Özlenen Rehber Dergisi

156.Sayı

Kur'âncılar ve İslâm

Ahmet Taşdoğan Özlenen Rehber Dergisi 156. Sayı
Yaşadığımız asırda ’Kur’âncılar’ diye bir kavramı her yerde duyar olduk. Din adına konuşan birçok insanı TV’lerde ve internet ortamında görmekteyiz. Hepsi hak din İslam adına konuştuklarını vurguluyor, Allah Teâlâ katından gelen İslâm’ı anlamak için Kur’ân-ı Kerîm’e dönülmesi gerektiğini savunuyor ve bu tezlerini ispat etmek için Kur’ân-ı Kerim’den ayetler okuyup duruyorlar. Bu âyetlerin kendi anladıkları gibi anlaşılması gerektiğini belirtiyorlar.
Acaba kim bu ’Kur’âncılar’ veya ’Kur’âniyyun’?
Kur’âncılar terimi 19. yüzyılda ortaya atılmış bir akımın ismidir. Bu akım sadece Kur’ân-ı Kerim’i esas alırken Hadis ve Sünnet’i külliyen inkâr etmektedir. Misyonerlerin tohumlarını attığı, İngiltere’nin desteklediği bu akım, Müslümanların zihinlerini bir hayli meşgul etmiş ve Kur’âncılar isminden epey bahsedilmiştir. Özellikle Hindistan, Pakistan ve Mısır gibi ülkelerde etkili olan Kur’âncılık hareketi, ilmî kültürüne ve geleneklerine sağlam bir bağla bağlı olan Osmanlı Devleti’ni etkilemeyi başaramamıştır.

Türkiye’de Kur’âncılık Hareketi
Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının ardından Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, harf inkılabı, kılık kıyafet devrimi, hilafetin ilgası derken, bu milletin geçmişle bağı koparılmış ve ortaya artık yeni bir nesil çıkmıştı. Yeni Türkiye’de ihtiyaca binaen açılan İmam-Hatip okulları yetersiz kalınca ardından Yüksek İslam Enstitüleri açıldı, derken İlahiyat Fakülteleri bunları takip etti. Ancak kurulan İlahiyat Fakülteleri, öğrenci yetiştirirken felsefi akımlara açık, rasyonel düşünebilen, Kur’ân ve Sünnet’i cesurca yorumlayabilecek bir nesil yetiştirmeyi hedefledi. Bu nesil ise genel olarak, kadim İslamî ilim anlayışından uzak, yeni fikirler üreten ve kendi müstakil görüşlerine dayanan bir anlayış sergilemeye daha yakındı. Bundan dolayı günümüzde müstakil görüşleri ile gündemi meşgul eden ilahiyat kökenli birçok kişiyi görmek mümkündür.
Yine Türkiye’de ve Arap ülkelerinde eğitim görmüş bazı kişilerde de Kur’âncılık temayülü görmekteyiz. Çok az olmakla birlikte medrese tahsili görmüş kişiler de bunlara eklenebilir.

Kur’ân ve Hadislerde Kur’âncılar ve Kur’âncılık
Kur’âncıların en büyük özelliklerinden birisi, Kur’ân ayetlerinin bir kısmını alırken diğer bir kısım ayetlerini görmezden gelmeleridir. Kur’âncılarda Kur’ân-ı Kerim’e bütünsel bakamama problemi var da diyebiliriz. Tabi ki böyle bir bakış açısıyla yapılan Kur’ân yorumlarının eksik olduğunu görmemek, Kur’ân’ın ve İslam’ın ruhuna ters olduğunu hissetmemek imkânsızdır. Böyle bir mantıkla yorumlanan Kur’ân ayetleri üzerinden farklı İslam anlayışları ve tezatlar ortaya çıkmaktadır. Oysa Kur’ân bir bütündür. Bu bütünlükten uzak bir Kur’ân okuyuşu ve anlayışı tamir edilemez hataları da beraberinde getirmektedir.
Yüce Mevla şöyle buyurur: ’Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını da inkâr mı ediyorsunuz.’1 Bu ayetten Kur’ân’ı doğru anlamak için kapsamlı bir bakış gerektiği ve sadece bir kısmını nazar-ı dikkate alıp bir kısmını görmezden gelmenin küfürle eş değer olduğu anlaşılıyor. Kur’âncılara baktığımız zaman ise böyle mesnetsiz ve ilmi kıstaslardan uzak Kur’ân yorumlarını gönül rahatlığı ile yaptıklarını ve insanları da böyle yapmaya teşvik ettiklerini görmekteyiz. Artık bu akımı savunan Kur’âncılık/Mealcilik önderleri bir yana, bu akıma kapılıp gidenlerin sayısı endişe verici bir şekilde her gün artmaktadır.
Yine Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: ’Kalplerinde bir eğrilik bulunanlar, bozgunculuk yapmak ve (kendilerine göre) yorumlamak amacıyla müteşabih olan ayetlerin ardına düşerler.’2 Ayetin manası gayet açık aslında, kalplerinde fesat ve bozukluk olanlar bir takım Kur’ân ayetlerini alıp bu ayetler üzerinden akılları karıştırmaktadırlar. Tıpkı şeytanın mümine sağdan yaklaşması gibi!
Kur’âncıların en dikkat çeken özelliklerinden biri de Hadis-Sünnet inkârcılığıdır. Hadisleri ve Sünnet’i çok rahat bir şekilde inkâr ederken ’Allah’a ve Rasûlüne itaat edin’ diyen ayetleri görmezden gelirler.3 Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) Mikdâm b. Ma’dîkerib’in (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste bu konuda bizleri uyarmaktadır: ’Hz. Peygamber (s.a.v.) Hayber’in fethi günü eşek eti yemeyi ve diğer bazı şeyleri haram kıldı. Sonra şöyle buyurdu: ’Koltuğuna yaslanmış adamın kendisine hadislerimin söylenip de: ’Sizinle bizim aramızda Allah’ın kitabı var. Ondan helal bulduğumuzu helal, haram bulduğumuzu da haram sayarız’ demesi yakındır. Dikkat ediniz! Allah’ın Rasûlü’nün haram kıldığı tıpkı Allah’ın haram kıldığı gibidir.’4
Kur’âncıların/Mealcilerin diğer bir vurgu yapılması gereken yanı ise Kur’ân-ı Kerim’i hevâ heves ve arzularına göre yorumlamalarıdır. Birçok konuda bu tip yorumları yapan bu kişilerin sanki tek bir ağızdan çıkmış gibi hemen hemen aynı konuları savunduklarını görürüz. Hâlbuki Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz (s.a.v.) İbn-i Abbas’ın (r.anhümâ) rivayet etmiş olduğu bir hadiste şöyle buyurur: ’Kim ki kendi heva hevesine göre veya ilmi olmadan Kur’ân hakkında konuşursa cehennemdeki yerine hazırlansın.’5 Hadisin manası son derece açıktır.
Şimdi Kur’âncılar/Mealciler denen zümrenin şaz görüşlerini zikredelim ve bu görüşlere Kur’ân ve Sünnet’ten delilleri zikredip yorumu siz okuyucularımıza bırakalım.
İşte bu hevâi görüşlerin en meşhurları:
1- ’Lâ ilâhe illallâh’ demek yeterlidir. ’Muhammedun Rasûlullah (s.a.v.)’ demeye hacet yoktur.
Oysa Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: ’Allah katında tek din; İslamdır.’6 ’Kim ki İslam’dan başka din ararsa ondan kabul edilmez. Ve o ahirette hüsrana uğrayanlardandır.’7
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: ’Ümmetimden veya Yahudilerden veya Hıristiyanlardan her kim beni işitir de sonra bana iman etmezse cehenneme girer.’8 Başka bir hadiste de şöyle geçmektedir: ’Kim bana iman etmezse Allah’a iman etmemiş olur. Kim Ensar’ı sevmezse bana iman etmemiş olur.’9
2- Yahudi ve Hıristiyanlar da cennete girecekler.
Biraz önce zikrettiğimiz hadiste Ehl-i Kitab’ın Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz’e iman etmeden cennete giremeyeceği açıkça vurgulanmıştır.
3- Ehl-i Kitab’ı İslâm’a davet etmek yoktur.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Rum kralı Heraklius’a yazmış olduğu mektubunda şöyle der: ’Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ın kulu ve Rasûlü Muhammed’den, Rumların büyüğü Heraklius’a. Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun. Seni İslam davetiyle davet ediyorum. Müslüman ol, kurtul! Allah sana ecrini iki kat versin. Eğer yüz çevirip iman etmezsen; halkının günahı da senin üzerinedir.’10
4- Kader diye bir şey yoktur.
Meşhur Cibrîl (a.s.) hadisinde: ’Yâ Rasûlallah! Bana imandan haber ver.’ (diye kendisine sorulduğunda Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kıyamet gününe, kadere hayrına ve şerrine iman etmendir.’11
5- Kabir azabı yoktur.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) zevcesi Âişe’den (r.anhâ) rivayet edilen bir hadiste şöyle geçer: ’Yahudi bir kadın kendisinden bir şey istemeye gelmişti. Ona ’Allah seni kabir azabından korusun’ dedi. Bunun üzerine Hz. Âişe (r.anhâ) Hz. Peygamber’e (s.a.v.): ’İnsanlar kabirlerinde azap görürler mi?’ diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) ise; kabir azabından Allah’a sığınarak: ’Evet, kabirlerinde azap görürler.’ buyurdu. Daha sonra Hz. Peygamber’i (s.a.v.) ne zaman namaz kılarken gördüysem onu hep kabir azabından Allaha sığınıyorken gördüm.’ dedi.’12
6- Cennet ve cehennemin sonu var.
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de 70 yerde ’orada sonsuz olarak kalacaklar’ ve 12 defada bu ifadev ’ebediyyen orada kalacaklar’ diye Kur’ân-ı Kerim’de geçmektedir.13 Yine Kur’ân-ı Kerim’de: ’Allah vadinden dönmez’ diye birçok ayette geçmektedir.14 Enteresandır, Cenâb-ı Hak, Zumer suresinde cenneti müminlere vaat ettikten sonra ’Allah vadinden dönmez’ diyerek vermiş olduğu cennet sözünü pekiştirmiştir.
Meseleye diğer bir açıdan bakacak olursak; bu fikri savunanlar Cenâb-ı Hakk’ın müminlere vaat etmiş olduğu sonsuz cennetleri ve vaadini inkâr ediyorlar ve üzeri kapalı bir şekilde -hâşâ!- Yüce Mevla’yı adeta vadinden dönmekle suçluyorlar. Mülkünde istediği gibi tasarrufta bulunan Hz. Allah’tır. Eğer cenneti ve cehennemi yok edecek olsaydı bunu kullarından mı gizleyecekti?...
Tabi ki Kur’âncıların/mealcilerin iddia ettikleri görüşleri bunlarla bitmiyor. Daha birçok hevâî tefsir ve yorumları var. Aşağıda Kur’ân ve Sünnet’e ters olan bazı görüşlerini daha zikredeceğim. Zaten çürük ve mesnetsiz olan bu görüşlerine delil getirmeye de gerek yoktur.
- Abdestsiz Kur’ân okunur.
- Ayakları yıkamak gerekmez. Mesh etmek yeterlidir.
- Hadis-sünnet diye bir şey yoktur.
- Haremlik-selamlık yoktur.
- Hayızlı kadın namaz kılabilir, oruç tutabilir.
- Hz. İsa inmeyecek.
- Kabir azabı yoktur.
- Kadınlarla tokalaşmak caizdir.
- Kıyamet alametleri yoktur.
- Kurban kesmek yoktur.
- Mezheplere tabi olmak yoktur.
- Mucize yoktur.
- Namaz üç vakittir.
- Karşılıklı rızayla şahitsiz evlenmek zina değildir.
- Talak iki şahit olmadan vaki olmaz.
- Şefaat yoktur.
- Tesettür yoktur. Asıl tesettür insanın gönlündedir.
Şu görüşlere baktığımız zaman kim diyebilir ki; bu görüşleri savunanlar Müslüman! Bunlar İslam dinini yapmaya mı, yoksa yıkmaya mı uğraşıyorlar?
Makalemi Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu taife hakkında bizleri uyaran iki hadisiyle noktalıyorum:
Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edilen bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: ’Ahir zamanda yalancılar ve deccaller olacak. Bunlar sizin de atalarınızın da duymadığı sözler söyleyecekler. Onlardan sakınınız! Sonra sizi dalalete ve fitneye düşürmesinler.’15
Ebû Râfî (r.a)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ’Benim emrettiğim veya nehyettiğim bir konu kendisine iletildiğinde sakın sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış olarak, ’biz onu bunu bilmeyiz. Allah’ın kitabında ne görürsek ona uyarız, o kadar’ derken bulmayayım.’16

(Endnotes)
1 el-Bakara, 2/85.
2 Âl-i İmrân, 3/7.
3 Âl-i İmrân, 3/32; en-Nisâ, 4/59; el-Enfâl, 8/20; en-Nûr, 24/54; Muhammed, 47/33.
4 Müsned (Sünen)-i Dârimî, Mukaddime, 49. Hadis sahih isnatla rivayet edilmiştir. Ayrıca bkz., Tirmizî, İlm, 10.
5 Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Fedâilu’l-Kur’ân, Bâb:59, c.7, s.285, h.no:8030, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 2001; Beğavî, Şerhu’s-Sünne, İlm, Bâbu Men Kâle Fi’l-Kur’âni Bi-Ğayri İlm, c.1, s.257, h.no:117, el-Mektebu’l-İslâmî, Beyrut, 1983. Hadis, hasen isnatla rivayet edilmiştir. Ayrıca bkz., Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 1; Ebû Dâvûd, İlm, 6. Bu hadisin farklı rivayetleri gelmiştir. Ancak genel olarak Kur’an hakkında kendi heva ve hevesine göre ilimsiz konuşmayı yasaklayan hadislerdir. Başka bir hadiste ise: ’Kim ki Kur’an hakkında ilimsiz konuşursa; söylediği sözde isabet etse bile hata etmiştir.’ Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiştir.
6 Âl-i İmrân, 3/19.
7 Âl-i İmrân, 3/85.
8 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.32, s.332, h.no:19562, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997.
9 Ebû Ya’lâ el-Mavsılî, el-Mu’cem –Mu’cemu Şuyûhi Ebî Ya’lâ el-Mavsılî, s.288, h.no:255, Dâru’l-Me’mûn Li’t-Turâs, Beyrut, 1989; Hâkim, el-Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, Ma’rifetu’s-Sahâbe, c.4, s.66, h.no:2497/6899, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 2002.
10 Buhârî, Bed’u’l-Vahy, 6.
11 Müslim, Îmân, 1.
12 Buhârî, Kusûf, 7, Cenâiz, 86.
13 Cennet ve cehennemin sonsuz olduğunu söyleyen ayetler: ((خالدين el-Bakara, 2/162; Âl-i İmrân, 3/15, 88,136,198; en-Nisâ, 4/13,57, 122, 169; el-Mâide, 5/85,119; el-En’âm, 6/128; et-Tevbe, 9/22, 68, 72, 89, 100; Hûd, 11/107,108; İbrâhîm, 14/23; en-Nahl, 16/29; el-Kehf, 18/108; Tâ-hâ, 20/76,101; el-Furkân, 25/16, 76; el-Ankebût, 29/58; Lokmân, 31/9; el-Ahzâb, 33/65, ez-Zümer, 39/72,73; el-Ğâfir, 40/76; el-Ahkâf, 46/14; el-Feth, 48/5; el-Hadîd, 57/12; el-Mücâdele, 58/22; el-Haşr, 59/17; et-Teğâbun, 64/9-10; et-Talâk, 65/11; el-Cin, 72/23; el-Beyyine, 98/6-8.
Cennet ve cehennemin (أبدا) kaydıyla geldiği ayetler ise: en-Nisâ, 4/57-122-169; el-Mâide, 5/119; et-Tevbe, 9/22, 100; el-Kehf, 18/3; el-Ahzâb, 33/65; et-Teğâbun, 64/9; et-Talâk, 65/11; el-Cin, 72/23; el-Beyyine, 98/8.
(خالدون) el-Bakara: 25-39-81-82-217-257-275, Âl-i İmrân, 3/107-116, el-Mâide, 5/80, el-A’râf, 7/36-42; et-Tevbe, 9/17; Yûnus, 10/26-27; Hûd, 11/23; er-Ra’d, 13/5; el-Enbiyâ, 21/99-102; el-Mu’minûn, 23/11-103; ez-Zuhruf, 43/71-74; el-Mücâdele, 58/17.
(خالدا) en-Nisâ, 4/14-93; et-Tevbe, 9/63.
14 Âl-i İmrân, 3/9-194, er-Ra’d, 13/31; ez-Zümer, 39/20.
15 Müslim, Mukaddime, 4.
16 Ebû Dâvûd, Sünnet 5; Tirmizî, İlim 10; İbn-i Mâce, Mukaddime, 2. (Tirmizî: ’Bu hadis hasen bir hadistir.’ demektedir.)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.