Özlenen Rehber Dergisi

45.Sayı

Kur'ân'da Vaat Edilen Maddî Mükâfatlar

Döndü ERDAL Özlenen Rehber Dergisi 45. Sayı
Henüz kemâl bulmamış insan, yaratılışı gereği, çoğunlukla yaptığı her işin veya davranışın karşılığını almak ister. Bir başka ifadeyle bir işi veya bir davranışı genellikle bir karşılık için yapar. Dolayısıyla diyebiliriz ki; menfaatin olmadığı bir durumda teşebbüs de yoktur. Bu menfaat maddî olabileceği gibi manevî de olabilir. Yani kimi zaman bir ödül, insanı harekete geçirebileceği gibi, kimi zaman da övgü alma ve takdir edilme beklentisi bir davranışı yapması için itici güç olabilmektedir.
Mü’min’i hem dünyada hem de âhirette mutluluğa ulaştırmak hedefini güden Yüce Kitabımız Kur’ân’a baktığımızda, yarattığı kulunun zayıflığını en iyi bilen Allah Teâlâ’nın, belli davranışları yapması için insana hem maddî hem de manevî pek çok mükâfat vaad ettiğini görmekteyiz. Biz de bu çalışmamızda, söz konusu mükâfatları maddî ve manevî olmak üzere iki kategoriye ayırıp dergimizin bu sayısında maddî mükâfatları, bir sonraki sayıda ise manevî mükâfatları ele alacağız. Mükâfat diyoruz, zira kul bu sayılacak nimetlere hakikatte kendi kesbindeki kuvvet ile değil, asıl olarak fazl-ı ilâhîyle; merhameti bol, ihsanı bol Ulu Mevlâ’mızın lütfü ile kavuşabilmektedir.

Maddî Mükâfatlar:

Maddî mükâfatlardan kastımız somut olarak insanın istifade ettiği mükâfatlardır. Kur’ân-ı Kerim’e baktığımız zaman bahsettiğimiz bu mükâfatların insanın pek çok arzusuna hitap ettiğini, mahiyetlerinin de pek çok özelliği ihtiva ettiğini görmekteyiz. Kur’ân-ı Kerim ve hadislere dayanarak Allah’ın Mü’minlere vaat ettiği maddî mükâfatlar şunlardır:

1- Cennet:

Arapçada “bahçe” manasına gelen Cennet, Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak doğrultusunda hareket edenlerin ve neticede O’nun rızasına erenlerin öldükten sonra varacakları yere verilen isimdir. İnanıp iyi işler yapan kulların Cennetle mükâfatlandırılacağı bildirilmiştir. “Her kim de ona salih ameller işlemiş bir mü’min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyen kalacakları Adn Cennetleri vardır. İşte bu günahlardan temizlenenlerin mükâfatıdır.” (Tâhâ, 20/75-76)

Cennet öyle bir yerdir ki altında yani zeminin içinde tıpkı dünyada olduğu gibi ırmaklar akar; fakat orada bol olan sadece su değildir. Bal ırmakları, süt ırmakları, sarhoş etmeyen şarap ırmakları da vardır. Her şey öylesine boldur. “İman edip sâlih ameller işleyenlere, kendileri için; içinden ırmaklar akan Cennetler olduğunu müjdele. Cennetlerin meyvelerinden kendilerine her rızık verilişinde: ‘Bu (tıpkı) daha önce (dünyada iken) bize verilen rızık!’ diyecekler. Hâlbuki bu rızık, onlara (dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır. Onlar orada ebedî kalacaklardır.” (el-Bakara,2/25) âyetinde de belirtildiği gibi, orada verilecek rızıklar, meyveler, şekil ve ad bakımından dünyadaki meyvelere benzerler; fakat tat ve lezzetleri farklıdır. Cennet’teki nimetler dünyadakilerin benzeridir. Çünkü Mü’minlere verilen uhrevî nimetler kendilerine görünüşte dünyadaki nimettir; ama dünyadakilerden farklıdır. O bahçeleri ve meyveleri, insanın amelleri yapmıştır. Daha doğrusu insanların iyi amelleri âhirette o şekli almıştır. Mü’minler bu zevk ve nimet içinde birkaç gün değil sürekli kalacaklardır.
Allah (c.c.) Kur’ân-ı Kerim’de inananlara vereceği Cennet nimetlerini detaylı bir şekilde anlatarak insanları iyi yöne gitmeleri için teşvik eder. Yani âyetlerde Cennet sahneleri imrendirici bir şekilde anlatılmaktadır. “Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde Cennet’e giriniz. Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız. İşte, bu yapmakta olduklarınıza karşılık size miras verilen Cennet’tir. Orada sizin için bol bol meyve var, onlardan yersiniz.” (ez-Zuhruf, 43/ 70-73)

2- Bol Rızık ve Nimetler:

Kur’ân-ı Kerim’de Allah (c.c.), inanıp iyi işler yapan kullarını dünyada ve âhirette nimetlerle mükâfatlandıracağını müjdelemektedir. Şimdi zikredeceğimiz âyette Hz. Meryem’in ihlâslı bir kul oluşundan dolayı, dünyada iken hesapsız rızıklarla ödüllendirilişi anlatılmaktadır. “...Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. ‘Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?’ derdi. O da; ‘Bu, Allah katından!’ diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.” (Âl-i İmrân, 3/37)

Allah (c.c.) İsrâiloğulları’nı da bir dönem göstermiş oldukları sabırdan dolayı bol bereketli topraklara varis kılarak mükâfatlandırılmıştı. “Hor görülüp ezilmekte olan kavmi (İsrâiloğulları’nı), toprağına bolluk ve bereket verdiğimiz yerin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Rabbinin İsrailoğulları’na verdiği güzel söz, onların sabretmeleri karşılığında gerçekleşti....” (el-A’râf, 7/137)

3- Allah’ın dünyada ilim ve hüküm sahibi yapması:

Dünyada bazı kullara ilim ve hüküm sahibi olma nimeti ihsan edileceği belirtilmektedir. “Musa, olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız.” (el-Kasas, 28/14)
Görüldüğü üzere iyilik, ilim ve hükümle karşılık bulmakta, gayretler sonuçsuz bırakılmamaktadır.

4- Çabaların Zayi Olmaması:

Hemen hemen hepimiz, giriştiğimiz bir işle ilgili olarak harcadığımız emeklerin boşa çıkmasından, bunların takdir edilmemesinden ve neticede zararlı çıkmaktan endişe ederiz. Hedefimize ulaşsak da emeklerimizin zayi olmayacağı garantisini almak elbette bizim için çok önemli itici bir güç olacaktır.

Kur’ân-ı Kerim, bahsettiğimiz noktayı göz önüne alarak insanları pek çok davranışa yönlendirmekte, yapılanın her halükarda karşılığının alınacağına teminat verilmektedir: ”Şu halde kim mü’min olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkâr edilmez. Şüphesiz biz onu yazmaktayız.” (el-Enbiyâ, 21/94)

Çok açıkça ifade edildiği üzere, emeklerin karşılıksız kalması gibi bir durum söz konusu değildir. Çünkü buna yol açabilecek en önemli etkenlerden biri olan unutma veya kayda geçmeme gibi bir ihtimal yoktur, bütün yapılanlar tescil edilmektedir. Böylece iyi davranışlarda bulunmayanlara karşı, alamayacakları mükâfata dair güvenilir bir delil de ileri sürmek mümkün olacaktır. Aslında bizzat Allah Teâlâ hiçbir şeyi unutmaz. Ancak uygulanan kayda geçme usulü bize adaleti göstermenin en güzel yollarından birinin “tescil etmek” olduğu prensibini getirmektedir. Aynı zamanda inananlardan iyi davranışlarda bulunması istenerek karşılığını mutlaka alacakları belirtilmiştir.

5- Allah Teâlâ’nın Yardımı ve Beraberliği:

Diğer mükâfatlarda olduğu gibi bu mükâfat çeşidinde de insanın pek çok ihtiyaç ve arzusunun tatmininin bahis mevzusu olduğunu görmekteyiz. Bunların en başında ise insanın güvenlik ve beraber olma ihtiyaçları gelmektedir. Zira bir birey için zorluklar karşısında yalnız olmadığını başkalarının her türlü desteğine sahip olduğunu bilmek, o zorlukla mücadele etme gücünü ve azmini kazanmasında en büyük etkenlerden biridir. Aksi halde insanlar kolay kolay zor işleri veya tehlikeleri göze alamazlar. Kur’ân’a baktığımızda Allah Teâlâ’nın insanlardan yapmasını istediği bazı zor davranışları gerçekleştirmeleri için onları yalnız olmadıkları doğrultusunda desteklediğini görmekteyiz. Mesela: “Ey iman edenler! Kâfirlerden (öncelikle) yakınınızda olanlarla savaşın ve sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki Allah kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.“ (et-Tevbe, 9/123) Bu âyet-i kerimeden anlaşıldığı üzere, Allah’a inanan insanın bu inancı doğrultusunda giriştiği hiçbir mücadelede ümitsiz olmasının yeri olmadığı, onun büyük bir destek ve yardıma sahip bulunduğu çok açık bir şekilde ortaya konulmakta, korkacağı şeyin güçlükler değil, Allah Teâlâ’nın Zât-ı Kibriyâsı ve O’nun emirlerine uyamama endişesi olduğu vurgulanmaktadır.

6- Büyük Mükâfat:

Kur’ân’ın bazı âyetlerinde, iyi davranışların karşılığı olarak verilecek “büyük mükâfattan” bahsedilmektedir. “O halde, dünya hayatını âhiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz.” (en-Nisâ, 4/74) Örnek olarak verdiğimiz bu âyette, büyük mükâfata, Allah yolunda savaşarak ulaşılabileceği belirtilmiştir. Bir diğer ifade ile dünyadaki imkânları Allah rızasını elde etmek ve dolayısıyla âhireti kazanmak uğrunda sarf etmek insandan beklenen davranışlar olmaktadır. Başka bir âyette ise büyük mükâfatı kazanmak şu fiillere bağlanmaktadır: “Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve Mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah’a ve âhiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.” (en-Nisâ, 4/162)

7- İyi Sonuç:

Yapılan bir davranışın veya girişilen bir işin neticesinin iyi olacağının bilinmesi, insanın o işi yapmasında en iyi etkendir. Zira bu durum “emniyet arzusu” onu böyle bir garanti arayışına sevk etmektedir. Kur’ân’a baktığımızda, insanın bu arzusuna hitap eder mahiyette olmak üzere bazı fiillerin “iyi sonuç” ile ödüllendirildiğini görmekteyiz. “İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayp haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun, ne de kavmin. O halde sen de sabret. Çünkü iyi sonuç sakınanlardadır.” (Hûd, 11/49) Bu âyette de görüldüğü üzere Allah için yapılan hiçbir şeyin zayi olmayacağı ve iyi sonuçla sonuçlanacağı bildirmektedir.

Yüce Rabbimiz için her şey çok kolaydır. Yeter ki amellerimizi sahih bir niyet ve ihlâs ile sadece Rabbimiz’in rızası için yapalım. O’nun takdiri ne güzeldir.

Rabbimiz Teâlâ, tüm ümmet-i Muhammed’e; yakınlığına, rızasına ermeyi, dünya ve âhirette maddî ve manevî ihsanlarına liyakat gösterebilecek kalbî kuvvete kavuşabilmeyi nasip etsin!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • crazy ayça

    mm güzelmiş bilgi için saolun bu yazı için

1 kişi yorum yazdı.