Özlenen Rehber Dergisi

148.Sayı

İmam-ı Rabbani (k.s.) ve Ehl-i Beyt Sevgisi

Dr. Celal Emanet Özlenen Rehber Dergisi 148. Sayı
İmam-ı Rabbani Ahmed Farukî Serhendî (h.971-1034/m.1564-1624), Hindistan’da yetişen büyük veli ve âlimlerdendir. İnsanların itikat, ibadet ve ahlak hususunda doğruyu öğrenmelerini, öğrendikleri bu bilgiler ile amel etmelerini sağlayan, insanları Allah Teâlâ’nın rızasına kavuşturmak için rehberlik eden ve hicri ikinci bin yılının müceddidi olmasından dolayı ’Müceddid-i Elf-i Sâni’, şeriat ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle ’Sıla’ ismi verilmiştir. Hz. Ömer (r.a.)’ın soyundan olduğu için, ’Faruki’ nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, ’Serhendî’ denilmiştir.
İmam-ı Rabbani hazretlerinin yetiştirdiği halifeleri vesilesi ile bugün; Hindistan, Pakistan, Afganistan, Malezya, Endonezya vs. ülkelerindeki Ehlisünnet itikadında olan Müslümanların sayıları bir milyarın üzerindedir. İmam-ı Rabbani, Ehlisünnet yolundaki büyük hizmetleri sebebi ile Müceddid-i Elf-i Sani olduğunu teyit ettirmiştir. Serhend’de kendisine gelenleri nasihatle, ders ve sohbetleriyle; uzaklarda bulunup gelemeyenleri ise mektuplarıyla, gönderdiği halifeleriyle irşat etti. Hindistan’da yaşanan karmaşa ve bozulma devlet politikasının sonucu olduğu için yönetimde söz sahibi kimselerle özellikle ilgilendi. Saltanatın dini tahrif manasına gelen uygulamalarına açıkça karşı çıktı. Devlet ricaline karşı tavizsiz fakat yapıcı bir tutumla şeriat hükümlerini ve iman esaslarını savundu. Israrla Kur’an ve Sünnet’in vazgeçilmezliğini anlattı.
Üzülerek ifade etmek gerekirse günümüzde İslâm hakkında yeterli bilgiye sahip olmayıp Kur’ân ve Sünnet’e yanlış mana veren çatlak seslerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Bunların vaazlarını dinleyen ya da tasavvuf inkârcısı şahısların yanlış yorumladıkları dinsel söylemlerini ve sohbetlerini dinleyenler tasavvuf büyüklerine ve yaptıkları hizmetlerine dil uzatmaktan geri kalmamaktadırlar. Maalesef İmam-ı Rabbani hazretleri de bu bağlamda insafsızca hedef tahtasındakilerden birisi haline getirilmiştir. Yaşadığı dönemde Ekber Şah’ın şeriat aleyhindeki uygulamaları başta olmak üzere her türlü haksızlığa karşı mücadele veren İmam-ı Rabbani’nin yazdıklarını ve hizmetlerini basiret gözü ile idrak edemeyenler, yazılanları ters çevirip, günümüz insanlarına da tersten anlatmaktadırlar. Bu şahıslar, İmam-ı Rabbani hazretlerinin yazdıklarını okuyup anlamaktan uzakken ve tasavvufun T’sinden anlamadıkları halde büyük bir alim ve veliye hakaret içeren yazılar yazmaya ve sohbetler düzenlemeye devam ediyorlar. Allah Teâlâ bu şahıslara doğru anlayış yeteneği versin.
İmam-ı Rabbani’ye yöneltilen eleştiriler arasında Ehlibeyt sevgisi konusu da yer almaktadır. Mektubât’ında Sünnîler için Ehlibeyt sevgisinde ifrat ve tefrite yer olmadığına dikkat çeken İmam-ı Rabbani, onların bu konuda orta yolu takip ettiklerini ve itidal üzere olduklarını ifade eder. Eğer Rafızîlerin arzusu, Hz. Ali’nin kendisine karşı çıkanlara muamelesinde yaptığı tercihin haklı olduğunu söylemekse, Sünnîler de zaten böyle demişlerdir. Ancak gerçekte Rafızîlerin talebinin bu olmadığı ve onların diğer Sahabîlerin tekfir edilmesini istediği açıktır. Yoksa hem Ehlisünnet âlimleri, hem de onların takipçileri, Ehlibeyt’e düşmanlık besleyenleri reddetmiş ve ayıplamışlardır. İmam-ı Rabbani, Ehlibeyt’e karşı derin bir sevgi beslemiş, onları her tür yüce sıfatlara layık görmüştür. Peygamber neslinden gelen Seyyid Ferid’e yazdığı bir mektupta onu şu şekilde över:
’Dini teşvik etmek, ümmeti güçlendirmek herkes için yapılması güzel ve takdire şayan işlerdense de, İslam’ın garip kaldığı bu vakitte sizin gibi Ehlibeyt’ten, mürüvvet ve fütüvvet sahibi kişilerin bu hayırlı işleri yerine getirmesi daha da güzel olur. Bu bahtiyarlık sizin yüce neslinizde pek yaygındır. Böyle bir şey sizlerde (Ehlibeyt’te) zatî ve aslî bir özellik iken sizin dışınızdakilerde gelip geçici bir durumdur.’ (Mektubât-ı Rabbani, 193. Mektup)
İmam-ı Rabbani, Ehlibeyt’in hilafet konusunda hak sahibi olduğuna inanır. Bununla birlikte, Hz. Ali döneminde hilafet ile ilgili meseleden ortaya çıkan ve bazı sahabeleri taan eden Şiilerin iddialarına cevap vererek, Sahabeleri kötülemenin yanlışlığını şu sözleri ile ortaya koyar:
’Kur’ân-ı Kerim’i ve şeriatı bize ulaştıranlar, bu Ashab-ı Kiram’dır. Eğer onlar kötülenirse, Kur’an ve şeriatın da kötülenmesi gerekir. Zira Kur’ân’ı Hz. Osman cemetmiştir. Eğer o kötülenirse, onun şahsında Kur’ân’a da taan edilmiş olunacaktır. Allah Teâlâ zındıkların inancı olan bu gibi şeylerden bizi korusun.’ (Mektubât-ı Rabbani, 54. Mektup)
’Şu da bilinmelidir ki, Sahabe’den birini inkâr etmek, hepsini inkâr etmek gibidir. Zira onlar Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber olma nimetinde ortaktırlar. Peygamberle beraber olma fazileti ise bütün fazilet ve kemâlâtın üstündedir. Bu nedenle Tâbiîn’in en hayırlısı olan Veysel Karanî, Peygamberimizle beraber olan Sahabe’nin en alt mertebesinde olan kimsenin bile seviyesine erişememiştir. Kim olursa olsun, Peygambere sahabe olma şerefine denk hiçbir şey yoktur. Onların imanı, Rasûlullah (s.a.v.) ile olan müşahedelerine dayalıdır. Sahabe’den sonra imanın bu derecesi hiçbir kimseye nasip olmamıştır.’ (Mektubat-ı Rabbani, 59. Mektup)
’Bu arada şuna da itikadımız vardır ki; Hz. Ali (r.a.) hilafet hususunda haklı idi. Hata ise ona muhalif olan tarafta (Muaviye)’de idi. Lakin bu hata, içtihada dayalı bir hata olup, sahibini fasık yapmaz. Hatta böyle bir hatanın sahibini kınamak bile söz konusu olamaz. Zira bu tür bir hataya düşen kimseye (müçtehit olduğu için) bir sevap vardır.’ (Mektubat-ı Rabbani, 251. Mektup)
İmam-ı Rabbani’ye göre Ehlibeyt sevgisi, Ehlisünnet’in en temel sermayesidir. Sünnîliğe karşı çıkanlar bu hususun farkında değildir. Onlar Ehlisünnet’in dengeli sevgisinden habersizdirler. Bunlar kendilerine aşırılık tarafını seçtiklerinden, aşırılığın dışında sadece azlığın olduğunu zannetmektedirler. Bilemiyorlar ki aşırılıkla azlık (ifratla tefrit) arasında bir de denge (itidal) yolu vardır; bu ise hakikatin ve doğruluğun merkezidir. İşte bu merkez nokta Ehlisünnet’in nasibi olmuştur. Allah Teâlâ, Ehlisünnet’in bu tutum ve gayretini mükâfatlandırsın. Bu konuda aşırılıktan ve azlıktan Allah’a sığınırız. Rafızîler muhabbetteki aşırılığa varan tutumlarından dolayı, Üç Halife ve diğer Sahabe’ye cephe almayı Hz. Ali’yi sevmenin şartı kabul etmişlerdir. İnsaf etmek gerekir. Bu nasıl muhabbet ki, gerçekleşmesi için Peygamber Efendimiz’in vekillerine cephe almak, Sahabe’ye dil uzatmak gerekiyor!

Not:
İmam-ı Rabbani hazretlerinin Ehlibeyt sevgisi ve bu konuda Ehlisünnet’in duruşuna dair ’Redd-i Revâfız’ adlı eseri ve Mektubat-ı Rabbani’deki 51, 59, 80, 251, 349. Mektuplar detaylı bilgiler içermektedir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.