Özlenen Rehber Dergisi

114.Sayı

Gündem; Ramazan / Şehr-i Ramazan ve Hazineleri...

Rıfat AKSAÇLIOĞLU Özlenen Rehber Dergisi 114. Sayı
’Yanında anıldığım halde bana salavat getirmeyen kimsenin burnu yere sürünsün. Kendisine Ramazan (ayı uğrayıp) giren sonra da kendisine mağfiret olunmadan biten kimsenin de burnu yere sürünsün. Anne ve babası yanında ihtiyarlığa erdiği ve (rızalarını kazanamadığı için) onu cennete girdiremedikleri kimsenin de burnu yere sürünsün.’ (Tirmizî, Deavât, 101) diyerek ne de güzel anlatmış mübarek Ramazan ayının önemini Peygamberimiz (s.a.v.).
Evet, içerisinde bulunduğumuz şu mübarek günlerde zor olan, insanın kendisini, sağanak bir yağmurdan daha da yoğun gelen rahmetten mahrum bırakmasıdır. Bu yüzdendir Peygamber dilinden gelen bu büyük tâzir.
İşte bu yazımızda, bu mübarek ayın içerisinde bulunan birer ganimet ve hazine olarak nitelendirebileceğimiz, rahmet ve bereketi celp edecek itaat ve ibadetleri kısa başlıklar halinde hatırlatmak istiyoruz.
Oruç:

Ramazan ayında dikkat edilmesi gereken ibadetlerin en başında İslam’ın beş temel esasından biri olan, "Ey müminler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.’ âyet-i kerimesiyle farziyeti sabit olan Ramazan orucu gelmektedir.
Orucun mahiyetini iyi anlamak, onun sadece aç kalmaktan ibaret olmadığını bilmek gerekir. Zira oruç, kulun Rabbinin rızasını kazanmak için arzu ve isteklerinden vazgeçip devamlı bir suretle onunla bir ülfet halinde bulunmasıdır. Oruç, ’Oruç bir kalkandır’ (Buhârî, Tevhîd, 35) hadisinin de bize bildirdiği mana itibariyle kişiyi, kendisini Rabbinden alıkoyacak her şeyden koruyan bir kalkandır.
Terâvih:
Bir diğer ibadet ise Hz Ömer’in tatbiki ile birlik ve beraberlik içerisinde en coşkulu duygularla ifa edilen, aynı zamanda sünnet-i müekkede olan teravih namazıdır ki bu hususta Peygamberimiz (s.a.v.)’den gelen şöyle bir rivayet vardır: ’Rasûlullah (s.a.v.) onları, kesin bir emirde bulunmaksızın Ramazan gecelerini ihyaya teşvik ederdi. (Bu maksatla) derdi ki: ’Kim Ramazan gecesini, inanarak ve sevabını yalnızca Allah’tan umarak ihya ederse geçmiş günahları affedilir.’ (Nesâî, Sıyâm, 39) Rasûlullah (s.a.v.) -bu tavsiyesi herhangi bir değişikliğe uğramadan- vefat etti. Bu durum (teravihin ferden kılınması) Hz. Ebu Bekr’in hilafeti zamanında da böylece devam etti. Hz. Ömer’in hilafetinin başında da böyle devam etti. Sonra ise Hz Ömer cemaat ile kıldı ve kıldırdı. Sekiz rekât olarak kılındığına dair de rivayetler bulunan, ancak yaygın olarak yirmi rekât kılınan bu namaz; en faziletli vechi üzere iki iki kılındığı gibi dörder, sekizer, onar hatta kerahetle beraber tek bir selam ile hepsi birden de kılınabilir.
Fıtır Sadakası:
Buna zekâtu’l-fıtr veya yalnız fıtır da denir. Toplumsal dayanışmayı ve yardımlaşmayı en güzel şekilde tesis eden Fıtır sadakası, Hicret’in ikinci senesinde zekât farz olmadan önce vacip olmuştur. Hür müslüman ve asıl ihtiyacından fazla nisap miktarı bir mala sahip olan kişilerin vermesi gerekir.
Bu sene kişi başı verilmesi gereken fitre tutarı, Diyanet İşlerinin belirlediği üzere: sekiz buçuk liradır.
Bunda akıl ve buluğ şart değildir. Akıl hastalarının ve delilerin velileri onların mallarından fıtır sadakası verirler. Ramazan’da oruç tutmamış olanlar da fıtır sadakası verirler.
Sadaka-i fıtrın edasının vakti, bayram sabahıdır. O günden önce ölen ve zengin iken fakir düşen kimselere sadaka-i fıtır vacip olmaz. Bayram gecesi güneş doğmadan önce doğan çocuğun fitresini vermek vaciptir. Fitre bayram sabahından önce ve sonra her ne zaman verilse sahihtir ve eda olur; onun kazası yoktur. Fakat müstehap olan sabah namazı ile bayram namazı arasında veya birkaç gün önce vermektir. Fitreyi bayramdan sonra vermek caiz ise de, bir vacip geciktirilmiş olacağından iyi değildir.
Sadaka-i fıtır, zekât gibi malın değil, başın zekâtıdır. Bunun için asıl ihtiyaçlardan fazla olan malın büyüyücü olması, üzerinden bir yılın geçmesi ve ticaret malı olması şart değildir. Bayram sabahı nisaba malik olan kişiye bile sadaka-i fıtır vaciptir. Nisap miktarı mal, sadaka-i fıtır vacip olduktan sonra telef olsa yine fitre vermek lazımdır. Bu miktar bir mala sahip olan bir kimse kendisi için, baliğ olmayan malsız çocukları için, hizmetinde bulunanlar için, sadaka-i fıtır vermesi vaciptir. Hanımı ve büyük çocuğunun fitrelerini vermesi üzerine vacip değildir. Fakat yanında bulunan büyük çocuğunun ve hanımının fitrelerini kendilerine sormadan verebilir. Malı olan küçük çocuğun fitresi kendi malından verilir.
Sadaka-i fıtır, buğday, arpa, kuru hurma, kuru üzümden verilir. Bu dört maddenin herhangi birinden verilebileceği gibi kıymet olarak da verilebilir. Fakirin menfaatine uygun olanı vermek daha faziletlidir.
Sadaka-i fıtrın rüknü, onu ehline vermektir. Zekât kimlere verilirse sadaka-i fıtır da onlara verilir. Fitre yalnız bir fakire verilmeli, onu bir kaç fakire vermek için parçalamamalıdır.
Sadaka-i fıtır verirken niyet etmek gerekir. Ancak fakire sadaka-i fıtr olduğunu söylemeye gerek yoktur.
Sadaka-i fıtr, öncelikle mükellefin bulunduğu yerdeki fakirlere verilmelidir. Başka yerlere göndermek mekruhtur. Gönderilecek olan kişiler akraba veya daha muhtaç kişilerse mekruh olmaz.
İtikâf:
Bir mescitte veya o hükümdeki bir yerde itikâf niyeti ile durmaktan ibarettir. Ramazan’da yapılan itikâf, eğer adak gibi bir kayıtla kayıtlanmamış ise sünnet-i müekkededir.
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, Medine-i Münevvere’ye hicretinden sonra ahirete göçüşlerine kadar her Ramazan’ın son on gününü itikâf ile geçirirlerdi.
İhlâs ile olan bir itikâf, amellerin pek şereflisi sayılmaktadır. Bu sayede kalpler bir müddet olsun, dünya işlerinden uzak kalır ve Hakk’a yönelir. Birer Beytullah olan mescitlerden birine bu şekilde devam eden bir mü’min, çok kuvvetli bir kaleye sığınmış, kerim olan Mabudu’nun feyiz ve yardım kapısına sığınmış ve o kapıyı ısrarla çalmış olur ki umut edilen o kapının açılacağıdır.
Sahur ve İftar:
Heyecanla hazırlanan sahur, sürur ve hasretle beklenen iftar.
Bir lokma için dahi olsa sahura kalkmak gerekir. Sahur, gece yarısı ile tanyerinin ağarışı arasında yenen Rasûlullah (s.a.v.)’in sünneti olan yemeğin adıdır. Allah Rasûlü (s.a.v.), bir lokma dahi olsa sahura kalkıp yemek yemeyi tavsiye etmiş, sahurda bereketin olduğunu bildirmiş ve Hz. Enes’den gelen bir rivayette: ’Sahur yapın, muhakkak ki onda bereket vardır.’ (Buhârî, Sıyâm, 20) buyurmuştur.
Ve heyecanla, hasretle beklenen, gönülleri bir eden, cömertlik ve paylaşma duygusunun en zirveye çıktığı, kendisinde acele etmenin teşvik edildiği (Bkz., Buhârî, Sıyâm, 45) iftar sofraları…
Ve Ramazan’ın vazgeçilmez, asla terk edilmezi ve büyük hayır kapılarından olan iftar davetleri ki, bu hususta Peygamberimiz (s.a.v.): ’Kim bir oruç tutana iftar ettirirse (orucu tutan)ın sevabı kadar sevap kazanır da oruç tutanın sevabından hiçbir şey eksilmez.’ (Tirmizî, Sıyâm, 82) buyurmuştur.
Fakat bu hayrı ifa ederken sakınılması gereken en büyük husus; davetlerimizde varlık ve makam sahibi insanlara rağbet göstermektir ki bu iftar davetinin aslına ve de vasfına aykırı bir durumdur. Sofralarımız herkese açık olmalı, bilakis ihtiyaç sahipleri gözetilmelidir. Çünkü bu hem halisâne niyete, hem de rızâ-i ilahiye daha muvafıktır.
Kadir Gecesi:

Artık sayılı günler kalmıştır Ramazan ayının bitimine. Bir hazine saklanmıştır en son gecelerine. Allah (c.c.) koymuştur ismini kelâmı ile ve demiştir ki: ’Şüphesiz, o (Kur’ân’)ı Kadir Gecesinde indirdik. Kadir Gecesini sana bildiren nedir? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.’ (el-Kadr, 97/1-3)
Ulvi hadiseler de sûrenin sonunda şöyle ifade buyrulur: ’O (gece)de melekler ve ruh (Cebrail) Rablerinin izniyle her iş için arka arkaya iner. O (gece), tan yerinin aydınlanmasına kadar bir selâmettir.’ (el-Kadr, 97/4-5)
Kadir Gecesinin en önemli özelliği, cin ve insanlara iki cihan saadeti bahşeden, kâinat kitabının ezelî bir tercümesi olan yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim’in bu gecede ilk olarak dünya semasına indirilmesidir. Daha sonra ise ihtiyaca göre âyet âyet veya sûreler halinde vahyin mazharı Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’e, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla takdim edilmiş olmasıdır.
Ramazan’ın son 10 gecesinde aranması tavsiye edilen bu geceyi ihya eden 80 yılı ihya etmiş gibi olur ve bütün günahları af olunur. (Bkz., Buhârî, Fedâilu Leyleti’l-Kadr, 1,3)
Bayram ve Bayram Namazı:
Ve fıtır sadakaları verilmiş, oruçlar bitmiştir. Bayrama kavuşmanın sevincini Ramazan’dan ayrılmanın hüznü buruklaştırmaktadır.
Bayram, kula, bir ay Rabbi için, kendisini arzularından alıkoymasının karşılığında verilen sevinç ve huzur günleridir.
En temiz elbiseler giyilir, en güzel kokular sürülür ve bütün Müslümanlar camilerde (vacip olan) bayram namazı için bir araya gelir. Ve artık camiden başlayıp dalga dalga yayılan bayram, bayramlaşma bütün İslam âlemini sarar.
Yine burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, Rabbimizin kullarına lütfetmiş olduğu bu günde, haremlik-selamlığın ve tertiplenen eğlencelerin Allah (c.c.)’nun koymuş olduğu hudutlar dâhilinde olmasıdır.
Oruçlu İçin Müstehap Olan Şeyler
Bütün bu hatırlatmalardan sonra son olarak Ömer Nasuhî Bilmen hocaefendinin ’Oruçlu İçin Müstehap Olan Şeyler’ başlığı altında derlemiş olduğu bilgileri paylaşmak istiyorum.
1- Oruç tutacak kimsenin sahur yemeği yemesi müstahabdır. Bunun vakti, gecenin sonudur. Âlimlerden Ebu’l-Leys’e göre, gecenin son altıda biridir. Sahur yemeği, insana oruç için kuvvet verir. Sahurun geciktirilmesi müstahab ise de, ikinci fecrin doğup doğmadığından şüphe edilecek bir zamana kadar geciktirilmesi mekruhtur.
Sahur, seher vaktinde yenecek yemektir. Bu yemeği yemeğe "Sahur Yemek" denir. Seher de, ikinci fecirden biraz öncesine kadar olan vakittir.
2- İftarı acele yapmak, yani akşam namazından önce oruç açmak müstahabdır. Böylece oruç hali, namazda kalbin huzuruna engel olmaz.
3- Akşamleyin iftar ederken şöyle dua yapılması sünnettir:

"Allâhumme leke sumtü ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızkıke eftartü ve savme’l-ğadi min şehri Ramadâne neveytü. Fağfir lî mâ kaddemtü ve mâ ahhartü/Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana iman ettim, sana tevekkül ettim, senin rızkınla iftar ettim (orucumu açtım). Ramazan ayının yarınki gününü oruç tutmaya da niyet ettim. Artık benim geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla..."
Şöyle de dua edilir:
’Yâ vâsi’al-mağfirati, iğfir lî ve livalideyye ve lil-mü’minîne yevme yeûumu’l-hisâb/Ey bağışlaması bol olan (Rabbim)! Beni, ana-babamı ve mü’minleri hesap gününde bağışla...’
4- Orucu hurma gibi tatlı bir şeyle açmak mendubdur.
5- Oruçlu kimsenin, yakınlarına ve fakirlere fazlaca yardımda bulunması müstahabdır.
6- Oruçlunun mümkün olduğu kadar gece ve gündüz Kur’an okumak, zikir yapmak, Peygamberimize salât ve selam getirmek ve ilimle uğraşmak suretiyle meşgul olması müstahabdır.
7- Oruçlunun boş ve yararsız sözlerden dilini tutması da müstahabdır. Gıybetten, söz taşımadan kaçınmak ise her zaman vaciptir. Ancak bu kaçınmanın gerekliliği Ramazan’da daha çok kuvvet kazanır.
8- Oruçlu için İtikâf da müstahabdır.
9- Ramazan orucunu tutmaya engel olacak derecede bedene takatsizlik verici işlerde bulunmak caiz değildir. Öğleye kadar çalışıp sonra dinlenmelidir. Mümkün bazı işleri, ücret karşılığında başkasına gördürmelidir.

Sonuç olarak denir ki, kesin bir zaruret bulunmadıkça, insanın kendisini pek ağır işlerle yorarak oruç tutamaz hale getirmesi caiz görülemez.
Rabbim, nice Ramazanlar, nice bayramlar görmeyi, bunları necatı için bir vesile kılmayı bütün inananlara nasip eylesin. Âmin!

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.