Özlenen Rehber Dergisi

86.Sayı

Fahruddîn Er-razî ve Mefâtîhu'l-gayb'ın Mukaddimesi-ıı

Mücahit HAŞİM Özlenen Rehber Dergisi 86. Sayı
MUKADDİMENİN İÇERİĞİ

a. Mukaddime Yazmasının Sebebi
Mukaddimenin içerdiği konular hakkında bilgi vermeye geçmeden önce, böyle uzunca bir mukaddime yapılmasını gerektiren sebep üzerinde duralım. Müellifimiz ele aldığı konulara vukufiyetinin getirdiği cesaretle olsa gerek, işlediği konuları meydan okurcasına savunabilmektedir. Ki bunu tefsirinin bütününde, hatta mukaddimesinde dahi sıkça görmek mümkündür.
İşte, Fahruddin er-Razî, Mefatîhu’l Gayb adlı tefsirine, mukaddime yazma sebebini Fatiha Sûresi’ni kast ederek bizzat kendisi şöyle açıklamaktadır:
’Zaman zaman ’bu şerefli sureden on bin faydalı husus ve kıymetli meselenin çıkarılmasının mümkün olduğunu’ ifade etmiştim. Fakat bazı kıskanç kişiler ve cehalet, taşkınlık ve inat ehlinden bir grup bunu imkânsız gördüler. Bunun, kendi özellikleri olan birtakım manasız açıklamalar, sağlam esaslardan hâli olan uzun sözler şeklinde olacağını zannettiler. Kendileri böyle olduğundan, başka türlü düşünemediler. Bu kitabı yazmaya başladığımda, yukarıda bahsettiğimiz işin mümkün ve kolay olduğuna dikkat çeksin diye bu mukaddimeyi yaptım.’
Dolayısıyla müfessirimiz, bu iddiasını ispatlamak için uzunca ve bol içerikli bir mukaddime yazmıştır. Fatiha Sûresi’nin tefsirine geçmeden önce yaklaşık 250 sayfalık bir mukaddime yaparak Fatiha’dan on bin faydalı meselenin çıkarılmasının mümkünlüğünü ispatlamıştır.

b. Mukaddimedeki Konulara Genel Bir Bakış
Mukaddimede önce Fatiha Sûresi’nin kısa bir tefsiri yapılır; fakat asıl tefsire geçilmez. Sonra az lafızdan çok meselelerin çıkarılabileceğini içine alan 10 mertebeden bahsedilir. Ve bu sureden daha çok hüküm çıkarmanın başka başka delilleri sayılır.
Mukaddimede işlenen konular İstiâze ve Besmele’den hareketle yapılmıştır. Mesela İstiâze’nin başında söylenen ’Eûzü billâh’ kelimesinde, ’Eûzü’ fiili; ’bâ’ harfi; ve ’Allah’ lafzı da ismi ifade etmektedir. Bunlar ise birer kelimedir. Kelime cinsinin üç türü vardır ki bunlar; isim, fiil ve harftir. İşte mukaddimede bu üç kelime türü sarf, nahiv, incelik, kuvvet dereceleri gibi açılardan değişik yönleriyle enine boyuna incelenmektedir.
İstiâze ve Besmele’den çıkarılan ilimler, İstiâze’nin tefsirindeki aklî ve naklî bahisler, İstiâzedeki fıkhî hükümler, İstiâze ve Besmele’deki incelikler, Allah lafzına dair meseleler, Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatları ile ilgili meseleler çok derin bir şekilde ele alınmaktadır.


MUKADDİMENİN MANTIĞI ve YAPISI

 Mukaddimede işlenen konular ve işleniş biçimleri tefsirinin genel yapısı ve sistematiğini de ortaya koymaktadır. İstiâze ve Besmele’nin tefsirinde uygulanan metot Fatiha’nın bütününde de geçerlidir. Ve Fatiha’daki metodu da bütün Kur’an tefsirine yansıtmıştır. Bundan dolayı tefsirin tamamını anlamak için Fatiha’nın; Fatiha’yı iyi anlamak için de Mukaddimenin iyice tetkik edilmesi gerekmektedir. Zira Mukaddimeyi iyici anlamak, hem tefsirinin mantığını anlamayı beraberinde getirecek, hem de ileride sadece isim vererek geçiştirdiği bir meseleyi Mukaddimede teferruatıyla öğrenebilme imkânı sağlayacak ve neticede okuyucu açısından tefsir daha anlaşılır ve daha zevkli bir hal alabilecektir.
 Mukaddimenin mantığı, az kelimeden çok manaları çıkarmanın mümkünlüğü ve kolaylığını ispatlama üzerine kuruludur. Dolayısıyla burada az bir kelimeden yola çıkılarak meseleler olabildiğince genişletilmiştir. Tabi burada üzerinde durulan o ’az kelimenin’ ilahî kaynaklı oluşu ile doğrudan bir alaka vardır. Bir ayet-i kerimeden çıkartılan ve çıkartılamayan sonsuz manaların hepsinin de Kelamın Sahibi tarafından kast edilmiş olma durumu vardır. Zira o sözler insan sözü değil; sonsuz ilim ve hikmet sahibinin sözleridir.
 Mukaddimede önce Fatiha Suresi’nin kısa bir tefsiri yapılır. Bu kısa tefsirde zihin olabildiğince genişletilmeye, sınırlar zorlanmaya çalışılmaktadır. Öyle ki sadece 7 âyetten oluşan bu sûrenin, tüm Kur’anî meselelere işaret ettiği ve sayısız meseleler içerdiği kolayca görülebilmektedir. Bunu daha iyi anlamak için Mukaddimedeki ’Elhamdülillah’ın tefsirinden örnek verecek olursak;
 ’Elhamdülillah’: Biliniz ki ’hamd’ sadece nimete karşı yapılır. Nimete hamdetmek de onu bilmekle mümkün olur. Ancak, Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerinin kısımları sayılamaz ve sınırlandırılamaz. Nitekim Yüce Allah: ’Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, sayamazsınız!’ (en-Nahl, 18) buyurmuştur. Biz, tek şu misal üzerinde duralım...’ der, er-Razî hazretleri. Ve insanın kendisini düşünmesini; kendisinin ise ruh ve bedenden meydana geldiğini; bu ikisi içerisinden daha değersiz olan bedende bile on binlerce hikmetin/nimetin bulunduğunu; yine yerdekilerin ve göktekilerin insanın hizmetine verildiğini; yer ve gökle ilgili meselelerin yaklaşık bir milyon meseleye şâmil olduğunu; dolayısı ile ’Elhamdülillah’ sözünün takriben bir milyon meseleyi ihtiva ettiğini bir kaç paragrafta anlatıverir. (syf: 3)
 Konuları işlerken sistematik bir şekilde maddeler halinde işler ve bununla, konunun bir bütünlük içinde anlaşılmasını sağlar. Bazen de konuyla ilgili meseleleri ek bir başlık altında ele alarak konuyu daha da bir genişletir. Bazen de peş peşe sorular sorar ve bu soruları cevapsız bırakarak okuyucuyu o sorular etrafında düşünmeye sevk eder. (syf: 129, 130)
 Meseleler anlatılırken, mesele ilgili kelâmî bir boyut varsa karşıt görüşler de dâhil zikredilir ve bir neticeye varmaya çalışılır. Özellikle Mutezile ve Şia’ya karşı alınan cephe birçok yerde kolayca görülebilir. Ve buralarda Ehl-i Sünnet’in savunuculuğu yapılır. Bazen her iki tarafın da delilleri uzun uzadıya anlatılır. Burada unutulmaması gereken bir konu er-Razî hazretlerinin Eşârî olduğudur.
 Yine meselenin fıkhî boyutları da ele alınır ve ihtilaf edilen hükümler delilleriyle zikredilir. Bu durumlarda bazen hükümlerden birisini tercih eder. Bazen de üçüncü bir görüş olarak ’Ben de derim ki...’ der ve kendi görüşünü açıklar. Mesela, İstiâze’nin Kur’an okumaya başlamadan önce mi yoksa sonra mı okunması gerektiği ile ilgili farklı iki hükmü delilleriyle anlattıktan sonra ’Ben de derim ki: Bu konuda üçüncü bir görüş vardır. O da imkân nispetinde iki delili bağdaştırmak için istiâzenin, hadise göre hem Kur’an okumaya başlamadan önce; ayete göre de hem Kur’an okuduktan sonra okunmasıdır’ der. (syf: 82) Yine kendisi bir usûlcü olduğu için fıkhî konuları bazen usûl-ü fıkıh açısından değerlendirir ve ihtilafların kaynağına iner. (syf: 133, 134) Yine burada hatırlanması gereken diğer bir konu da er-Razî hazretlerinin Şâfî mezhebinden olduğudur.
 Kelimelerin etimolojik açıklamalarında yer yer bu konuda otorite olan dilcilere müracaat eder. Fakat bazen onların görüşlerine karşı delil getirerek kabul etmez. Bazen de kendi görüşünü destekler mahiyette onlardan referansta bulunur. Bu konuda başvurduğu kişiler genelde Zemahşerî, İbn Cinnî’ ve Ferra gibi âlimlerdir.
 Kelimelerin tahlili konusunda bazen meseleyi enine boyuna genişletir. Bazen de kelimelerin açıklanmasında nahiv âlimleri ile usûl âlimlerini karşılaştırır. (syf: 19)
 Bazen konunun tasavvufî yönüne dikkat çeker ve yer yer tasavvufî kimliğini de ele verir. Mesela, Fatiha’nın altıncı ayetini anlatırken şöyle der: ’...Akıllar bu sırlara vakıf olamaz, anlayışlar bu nur meydanlarının prensiplerinden haberdar olamazlar. Meselenin özünü tahkik etmiş olan gönül erbabı arifler, bu konularda derin meseleleri, ince sırları gözden geçirdiler ki, çoğu insanın anlayışı onlara nadiren ulaşır.’ (syf: 8, 124, 140)
 Meseleyle alakalı olarak bazen felsefî bir yaklaşım sergiler, bazen bir mantıkçı gibi konuşur, bazen bir tıpçı gözüyle konuyu genişletir, bazen de astronomi ile alakalı boyutlarıyla zihinleri derinlemesine tefekküre sevk eder.
 Yer yer vâizlerin ağzından dikkat çekici hikâyeler anlatır ve meseleyi bu yönüyle de pekiştirmeye çalışır. (syf: 127)
 Mukaddimede dirayet yönü ağırlıklı olmakla beraber, rivayete de çokça yer verilmiştir. Mesela, istiâze hakkında birçok hadis peş peşe zikredilir. (syf: 100) Yine bu konuya, Cenâb-ı Hakk hakkında ’şey, zât, nefs, şahs’ gibi lafızların kullanıldığına dair onlarca hadisin zikredilmesini misal olarak verebiliriz. (syf: 161-170)
 Fahruddin er-Razî, Fatiha’nın kısa bir tefsiriyle zihnin ufuklarını olabildiğine açmaya çalışarak başladığı Mukaddimesini; Besmele’ye geçmeden önce, İstiâze hakkında bir takım merak uyandırıcı soruları cevapsız bırakarak bitirmekle, aslında İstiâze’nin sonunun olmadığını anlatmaya çalışmıştır.
Sayfa numarası olarak verdiğimiz yerler, Lütfullah Cebeci, Sadık Kılıç ve C. Sadık Doğru tarafından tercüme edilip Huzur Yayınevi’nce neşredilen Tefsir-i Kebîr Mefâtîhu’l-Gayb’ın 1. cildine aittir.


Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.