Özlenen Rehber Dergisi

141.Sayı

Yâd;hayra Anahtar Şerre Kilit Bir Gönül Eri

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 141. Sayı

11 Aralık 1999’da Hakk’ın Rahmetine Kavuşan Değerli Büyüğümüzü Vefatının Sene-yi Devriyesinde Rahmetle Anıyoruz…


Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) Hazretleri son dönemde yetişmiş büyük Allah dostu, âlim ve ârif bir zattır. Hayatı Kur’an ve Sünnet’e hizmet ekseninde geçen Efendi Hazretleri özellikle 1982 yılında Ankara’ya hicret etmesinden sonra dine hizmet faaliyetlerini adım adım sistemleştirmiş ve bugün gelinen noktada binlerce insanın gönül ve ruh dünyasına ışıklar sunmuştur. Efendi Hazretlerinin eğitim metodunda hiç şüphesiz en birincil yöntemi doğrudan insanları irşad etme, sohbet, sempozyum tarzı faaliyetler oluşturmakla birlikte bu olgular neticesinde hakikatleri mümin dimağlara aktarma vardır. Efendi Hazretleri bu tür hizmetleri evinde, işyerinde ya da değişik mekânlarda sürdürürken, diğer yandan da bu denli hizmetlerden istifade edebilecek insanların ziyadesi sadedinde, doğrudan ulaşamadığı müminlere ulaşma, bu güzellikleri onlara da iletme yolları aramıştır. Bu ilk yıllarda mektuplar vasıtası ile olurken sonraki dönemlerde bülten, dergi ve kitap gibi yazılı iletişim araçları yardımı ile gerçekleşmiştir.
Bülten-Dergi çalışmaları
Efendi Hazretleri başlarda el yazısı mahareti ile oluşturulan mektupları teksir edip değişik şehirlerdeki müminlere posta ya da tanıdıklar vasıtası ile gönderiyor, onların dini ve ilmi bakımdan mesafe kat etmelerini arzu ediyordu. Bunun hem zahmetli ve hem de epey zaman alıyor olması başkaca yöntemler bulmayı gerekli kıldı. 90’lı yılların başlarında birçok dini ve ilmi meselenin muhtevasında yer alabileceği ve aynı zamanda da birçok mümine aynı anda ulaşabilecek aylık, süreli yayın olarak bülten-dergi faaliyetlerine başladı.
Kitap çalışmaları

Bir yandan dergi faaliyetleri yürütülürken diğer yandan da sistemleşmiş eğitim metodu olarak bir takım eserlerin neşredilmesine ihtiyaç duyuldu. 90’lı yılların ortalarında salavat ve evrad kitapları başta olmak üzere Efendi Hazretlerinin hedef ve gayelerine uygun bir takım özgün eserler bizzat kendisi tarafından kaleme alındı.
Eserlerinde işlediği konular
Efendi Hazretleri öncelikli olarak insanın Rabbi ile olan ilişkilerinde ona yardımcı olacak çalışmalara imza attı. Müminlerin Peygamberi olan Efendimiz (s.a.s.) ile irtibatımızı tekrar sağlayacak, o irtibatı devam ettirip kuvvetlendirecek ulvi gayretleri ortaya koydu. Hatta bu konuda o şu hakikati hizmetlerine misyon olarak atfetmişti. ’Bizim bütün çaba ve gayretimiz 1400 küsur sene önce yaşamış Peygamberimiz ile zamanla kopan ümmetlik bağımızı tekrar bağlamaktır.’
Efendi Hazretleri gerek yazdığı mektuplarında, gerek bülten-dergi makalelerinde ve gerekse de kaleme aldığı eserlerinde öncelikle inanmadığı ve bilfiil kendi hayatında yaşamadığı hiçbir hususu dile getirmemiştir. O söz olsun diye konuşan, neşredilsin diye bir şeyler yazan âlim değildi. Eserlerinde ümmetin ihtiyacını gözetmiş, müminlerin ehlisünnet itikadını esas almış meseleleri Kur’an ve Sünnet eksenli tahlil edip değerlendirmiş bir ârifti. Buna örnek vermek gerekirse; Yaşadığı 80’li yıllarda ülkemizde daru’l-harp tartışmaları paralelinde Cuma namazının farz telakki edilip kılınıp kılınamayacağı sıklıkla tartışılırken o büyük bir ilmî dirayet ile ’Cuma Namazı ve Zuhr-i Âhir risalesi’ni yazmış, çoğaltıp etrafa dağıtmış hatta değişik yerel-ulusal yazılı medyada iktibas edilerek kendisi ile söyleşiler yapılarak makaleleri yayınlanmıştır. Yine bu meyanda büyük bir özveri ve titizlik ile kaleme aldığı Ru’yet-i Hilal risalesi de bu noktada büyük bir gediği kapatmış, bu konuda söylenen birçok yanlışın önüne geçmiştir. Hatta öyle ki bu risale bugün dahi meselenin hallinde müracaat edilebilecek güzel bir kaynak mahiyetindedir. Aynı şekilde İslam’da veli, rabıta, zikir gibi kavramları ehlisünnet çizgisinde yalın bir dil ile ifade etmesi de hem konulara olan vukûfiyetini hem de ilmi birikim ve dirayetini en güzel şekilde sergilemektedir.
Önemli bir not
Burada şu gerçeği ifade etmek, makalenin de asıl niyeti olarak elzem bir olgudur. Efendi Hazretleri hayatı boyunca yazılı olsun, sözlü olsun bütün hizmetlerinde afaki bilgiler vermekten, İslam’ı ve müslümanları ilgilendirmeyen konularla vakit öldürmekten, doğrudan müminlerin dini ve dünyevi hayatlarına fayda sağlamayacak her türlü çabadan son derece uzak durmuştur. Gerek yukarıda isimlerini zikrettiğimiz risaleleri olsun gerekse de kitaplarında yer alan diğer konular olsun hep müslümanların menfaati göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Gündemde Cuma namazı tartışılırken Hazret, ’Cuma ve Zuhr-i Âhir Risalesi’ yayınlayarak zihinlerde oluşabilecek karışıklıkları gidermiş yerine asıl olanı, ehlisünnetin kabul ettiğini getirmiştir. Bu noktada, Allah Rasulü (s.a.s.) Efendimizin ebeveyni için söylenen ve bir mümine yakışmayacak söz ve ifadeleri izale sadedinde yazdığı risale hem yanlışın giderilmesi ve hem de mevzu dâhilinde olması gereken anlayışın yayılması bakımından son derece önemli ve bir o kadar da Efendi Hazretlerin gayretlerindeki asılı/özü anlama noktasında da pek manidardır.
Efendi Hazretleri batıl olan her şeyle mücadele etmiştir. Hayatı haramlarla mücadele ile geçmiş, her daim bunları telkin etmiştir. İlmi çalışmalara son derece önem vermiştir. Birçok talebesini İlahiyat fakültelerine yönlendirmiş hatta Şam ve Kahire’ye dahi öğrenci göndererek Rabbani âlimlerin yetişmesi için maddi manevi emekler sarf etmiştir. Burada şu hakikatte gözlerden ırak tutulmasın: Efendi Hazretleri bilgi yüklü birey olmadığı gibi salt bilgi yüklü âlimler olunmasını da hiç arzu etmemiştir. O kendisi ilmi ile amil olduğu gibi ilim öğrenecek her talebesine de, amelsiz ilmin merkebin sırtındaki yüke benzediği gerçeğini her defasında söyleyerek onları ulvi olana sevk etmiştir.
Efendi Hazretleri eserlerinde de bu gerçeği göz önüne alarak hareket etmiştir. O öncelikle yanlışları Kur’an ve Sünnet çizgisinde doğru olanlarla değiştirmiş, akıllarda bu noktayı kavramada sıkıntıların oluşmaması adına da muhatabın anlayacağı tarzda yazılı ya da sözlü olarak meseleyi arz etmiştir. O yeni şeyler getirmemiş, İslam’ın aslında var olup birçok mümin tarafından değişik nedenlerle unutulmuş ya da icra edilmemiş hakikatleri gün yüzüne çıkartmıştır. Dine kendisinden hiçbir şey katmamış ve buna da son derece şiddetle karşı çıkmıştır. O âlimlerin aynı zamanda abidler olması gerektiğini dillendirmiş, amel edilmeyen ilimde hayır yoktur gerçeğini düstur edinmiş bir âlim ve ariftir.
Netice

Nihayi olarak şunu söyleyebiliriz ki; Efendi Hazretleri aslı itibariyle İslam’da var olan meseleleri yine İslam’da var olan usûl ve esaslarla işlemiştir. Değişik zaman ve şekillerle İslam’a yapılan saldırıları birçok gayret ve çabası ile göğüslemiş, müminlerin saf zihinlerinin iğfal edilmesinin önüne geçme, İslamî hakikatlerin güçlenmesi ve bâtılın yok olması adına eserler icra etmiş, hizmetler ortaya koymuştur. Maksad Rıza-yı Bârî’dir. Maksad İslam’ın yücelmesi, Efendimiz (s.a.s.)’in Sünnet-i Seniyyelerinin müminlerin gönüllerinde tekrar kuvvet bulmasıdır. Sahabe anlayışına sahip bireyler ile ümmetin ayağa kalkacağı gerçeğinin idrak ve izharıdır asıl mesele.
Rabbim yolundan gitmeyi ve şefaatine ermeyi cümlemize nasip etsin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.