Özlenen Rehber Dergisi

159.Sayı

Kur'ân'da İnsanın Yaratılışı ve Güncel Sorulara Cevaplar

Mustafa Furkan Özlenen Rehber Dergisi 159. Sayı
GİRİŞ

Bu makalede amaç, günümüzde çoğu kimsenin merakını celbeden, insanın var oluşu konusu hakkında ortaya atılan çeşitli görüşler ve çağdaş yorum anlayışına sahip bazı düşünürlerin konuyla ilgili ayetlerden çıkarımda bulunarak iddia ettiği bazı mânâlar ve ifade ettikleri yorumlar sonucunda zuhur eden bir takım güncel sorulara Kur’an-ı Kerim’den cevaplar bulmaya çalışmaktır. Kapsamı çok geniş olduğu için konu hakkında biyoloji bilimindeki görüşlere girmeyeceğim. Bu sebeple, başlangıçta gayet kısa bir şekilde evrim ve yaratılış görüşlerine değinip İslam dininin ana kaynağı Kur’an-ı Kerim’de insanın yaratılışı konusu üzerinde duracağım.
Ve minallâhi’t-tevfîk ve’l-hidâye…

A. İNSANIN VAR OLUŞU HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER

İnsanın merakını çeken konuların başında kendi var oluşu gelmektedir. Bununla ilgili bilgi sahibi olmak isteyenler birçok farklı bilgilere ulaşmaktadır. Bu bilgiler incelendiğinde bunların iki farklı görüş altında toplandığı görülecektir. Bunlardan birincisi, genellikle semavî dinlerin veya diğer dinî inançların savunduğu ’yaratılış’ görüşüdür. Diğeri ise, tabii bilimlerle ve genellikle biyoloji bilimiyle uğraşan kişilerin savunmuş olduğu ’evrim’ görüşüdür.

1. Evrim Görüşü
Evrim, her şeyin orijinini, gelişimini ve manasını, geçmişte olduğu gibi bugün de işleyen tabii kanun ve olaylarla izah etmeye çalışır. Yaratıcı bir dış faktörün hususi faaliyetini tanımaz. Kâinatın her yönüyle kendisini, yapısındaki özellikleri vasıtasıyla, daha yüksek seviyede bir düzenliliğe (parçacıklardan insanlara doğru) evrimleştirdiğini savunur. Kısaca, atom parçacıklarının elementlere, elementlerin kompleks kimyevi bileşiklere, bunların da basit canlı sistemlere, basit canlı formların da kompleks canlıya ve kompleks canlı organizmaların da arada binlerce başka formdan insana evrimleştiği1 görüşünü ortaya atar. Oysa ki bu görüşün tutarlı olduğunu gösteren ne sağlam bir delil veya kaynak, ne de dayanak olabilecek ispat edilmiş geçerli, mantıki bir açıklama mevcuttur.
Evrim, bilim adamlarının araştırmaları sonucunda fark ettikleri bir gerçek değildir. Tam aksine evrim, bilim adamları tarafından iddia edilmiş, ispat edilmeye çalışılmıştır. Mesela Prof. Dr. Ali Demirsoy, ’Kalıtım ve Evrim’ adlı kitabında bir proteinin tesadüfen oluşmasının imkânsız olduğunu itiraf etmekte, ancak olağanüstü güçlerin varlığını kabul etmektense, bu imkânsız mantığı kabul etmenin daha bilimsel olduğunu söylemektedir.2
İnsanın bir takım hayvan türlerinden gelişmek suretiyle şu anki haline geldiği iddiası bilimsel değildir. Biyolojik gelişmeler süreklilik arz eder. O yüzden evrim görüşünü savunanlar aşağıdaki örnek sorular gibi nice sorunun cevabını hâlâ verememektedirler:
İnsanın kendisinden evrimleştiği hayvanlar bugün niçin evrimleşmemektedirler?
O hayvanlara bazı organlarını daha çok kullandırarak evrimleştirmek mümkün müdür?
O canlılar evrimleşmiş ise nesilleri niçin hâlâ devam etmekte ve çoğalmaktadır?
Evrime ait görüşleri geçersiz kılan kanıt aslında insanın kendisidir. Çünkü insanda öyle özellikler vardır ki evrim teorisinin kurgusal temeline tamamen zıt bir durum oluşturmaktadır. Örneğin; bırakın insanın evrime aykırı bir şekilde iki ayaklı, el ve parmaklarının primitif (ilkel), vücudunun kılsız olmasını; insanın konuşma, düşünme ve düşündüklerini yazarak ifade gibi hiçbir canlıda olmayan yetenekler ve bu yetenekleri ile bir sanat eserini ortaya çıkarma gibi birçok yeteneklerin bir arada kullanılmasını gerektiren akıl ve fikir gibi özellikleri evrimcilerin evrimleşme basamaklarını kullanarak açıklayamadığı mükemmel özelliklerdir.
Özetle evrim görüşü; tabii bir hadisedir, kendi kendine hükmeder, gayesizdir, yönlendiricidir, dönüşümsüzdür, bütün kâinatta geçerlidir, devamlıdır.

2. Yaratılış Görüşü
Yaratılış görüşü evrimin aksine, tabiatüstü, hariçten yönetilen, bir gayeye yönelik, tamamlanmış özel bir yaratılma olayını kabul eder. Evrim modeli gibi o da bütün kâinatta geçerlidir ve dönüşümsüzdür. Tamamlanmış olan ilk yaratılış mükemmeldir ve o zamandan beri bir bozulma olmamaktadır.
Yaratılış görüşünde, bütün canlılar tek seferde ve mükemmel olarak yaratılmışlardır. Çünkü canlılar yıllardır bilim adamları tarafından incelenmekte, her geçen yıl yeni yeni özellikleri keşfedilmekte olmasına rağmen, bu canlıların ve bunların sahip olduğu özellikler birbirlerinden bağımsız olarak kendileri için özel tasarlanmış olduğu gözle görülebilen, akılla anlaşılabilen bir görüş değil aslında bir gerçekliktir. Çünkü bunları her gün insanlar görüyor, işitiyor, düşünüyor. Bunların açıklamasını ve izahını mantıksal olarak yapmak gerektiğinde şu örnek verilebilir:
Her yönüyle gerçeğine benzeyen güzel bir manzara resmi elbette bir ressamı gösterdiği gibi her bir sanat eserinin var olabilmesi için bir sanatçıya ihtiyacı olduğu mantıksal bir çıkarımdır. Her bir canlıda, cansız olan sanat eserlerinden binlerce daha mükemmel ve muhteşem özellikler bulunduğuna göre bunun mantıkî açıklaması: ’Bunlar kendi kendine oluyor veya bunlar birbirlerinden türüyor veya milyonlarca senede birbirlerinden gelişiyor, oluyor veya dönüşüyordur.’ olamaz. Aksine mantıksal açıklama şu şekilde yapılabilir: ’Bir sanat eserini yapan bir sanatçı olmalıdır ve vardır. Aynen bunun gibi bir sanat eserinden binlerce kez daha mükemmel olan her tarafta gözümüzle gördüğümüz bu canlı ve hayatlı eserler elbette ve herhalde ilminde ve kudretinde nihayet olmayan, sonsuz derecede mükemmel birisini ispat eder ve vardır ve şüphesiz O Yüce Yaratıcı bir ve tek olan Allah Teâlâ’dır.’

B. KUR’AN’DA İNSANIN YARATILIŞI

Kur’an-ı Kerim’de insanın yaratılışı hakkında birçok ayet vardır. Farklı surelere serpiştirilmiş olan bu ayetler hem bulundukları surede bir anlam bütünlüğü ile bazı mânâları ifade ederken, diğer surelerdeki ayetler ile birlikte okunduğu ve mütalaa edildiği zaman bazı mânâlar daha da kuvvetlenir ve belirginleşir. Hatta bazen öyle dereceye gelir ki farklı birçok yerdeki ayetlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan mânâ berraklaşır.
Kur’an’da insanın yaratılışı konusu; insanın topraktan yaratılması, insanın topraktan yaratılma aşamaları, insanın yaratılış sırları, insanın yaratılış hikmetleri, insanın halife olarak yaratılması, ilk insanın eşinin yaratılması, insanın rahimde yaratılması, insanın rahimde yaratılış aşamaları gibi konunun farklı yönlerini ihtiva etmektedir. Bunun için burada konuyu insanın ilk yaratılışı ve ilk insanın eşinin yaratılışı ve rahimde yaratılış olarak üç başlıkta inceleyeceğiz.

1- İnsanın İlk Yaratılışı
İnsanın ilk yaratılışı derken, ilk insan Hz. Âdem’in yaratılışı kastedilmektedir.
’Rabbin meleklere: ’Muhakkak ki ben yeryüzünde bir halife var edeceğim’ demişti; melekler, ’Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve Seni devamlı takdis ediyoruz’ dediler; Allah ’Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim’ dedi.’3
Bu ayet konuyla ilgili ilk ayettir. İnsanın yaratılışından ziyade, insanın yaratılış sırlarından veya insanın yaratılış hikmeti diyebileceğimiz insanın yeryüzünde halife4 kılınması veya halife tayin5 edilmesi hakkındadır. Allah Teâlâ: ’Ben yeryüzünde bir halife tayin edeceğim’ deyince melekler hayret ifade eden ve hikmetini anlamak makamında bir sual6 ile: ’Orada fesat çıkaracak, kan dökecek birini mi tayin edeceksin? Ve biz seni hamdinle tesbih ve takdis ediyoruz’ şeklinde karşıladıklarına göre yeryüzünde daha önce var edilen bir mahlûk, orada fesat çıkarmış ve kan dökmüş olmalıdır. Melekler Allah Teâlâ’ya hitaben: ’Yer yüzünde daha önce yarattığın mahluklar orada kan dökmüş ve fesat çıkarmıştı. Biz devamlı zaten senin hamdinle meşgulüz ve seni tesbih ve takdis etmekteyiz. Bu halife tayin edeceğin mahlukta acaba bizim bilmediğimiz nasıl kabiliyetler ve sıfatlar var ki, onu daha ziyade halifeliğe layık gördün?’ şeklinde bir takdirî kelam getirildiğinde, ayetin içindeki diğer mesajlar ve sonrasında gelecek açıklamalar biraz daha anlaşılır hale gelmektedir. Çünkü, melekler nurdan yaratılmış, Allah Teâlâ’nın emirlerine itaat etmekten başka davranışları olmayan mahluklar iken yeryüzüne halife tayin edilecek bir mahluk hakkında ancak O’nun müsaade etmesiyle görüş beyan etmişlerdir. Ayetin sonunda ise ’Sizin bilmediğinizi ben biliyorum’ buyuran Cenâb-ı Hakk’ın burada bir sırrı ifade buyuracağı ve öncesinde bu sırra dikkat çekmek istediği ayetteki ifadelerden anlaşılmaktadır. Ayet tahlilinden sonra akla gelen ilgili sualler:

S.1. Yeryüzüne halife tayin edilecek insanın ilk yaratılan Âdem olduğu nasıl anlaşılır?
C.1. Çünkü bu ayetin devamında açıkça Âdem7 ismi zikredilerek bu mahlukun ismi beyan edilmiştir.Kur’an’da ilk yaratılan insan olan Âdem’den önce bir beşer veya insandan söz edilmez.

S.2. Âdem’den önce yaratılan, arzda fesat çıkaran ve kan döken mahlûklar kimler olabilir? Bunlara dair Kur’an’da bir açıklama var mıdır?
C.2. İnsandan önce, Kur’an’da yaratıldıkları beyan edilen mahluklar hakkında şu ayetler vardır:
’And olsun ki, insanı kuru balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık. Cinleri de, daha önce, dumansız ateşten yarattık.’8
Bu ayetlere dayanarak diyebiliriz ki insandan önce yeryüzünde fesat çıkarıp, kan döken mahlûklar cinler olabilir. Çünkü bu ayette insanın kuru balçık ve kara topraktan yaratılmasından önce cinlerin dumansız ateşten yaratıldığı açıkça beyan edilmiştir. Onlar halifeliğe layık olamamışlardı. Onların yerine yeryüzünde halifelik istidadına sahip bu makamı temsil edebilecek farklı bir mahlûk cinsinin gelmesi münasip görülmüştür. Nitekim birçok tefsirlerde bu mânâ9 ağırlık kazanır.
Bazı çağdaş yorumcuların ifade ettiği ’İnsandan önce yeryüzünde başka tür insanların olduğu veya insansı denilen tam ve kâmil insan halini kazanamamış bir ara türün veya Kur’an’da beşer adıyla ifade edildiği düşünülen farklı bir insan türünün olduğu iddiasına gelince, bunların ayetlerdeki zahirî manalardan çok uzak ve bazılarının muhal veya tutarsız iddialar oldukları konunun ilerleyen kısımlarında ve ilgili soruların cevaplarında açıklanacaktır.

S.3. Yeryüzüne halife tayin edilen Âdem’in, ilk yaratılan insan olduğu nasıl anlaşılır?
C.3. Âdem ismiyle anılan ve halife tayin edilecek şahsın, topraktan yaratılan insan, yani ilk yaratılan insan olduğuna dair şu ayet zikredilebilir:
’Allah nezdinde İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Allah O’nu topraktan yarattı. Sonra O’na ’Ol!’ dedi ve oluverdi.’10
Ayette açıkça belirtildiği gibi, Âdem topraktan yaratılmıştır. Çünkü ’Allah onu topraktan yarattı’ ifadesindeki zamir ilk cümledeki Âdem ismine râci’dir. Bu ayette İsa’nın (a.s.) yaratılışının Âdem’in (a.s.) yaratılışına bir yönüyle benzetilmesinde şöyle bir nükte vardır: İsa (a.s.) babasız yaratıldı. Âdem ise hem babasız hem annesiz yaratıldı. Öyle ise, insan neslinin başlangıcı topraktan yaratılan insanla olur ki o da Âdem’dir. Ve yine Kur’an’ da insanlara hitaben ara sıra يَا بَني اٰدَمَ ’Ey Âdem oğulları’ buyrulur.
Ve yine şu ayete göre insanın ilk yaratılışı çamurdan (su ile karışık topraktan)dır:
’İşte görüleni de görülmeyeni de bilen, her şeye gücü yeten, çok merhametli olan O’dur ki, yarattığı her şeyi en güzel yaratan ve insanı yaratmaya çamurdan başlayan O’dur.’11
Bu ayette; ’Cenâb-ı Hak, insanı yaratmaya çamurdan başladı’ buyrulmuştur. Buradaki ’İnsan’ sözü ile, Âdem’in kastedildiği anlaşılır. Çünkü O, çamurdan yaratılmıştır.12 Bu ayetle ilgili İmam Kurtubi’nin ifadesinde de belirtildiği gibi: ’İnsanı yani Âdem’i yaratmaya çamurdan başlamıştır.13
Yaratılan ilk insanın yani Âdem’in babasız ve annesiz yaratıldığına ve çamurdan ve topraktan yaratıldığına dair yine Kur’an’daki en önemli kanıtlardan biri A’raf suresinde geçen şeytanın şu sözüdür:
’Allah, ’Sana emrettiğim halde, seni secdeden alıkoyan nedir?’ dedi, ’Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan üstünüm’cevabını verdi.’14
Burada şeytanın ’O’nu çamurdan yarattın’ derken kastettiği kişi bir önceki ayette (A’râf, 11) ismiyle geçen kendisine secde emredilen ’Âdem’ dir. Ve yine buna benzer bir ayet:
’Meleklere: ’Adem’e secde edin’ demiştik, İblis’ten başka hepsi secde etmiş, o ise: ’Çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?’ demişti.’15
Yukarıda verilen dört farklı surede geçen ayetlerin birlikte mütalaa edilmesiyle anlaşılır ki:
Âdem, hem babasız hem de annesiz olarak topraktan yaratılmıştır. Böylece Âdem’den önce bir insan olduğu düşünülemez, çünkü ilk yaratılan insan odur.

S.4. Âdem ismiyle anılan bu ilk yaratılan insan, aynı zamanda bir peygamber midir?
C.4. İlk yaratılan insan olan Âdem’in peygamber olduğuna dair öncelikle Tâha suresi 122. ayeti zikredilebilir:
’Rabbi yine de onu seçip tevbesini kabul etti, ona doğru yola iletti.’
Bu ayetin hemen bir öncesindeki ayette Âdem ismiyle anılan ilk insanın Rabbine âsi olup, yolunu şaşırması veya sınırı aşmasından bahsedilmiştir. Bu ayette ’Rabbi yine onu seçti’ ifadesindeki zamir Âdem’e raci’ olup, Allah’ın onu seçmesi, peygamber olarak görevlendirmesine işaret etmektedir. Diğer bir ayet:
’Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Bunlar birbirinden gelme olan nesillerdir. Allah işiten ve bilendir.’16
Bu ayette Hz. Âdem’in Allah’ın seçkin kullarından olduğu ifade edilip diğer peygamberlerle birlikte beraber anılması, O’nun peygamber olduğunu açıkça göstermektedir.
Bakara suresinde zikredilen, Hz. Âdem’in meleklerden üstün olduğunun ortaya çıkmasına sebep olan ’ta’lîm-i esmâ’ mucizesi de, O’nun peygamber olduğunu gösteren bir başka işarettir.
’Ve Adem’e bütün isimleri öğretti, sonra eşyayı meleklere gösterdi. ’Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin’ dedi. ’Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz Sen hem bilen Âlim’sin, hem de Hakîm’sin’ dediler. Allah ’Ey Adem onlara isimlerini söyle’ dedi. Adem isimlerini söyleyince, Allah ’Ben gökler ve yerde görünmeyeni biliyorum, sizin açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuzu da bilirim, diye size söylememiş miydim?’ dedi.’17
’Ta’lîm-i esmâ’ mucizesi, insana verilen kabiliyetlerin en önemlisinin ’ilim’ olduğuna işaret eder. Allah Teâlâ Âdem’e bütün isimleri öğretirken, kendi esmâ, sıfat ve fiillerinin bilgilerini de içine alan öyle büyük bir manevî hazine ihsan etmiştir ki, böylelikle Âdem’in şahsında insan nev’inin meleklerden üstün olduğu gösterilmiştir. Bu yüzdendir ki; melekler bu mucize sonrasında Allah Teâlâ’nın insanı halife tayin etmesindeki sırrı ve halifelik için kabiliyetli ve layık olduğunun hikmetini anlamışlar, kendi tahminlerinde yanıldıklarını itiraf etmişlerdir.
33. ayetindeki ’Ben göklerde ve yerde görülmeyeni biliyorum, sizin açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuzu da bilirim’ cümlesi, meleklerin bir şey gizlediklerine işaret etmektedir. Halbuki melekler, Allah Teâlâ’ya itaat ve sadakat hususunda en ufak bir yanlış dahi yapamazlar, çünkü fıtratları buna uygun değildir. Burada akla şu gelmektedir: Melekler topluluğunun içinde melek olmayan başka bir mahlûk olmalıdır. Bunun cevabı hemen devamındaki ayetle ortaya çıkacaktır.
’Meleklere, ’Adem’e secde edin’ demiştik, İblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise diretti, büyüklük tasladı ve inkar edenlerden oldu.’18

S.5. Bu ayetle daha önce melekler topluluğunda bulunduğu anlaşılan İblis’in Âdem’e secde etmemesinin sırrı nedir?

C.5. İblis yani şeytan, Allah Teâlâ’nın bilgisi ve izni dahilinde melekler içinde bulunuyordu. İnsanın yaratılması ve halife tayin edilmesi ile o da vazifesinin başına geçeceği için artık gizlenemezdi ve fıtratının gereğini yerine getirdi, yani insanın kendinden üstün olduğunu kabul etmedi, şeytan olduğunu gösterdi. Çünkü, şeytanın fıtratı şer üzere yaratılmıştır. Cenâb-ı Hak mutlak hayır olarak, sadece emredileni yapan ve her fiili ile yalnız hayır işleyen mahluk olarak melekleri yaratmıştır. Ve mutlak şer olarak, daima şer üzerine hareket eden, ve her fiili ile şer işleyen mahluk olarak da şeytanı yaratmıştır. Hayır ve şerden mahrum olarak cansız mahluklar, bitkiler ve hayvanları yaratmıştır. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kabiliyetli olarak her ikisini de işleyebilen dördüncü kısmı teşkil eden insanın yaratılması da lâzımdır.19 İnsanın fıtratına yerleştirilen şehvet ve gazap kabiliyetleri, akıl kabiliyetinin kontrolünde olarak dengeli ve isabetli hareket edebilirse insan bu özelliklerinden dolayı meleklerden üstün bir hale ulaşır. Aksi halde aklî, şehevî ve gadabî kabiliyetlerinin ifrat ve tefrit hallerine düşmesi ile dengelerinin bozulması, insanın da bozulmasını netice verir ki, hayvan ve cemadattan aşağı bir derekeye sukut eder. Şeytan ise bu dengeyi bozmak için insana musallat edilmiş, insanın imtihanına sebep olması hikmetiyle yaratılmıştır.

S.6. Melek olmadığı anlaşılan İblis’in mahiyeti nedir?
C.6. ’Meleklere: ’Adem’e secde edin’ demiştik. İblis’ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi. Rabbinin buyruğu dışına çıktı. Ey insanoğulları! Siz Beni bırakıp onu ve soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar size düşmandır. Kendilerine yazık eden zalimler için bu ne kötü değişmedir!’20
’Cinleri de hâlis ateşten yarattı.’21
Bu ayetlerde ifade edildiği gibi şeytan cinlerdendir. O kendi sözlerinin de geçtiği ayette (7/12) ve yukarıdaki Rahmân suresinde geçen ayette ’cânn’ kelimesi özel isim olarak alındığı zaman ifade eder ki: ’Cinlerin atası İblis dumansız hâlis ateşten yaratılmıştır.’
Ayette onun hem halis ateşten yaratıldığı, hem cinlerden olduğu, hem de zürriyetinin bulunduğu ifadesi de meleklerden olmadığının göstergesidir.

S.7. Şerrin tâ kendisi olan şeytanların yaratılması ve ehl-i imana musallat olmaları ve onların yüzünden çok insanlar küfre girip Cehennem’e girmeleri, gayet müthiş ve çirkin görünüyor. Rahman, Rahîm olan Allah Teâlâ’nın rahmet ve cemali, bu hadsiz çirkinliğin ve dehşetli musibetin husulüne nasıl müsaade ediyor ve nasıl cevaz gösteriyor?
C.7. Şeytanın vücudunda cüz’î şerler ile beraber bir çok makasıd-ı hayriye-i külliye ve kemalât-ı insaniye vardır. Evet bir çekirdekten koca bir ağaca kadar ne kadar mertebeler var; mahiyet-i insaniyedeki istidatta dahi ondan daha ziyade meratib var. Belki zerreden şemse kadar dereceleri var. Bu istidadatın inkişafatı, elbette bir hareket ister, bir muamele iktiza eder. Ve o muameledeki terakki zenbereğinin hareketi, mücahede ile olur. O mücahede ise, şeytanların ve muzır şeylerin vücuduyla olur. Yoksa, melaikeler gibi insanların da makamı sabit kalırdı. O halde insan nev’inde, binler enva’ hükmünde sınıflar bulunmayacak. Bir şerr-i cüz’î gelmemek için bin hayrı terketmek, hikmet ve adalete münafîdir. Çendan şeytan yüzünden ekser insanlar dalalete giderler. Fakat ehemmiyet ve kıymet, ekseriyetle keyfiyete bakar, kemmiyete az bakar veya bakmaz. Nasıl ki bin ve on çekirdeği bulunan bir zât, o çekirdekleri toprak altında bir muamele-i kimyeviyeye mazhar etse; ondan on tanesi ağaç olmuş, bini bozulmuş. O on ağaç olmuş çekirdeklerin o adama verdiği menfaat, elbette bin bozulmuş çekirdeğin verdiği zararı hiçe indirir. Öyle de: Nefs ve şeytanlara karşı mücahede ile, yıldızlar gibi nev’-i insanı şereflendiren ve tenvir eden on insan-ı kâmil yüzünden o nev’e gelen menfaat ve şeref ve kıymet, elbette haşerat nev’inden sayılacak derecede süfli ehl-i dalaletin küfre girmesiyle insan nev’ine vereceği zararı hiçe indirip göze göstermediği için, rahmet ve hikmet ve adalet-i İlahiye, şeytanın vücuduna müsaade edip tasallutlarına meydan vermiş.22

S.8. İnsanın yaratılış hikmeti ve gayesi nedir?
C.8. ’Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.’23 ayetinde ifade edildiği gibi, Allah Teâlâ’ya kulluktur. İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi; Hâlık-ı Kâinat’ı tanımak ve ona iman edip ibadet etmektir.24 İnsanı bu gayeye ulaştıracak vasıtası ise; onun diğer mahlukattan üstünlüğüne sebep olan ilim nimetidir. İlimlerin içinde ise, İsim ve Sıfatlarıyla Allah Teâlâ’yı tanımaya, yakîn ile varlığını ve birliğini tasdik etmeye vesile olan ilimler, insana en lazım ilimlerdir. İnsan bu ilimleri taallüm ederek ve bunların gerektirdiği ihlas ile amel ederek yaratılış hikmeti ve gayesine ulaşabilir.

S.9. İnsanın halife kılınmasının hikmeti ve gayesi nedir?
C.9. ’Muhakkak ki (Ey Davud) biz seni yeryüzünde halife yaptık; öyleyse sen, insanlar arasında hak ile hükmet…’25 ayetiyle te’kid edilmekte olan mânâ şudur ki: Halife, Allah’ın mükellef kulları arasında hükmetme hususunda yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Bu görüş ise, İbn Mesûd, İbn Abbas ve Suddî’den rivayet edilmektedir.26
Cenab-ı Hakk’ın Arz’ında beşerin halife olması, Allah’ın hükümlerini icra ve kanunlarını tatbik etmesi içindir. Bu ise, tam bir ilme mütevakkıftır. Ve keza birinci âyette kelâmın sevkiyatı iktizasınca şöyle bir takdir olacaktır: Âdem’i halketti, tesviye etti, cesedine nefh-i ruh etti, terbiye etti, sonra esmayı talim etti ve hilafete namzed kıldı. Sonra vakta ki Âdem’i melaikeye tercih etmekle rüchan mes’elesinde ve hilafet istihkakında ilm-i esma ile mümtaz kıldı; makamın iktizası üzerine, eşyayı melaikeye arz ve onlardan muarazayı taleb etti; sonra melaike aczlerini hissetmekle Cenab-ı Hakk’ın hikmetini ikrar ettiler.27

S.10. Hz.Âdem’in topraktan yaratılmaya başlamasından, hayat ve ruh sahibi tam bir canlı insan haline gelmesinde kadar Kur’an’da bahsedilen aşamalar28 nelerdir?
C.10. Hz. Âdem’in toprak halinden itibaren bir insan görünümünde şekillendirilmesi ile maddi anlamda yaratılmasında geçirmiş olduğu maddi aşamalar diyebileceğimiz bu aşamalar şöyledir:
Toprak,29 çamur,30 yapışkan çamur,31 süzülmüş çamurun özü,32 şekillendirilebilen kokulu kara çamur ve bunun kuruması sonucu oluşan kuru balçık,33 kuru balçığın güneşte veya ateşte pişmiş hali olan pişmiş balçık yani çömlek ve kiremit gibi katılaşmış kildir.34
Hz. Âdem’in buraya kadar özetlenen, çamurdan şekillendirilmesi diyebileceğimiz bu safhalardan sonra, ’Gerçekten insanın35 üzerinden öyle bir zaman geçti ki, o vakit insan anılan bir şey değildi.’36 ayeti ilk yaratılan insanın cansız maddi bedeninin daha doğrusu çamurdan yapılmış, cansız heykeli diyebileceğimiz vücudunun yaratıldıktan sonra bir süre beklediği veya üzerinden belli bir zamanın geçtiği fakat henüz can veya ruh verilmediği için ’insan’ ismiyle anılmadığı anlaşılıyor.
Hz. Âdem buraya kadar bahsedilen hale geldikten sonra insan, hayatlı, canlı ve tam bir insan haline getiren suretinin (özellikle alameti farikası olan simasının) verilmesi,37 tesviye edilmesi,38 manevi cevherlerin (şehevî, gazabî kuvveler vs.) ve ruhun verilmesi39 gibi safhalardan geçmiştir.
2- İlk İnsanın Eşinin Yaratılması
Kur’an’da ilk insan Hz. Âdem’in eşinin yaratılışı hakkında Hz. Âdem’in yaratılışı kadar detaylı bilgilere yer verilmemiştir. Fakat tespit edebildiğimiz beş ayetten dördünde birbirine benzer ifadelerle, insanların bir nefisten yaratıldığı ve eşinin de bundan yaratıldığı anlamı mevcuttur. (نَفْسٍ وَاحِدَةٍ) ifadesi bazı müfessirler ve çağdaş yorumcular tarafından farklı mânâlarda yorumlansa da, burada dört farklı ayetten anlaşılan ağırlıklı mânâ ilk insanın eşinin yaratılmasını ifade ettiği için konumuzun fazla detaylanmaması için kısaca ilgili ayetleri aktardıktan sonra izahını yapmaya çalışıp diğer konu başlığına geçeceğiz.
يَآ اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ
’Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının…’40
وَهُوَ الَّذ۪يٓ اَنْشَاَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ
’O ki, sizi bir tek nefisten (Âdem’den) yaratandır.’41
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ اِلَيْهَاۚ
’Sizi bir tek candan (Âdem’den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur.’42
خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا
’Allah sizi bir tek nefisten (Âdem’den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı.’43
Ayetlerde geçen (نَفْسٍ وَاحِدَةٍ) ile ilk akla gelen ’bir nefis’ mânâsıdır. Kur’an’da nefis kelimesi genelde insana bakan yönü ile ’kendi’ anlamında kullanılmaktadır. Veya mürekkeb bir bütün olarak, tam bir varlığı temsil eden bir kelimedir.44 Örneğin; Fecr suresi 27. ayette geçen ’Ey mutmain olmuş nefis’ ifadesindeki ’nefis’ kelimesinin burada bir kişiyi temsil etmesiyle ’bir şahıs’ veya cennete girecek bir şahıs için kullanılmasıyla ’bir insan’ mânâsı ağırlık kazanır. Bir başka örnek de Şems suresi 7. ayette geçen ’Nefse ve onu düzenleyene yemin olsun ki’ ifadesindeki ’nefis’ kelimesidir. Bu ayette geçen ’nefs’in tesviye edilmesi’, önceki bölümde bahsi geçen ’onu tesviye ettiğimde’45 mânâsı ile aynıdır ki ilk yaratılan insan için kullanılması da oldukça manidardır. Sonuç olarak ayetler ışığında yaptığımız izahlarla ’nefis’ kelimesine ’canlı bir insan’ olarak mânâ verilmesi yerindedir. Yani ilk insanın eşinin yaratılmasının keyfiyeti hakkında Kur’an’ da daha fazla açıklama olmasa da bu izahlarla onun ilk yaratılan insan Hz. Âdem’den yaratıldığı sonucuna ulaşmaktayız. ’Havva’ ismini hadislerden öğrendiğimiz Hz. Âdem’in eşinin, Hz. Âdem’den nasıl yaratıldığı konusunda hadislerde bazı izahlar mevcuttur.46
Netice olarak diyebiliriz ki, Allah Teâlâ bir şey yaratmak dilediğinde O’nun emri, ’Ol’ demekten ibarettir. Öyle ise Hz. Âdem’in topraktan yaratılması gibi, eşinin de ondan yaratılması kudret-i İlahi’ye noktasında gayet mâkuldür. Ayetlerin zâhirînde ise bu mânâ mevcuttur ve dört ayrı ayette tekrar edilmiştir. Öyle ise, Hz. Âdem’in eşi Havva, O’ndan yaratılmıştır.

3- İnsanın Rahimde Yaratılışı ve Safhaları
Hz. Âdem ve Havva’dan sonra başlayan insanın yaratılış süreci, Rabbimiz Allah Teâlâ’nın bizleri ve bütün insanları da (Hz. İsa’nın yaratılışı hariç) yaratmış olduğu yaratılış şeklidir ki Kur’an’da bu yaratılışın nasıl olduğuna dair birçok ayet mevcuttur.
’Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız…’47
Bu ayette hem insanın ilk yaratılışına değinilmekte, hem de insanın anne rahminde yaratılış safhaları detaylı bir şekilde ifade edilmektedir. Burada dikkat çeken nokta ayetteki aşamaları açıklayan ifadelerdir. Yani ’...Ve yine sizi bir nutfeden48 alakaya49, alakadan mudgaya50, sonra belli belirsiz bir et parçasına çevirip yaratmakla size kudretimizin işaretlerini gösteriyoruz.’ Evet, bu ifadelerle şimdi embriyoloji bilimi sayesinde keşfedilen insanın rahimde yaratılış aşamalarıyla hayret edilecek derecede uyumludur.
İnsanın rahimde yaratılışı konusu hakkında daha birçok ayetler vardır. Bunların modern embriyolojideki keşiflere uygunluğunu dipnotlarda açıklamaya çalıştık. Bu konu başlı başına bir tez konusu olduğu için konumuzu burada noktalıyoruz. Son olarak yine rahimde yaratılışa ve aşamalarına dikkat çeken Mü’minun suresi ayetleri ile konumuzu bitiriyoruz.
’Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp çıkarılmış) bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getirdik. Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.’51


(Endnotes)
1 ALTUNBAŞ Yusuf, Kur’an’da İnsanın Yaratılışı ve Evrim Teorisi, Yüksek Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sivas, 21.06.2006, s. 131; HENRY Morris, Yaratılış Modeli, Çev. Adem Tatlı, Ankara1985, s. 21.
2 YILDIRIM Duran Ali, Kur’an’a Göre İnsanın Yaratılışı, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2001, s. 64; YALÇIN Cavit, Evrim Teorisi, Vural Yayınları, İstanbul 1996, s. 26.
3 el-Bakara, 2/30.
4 Âyette geçen ’Halife’ kelimesinin mânâsı ise, ’Gidenin yerine gelen’ demektir. Bu hususta başka bir âyette şöyle buyrulmaktadır. ’Sonra da sizi o nesillerin ardından, ne yapacağınızı görme­miz için yeryüzünde Halifeler kıldık.’ (Yûnus, 10/4) (Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Taberi Tefsiri, Hisar Yayınevi: 1/163-176)
5 جَاعِلٌ kelimesinin, خَالِقٌ kelimesine tercihen zikri: Melaikenin medar-ı şübhe ve mûcib-i istifsarları, halk ve icad fiili değildir. Zira vücud hayr-ı mahzdır, halk Allah’ın fiilidir, Allah’ın fiili lâ yüs’eldir. Ancak melaikeyi şübheye davet eden ve istifsarlarına mûcib olan ca’l’dir. Yani Cenab-ı Hakk’ın beşeri Arz’ın tamirine tahsis etmesidir. (B. Said Nursi, İşarat’ül İ’caz, DİB. Yay., Ankara 2015, s. 646)
6 Melaikenin اَتَجْعَلُ ile yaptıkları istifhamdan maksad, ca’le itiraz, ca’li inkâr etmek değildir. Çünki Cenab-ı Hakk’ın fiillerine itiraz etmeye ismetleri mânidir. Ancak ca’lin sebebi mahfî olduğundan, taaccüble sebeb ve hikmetini sormuşlardır. (S. Nursî, a.g.e., s. 646)
7 Hilafeti irade edilen ve Âdem ismiyle tesmiye edilen Küre-i Arz’ın sahibi şahs-ı ma’huddur. İsminin tasrihi, teşrif ve teşhiri içindir. (S. Nursî, a.g.e., s. 664)
8 el-Hicr, 15/26-27.
9 Abdullah b. Abbâs’tan nakledilen bir görüşe göre, Hz. Âdem daha önce yeryüzünde yaşayan ve orada bozgunculuk çıkardıkları için yok edilen cinlerin yerine yeryüzünde halife olarak yaratılmıştır. Dehhâk, Abdullah b. Abbâs’ın şunları söylediğini rivayet etmiştir: ’Yeryüzünde ilk yaşayan cinlerdi, onlar ora­da bozgunculuk çıkardılar, kan döktüler ve birbirlerini öldürdüler.’ (et-Taberî, a.g.e., 1/163-176)
10 Âl-i İmrân, 3/59.
11 es-Secde, 32/6-7.
12 Fahruddîn er-Râzî, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları, Secde suresi, İnsanın yaratılışı (12), 18/200.
13 İmam Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân, Secde suresi (9), Buruç Yayınları: 13/575-577.
14 el-A’râf, 7/12.
15 el-İsrâ, 17/61.
16 Âl-i İmrân, 3/33-34.
17 el-Bakara, 2/31-33.
18 el-Bakara, 2/34.
19 S. Nursî, a.g.e., s. 658.
20 el-Kehf, 18/50.
21 er-Rahmân, 55/15.
22 Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, DİB Yay., Ankara 2015, s. 71.
23 ez-Zâriyât, 51/56.
24 Bediüzzaman Said Nursî, Şualar, DİB Yay., Ankara 2015, s. 100.
25 Sâd, 38/26.
26 er-Râzi, a.g.e., 2/244.
27 S. Nursi, İşarat’ül İ’caz, s. 662.
28 وَقَدْ خَلَقَكُمْ اَطْوَارًا (Nûh, 71/14) ’Oysa sizi merhalelerden geçirerek yaratmıştır.’ ayeti bu aşamalara işaret eder.
29 Rûm, 30/20.
30 es-Secde, 32/7.
31 es-Sâffât, 37/11.
32 el-Mu’minûn, 23/12.
33 el-Hicr, 15/26.
34 er-Rahmân, 55/14.
35 Âyet-i kerimede zikredilen ’İnsan’ Katade’ ye göre Hz. Âdem’dir. İnsanın üzerinden geçtiği beyan edilen zamanın ne kadar bir süre olduğu hakkında bazılarına göre belli olmayan uzun bir süre, bazılarına göre 40 yıl, İbni Abbas’a göre üç ayrı aşamada 40’ar yıldan yüz yirmi yıl geçmiş olmalıdır. Bun­lara göre Hz. Âdem çamurdan, insan şeklinde veya suretinde yaratıldıktan sonra kendisine ruh üfleninceye kadar belli bir zaman geçmiştir. İşte bu süre zarfında insanın bu cansız olan halinin, anılmaya değer bir varlık olmadığı zikredilmiştir. (et-Taberi, a.g.e., 8/513-514)
36 el-İnsân, 76/1.
37 el-A’râf, 7/11.
Bu ayetteki tasvir anne karnındaki tasvir mânâsında değildir . Şöyleki: ’Celalim hakkı için, sizi yarattık’ buyruğu, ’Babanız Âdem’i yarattık...’ manasında; ’sonra size suret verdik’ buyruğu da, ’Âdem’e suret verdik’; ’sonra da meleklere, ’Adem’e secde edin’ dedik’ manasındadır. Bu, Hasan el-Basrî ile Yusuf en-Nahvî’nin görüşüdür ki, tercihe şayan olan görüş de budur. Zira meleklere, Hz. Âdem’e secde etmelerine dair emir, Hz. Âdem (a.s)’in yaratılıp O’na şekil verilmesinden sonradır, ama bizim yaratılıp şekillenmemizden ise önce­dir… (er-Râzî, a.g.e., 10/298)
38 el-Hicr, 15/29.
Ayetteki, ’Onun yaratılışını bitirdiğim zaman’ ifâdesi ile ilgili görüşlerden birisi: Bu, ’Onun bedeninin cüzlerini, yaratılışının tam, mutedil ve düzgün olması, unsurlarının da tam tenasüb ve uyum içinde bulunması ile düzelttiğim, düzenlediğim zaman’ demektir. (er-Râzi, a.g.e., 14/94)
39 Sâd, 38/72.
40 en-Nisâ, 4/1.
41 el-En’âm, 6/98.
42 el-A’râf, 7/189.
43 ez-Zümer, 39/6.
44 Mürekkeb olan varlıklar da kısımlara ayrılıp, bunların en kıymetlileri de, nefis, yani can sahibi olan varlıklardır. (er-Râzi, a.g.e., 23/168)
45 Sâd, 38/72.
46 Bu rivayetlerden biri şu şekildedir: Ebû Hureyre (r.a)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Kadınlara karşı (hayırlı) olmanızı tavsiye ederim. (Bu tavsiyemi tutun!) Zira kadın, eğe kemiğinden yaratılmıştır. Bu kemikte en eğri şey (kısım) üst tarafıdır. Eğer sen onu doğrultmaya kalkarsan onu kırarsın. Onu (kendi hâline) bırakırsan eğri kalmaya devam eder. Öyleyse size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasiyet ederim.’ (Buhârî, Ehâdîsu’l-Enbiyâ, 2)
47 el-Hac, 22/5.
48 Arap lisanında ’nutfe, azar azar akmak, sızmak ve damlamak’ manalarına gelen NTF kökünden türetilmis bir isimdir. Berrak su, damla meni, nutfeyi ifade etmek için kullanılan tabirlerdir.(Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât Fî Ğârîbi’l-Kur’an) Ayrıca yapılan araştırmalar sonucunda nutfenin üç çeşidinin olabileceği ifade edilmiştir. Bunlar:
a. Erkek Nutfe: Erkeklik bezi olan husyenin salgıladığı meni sıvısı ve içinde bulunan spermlerdir.
b. Dişil Nutfe: Kadın yumurtalığının ayda bir salgıladığı yumurtacıktır.
c. Karışık Nutfe (Nutfetun -emşâc): Sperm ile onun döllediği yumurtacık karışımıdır. (Fertilized ovum) (Muhammed Ali Bar), (ALTUNBAŞ Yusuf, Kur’an’da İnsanın Yaratılışı ve Evrim Teorisi, s. 98.)
49 Modern embriyolojinin tespit ettiği bu oluşum, Kuran’da ’asılıp tutunan’ anlamına gelen, deriye yapışıp kan emen sülükler için de kullanılan ’alak’ kelimesiyle 14 yüzyıl önceden mucizevi bir biçimde bildirilmiştir. Erkekten gelen sperm ve kadındaki yumurta birleştiğinde, doğacak bebeğin ilk özü de oluşmuş olur. Biyolojide ’zigot’ olarak tanımlanan bu tek hücre, hiç zaman yitirmeden bölünerek çoğalacak ve giderek küçük bir ’et parçası’ haline gelecektir. Ancak zigot bu büyümesini boşlukta gerçekleştirmez. Rahim duvarına asılıp tutunur. Sahip olduğu uzantılar sayesinde toprağa yerleşen kökler gibi, buraya yapışır. Bu bağ sayesinde de, gelişimi için ihtiyaç duyduğu maddeleri annenin vücudundan emebilir. (Prof. Dr. Keith L, Moore, Discover Islam, The Developing Human, Clinicolly Oriented Embryology, WB, Saunders, Company, Canada, 1983)
50 Kuran anne rahminde geçirdiğimiz ’asılıp tutunma’ (alaka) aşamasından sonra ’bir çiğnemlik et’ (mudga) aşaması geçirdiğimizi söyleyerek bir mucize daha sergilemektedir. Gerçekten de anne rahmindeki embriyo hem ufaklığından, hem de kemiklerin daha ileride oluşacak olmasından ötürü bir çiğnemlik et görünümündedir. Ayrıca ilginçtir ki embriyo, anne karnında geçirdiği belli bir aşamada üzerinde diş izleri varmış gibi bir şekle sahiptir. Bu yüzden Kuran’da ’bir çiğnemlik et’ aşaması geçirdiğimizin söylenmesi çok yerinde olan mucizevi bir anlatımdır. ’Bir çiğnemlik et’ tabiri Hac Suresi 5. ayette ’kısmen belli, kısmen belirsiz bir çiğnemlik et parçasından’ yaratıldığımız söylenerek geçmektedir. Gerçekten de bu aşamada embriyo gözle görülecek kadar belli, detayların anlaşılamayacağı kadar belirsiz bir büyüklükte olduğundan, ’kısmen belli, kısmen belirsiz’ tabiriyle uyum içindedir. İnsanın baş, gövde, ayak, iç organlar gibi ayrı vücut bölümlerinden bir kısmı belli olmaya başladığı, bir kısmı ise belli olmadığı için de bu aşama için ’kısmen belirli, kısmen belirsiz’ tabirinin geçmesi çok uygundur. Kuran’da ’bir çiğnemlik et’ diye bahsedilen dönem hakkında şunları söylemektedir: ’Söz konusu ayetlerin ne demek istediğini, bu dönemdeki embriyoyu incelediğimiz zaman hayretle öğrendik. Çünkü embriyo 28 günlükken üzerinde tesbihimsi bir yapı meydana geliyor ve bunlar görünüş olarak aynı diş izlerine benziyordu. Bu dönemdeki embriyonun plastikten bir modelini yaptık ve onu çiğneyerek üzerinde diş izlerimizi bıraktık. Ortaya çıkan manzara incelediğimiz aşamadaki embriyoya olağanüstü derecede benziyor ve Kuran’ın insan embriyosundan neden bir çiğnemlik et olarak bahsettiğini çok güzel açıklıyordu.’ (Prof. Dr. Keith L, Moore, Discover Islam , The Developing Human, Clinicolly Oriented Embryology, WB, Saunders, Company, Canada, 1983)
51 el-Mu’minûn, 23/12-14.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.