Özlenen Rehber Dergisi

162.Sayı

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize Tazim Etmenin Vucubiyeti ve Kehf Suresinin Son Ayetine Dair Mülahazalar

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 162. Sayı
Hiç şüphe yok ki Efendimiz (s.a.v.)’e tazimimiz Hz. Allah’a tazimin bir parçasıdır. Allah (c.c.), Efendimiz (s.a.v.)’i seçti, ayrıcalıklı kıldı ve peygamberler arasında onun derecesini âlî eyledi.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz haber verdiği üzere Peygamberler Hz. Allah’ın huzuruna geldiklerinde O (s.a.v.), peygamberlerin imamıdır.1

Peygamberler sustukları, konuşamadıkları zaman onların hatibi Rasûlullah (s.a.v.)’dir. Ümitlerini kestikleri zaman müjdeleyicileri de O’dur. Efendimiz (s.a.v.) ilk şefaatin sahibidir2, bunda da övünme yoktur. Yani Efendimiz (s.a.v.), peygamber efendilerimize şefaat kapısını açacaktır. Önce Efendimiz (s.a.v.) şefaat edecek, O’nun şefaatinin akabinde de diğer peygamberlere şefaat izni verilecektir.

Rasûlullah (s.a.v.)’e Tazim Mevzuu
Günümüzde bazı Müslümanların düşünce ve görüşleri çok dar, kısır ve noksandır. Şöyle ki; bunlar Rasûlullah (s.a.v.)’e tazimi bir aşırılık olarak tasavvur ediyorlar. Bu doğru mudur? Elbette hayır.
Birazcık kendisinde anlayış ve akıl olan kimse şu ikisini birbirine karıştırmaz:
- İtikâdî açıdan haddi aşma ve aşırılık
- Tazimi en yüce bir şekilde yerine getirmek.
Biz itikâdî açıdan aşırılığın ne olduğunu biliyoruz. Ve bununla beraber sevgi, tazim ve yardım arasındaki farkı da gayet iyi biliyoruz.

Öyleyse Aşırılık Nedir?

Aşırılık; Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizde ulûhiyet (ilahlık) cânibi/yönü olduğuna itikat etmektir. Mesela, Efendimiz (s.a.v.)’in Allah’ın oğlu olduğuna inanmak aşırılıktır. Hıristiyanların inandığı gibi. Veyahut Rasûlullah (s.a.v.)’in Allah’ın şeriki (ortağı) olduğuna inanmak aşırılıktır.

Hz. Allah’tan gayrisini Allah için sevmekle, Allah’la beraber sevmek, ortak kılarak sevmek arasındaki fark son derece açıktır. Hıristiyanların Hz. İsa (a.s.)’ya olan sevgileri, onu Allah’a ortak kılmakla beraber sevmeleridir. Bizim Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize sevgimiz ise Allah (c.c.) için olan bir sevgidir. Hıristiyanların Hz. İsa (a.s.)’yı Allah’la beraber ilahlık atfederek sevmeleri ile bizim Rasûlullah (s.a.v.)’ı Allah’ın en seçkin kulu olarak ve mahlukatı arasından ictiba ettiği en üstün peygamberi olarak sevmemiz arasında çok büyük fark vardır.

Hıristiyanlar, Hz. İsa (a.s.)’yı, Allah’la beraber ve Allah’ın oğlu olarak sevdiler. Hâlbuki Allah’a, eş, çocuk ve ortak edinmek üzere itikat edilmesi batıldır.

Allah (c.c.),bu ümmeti peygamberi hususunda fitneye düşmekten muhafaza eylemiştir. Yine bu ümmet, Yahudilerin Allah’ı (c.c.) yakışmayacak sıfatlarla vasıflandırarak ’Allah’ın eli bağlı, cimri’ dememiştir. Halbuki Yahudiler şöyle dediler:
’Muhakkak ki Allah fakir bizler zenginiz.’3 Yahudilerin Allah hakkında eli bağlı, cimri, vs. dediklerini ve böyle inandıklarını Hz. Allah (c.c.) bize haber veriyor. Yahudilerin inancına göre, Allah (c.c.) azalardan ve cüzlerden oluşan bir cisimdir. Yine Yahudiler şuna da inanıyorlar; Allah (c.c.) yerleri ve gökleri yaratınca yoruldu ve dinlenmek için sırtüstü uzandı. (Haşa)
Kur’ân-ı Kerim’de bütün bunların batıl olduğu müteaddit ayetlerde zikredilmiştir. Biz Müslümanlar, ancak Kur’ân-ı Hâkim’de bize gelen ayetlere iman ederiz. Biz Allah’ın (c.c.) her şeyin yaratıcısı olduğuna iman ettik. Biz Allah’ın (c.c.) ehad, ferd, samed, lem yelid ve lem yuled ve lemye küllehû küfüven ehad olduğuna iman ettik. Biz Allah’ın eşi olmadığına, çocuğu olmadığına iman ettik. O’nun vahid olduğuna, ortağı olmadığına iman ettik. O’nun kemalde tek olduğuna iman ettik. Hakikatte mutlak kemal sadece Allah’a mahsustur.

Bu bizim ve herhangi bir Müslüman’ın itikadıdır. Hatta bu Müslüman kimse avamdan biri bile olsa onun itikadı böyledir. Avam da, Allah (c.c.) hakkında bir âlimin inandığına inanır. Ancak âlimlerimiz delilleri bilirler, karşıt görüşlere cevap vermeyi bilirler ve münakaşa etmeye de güçleri yeter. Avam ise, âlimlerin inandıklarına -her ne kadar delilleri ve münakaşaları bilmeseler de- teslimiyet üzere itikat ederler.

Sevgide Aşırılık Olur mu?

Sahih olmayan bir itikat üzere bina edilen sevgide aşırılık olur.

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِ

’İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da ona ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler.’4
Öyleyse aşırı sevgi, Peygamber Efendimizi Allah’ın oğlu olduğu itikadı üzere sevmek veya Allah’ın ortağı olduğuna îtikat ederek sevmektir. Böyle inanılırsa, bu sevginin temeli batıl bir itikat olur. Batıl üzere bina edilen şey de batıldır.

Ayette ’Allah’ı sever gibi severler’ cümlesinden önce ’Allah’tan gayrı ortaklar edinirler’ cümlesi geçmiştir. Dolayısıyla batıl itikat üzere bina edilen sevgi de batıldır. Fakat bizim Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize olan sevgimiz ne kadar olursa olsun, ne haddeye varırsa varsın –ki Efendimiz (s.a.v.) sevmenin tavanı ve üst sınırı yoktur- bu sevgi emniyet dairesi içindedir.
Peki, hangi açıdan emniyet dairesi?
Biz Efendimiz (s.a.v.)’in, Allah’ın rasulü, nebisi, seçkin kulu oluşunu ikrarımızdan asla dışarı çıkmayız. İşte bu sayılanlar emniyet dairesidir. Bu inancımızın değişmesi asla mümkün değildir. İtikâdımız bu olduğuna göre, bu itikat üzere bina edilen Efendimiz (s.a.v.)’e karşı sevgimiz eman içindedir.
Peki Müslüman olarak benden matlup olunan şey nedir?
- Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize iman etmek
- Rasûlullah (s.a.v.)’in risaletini ve nübüvvetini tasdik etmek
- Ve Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizi sevmek ve ona tabi olmak.
Bunlar benden matlup olduğuna göre sevgimle bunların dışına çıkmadım, Hıristiyanların ve Yahudilerin peygamberleri hakkında inandıklarına ben peygamberim hakkında inanmadım ki, sevgimde aşırılık olsun!

Hz. Allah (c.c.) niçin Kehf Suresinin sonunda Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin beşer yönünü vurguladı?

Bu ayet peygamberleri İsa (a.s.) hakkında fitneye düşenlere bir cevaptır. Hıristiyanların bir kısmı İsa (a.s.)’da hem beşeriyet ve hem de ulûhiyet vasıflarının olduğuna inandılar. Bir kısmı da sadece ulûhiyet vasfının olduğuna inandılar. Hem beşer hem de ilah olduğuna inananlar onun beşer yönünün beşerden zahir olduğu için inandılar. Yani İsa (a.s.) Meryem annemizin oğlu değil mi? Meryem annemiz de beşer değil mi?

Kehf Suresinin son ayeti Efendimizin (s.a.v.)’in beşer yönünü vurgulayarak gelmiştir. Ayette geçen إِنَّمَا kelimesi ’hasr’ edatıdır. Bu kelime bu ayette iki defa geçiyor. İlk geçtiği yer قُلْ اِنَّمَآ اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰىٓ اِلَيّ kavliyle Efendimiz (s.a.v.)’in beşeriyetine vurgu yaptığı yerdir. İkinci geçtiği yer ise اَنَّمَآ اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ kavliyle ulûhiyeti Hz. Allah’a hasrettiği yerdir.

Bu, Efendimiz (s.a.v.)’den ulûhiyeti nefyetmek içindir, yoksa Efendimiz (s.a.v.)’in ayrıcalığını yani hususiyetini nefyetmek için değildir. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.)’in hususiyetleri, Kur’an ve Sünnet’te kati delillerle sabittir.
Ayetteki hitap kimedir?

Hitap, İsa (a.s.) hakkında fitneye düşerek onun ilah olduğuna inanan Hıristiyanlaradır. Efendimiz (s.a.v.)’in beşeriyet yönü tekit edilerek O’na ilahlık atfetmek suretiyle fitneye düşmekten ümmet, emniyet altına alınmıştır.

Buna Kehf Suresinden bir önceki sure olan İsrâ Suresinin son ayeti ve Kehf suresinin ilk ayetleriyle son ayeti arasındaki münasebet delalet eder. O ayetler şunlardır:

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي لَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِيٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبِّرْهُ تَكْب۪يرًا

’Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur’ de ve O’nu tekbir ile yücelt.’5

Bu hitap da Hıristiyanlara, ’Allah çocuk edindi’ diyenleredir. Kehf suresinin hemen ilk ayetlerinde Hz. Allah (c.c.):

وَيُنْذِرَ الَّذ۪ينَ قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًا

’…Allah evlat edindi diyenleri de uyarmak ikaz etmek için (kuluna sağlam ve doğru kitabı indirmiştir.)’6 buyuruyor.
Kehf Suresinin sonunda ise:

قُلْ اِنَّمَآ اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰىٓ اِلَيَّ اَنَّمَآ اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ

’De ki: ’Ben de ancak sizin gibi bir insanım, (Ne var ki) bana, ’Sizin ilah’ınız ancak bir tek ilâhtır’ diye vahyolunuyor.’7
İsrâ suresinin son ayeti, Kehf suresinin başındaki ayetler ve Kehf suresinin son ayeti Efendimiz (s.a.v.) hakkındaki ulûhiyet şüphesini defetmek ve ortadan kaldırmak için gelmiştir.

Bütün bunlardan sonra bu ayeti delil göstererek ’bizim ile Rasûlullah (s.a.v.) arasında ne fark var, o da beşerdir biz de beşeriz’ demek suretiyle misliyeti (denkliği) iddia etmek büyük bir edepsizliktir. Böyle konuşmak kimseye yakışmayan ve kimsenin de harcı olmayan son derece çirkin bir iştir. Böyle bir sözü ancak cahiller söyler.
Efendimiz (s.a.v.)’in bir yönden yani beşer olma yönünden bize benzemesi, bizim bütün yönlerden Peygamberimiz gibi olmamızı gerekli kılmaz. Akıllı bir Müslüman kendi peygamberine asla bunu söylemez, söyleyemez. Bu imkânsızdır. Kömür ve elmas taş olma yönünden aynı cinstirler fakat kömürün özellikleri ile elmasın özellikleri asla birbiriyle kıyaslanamaz.
Bakınız diğer kavimlerin fitneye düştükleri ve şüphe ettikleri husus farklı olunca ayetlerdeki hitap farklı gelmiştir. Gönderilen peygamberlerin kavimlerinden bazıları:

قَالُوٓا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا

’(Onlar), ’Siz de bizim gibi sadece birer insansınız.’ dediler.’8

Hıristiyanlar İsa’ya (a.s.) sadece bir beşersin demediler, böyle inanmadılar. İbrahim suresinde haberleri verilen kimseler ise peygamberlerine ’Siz de bizim gibi sadece birer insansınız’ diyerek onların beşer olduğuna, beşerin de peygamber olamayacağına inandılar. Onlar peygamberlerinde beşeriyeti gördüler fakat Hz. Allah’ın, beşer olan o kullarını ictibâ edip peygamber olarak seçtiğine inanmadılar. İşte düştükleri fitne buydu.

O kavimlerin şüphesi bu olunca bu şüpheyi def edici cevap da bir sonraki ayette ona göre geldi:

قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَآءُ مِنْ عِبَادِه۪

’Peygamberleri onlara dedi ki: ’Biz ancak sizin gibi birer insanız. Fakat Allah kullarından dilediğine (peygamberlik ayrıcalığı) nimetini bahşeder.’9

Müslümanlar olarak bizim, kafirlerin peygamberlerine ’siz de bizim gibi beşersiniz’ demeleri gibi Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize söylememiz hiç doğru olur mu, caiz olur mu? Böyle bir inancın sahibi olmak doğru kabul edilebilir mi?
Biz maalesef şu günümüzde insanların hem de Müslümanların geçmişteki kafir kavimlere benzeyerek onların edepsizce peygamberlerine söyledikleri sözü Peygamber Efendimize söylediklerini görüyoruz. Bu, cehaletin son kertesidir. Ahmaklığın son sınırıdır.

Ey Müslüman! Sendeki şüphe, sorun ne ki kâfirlerin peygamberlerine söyledikleri sözü sen kendi peygamberine söyleme cüretinde bulunuyorsun? Sen bir yandan O’nun (s.a.v.) hususiyetine, ayrıcalığına şahitlik ediyorsun, bir yandan da bu sözü söyleyebiliyorsun.

’Dediler ki: ’Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça, yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe, yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe, yahut altından bir evin olmadıkça, ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.’ De ki: ’Rabbimin şanı yücedir. Ben ancak resul olan bir beşerim.’10

Müşriklerin bu ayetlerde zikredilen taleplerine bir bakın. Rasûlullah (s.a.v.) sanki ilahmış gibi bu istekler ondan istendi. Böyle talepler ancak bir ilahtan istenecek talepler olunca cevap ’Rabbimi tenzih ederim ben ancak beşer bir peygamberim’ oldu. Sonra hemen bir sonraki ayette başka bir taifeden bahsederek Cenâb-ı Hak şöyle buyurdu;

وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُوٓا اِذْ جَآءَهُمُ الْهُدٰىٓ اِلَّآ اَنْ قَالُوٓا اَبَعَثَ اللّٰهُ بَشَرًا رَسُولًا

’İnsanlara hidayet (Kur’an) geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, ’Allah bir beşeri mi peygamber olarak gönderdi?’ demeleri engel olmuştur.’11

Yani Kur’ân-ı Kerim Hıristiyanların peygamberlerine ulûhiyet isnatlarını çürütürken bir yandan da diğer kâfir kavimlerin peygamberleri hakkındaki yanlış ve batıl itikatlarını çürütüyor ve cevap veriyor.

Dolayısıyla Müslümanlar olarak Kehf Suresinin son ayetini delil alarak Efendimizle (s.a.v.) eşit olduğumuzu söylemek büyük bir küstahlık ve hadsizliktir.

’Allah’ın beşer bir peygamberi olamaz’ demek de yakışmaz. Çünkü bu kâfirlerin sözüdür. Ayette beşeriyet yönüne vurgu yapılması Allah’ın insanlara bir meleği peygamber olarak göndermeyeceğini ifade etmek içindir. Aksi takdirde her insanın bir melekten vahyi telakki etmesi, alması gerekir ki bu da insanların yaratılmasındaki ilahi hikmet olan imtihanı ortadan kaldırır. Dolayısıyla peygamberlerin beşer olması gerekir. Beşeri özellikleri taşırlar. Örneğin hasta olurlar, güçsüz kalırlar, acıkırlar, uyurlar, evlenirler vs. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin bir yönünün bize benzemesi, bütün yönlerden bizim de O’na benzememizi gerekli kılmaz. O bir beşerdir fakat O’nun beşeriyetindeki hususiyetler hiçbir beşerde yoktur.
Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin beşeriyetindeki ayrıcalıklarına bazı örnekler:

- Efendimizin (s.a.v.) hiçbir kokuya temas etmese bile mübarek terinin misk kokması.
- İftar ve sahur yapmadan visal orucu tutması fakat açlığın O’na isabet etmemesi.
- Namazda arkasını görmesi:

Enes (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; muhakkak ki Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Safları doğrultun. Zira muhakkak ki ben sizi arkamdan da görüyorum.’12

- Kalbinin uyumaması:
Âişe (r.anhâ), Rasûlullah (s.a.v.)’i teheccüde kalkıp da vitir kılmadan uyur görünce: ’Yâ Rasûlallâh! Vitir kılmadan önce uyuyor musun?’ diye sormuş, Rasûlullah cevaben: ’Ey Âişe! Gözlerim uyur, (fakat) kal­bim uyumaz.’ buyurmuştur.13
Burada zikredilen hususiyetler peygamberlik hususiyetleri değil beşeri hususiyetleridir. Öyleyse bizimle Peygamberimiz arasında eşitlik yoktur. Bir hadis-i şerifte de Peygamberimiz (s.a.v.): ’Ben sizden biri gibi değilim.’14 buyuruyor. Bir insan: ’O da bizim gibi beşerdir!’ diyorsa bu tamamen onun cehaletindendir.

Bu ümmet içindeki bir diğer sıkıntı da Kur’an naslarından hüküm çıkarmaya çalışmaktır. Ehil olmayanlar Kur’an naslarından hiçbir usul-metot olmadan hüküm çıkarmaya kalkışıyorlar. Kur’an naslarına nasıl yaklaşılacağının yollarını bilmiyorlar.

Kur’an eğitimini Hz. Peygamberden alan Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: ’Durum şu ki bazı insanlar gelecek, size karşı Kur’an’ın şübühâtı (farklı şekillerde anlaşılabilecek olan müteşabih ayetleri) ile mücadele edecekler. Şu halde onları sünnet­lerle yakalayın (ilzam edin). Zira Sünnet ashabı (Sünnet’i iyi bilenler), Allah’ın Kitâbı’nı daha iyi (veya en iyi) bi­lenlerdir.’15

Hz. Allah (c.c.) şöyle buyurdu:

يُضِلُّ بِه۪ كَث۪يرًا وَيَهْد۪ي بِه۪ كَث۪يرًاۜ وَمَا يُضِلُّ بِه۪ٓ اِلَّا الْفَاسِق۪ينَ

’Allah onunla birçoklarını saptırır, birçoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır.’16

Yani Allah (c.c.) Kur’an hakkında yanlış anlayışla dalâlete düşürür. İnsan kısır bir anlayışla şaşı bakarsa hiç şüphe yok ki dalâlete düşecektir. Zamanımızda nasla muamele yüzeysel kalmıştır.

Haricîlerin dalâlete düşmelerinin sebebi neydi?

Haricîlerin Sahabe’yi, Hz. Ali’yi tekfir etmelerinin sebebi, Kur’an naslarıyla hiçbir usul ve anlayış olmadan muamele etmeleridir.

Netice şudur:

Müslümanların Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize karşı izhar ettikleri sevgi ne kadar olursa olsun eman dairesindedir. Yani Müslüman, Peygamber Efendimizi sevmekle şirke düşmez ve bu fitneden mahfuzdur. Çünkü Müslüman, Peygamberimizi, Hıristiyanlar gibi Allah’ın oğlu olarak sevmiyor, Allah’ın elçisi olarak seviyor.

Dolayısıyla bizim Peygamber Efendimize olan sevgimizin ekseni, esası O’nun Allah’ın Rasulü, Nebisi, Habibi, Allah’ın en üstün peygamberi ve Allah’ın en seçkin kulu olmasıdır. Öyleyse sevebildiğin kadar Peygamberimizi sev. Aşırılıktır fitnesiyle uzaklaştırılmak istendiğin Efendimizin (s.a.v.) sevgisinden mahrum olma ki helak olmayasın.

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize tazim etmeyenler, hürmette kusur işleyenler, hatta o kadar ki ’Efendimiz’ demeyi bile gereksiz görenlerin durumu şunlardan biridir:

Ya bunların kalplerinde kibir vardır,
Ya da bunların akıllarına, imanlarına tahakküm eden şey cehalettir.

Bunların durumu bu iki şeyden birisidir. Ya cehalet veyahut Efendimize (s.a.v.) karşı kibir, haset ve kin beslemeleridir.
Bugün Türkiye’de ve bütün Müslümanlar arasında yaymaya çalıştıkları Kur’an Müslümanlığı, hadislere saldırma ve ’O da bizim gibi bir beşerdir’ anlayışları ile doğrudan peygamberimize yapılan düşmanlık, Yahudi ve Hıristiyanların, bu ümmet üzerindeki çirkin oyunlarının bir parçasıdır. Bütün dert İslam’ı yok etmek, Kur’an’ı manası üzerinden tahrif etmek ve bu dini ortadan kaldırma çabasıdır.

Dipnotlar
1 Bkz., Tirmizî, Menâkıb, 1.
2 Bkz., Müslim, Fedâil, 2.
3 Âl-i İmrân, 3/181.
4 el-Bakara, 2/165.
5 el-İsrâ, 17/111.
6 el-Kehf, 18/4.
7 el-Kehf, 18/110.
8 İbrâhîm, 14/10.
9 İbrâhîm, 14/11.
10 el-İsrâ, 17/90-93.
11 el-İsrâ, 17/94.
12 Buhârî, Ezân, 71.
13 Buhârî, Teheccüd, 16.
14 Buhârî, Savm, 48.
15 Dârimî, Mukaddime, 17.
16 el-Bakara, 2/26.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

2 kişi yorum yazdı.