Özlenen Rehber Dergisi

96.Sayı

Peygamber (s.a.v) Efendimizin Dilinden Hz. Ali Efendimiz (k.v)

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 96. Sayı
Hz. Ali Efendimizin dünyadayken cennetle müjdelenen on sahabeden birisi olduğunu Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle müjdelemiştir: ’Ebû Bekir cennettedir. Ömer cennettedir. Osman cennettedir. Ali cennettedir. Talhâ b. Ubeydullâh cennettedir. Zübeyr b. Avvâm cennettedir. Abdurrahman b. Avf cennettedir. Sa’d b. Ebî Vakkas cennettedir. Saîd b. Zeyd cennettedir. Ebû Ubeyde b. Cerrah cennettedir.’ (Sünen-i Kübrâ, Nesâî; Tirmizî, Menâkıb, 25, 3747)
Rasûlullah (s.a.v.)’in hac dönüşü Ali’nin elinden tuttu ve (ashabına): ’Ben mü’minlere kendi nefislerinden evla değil miyim?’ dedi. (Sahâbeler): ’Evet (evlasın)!’ dediler. (Rasûlullah): ’Ben her mü’mine, kendi nefsinden evla değil miyim?’ buyurdu. (Sahâbeler): ’Evet (evlasın)!’ dediler. (Rasûlullah): ’(O halde) işte bu (Ali), ben kimin velîsi isem onun velîsidir! (Tirmizî, Menâkıb) Ey Allah’ım kim onu velî edinirse sende onun velîsi ol, kim ona düşmanlık ederse sende ona düşmanlık et (bkz. İbn-i Mâce, Mukaddime, 11, 116) kim onu severse Sen de onu sev, kim ona buğzederse Sen de ona buğzet, kim ona yardım ederse Sen de ona yardım et, kim onu yardımsız bırakırsa Sen de onu yardımsız bırak.’ buyurdu. (Bezzâr, Müsned; Müsned Ali B. Ebî Talib, c.3, s.34, 786)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:
’Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır. O halde kim ilmi is¬tiyorsa, ona kapısından gelsin.’ (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, Ehâdîsü Abdullah b. Abbâs, Mücâhid An Abbâs, 10898)
’Ben hikmet eviyim, Ali de onun kapısıdır.’ (Tirmizî, Menâkıb, 20, 3723)
’…Ümmetimin en güzel hüküm vereni Ali’dir.’ (Bkz. İbn-i Mâce, Mukaddime, 11, 154)
’Allah Ali’ye rahmet etsin. Allah’ım, Ali nereye dönerse hakkı da onunla beraber (o yöne) çevir.’ (Tirmizî, Menâkıb, Bâb 19, 3714)
’Ali bendendir, ben de Ali’denim ve benim adıma (muahedeleri) ancak ben veya Ali yerine getiririz.’ (Tirmizî, Menâkıb, 20, 3719) ’... O, benden sonra her mü’minin velisidir.’ (Nesâî, Sünen-i Kübrâ, Menâkıb, Fedâil’i Ali, 4, 8090)
’Kardeşlerimin en hayırlısı Ali’dir, amcalarımın en hayırlısı Hamza’dır.’ (Suyûtî, Cem’u’l-Cevâmi’, Kısmu’l Akvâl, Harfu’l Hâ, c.4, s.266, 11719)
’…(Ey Ali!) Bana nisbetle sen, Musa’ya nisbetle Harun menzilesinde olmaya razı olmaz mısın? Ancak şu var ki, ben¬den sonra Peygamber yoktur’ buyurdu. (Buhârî, Meğâzî, 78, 4416)
’Sen dünya ve âhirette benim kardeşimsin.’ (Tirmizî, Menâkıb, 20, 3720)
’Sen bendensin, ben de sendenim.’ Ömer (b. Hattâb {r.a.})’de şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v.), ondan razı olarak vefat etti. (Buhârî, Fadâilu’s-Sahâbe, Menâkıb-i Ali B. Ebî Tâlib, Bâb 9)
’Ali Kur’ân’la beraberdir, Kur’ân da Ali ile beraberdir. Kevser havuzu(nun başında) bana varıncaya kadar (bu ikisi) birbirinden ayrılmayacaktır.’ (Hâkim, Müstedrek, Mâ’rifetü’s-Sahâbe, Zikru İslami Emîri’l Mu’minîne Ali, 4628)
’Fecir (vakti doğan sabah) yıldızlarının parıldayıp dünya ehline (doğuyu aydınlattığı) gibi, Ali de cennette parıldayıp (cennet ehlini) aydınlatır.’ (Suyûtî, Cem’u’l-Cevâmi’, Kısmu’l Akvâl, Harfu’l Ayn, c.5, s.175, 14323)
’Allah bana dört kişiyi sevmeyi emretti ve kendisinin de onları sevdiğini bana bildirdi.’ (Bunun üzerine): ’Ey Allah’ın Rasûlü! Bize onların isimlerini bildir’ denildi. (Rasûlullah s.a.v.)’de şöyle buyurdu: ’Onlardan biri Ali’dir -bunu üç kere tekrarladı…’ (Bkz. Tirmizî, Menâkıb, 20, 3718)
’Ey Ali! Ne mutlu seni seven ve senin hakkında sadık (ve doğru) olan kimseye ve yazıklar olsun sana buğzeden ve senin hakkında yalan söyleyen kimseye.’ (Hâkim, Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, Ma’rifetü’s-Sahâbe, Zikru İslami Emîri’l Mu’minîne Ali,4657)
’Kim Ali’ye söverse, muhakkak bana sövmüş olur!’ (Hâkim, Müstedrek, Mâ’rifetü’s-Sahâbe, Zikru İslami Emîri’l Mu’minîne Ali, 4615)
’Dört şeyden sual edilmedikçe, kulun ayakları (Rabbinin huzurundan) ayrılmaz: Bedenini nerede çürüttüğünden, ömrünü nerede harcadığından, malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve Ehlibeyt’in sevgisinden.’ Bunun üzerine: ’Yâ Rasûlallah! Sizi sevmenin alameti nedir?’ dendi. (Rasûlullah da), eliyle Ali (r.a.)’ın omzuna vurdu. (Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, Babu’l Elif, Men İsmuhu Ahmed, c.1, s.596, 2191)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir müddet Hz. Ali (r.a.) ile gizli konuştuktan sonra: ’…Onunla gizli olarak konuşmayı ben seçmedim; fakat onunla gizli olarak konuş(mamı bana) Allah (emretti)’ buyurmuştur. (Tirmizî, Menâkıb, 20, 3726)
Askeri bir sefere çıkan Hz. Ali Efendimiz için Peygamber Efendimiz şöyle dua etti: ’Allah’ım Ali’yi bana göstermeden canımı alma.’ (Tirmizî, Menâkıb, 20, 3737)
’Rasûlullah (s.a.v.) gazaya çıkmadığı vakit silahını sadece Ali’ye veya Zeyd (r.anhümâ)’ya verirdi.’ (Hâkim, Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, Ma’rifetü’s-Sahâbe, Zikru Menâkıbı Zeyd B. Hârise, 4960)
Ali (r.a.), Fâtımâ (r.anhâ) ile ev¬lenince Rasûlullah (s.a.v.) (Ali’ye): ’Fâtımâ’ya (mehir olarak) bir şey ver’ buyurdu. (Ali): ’Yanımda (verebileceğim) hiç (bir şey) yok’ dedi. (Bunun üzerine Rasûlullah): ’Hutamiyye zırhın nerede? (Onu ver!)’ buyurdu. (Nesâî, Nikâh, 76, 3376)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) söyle buyurdular: ’Muhakkak Allah bana, Fâtımâ’yı Ali’ye nikâhlamamı emretti (r.anhümâ).’ (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, Müsned’ü Abdullah B. Mes’ûd, c.5, s.117, 10152)
Tâif’i muhasarası esnasında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’(Ey insanlar!) size, neslim (Ehlibeyt’) hakkında hayırla (davranmanızı) tavsiye ediyorum. (Benimle) buluşma yeriniz (Kevser) Havuzu’dur. Canım elinde olan (Allah)’a yemin olsun ki; (Ey Tâifliler) ya muhakkak namaz kılar, zekât verirsiniz ya da sizlere benden olan veya benim gibi bir adam göndereceğim ki, (o, savaşçılarınızın) boyunlarını vuracak, (kadınlarınızı ve çocuklarınızı esir alacak).’ (İnsanlar o kişinin Ebû Bekir veya Ömer olduğunu zannettiler). Sonra (Rasûlullah) Ali’nin elinden tuttu ve: ’(O kişi) budur’ buyurdu. (Bezzâr, Müsned, Müsned Abdurrahman B. Avf, c.3, s.258, 1050)

Haydâr-ı Kerrâr Efendimiz ve kutlu hayatından kesitler
Hz. Ali (k.v.), Rasûlullah (s.a.v.)’in amcasının oğlu, damadı, dördüncü halifedir. Hz. Ali, (k.v.), Kâbe’de, hicretten yirmi üç yıl önce doğdu. Babası Ebû Talib, annesi Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib’tir. Hem babası, hem de annesi cihetinden Haşimidir. Rasûlullah (s.a.v)’e Neseb bakımından diğer üç halifeden daha yakındır.
Künyesi Ebu’l-Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası); lâkabı Haydar; ünvanı Emîru’l-Mü’minin’dir. Ayrıca ’Allah’ın Aslanı’ unvanıyla da anılır. Hz. Ali (r.a), yüzünü hiç puta dönmeden ve günah işlemeden İslam’ı kabul ettiğinden Rasûlullah (s.a.v) kendisine: ’Kerremallâhu vechehû’ diyerek dua buyurmuştur. Onun bir namı da ’el-Murteza’dır. Bu unvanını ise kaza-i ilahi’ye gösterdiği rızadan dolayı hak etmiştir.
Hz. Osman (r.a.)’dan sonra üstünlük sırası Hz. Ali’dedir. Hilâfeti, ümmetin icmâ’ı ile sabittir. Rasûlullah (s.a.v.), kızı Hz. Fâtıma’yı ona nikâhlamıştır. Diğer üç halîfe gibi Cennetle müjdelenenlerdendir.
Hz. Ali küçük yaşından beri Rasûlullah’ın yanında büyüdü. Müslüman olanların üçüncüsü olarak, on-on iki yaşlarında İslâm’ı kabul etti.
Peygamberimiz (s.a.v) Medîne’ye hicret için yola çıktıklarında, Efendimizin yerine, yatağına yatarak gelen müşrikleri oyalamış, onun yerine hayatını tehlikeye atarak eşsiz bir fedakârlık, teslimiyet ve bağlılık örneği göstermiştir. Bakara sûresi 207. âyeti Hz. Ali (r.a.) hakkında işte bu hadise üzerine nazil olmuştur: ’İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.’ Rivayet edildiğine göre Hz. Ali, Hz. Peygamber’in yatağında uyurken Cebrail başucunda, Mikaîl ise ayakları tarafında durdu. Cebrail: ’Ey Ebu Tâlib’in oğlu Ali, senin gibilere helâl olsun! Allah Teâlâ, seninle meleklerine karşı övünür.’ diye seslenir. İşte bunun üzerine bu âyet nazil olur. (Fahreddin er-Razi, Bakara Suresi Tefsiri)

Hz. Ali (k.v.) bütün cihat harekâtlarına katılmıştır.

Bedir’de sancak ve keşif kolu başındaydı. Bedir gazasının başlamasından önce, Kureyşliler’le teke tek dövüşen üç kişiden biriydi. Burada hasmı Velid b. Muğire’yi kılıcı ile öldürdüğü gibi, Hz. Ebû Ubeyde zor durumdayken yardımına koştu ve onun hasmını da öldürmüştü. Kendisine "Allah’ın Aslanı" lâkabı Bedir gazasında verilmiştir.
Uhud savaşındaki kahramanlığı dillere destandır. Peygamberimizi korumaktan bir an geri kalmamış, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin: ’Önüme baktım Ali, arkama baktım Ali, sağıma baktım Ali, Soluma baktım Ali…’ övgüleriyle şerafyab olmuştur.
Hendek savaşında müşriklerin en azılıları ile savaştı. Bir ara, Amr b. Abdi Vedd adlı müşriklerin en azılılarından biri, Hendeği aşıp meydana er isteyince, Peygamber Efendimiz Hz. Ali’ye müsaade etti ve bizzat kendi eliyle zırhını ona giydirdi ve "Zûlfikâr" adlı kılıcını beline bağladı; sarığını da başına sardıktan sonra: ’Yâ Rab! Amcam oğlu Ubeyde, Bedir’de ve amcam Hamza, Uhud’da şehid oldular. Yanımda bir amcazadem Ali kaldı. Sen, onu muhafaza eyle, ona yardımını ihsan eyle, beni de yalnız bırakma!’ diye dua etti. (İbn-i Sa’d, c. 2, s. 68) Bundan sonra Hz. Ali, Amr’la cengederek onu öldürdü. Efendimiz ve ashabı tekbîr getirip Allah’a şükrettiler.
Hayber’de Efendimiz (s.a.v.): ’Hayber’in fethi için öyle bir zatı göndereceğim ki, o Allah’ı ve Rasûlü’nü sever; Allah ve Rasûlü de onu severler. O, (cepheden) kaçacak biri de değildir.’ (Bu emir üzerine Sahâbeler ümit ve merakla) beklediler. Rasûlullah (s.a.v.) Ali’ye (haber) gönderdi. Ve (sancağı) ona verdi. (İbn-i Mâce, 117) ve fetih onun eliyle müyesser oldu.
Mekke’nin fethi sırasında yine sancaktardı. Hz. Peygamber ile birlikte Kâbe’deki bütün putları kırdılar.
Tebük gazasında Rasûlul¬lah (s.a.v.), Hz. Ali’yi halife bıraktı. (O); ’Yâ Rasûlallah! Beni kadınlarla çocukların içinde halife mi bıra¬kıyorsun?’ dedi. Bunun üzerine (Rasûlullah): ’Bana (yakınlıkta), Musa’ya nisbetle Harun menzilesinde olmaya razı değil misin? Şu kadar var ki, ben¬den sonra Peygamber yoktur.’ buyurdu. (Müslim, Sahâbelerin Faziletleri)
Rasûlul¬lah Efendimiz (s.a.v.) onu Yemen’e gönderdi ve ’Git! Muhakkak ki Allah Azze ve Celle kalbine hidayet edip lisanına da sebat verecek.’ buyurarak tebşir eyledi. (Müsned, Ahmed b. Hanbel)
Peygamberimizin vefatı sırasında Hz. Ali (k.s.), Hücres-i Saadette bulunanların başında geliyordu. Hz. Ebu Bekir (r.a.) halife seçildiği sırada Hz. Ali (k.v.) Rasûlullah’ın hücresinde tekfin ile meşguldü.
Hz. Ömer devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenip adeta İslâm devletinin baş kadısı olarak görev yaptı. Hz. Ömer’in şehâdeti üzerine yine devlet başkanını seçmekle görevlendirilen altı kişilik şûra heyetinde yer alıp, bu altı kişiden en sona kalan iki adaydan biri oldu.
Hz. Osman’ın hilâfeti döneminde İslâm devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen şikâyetleri hep Hz. Osman’a bildirmiş ve ona hâl çareleri teklif etmişti. Hz. Osman’ı muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden gelen gayreti sarf etti.
Hz. Osman’ın şehâdetinden sonra İslâm’ın ileri gelen şahsiyetleri ona biat ettiler. Ancak onun bu dönemi Allah’ın bir takdiri olarak son derece karışık bir dönem oldu. Hilâfete geçtiğinde halledilmesi gereken birçok problemle karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar Cemel ve Sıffın gibi iç çatışmaları doğurdu. İslâm devleti bünyesindeki bu ihtilâfları giderme konusunda büyük fedakârlık ve gayretler gösterdi.
Hz. Ali, nihayet, Kûfe’de 40/661 yılında Ramazan-ı şerîfin 17. Cum’a günü bir Hârici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından sabah namazına giderken yaralandı. Bu yaranın etkisiyle şehit oldu. Namazını kıymetli evlâdı Hz. Hasan (r.a.) kıldırdı.

Şemâili, İlmî Kişiliği ve Güzel Ahlâkı:
Buğday benizli, orta boylu, uzun gerdanlı, güler yüzlü, iri siyah gözlü, geniş göğüslü, iri yapılı ve sık sakallı görünüşe sahip olan Hz. Ali, ilim ve amel bakımından en yüksek derecede idi. Rasûlullah’ın tabiri ile "ilim beldesinin kapısı" olarak ümmetin en bilgini idi. Allah korkusundan devamlı ağlardı. Namaza durunca, âlem alt-üst olsa, haberi olmazdı.
Hz. Ali, fevkalade beliğ ve fasih konuşurdu. Peygamberimizden sonra, onun derecesinde beliğ hutbe okuyacak bir başkası yok idi. Arap lisanının ilk kaidelerini koyan odur. Bu sebeple Kur’an-ı Kerimin lisanına herkesten çok aşina idi.
Devamlı Peygamberimizin yanında bulunması ve ilk Müslümanlardan olması sebebiyle Kur’an’ın hükümlerini en iyi bilenlerden idi. Tefsire dair birçok rivayeti vardır. Bilhassa ayetlerin iniş sebepleri konusunda rivayetleri vardır. Bu konuda: ’Sorunuz, bana ne sorarsanız, size cevabını veririm. Allah’ın kitabını bana sorunuz. Vallahi bir ayet yoktur ki, ben onun gecede mi, gündüzde mi, kırda mı, dağda mı nazil olduğunu bilmeyeyim.’ demiştir.
Hz. Ali, Ehl-i beytten olması sebebiyle, Peygamberimizin sünnetine herkesten daha fazla vakıftı. Bu hususta herkesin müracaat kapısıydı. Bizzat Efendimizden duyarak yazdığı bir sahifesi vardı.
Hz. Ali, Eshab-ı kiramın en büyük fıkıh âlimlerindendi. Halledilemeyen mevzular ona havale edilirdi. Hatta Hz. Ömer buyurur ki: ’Şayet Hz. Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu.’
Hz. Ali, âbid, kahraman, cesur, iyilikte yarışan, takva sahibi ve son derece cömertti. Bir gün onun dört dirhemi vardı. Birini açıktan, birini gizliden birini gündüz, birini de gece infak etti ve hakkında şu ayet-i kerime indi: "Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak infak edenler. Onlar için Rableri katında karşılıkları vardır ve üzülecek de değillerdir." (el-Bakara, 2/274) (Bkz. F.Razi, Bakara Suresi Tefsiri)

Eğitime Verdiği Önem:
Hilâfet dönemi iç karışıklıklarla dolu olmasına rağmen İslâm’ın öğretilmesi ve öğrenilmesi hususunda büyük katkıları olmuştu. Medine’de öğretim için merkezde bir okul kurdu. Arapça gramerin öğretilmesini Ebu Esved ed-Düeli’ye, Kur’an okutma ve öğretme işini Abdurrahman es-Sülemi’ye, Tabiî ilimler konusunda öğretmenlik görevini Kümeyl b. Ziyâd’a verdi. Arap edebiyatı konusunda çalışma yapmak üzere de Ubade b. es-Samit, ve Ömer b. Seleme’yi görevlendirdi.

Hikmetli sözleri:

 ’Kişi dili altında saklıdır. Konuşturunuz, kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız.’
 ’Cahil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, içinden çıkamayacağı bir meselede ’en iyisini Allah Teâlâ bilir’ demekten sakınmasın.’
 ’Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkını verebilmek, her halde Allah Teâlâ’yı hatırlayabilmek, kardeşine bol bol ikramda bulunabilmektir.’
 ’Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olanı, hayırla dolu olanıdır.’
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.