Özlenen Rehber Dergisi

115.Sayı

İbrahim (a.s.)'i Halîl, Kâbil'i İse Katil Eden, Kurban

Rıfat AKSAÇLIOĞLU Özlenen Rehber Dergisi 115. Sayı
Kurban yaklaşma, yakınlaşma manasına gelen ’k-r-b’ filinden türemiş Arapça bir kelimedir. İslam literatüründe ise; vasıfları belirtilmiş bir hayvanın, belirtilmiş günlerde Allah’ın rızası için kanını akıtmaktır.
Kurban; bütün dinlerde yer almış, Âdem ve İbrahim (a.s.) ile kıssalaşmış, Kevser suresinin ’kurban kesin’ emrinin gereğince Peygamberimiz (s.a.v.) sünnetiyle disipline edilmiş, hicretin II. (ikinci) yılında; mukim, zengin ve hür olan her bir mükellefe vacip olan ibadettir.
Zaten yakınlık manasına gelen kurban ta Âdem (a.s.)’dan buyana hep bir imtihan vesilesi olmuş, kimilerini Hz. İbrahim ve ailesi gibi Hakk’a yaklaştırırken kimilerini de Hz. Âdem’in oğlu Kabil gibi Hak’tan uzaklaştırmıştır. Bu bağlamda Hz. İbrahim’i örnek Kabil’den ise ibret almak maksadıyla her iki kıssayı da bir hatırlayalım.
TABERİ, ’İSMAİL’İN KURBAN EDİLMESİ’Nİ ANLATIYOR

İbrahim (a.s.) rüyayı görünce oğlu İsmail’e:
- Ey oğlum! Rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm! dedi. Onu alıp kurban yerine götürdü.
Oğlunun anası (Hacer)’e:
- Bu çocuk büyüdü. Onu benimle gönder! dedi. İbrahim (a.s.) oğlunu aldı. Bir keskin bıçak yanına alarak, oğlu İsmail’le yola çıktı. Gökte melekler, bu hali görüp ağlaştılar.
- Ya Rabb’i, dediler, İbrahim ne büyük kuldur. Onu, Sen’den ötürü ateşe attılar, hiç kaygılanmadı. Şimdi de Oğlunu kurban et! diyorsun, yine kaygılanmıyor.
İbrahim (a.s.), oğlu ile dağa çıkmaya başladı. Dağa bir sarsılma geldi:
- Bu ne gündür ki, bir Peygamber, oğlunu benim üstümde öldürecek! dedi.
Dağ titreyince, İbrahim (a.s.)’ın oğlu İsmail korktu. Babasına:
- Ey baba! dedi. Bu dağ niçin böyle sarsılıyor? İbrahim (a.s.):
- Ey oğul, dedi. Yüce Allah, her şeye Kadir’dir, her ne dilerse yapar!
İblis ise, İbrahim’in Allah’a vefasına üzüldü. Ne yapacağını, ne edeceğini bilemedi. İsmail’in anasının yanına geldi:
- Ya Hacer! dedi. İbrahim, senin oğlunu nereye götürdü? Hacer:
- Babası ile birlikte gitti, dedi. Şeytan:
Sana söylemedi ama İbrahim, oğlunu alıp öldürmeye götürdü, dedi. Hacer:
- Sen İblis’sin. Allah’ın Peygamberi, oğlunu nasıl öldürür? Sen bunu nasıl söylersin? Şeytan:
- Oğlunu öldürmesini, Allah buyurdu! diye cevap verdi. Hacer:
- Eğer bu Allah’ın buyruğu ise, ben de o buyruğa baş eğerim! dedi.
Şeytan, Hacer’den umudunu kesince, İsmail’e geldi ve onu aldatmak istedi. Çünkü çocukların gönlünün zayıf olacağını düşünüyordu. Onun ardından yetişip:
- Ey oğul, baban seni öldürmeye götürüyor, dedi. İsmail:
- Sen İblis’sin, bu Allah’ın babama bir buyruğudur! dedi. Eğer bu, Allah’ın bir emri ise ben, o emre boyun eğerim! dedi.
Oğuldan da ümit kesen şeytan, İbrahim (a.s.)’ın karşısına dikildi:
- Rüyan da sana İblis; ’Bu oğlunu kurban et’ dediği için oğlunu öldürmeğe gidiyorsun. Eğer onu öldürürsen, Allah’a asi olursun! dedi. İbrahim (a.s.), onun şeytan olduğunu anladı.
- Ey Allah’ın düşmanı! dedi. Hiç bana layık mıdır ki senin sözüne kanarak, Yüce Allah’ın buyruğundan ayrılayım?
İblis, bu sözlerden ümidini kaybetti. Yine geri döndü, gitti. İbrahim (a.s.) da o dağa çıkıp, oturdu. Oğlunu da önüne oturttu.
Bundan sonra ise hadise Kur’an’ın anlatımıyla şöyle cereyan etti:
’Ne zaman ki o(çocuk), onunla beraber koşacak (yaşa) erişti; (İbrahim) dedi ki:
’Ey oğlum, ben rüyamda seni boğazlarken görüyorum. Bak, sen ne görüyorsun (diyorsun).’ (İsmail) dedi ki:
’Ey babam, emrolunduğun şeyi yap! Sen beni, inşallah, sabredenlerden bulursun.’ (Saffat, 37/102) İsmail:
- Ey baba! Keşke bu olayı bana evde söyleseydin. Annemle helalleşip, evden çıkardım! dedi. Bu söz üzerine baba, oğul sarılıp kucaklaştılar. Ağlaşıp gözyaşı döktüler. İsmail sonra:
- Ey baba! dedi. Allah’ın hükmünü tez yerine getir! O emre uy! Vakit geçirme ki, Allah’a asi olursun! Hem, belki de anam bunu işitir. Gelir, beni senin elinden alır. O duyup işitmeden elini tez tut.
İsmail, böyle deyince, İbrahim (a.s.) da iki bileğini sığadı. İsmail’in ellerini sıkıca bağladı. Boğazlamaya hazırlandı. Sonra İsmail’i, sağ yanı üstüne yatırdı. İsmail, Yüce Allah’a, gönülden teslim oldu. Boğazına bıçağın vurulmasını bekliyordu. İbrahim (a.s.)’ın ise eli titriyordu. Gözyaşları İsmail’in yüzüne düştü. O da gözlerini açtı, babasının yüzüne baktı. Onun kendisine kıyamadığını anladı. Ona:
- Ey baba! dedi. Beni boğazlamaya kıyamıyorsun! Hemen yüzümü ört ki, yüzüme bakıp bana kıyamamazlık etmeyesin. Hem de anama da, hakkını helal etmesini söyle!
Bir rivayete göre de İsmail şöyle demişti:
- Ey baba! Beni yüzümün üstüne döndür. Belki yüzüme bakınca şefkatin artar, beni boğazlayamazsın.
İbrahim de öyle yaptı. Bıçağını, oğlunun ensesine koydu: ’Bismillah!’ diyerek, bıçağını kuvvetle bastırdı. Bıçağın ağzı, ters döndü. İsmail’i kesmedi. İsmail:
- Baba, niçin geç davranıyorsun? Bıçağa ne oldu ki beni kesmiyor? diye sordu. İbrahim:
- Bilmiyorum ki ne oldu. Ben ne kadar uğraşsam, bıçak kesmiyor. Allah’ın hikmetinden acayiplikler görüyorum! dedi. İsmail:
- Bir daha bıçağı sağlamca tut! Kuvvetlice bas! Belki boğazımı kesersin! dedi.
İbrahim, bütün kuvvetiyle bıçağı bastırdı. Bıçak, Yüce Allah’ın emri ile ikiye katlandı. Hiç kesmedi. O anda Yüce Allah, Cebrail’i gönderdi. Cebrail, bir beyaz koç getirdi. Gözleri siyahtı. Ayakları ve boynuzları da siyahtı. Cebrâil, koçun boynuzundan tutup o dağa indirdi. İbrahim (a.s.)’ın yakınında durdu.
Yüce Allah: ’Ve Biz, ona: ’Ey İbrahim!’ diye seslendik. Sen, rüyana sadık oldun. Muhakkak Biz, muhsinlere böyle ihsanda bulunuruz.’ (Saffat, 37/104-105) buyurdu.
İbrahim (a.s.), bu sözü işitince, Yüce Allah’ın vahyinin heybetinden titredi. Bıçak elinden düştü. Cebrail’in; ’Allah’u Ekber, Allahu Ekber’ sesini işitti. Başını kaldırdı. Onu gördü: ’Allah’tan başka ilah yoktur!’ dedi. Oğluna:
- Başını kaldır, bak! Yüce Allah, bize, ’bayram-sevinç’ verdi, dedi.
İsmail baktı, Cebrail’i gördü. Koç elindeydi. Kendisi de; ’Vallahu Ekber ve Lillâhi’l-hamd!’ dedi.
Şöyle rivayet edilmiştir ki; kurban edilirken getirilen tekbir, üç kişinin sözleridir: Birisi, Cebrail’in, diğeri İbrahim’in, üçüncüsü de, kurban edilecek olan İsmail (aleyhimüsselâm)’ındır.

İsmail (a.s.) gitti, koçu tuttu. İbrahim (a.s.)’a teslim etti, o da koçun ayaklarını bağladı. Onu, İsmail (a.s.)’in yerine ’kurban’ etti.
Bu kurban imtihanı İbrahim (a.s.) ve ailesini Allah’a yakınlaştırmıştır, ama bir imtihan vardı ki bundan çok daha kolaydı.
Âdem (a.s.) oğulları bir hususta ayrılığa düşmüşlerdi. Âdem (a.s.) ise onlara, ellerindekilerden Allah’a (c.c.) kurban etmelerini söylemişti. Onlar da kurbanlarını Mevla’ya sundular. Habil, çobanlığını yaptığı sürüsü içinden en güzelini seçti. Kabil ise çiftçiydi, ekinlerinden en denîleri kucakladı ve getirdi. Bundan daha kötüsünü de bulamazdı zaten. Netice itibariyle hiçbir şeye ihtiyaç duymayan Hz. Allah (c.c.) halisane niyetinden dolayı Habil’in kurbanını kabul etti. Kabil’inkini ise reddetti. Bu Kabil’in hırsını ve hasedini daha da artırdı, hatta ki onu kardeş katili yaptı.
İbrahim (a.s.)’ı Halil yapan kurban, Kabil’i katil ve zalim yapmış idi.
’Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.’ (Bakara, 2/134) buyuran Rabbimiz bu kıssaları bize anlatarak bazılarından ibret bazılarından ise örnek almaya sevk ediyor. Hayatın her bölümü aslında imtihan içerir. Bir yanda kendi arzularımız diğer yanda Hakk’ın emirleri… Mesele kişini bunlar karşısında İsmail (a.s.) gibi cana, İbrahim (a.s.) gibi canana rağmen Hacer validemiz gibi ’Eğer bu Allah’ın buyruğu ise, ben de o buyruğa baş eğerim’ diyebilmek mi; yoksa Kabil gibi ’ben sevdiklerimden vazgeçemem mi’ diyebildiğimizdir.
İnsanı bu ayrımda rızayı ilâhiyeye yönelten kalpteki takvadır. Nitekim Rabbimiz, ne kıldığımız namaza ne tuttuğumuz oruca ne de kurbanımızdaki ete kana muhtaçtır. O kullarının niyetlerine yine kulları için talip olmaktadır. Bu hususu Rabbimiz Hacc suresinde ’Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır.’ buyurarak bu husus en güzel şekilde ifade etmektedir.
Zaten kişiyi Allah (c.c.) yakınlaştıracak olan amellerinin şekli şemali değil, gönlündeki halisane niyettir. Kurbanlarımızı Rabbimize sunarken bu hakikati unutmamak lazımdır.
Rabbim tüm mü’minlerin kurbanlarını kabul buyursun. Amin…
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.