Özlenen Rehber Dergisi

170.Sayı

ÜÇ ŞUBELİ OCAĞIMIZ

Abdunnasir KIMIŞOĞLU Özlenen Rehber Dergisi 170. Sayı
ÜÇ ŞUBELİ OCAĞIMIZ
Tarih boyunca bizi biz yapan değerlerimiz vardır. Bu değerlerimizi kendisinde cem eden en önemli kavramlardan birisi de ’ocak’ kavramıdır. Çünkü bu kavramla şunları ifade ederiz: Hanemizi, ailemizi, vatanımızı, ordumuzu, inancımızı, müesseselerimizi…
Asırlar boyunca Türk Milleti olarak İslamiyet’in sancaktarlığını yapan bizler, bu hizmet ve görev şuurunu ’ocak’ dediğimiz değerin mana âleminden almaktayız. Ki bu ocak bizlere şuur vermekte, bizleri beşikten alıp kabre indirene kadar eğitmekte; mesuliyet, adalet ve merhamet duygularıyla donatmaktadır.
Bu ocak bizleri birik, beraberlik ve kardeşlik hukuku içerisinde bir binanın tuğlaları olarak ifade edilen düşüncenin ruh deryasında eğitmektedir. Zalime dur diyebilecek yavuzu, mazluma da el uzatabilecek yunusu büyüten bir müessesedir.
Bu müessesenin üç büyük şubesi vardır ki bunlar bizleri daima sırat-ı müstakimde sebat ettirmek isteyen ve varlığımızı muhafaza ve müdafaa etmeye amil olan şubelerdir.
Bunlar: BABA OCAĞI – İLİM OCAĞI – PEYGAMBER OCAĞIDIR.
İşte bu üç ocaktan baba ocağı ailedir, ilim ocağı maariftir ve peygamber ocağı da ordudur. Ailemiz ferdi yetiştirir, maarifimiz cemiyeti şekillendirir ve ordumuzda bütün bu iki değerimizin sağlam hareket edebilmesi için dâhili ve harici tüm tehlikelere karşı kalkan vazifesi görür.
Millet olarak bu üç ocağı sağlam ve güvende tutabildiğimiz kadar hayatta başarılı olabilmişizdir. Şahsın şahsiyetli, haysiyetli vekarakterli; cemiyetin merhametli, adaletli ve mesuliyet duygusuna hâkim olduğu zaman, dünyada söz hakkına sahip olmuşuzdur. Çünkü şahsın ve cemiyetin bu sıfatlarla donatılması nazarda basiret, yaşamda feraset, ömürde fazilet ve dareynde saadettir.
Her üç şubeyi de özetle ele aldığımız zaman göreceğiz ki dünyada daima adalete ve merhamete vesile olan yüce milletimiz ve devletimiz, bu hasletini kendisini milli, manevi, ahlaki ve vicdani değerlerinin ruh ve şuur ateşinde pişiren ocağa borçludur.
Baba ocağı, cemiyetimizin içerisinde mahremiyete en çok dikkat edilen en küçük aile müessesedir. Anne ve babanın gözetiminde başlayan nesillerin varlığı cemiyete adam yetiştirmenin ilk basamağıdır. Aileden maksat cemiyet hayatımızın ve nesebin sağlığını muhafaza etmektir. Kişi aile içerisinde fert olmaktan çıkıp cemiyet hayatının bir parçası durumuna gelir. Ve bir hüviyete bürünür. Bu hüviyeti kazanma da aileden başlayıp cemiyete doğru genişlemektedir. Çünkü aile laboratuvardır, okuldur, medresedir, kaledir, merkezdir, mescit ve cephedir. Bu yüzdendir ki kişiyi ve nesilleri en güzel şekilde eğiten, donatan, şekillendiren ve İslami hüviyet kazandıran en önemli müessesedir.
İlim ocağı diye tabir ettiğimiz müessesede maarifimizdir. Öğretimden ziyade eğitimin söz hakkına sahip olduğu bir mekteptir. Bizlerde ilim elde edilen bilgiyi ilim seviyesine çıkarmak ve bu ilimle hakka mihman, bâtıla engel olmaktır. Hele hele ki günümüzde teknoloji ve bilgi kaynaklı yapılan tahrifat ve tahribatlara karşı daha zinde bir ilim gücüyle var olmak zorundayız. İlim ocağımızın membaı kitabî olmaktır. Kitabın olduğu yerde ilim, irfan, hikmet, fikir ve tefekkür vardır. Cehaletin ve kuru laf ebeliğinin yaşam hakkı elde edemeyeceği bir müessesedir. Bizler tarih boyunca ilim ocağımızda maarifimizle daima kültür, sanat, edebiyat, ilim, estetik, üretim ve teknolojiye kafa yordukça başarılı olduk. Bu ocağımız fen bilimleri ve sosyal bilimler yanında dini bilimlerin de sunulduğu gerçek bir maariftir. Böyle bir dengenin varlığı insanı ne materyalist yapar ne de teknolojiye sırtını dönen bir şaşkın. Aksine fen, sosyal ve dini ilimlerin ihata ettiği kâinatı anlamaya çalışan insanı âlim ve ârif yapar. Bu yüzdendir kitarih boyunca kurmuş olduğumuz bütün Türk-İslam medeniyet(ler)inin temelinde kitabî bir ruh ve şuur vardır.
Peygamber ocağı milletimizin tüm ordu-millet anlayışı içerisinde tarihi süreçle gelişen bir tabiridir. Bu ocakta Muhammedî davayı kendisine dava edindiği için ordumuzun her bir askerine ’Mehmetçik’ denilmektedir. Bu vasıf sadece dünya Müslümanları arasında asırlar boyu İslamiyet’ehizmet etmiş olan Türk ordusuna verilen bir vasıftır. Bu vasıf ordumuzun en yüce şerefidir. Çünkü bu ordunun menzili daima i’la-yıkelimetullah ve nizam-ı âlem mefkûresidir.İşte bu yüzden de bizler askeriyeye peygamber ocağı demekteyiz. Çünkü bu ocakta eğitilen donanımlı hale gelen cengâver askerimiz tarih boyunca mazlumun ümidi, zalimin de korkulu rüyası haline gelmiştir. Asya bozkırlarından çıkıp Viyana önlerine varan uzun bir yolculuğun davasını sürdürmüştür. Malazgirt’leAnadolu’ya dayanıp, Niğbolu’yla haçlıları durdurmuş, Mohaç’lakrallıklarıdevirmiş, Preveze’yle haçlıyı sularda boğmuş, büyük fetih 1453’le çağlar değiştirmiş; Afrika’ya, Balkanlara, Avrupa’ya, Kafkasya’ya, Kırım’a, Arabistan’a at koşturmuş dualı bir ordudur bu. Sarıkamış’tadonmuş, Yemen’de yanmış, Çanakkaleve Kut-ülAmare’de başarılı olmuş gazi bir ordudur.Sevr gibi bir idam fermanını yırtıp atarak milli mücadeleyi başlatıp Anadolu’yu işgalden kurtarmış, çınar kadar köklü fidan kadar genç Cumhuriyeti kurmuştur. Birçok badireler atlatmasına rağmen dün Kıbrıs Harekâtı yapmış; bugün ise Afrin, Zeytin Dalı ve Pençe harekâtlarıyla vatan müdafaası için cephede taarruzdadır.
Netice itibariyle bu üç şubeli ocak, millet ve devletçe daima bizleri kuvvetli ve kudretli kılmıştır. Var olabilmemizin temelinde aile, maarif ve ordu anlayışının inşa edici özelliği yatmaktadır. Dünya siyasetinde var olacaksak bu üçüne dikkat etmemiz gerekir. Dünya genelinde insanoğluna söz söyleyeceksek bu üçlü ocağın ilham kaynağında tesirli ve etkili cümle kurabilecek donanımda olabilmeliyiz. Zulme dur diyebilmek için bu üç ocağımızı kuvvetli kılıp, sesimizi gür seda olarak zalimlerin korkulu rüyası haline getirebilmeliyiz. Ve tüm mazlumlara el utabilmek için de ayrıca yine bu üç ocağımızın rahle-i tedrisinde insani, ahlaki ve vicdani vasıflarla pişip, sırf merhamet duygusuyla el uzatabilmeliyiz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.