişi de bir tane Hadis-i Şerifi hatırlayamadı. Bir gönül münşii olan Mübarek Efendimiz ilk tilavette bulunan hafızımızı kucakladı, bağrına bastı, başından öptü ve üzülme oğlum sen ister oku, ister okuma ben seni şu gönlüme yazmışım, mahzun olma diyerek teselli ediyordu…
Konya’da cereyan eden bazı hadiselerden dolayı Efendim Hazretlerimizin mübarek gönlü incinmiş olacak ki uzunca bir zaman Konya’ya gelmemişti. İhvanlar üzgün, Efendimizin yollarını gözlüyorlar; ama Hakk Dostu’nun yolu bir türlü Konya’ya düşmüyordu. Hakikat o ki Yüce Mevlâ’mız (c.c.), dostunu göndermiyordu.
Henüz çok genç yaşta olan Konyalı Hafızlarla dergâhta sohbet ederken bir ilâhi yazıp, bununla hem özrümüzü beyan edelim hem de zât-ı âlilerini davet edelim, belki o zaman gelir diye düşündük. O ilâhinin ilk kıtaları şöyleydi:


Hafızların geldi Konya ilinden
Selâm getirdi Mevlâna dilinden
Mevlâna hep dost dost diye yanarken
Mevlâna’yı kırma gel Efendim.

Konya’da ihvanlar sizi beklerler
Her gelenden Faruk Sultan’ı sorarlar
Gelmişler kapına davet ederler
Konya’ya da teşrif eyle Farukîm

Hafızın dilinde Allah Kelâmı
Her kula verilmez hıfzın tamamı
Onlar olmuşlardır senin evlâdın
Konya’ya da teşrif eyle Farukîm

Efendim bu ilâhiyi dinlerken öyle ağladı, öyle ağladı ki, o gün defalarca arka arkaya durmadan bu ilâhiyi söyletti ve: ’Söz veriyorum oğlum hemen geleceğim, hatta bu hafta geleceğim söz…’ hakikaten o hafta sonu Gönül Fatihi Efendim Konya’daydı: ’Geldim işte oğlum, size geldim, söz verdim geldim.’ diyordu.
Rahmetli Efendimizin hafızlara olan bu sevgisi hakikatte bütün hafızlara şamildi. Yeter ki onun gönlündeki hafızlarından olalım. Hafız olmayanlar, olamayanlar da evlatlarından en az birini mutlaka hafız yapmalılar ki bu sevgiden hissemiz olsun inşallah.
Yine bir gün Rahmetli Efendimizi hafızlarla birlikte ziyarete gitmiştik ve Efendimiz şöyle söylemişti: ’Oğlum Konya’dan iki otobüs dolusu hafızın beni ziyarete geldiğini görüyorum.’ Yaklaşık on üç sene önce sadece, ’İnşallah Efendim!’ diyebilmiştik. Bugün ise Mübarek Üstadımızın bu keşfini canlı canlı görüyoruz, yaşıyoruz. Muhterem büyüğümüz Muzaffer Yalçın Hocaefendi öncülüğünde açtığımız beş katlı Kur’an Kursu’muz hizmete girdi elhamdülillah. Tevafuk ki; on üç sene önce ’İki otobüs dolusu hafız’ diyen Efendimiz, bizlere sadece hayata geçireceğimiz bu kursu değil, kursun öğrenci kapasitesini de bildirmişti. Evet, kursumuz doksan yataklı bir eğitim gözdesiydi.
Son olarak, Konya’nın meşhur hocaefendilerinden olan merhum Hacı Veyiszade (k.s.) bir hafız babası vefat ettiği zaman kefeninin bir kenarına, ’Hafız babasıdır’ diye yazarlarmış. ’Niye böyle yapıyorsunuz?’ dediklerinde, ’Melekler ona göre muamele etsinler diye…’ dermiş. Öyleyse bizler de kendimiz olamamışsak bile evlatlarımızı hafız-ı Kur’ân olmaları yönünde çalışalım, gayret sarf edelim ve mahşer gününde, hafız annesi hafız babası olarak Rabbimizin huzuruna çıkalım.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • lutfullah

    cenanabıhak senden razı olsun

1 kişi yorum yazdı.