Özlenen Rehber Dergisi

171.Sayı

OCAK SÖN(DÜRÜL)MEYECEK

Abdunnasir KIMIŞOĞLU Özlenen Rehber Dergisi 171. Sayı
Müslümanlar olarak batının zararlı etkileriyle karşı karşıyayız. Bu etkileşim gücümüz nispetinde bizleri ya etkilemekte ya da bizlerin baskısı üstün gelmektedir. Bu, güç meselesidir. Güçlü olan zayıf olana tahakküm eder düşüncesiyle hareket edeceksek eğer ve yazımızı da bu minvalde ele alarak yazacaksak; şunu itiraf etmek zorundayız ki kültürümüz ve yaşantımız batının zehirli propagandası altındadır. Bu propagandayı da hızlandıran ve bunun tetikçiliğini yapan nice etken de cabası…

Bizleri var olma yolunda yoğuran ve olduran üç çatı kavramımız (baba ocağı, ilim ocağı ve peygamber ocağı) olan değerlerimiz, kültürel emperyalizmin kıskacında ıstırap içerisindedir. Her koldan ve her yoldan saldırı altında olan bu üç ocağımız söndürülmeye ve yok edilmeye çalışılarak bizleri yok etmek veya asimile etmek istemektedirler. Bu yok etmek isteyenler ise bizleri savaş meydanlarında yenemeyen ’kimi Hindu kimi yamyam kimi bilmem ne bela’ olan bütün batı ve onun aveneleridir.

Bu yok etme girişimi, batının çok doğal bir eylemidir. Ve maddeci bir dünya görüşüne sahip olan batı için bu anormal de değildir. Tarih boyunca Haçlı Birliklerini düzenleyiptarih sayfalarına istila, işgal ve tecavüz gibi nahoş izler bırakan bu misal batının eseridir.

Günümüzde Müslümanları, özellikle de ülkemizdeki ilim-irfan bağıyla kenetlenmiş Anadolu insanının bu manevi gücünü ve aile yapısını kırmak için türlü desise ve tuzaklarla büyük oyunlar oynanmaktadır. Anne evden soğutulmaya, baba itibarsızlaştırılmaya ve çocukda anne baba kontrolünden uzaklaştırılıp ne idüğü belirsiz kişilerin zehirli fısıltılarıyla mankurtlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Aile ve ahlak yapımıza tamamen zıt olan her türlü tv programlarını, film ve dizileri, oyun ve eğlence gibi her türlü rezaleti içerisinde barındıran bu medya, cemiyet hayatımızın merkezi olan ’aile’ yapımıza daima zarar vermekte ve onun içerisini boşaltmaktadır.

Bir diğer tehlike altında olan ocağımız da ilim ocağımızdır. Bizler kitap ve kalemle Müslüman olduk. İlimle İslamiyet’i tanıyıp kalemimizi kılıç bildik. Medeniyetler kurduk ve bu medeniyetler kitap-kalem medeniyeti oldu. İlmi ve irfanı geliştirmede büyük başarılara vesile olduk. Tüm bunları bizler sütunu kalem, izi mürekkep ve çatısı kitap olan medrese müessesesiyle başardık. Âlimin kaleminden damlayan bir damla mürekkebi şeref bildik. İlmi irfanla müzeyyen kılıp evvela gönüller fethettik. Lakin böyle bir eğitim müessesesi çok bulandırıldı, sulandırıldı ve nesli eğit(e)mez oldu. Medrese / Fakülte / Tedrisat / Maarif olan eğitim ve öğretim müessesemiz de ilim irfan hikmet gibi ana merkezlerinden uzaklaşmaktadır. Nesiller bir buhran içerisinde ve ezberci bir sistemle tabir yerindeyse heba edilmektedir. Bu büyük bir tehlikedir.
Özellikle dikkat çekmek istediğim bir mesele de şudur: Okuyan ilim, bilim, fikir üretebilen beyinler ise ya bir şekilde maddeci ideolojiler arasına çekilip bilimden uzaklaştırılıyor ya da beyin göçüne zorlanıp bir şekilde okuyan, üreten kesim etkisiz kılınmaya çalışılıyor. Elbette ki istisnalar kaideyi bozmuyor. Ve bu hâl de ilim ocağımızın yanan ateşini zayıflatıyor.
Sonuncu olan ocağımız ise peygamber ocağımızdır ki bu ocağın her bir ferdine, peygamber (s.a.s) efendimizi temsilen ’Mehmetçik’ vasfı verilmiştir. Peygamberimizin davasını dava edinen bu ocak en az iki asırdır darbe üstüne darbe almıştır. İçerisinde hainler büyük yer işgal etmiştir. Ordunun emir komuta zincirine sızıp büyük rütbeler alabilmişlerdir. Devletimizin ve ordumuzun içerisinde düşman devletlere/ordulara casusluk yapanlarda olmamış değildir. Gönül coğrafyamızda hatta dünyanın her neresinde bir mazlum varsa yunusvari bir şiarla yardım elini uzatabilen Mehmetçiğimiz muhalifleri ve istemeyenleri tarafından zaman zaman işgalci olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Mehmetçiğimiz, mazlumları katleden ve medeniyetleri yok eden bir işgal ordusu olarak dünyaya servis edilmeye çalışılmaktadır.

Netice itibariyle bütün bu tehlikelerin ve bizi asimile/yok etmek isteyenlerin niyetlerini, oyunlarını, tuzaklarını bildiğimiz ölçüde bu oyunlara ve tuzaklara düşmeyiz. Daha tedbirli ve temkinli davranırız. Aileyi muhafaza eder, ilmi irfanla müzeyyen kılar ve peygamber davasını dava edinen Mehmetçik ordumuzun her dem duacısı oluruz.

Milli, manevi, ahlaki ve vicdani her bir değerimizi muhafaza ve müdafaa etmede daha gayretli olmak zorundayız. Bu her bir şahsın en önde gelen mesuliyetidir. Medeniyetimizi ve mukaddesatımızı ayakta tutan bu üç ocağımız bizlerin hem maddi hem de manevi kalkanı, muhafızıdır. Bu kalkanı deldirdiğimiz zaman zararın tesir gücü azımsanmayacak kadar şiddetli olacaktır/oluyor da.

Bu ocak sönmeyecek elbette. Ama bizler şuurlu ve uyanık olduğumuz müddetçe. Öz hasletlerinden uzaklaşanların tarih sayfaları arasında nasıl da silinip gittiğini bilenlerimiz az değildir.

Aileyi yıkmaya çalışan TV ve medya, ilmi maariften uzaklaştırıp maddeci bir bilgi hamalı yapmaya çalışan türlü programlar ve zalime korku, mazluma ümit olmayı kendisine şiar edinen ordumuzu da işgalci olarak göstermeye kendisini adayan her türlü odak, yapı, dernek, vakıf, örgüt, parti, loca; tarih boyunca varlığını devam ettiren değerlerimizin bu yüce ahlaki şiarı karşısında kendisini yenilmiş bulacaktır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.