Özlenen Rehber Dergisi

62.Sayı

Yâ Rasûlallah! Vahiy Sana Nasıl Geliyor? - 1.bölüm

Mustafa Yavuz Özlenen Rehber Dergisi 62. Sayı
عَنْ عَائِشَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهَا: أَنَّ الْحَارِثَ بْنَ هِشَامٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ سَأَلَ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللّٰهِ، كَيْفَ يَأْتِيكَ الْوَحْيُ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَحْيَانًا يَأْتِينِي مِثْلَ صَلْصَلَةِ الْجَرَسِ، وَهُوَ أَشَدُّهُ عَلَيَّ، فَيُفْصَمُ عَنِّي وَقَدْ وَعَيْتُ عَنْهُ مَا قَالَ، وَأَحْيَانًا يَتَمَثَّلُ لِيَ الْمَلَكُ رَجُلًا، فَيُكَلِّمُنِي فَأَعِي مَا يَقُولُ.

Buharî’nin mü’minlerin annesi Hz. Âişe (r.ahnâ)’dan naklettiği bir hadiste; Hâris b. Hişâm, Rasûlullah (s.a.v.)’e: “Yâ Rasûlallah! Vahiy sana nasıl geliyor?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.): ’Bazen zil sesi şeklinde gelir ki bana en ağır geleni budur. O hal benden gider gitmez meleğin bana söylediğini kavramış olurum. Kimi zaman da melek bana bir adam şekline bürünerek gelir. Benimle konuşur ve ben söylediğini iyice bellerim.’ (Buhârî, Bed’u’l-Vahy)

Raviler Hakkında Kısa Bilgi
Hz. Âişe binti Ebû Bekir (r.a.)

Allah Rasûlü (s.a.v.)’in zevcesi ve Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk’in kızıdır. Hicret’ten dokuz veya on sene önce Mekke-i Mükerreme’de doğdu. Annesi Ümmi Rûmân binti Âmir ibn Umeyr’dir. Hz. Âişe çok küçük yaşta Müslüman olmuştur. Hz. Âise’nin Rasûlullah (s.a.v.)’e nikâhlanması Hicret’ten iki veya üç sene önce oldu. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bâkire olarak nikâhladıkları tek zevcesi vâlidemiz Hz. Âişe’dir. Rasûlullah (s.a.v.) onu çok severdi. Ona; ’Hümeyra’ lâkabını vermiş ve: ’Dininizin yarısını bu Hümeyra’dan alınız’ buyurmuşlardır. Hz. Âişe, Medine’de Efendimizin (s.a.v.) muharebelerine katıldı ve diğer sahabe hanımları gibi harpte yaralıların tedavisiyle bizzat meşgul oldu. Uhud savaşında sırtında su ve yiyecek taşıyıp yardım için Efendimizin (s.a.v.) hep yanında kalmıştı.

Peygamberimiz (s.a.v.) 632 senesinde hastalandığı ve vefat etmeden önceki dünyadaki son günlerini Hz. Âişe validemizin evinde geçirdi. Rebîülevvel ayının on ikinci Pazartesi günü öğleden önce mübarek başı, Hz. Âişe validemizin göğsüne yaslanmış olduğu halde vefat etti. Rasûlullah (s.a.v.)’in vefatından sonra Ashab-ı Kirâm, Hz. Aişe validemize mü’minlerin annesi adını vererek, ona büyük hürmet göstermişlerdir. Hz. Âişe de, sahabe içinde, kırk yıla yakın bir müddet daha yaşamış ve pek çok hadis rivayet etmiştir.

Hayatının son devrelerini müctehid olarak bilhassa kadınlara mahsus hallere dair fıkhî hükümlerde fetvalar vererek geçirdi. 676 yılında Medine-i Münevvere’de vefat etti. Cenazesini Ebû Hureyre (r.a.) kıldırdı. Vasiyeti üzerine Medine’de Cennetü’l-Bakî’ kabristanına defnedildi.
Hz. Âişe (r.a.) akıllı, zeki, âlime, edibe, iffet sahibi bir hanım idi. Pek çok konuları şiirle anlatan sanatkârane bir ifadeye sahipti. Sahabe Efendilerimiz birçok meseleyi ondan sorar ve öğrenirlerdi. Ayrıca o, fıkıh ve ictihadda keskin, kuvvetli görüşe sahiptir. Fıkıh ilminin kurucularından sayılır. Devrinin üstün âlimlerinden ve Fukahâ-ı Seb’a’dandır.

Hz. Âişe (r.a.) güzel ahlâklı, merhamet dolu, cömert ve ibadete düşkün, çok zeki bir hanım sahabi idi. Hepsinden önemlisi en mümtaz vasfı ise İslâm’a ve ilme olan büyük hizmeti idi.

— Ebû Mûsa el-Eş’ârî (r.a.): ’Bizler, müşkül bir mesele ile karşılaştığımızda gider Hz. Âişe’ye sorardık’ demiştir.

— Abdurrahman b. Avf’ın oğlu Ebû Seleme (r.a.): “Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetini Hz. Âişe’den daha iyi bilen; dinde derinleşmiş, âyet-i kerîme’lere bu derece vâkıf ve sebeb-i nüzulleri bilen, ferâiz (miras) ilminde mâhir bir kimseyi görmedim’ demistir.

— Hakkında imam Zührî: ’Eğer zamanının bütün âlimlerinin ve Peygamberimizin (s.a.v.) diğer zevcelerinin ilmi bir araya toplansa, Hz. Âişe’nin ilmi yine daha ağır basardı’ derdi.

— Tabiinden Mesruk: ’Allah’a yemin ederim ki, Ashab-ı Kirâm’ın ileri gelenlerden birçoğu gelir Hz. Âişe’den ferâiz’e ait sorular sorar ve öğrenirlerdi’ demiştir.
Hz. Âişe (r.a.), Efendimizden (s.a.v.) 2210 hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de Sahabe ve Tabiin’den birçok kimse hadis nakletmişlerdir. Sahih hadis kitapları Hz. Âişe’nin fetvaları ile doludur. Ahmet b. Hanbel, Müsned adlı eserinde de Hz. Âişe’nin rivayet ettiği hadislerden uzun uzun bahseder.

Haris b. Hişam (r.a.)

Ebû Cehil’in kardeşidir. Mekke fethinde Müslüman olmuştur. Hz. Ömer (r.a.) döneminde Şam bölgesinde savaşlara katıldı. Hicri 15 yılında Yermuk’te şehit oldu. Bir başka rivayette hicri 17 yılında taundan öldüğü de rivayet edilmiştir. Allah onlardan razı olsun.

Vahyin kelime ve terim anlamları
Kelime anlamıyla gizli sözlenen söz haber anlamına gelir.
Terim olarak ise; Allah’ın, Peygamberlerine kullarına iletilmesi üzere melekleri aracılığıyla ya da değişik vesilelerle ilettiği buyruklardır.

Terim olarak vahyin kullanıldığı diğer manalar:

• İnsan için kullanılan fıtrî vahiy. Yüce Allah’ın: “Musa’nın anasına onu emzir diye vahyettik.” (el-Kasas: 7, el-Maide: 111.)

• Hayvan için söz konusu olan içgüdü. Yüce Allah’ın şu sözünde oldu¬ğu gibi: “Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin.” (Nahl: 68)

• Rumuzla ve ima yollu süratli işaret! Hz. Zekeriya (a.s.)’dan bahisle şu ayette geçtiği gibi: “Bunun üzerine Zekeriyya, mâbetten kavminin karşısına çıkarak onlara: ’Sabah akşam tesbihte bulunun’ diye işaret verdi (vahyetti). (Meryem: 11)

• Şeytanın vesvesesi ile kötülükleri insanlara güzel göstermesi: “Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar (vahyederler). Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.” (En’am: 112)

• Allah’ın acilen emirlerini yerine getirmeleri için melek-lerine ilka etmesi: “Hani Rabbin meleklere: ’Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.” (Enfal: 12)

Hadisin Açıklaması

Sadedinde olduğumuz hadisten de anlaşılacağı üzere Haris bin Hişam (r.a.), Efendimize (s.a.v.) kendisine vahyin nasıl geldiğini sormuş Allah Rasûlü (s.a.v.) de vahyin 2 şeklinden bahsetmiştir. Bunlardan birincisi zil, çıngırak sesi v.s. bir meleğin doğrudan konuşmaksızın gelen vahiy. Diğeri ise bir melek vasıtasıyla doğrudan söylenerek gelen vahiydir.

Hadiste belirtilen iki halin detayı şu şekilde açıklanabilir:

1. Vahiy meleğinin doğrudan Allah Rasûlü (s.a.v.)’e konuşmaksızın ilka yoluyla yani vahyin Efendimizin (s.a.v.) gönlüne ilham yoluyla gelmesidir ki bu şekli Rasûlullah (s.a.v.) bir hadiste şöyle belirtmektedir: ’Bir kimse kendisi için takdir edilmiş rızkını ve ecelini tamamlamadıkça kesinlikle ölmeyeceğini Ruhu’l-Kudüs benim gönlüme üfledi (ilham etti). Allah’tan korkun ey insanlar ve Allah’tan isterken en güzel bir şekilde isteyin rızkınızı meşru yoldan gözetin.’ (Ebû Nuaym, Hilye; Hakim, Müstedrek)

2. Vahiy meleğinin konuşarak ve daha sonra Rasûlullah (s.a.v.)’in söylenen şeyi ezberlemesi. Burada melekten maksat Cebrail’dir. Allah Tealâ: ’Onu, Ruhu’l-Emin indirmiştir; senin kalbine ki uyarıcılardan olasın’ (Şuara 193–194)

Vahyin Çeşitleri

1. Rüyâyı Sâdıka’dır. Nübüvvetin ilk altı ayında Rasûlullah (s.a.v.)’e vahyin ilk başlangıcı, uykuda rüyayı saliha şeklindeydi. Hiç bir rüya görmüyordu ki, sabah aydınlığı kadar apa¬çık gerçekleşmemiş olsun.

2. İlka (İlham) yoluyla gelen vahiydir. Nitekim yukarıda da zikrettiğimiz hadiste de belirtildiği gibi; ’Bir kimse kendisi için takdir edilmiş rızkını ve ecelini tamamlamadıkça kesinlikle ölmeyeceğini Ruhu’l Kudüs benim gönlüme üfledi (ilham etti). Allah’tan korkun ey insanlar ve Allah’tan isterken en güzel bir şekilde isteyin rızkınızı meşru yoldan gözetin.’ (Ebû Nuaym, Hilye; Hakim, Müstedrek)

3. Zil ya da çıngırak sesi şeklinde gelen vahiydir. Rasûlullah (s.a.v.)’in bu şekilde bir sesi işitip gelen vahyi ezberlemesidir.

4. Perde arkasından gelen hitap şeklindedir.

5. Cebrail (a.s.) bir insan sûretinde gelerek emirleri Efendimiz (s.a.v.)’e tebliğ etmesi şeklindedir. Cebrail (a.s.)’ın Dihye b. Halife el-Kelbî kılığında geldiği rivayet edilmiştir. Bunun dışında bazen Arabî şeklinde bazen de beyaz elbiseli simsiyah saçlı bir insan kılığında geldiği de varid olmuştur. (Hz. Ömer’den rivayet edilen Cibril hadisi. Buhari, Tefsiru’l-Kur’an 4404)

6. Cebrail (a.s.) hakiki suretiyle gelerek vahyi bildirmesi, bu çeşit vahiy iki defa vukû bulmuştur. Birincisi; ilk vahiy nazil olduğunda Hira mağarasında, İkincisi de; miraçta Sidretü’l-Münteha’da olmuştur.

7. Hiçbir aracı olmaksızın Rabbimizin direk olarak vahyi bildirmesidir. Meselâ; Beş vakit namazın bildirilmesi ve Musa (a.s.)’ın Tûr dağında Allah Tealâ ile konuşması gibi. Burada sadece konuşma vardır ancak görme yoktur.
Vahyin en yüce mertebesi Rasûlullah (s.a.v.)’in Rabbimizi görerek vahyi almasıdır. Efendimiz (s.a.v.) hiç bir perde olmaksızın ve söz olmaksızın Allah Tealâ ile görüşmesidir. Selefi Salihîn’in ekserisi Allah Rasûlü (s.a.v.)’in miraçta Sidretü’l Münteha’da Allah’ı gördüğü görüşünü savunurlar.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.