Özlenen Rehber Dergisi

77.Sayı

Ehl-i Sünnet İtikadı...

Mustafa ULUM Özlenen Rehber Dergisi 77. Sayı
Ehl-i Sünnet İnancını Muhafaza ve Fırâk-ı Dâlle Kavramını Yeniden DüşünmekRabbimiz Kur’ân-ı Hâkim’inde kendi yolunu bırakıp da, şeytanın yollarına uyarak ayrılığa düşen kimseleri anlatarak, mü’minleri dosdoğru din üzere birleşmeye teşvik etmiş ve evvelce Peygamberlerin getirdiği şeriatlar üzere ittifak ettikten sonra ihtilafa düşen ümmetlerin durumuna düşmemeleri için, kendilerini uyarmıştır. Zira âyet-i kerime de bu hususla ilgili şöyle buyurmuştur:”(Bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr etmek suretiyle) dinlerini gerçekten parça parça ederek şi’alar (ayrı ayrı fırkalara sahip) olanlar (var ya), sen onlardan, hiçbir şey (nedeniyle tefrika sebeplerini araştırma ve azaplarına ortak olma mes’uliyetin)de değilsin! (Çünkü her vecihle sen onlardan berisin.) Onların (ceza ve karşılık) işi, ancak Allah’a (kalmış)dır. Sonra O, yapar oldukları şeyleri, kendilerine tam manası ile bildirecektir.” (En’am sûresi, 159)Herhalde Kur’ân-ı Kerim’in mucizesinden olsa gerektir ki, kendilerine Şi’a ismi takan Rafizi fırkalarına, bu ayet-i celile de “Şi’alar” tabiriyle işaret buyrulmuştur.Ömer İbn-i Hattab (r.a.)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) Âişe validemize hitaben şöyle buyurmuştur: ”Ey Âişe! Dinlerini parçalayıp şi’a şi’a olanlar, heva (arzuya bağlı itikat) ashabı ve bid’at (dinde olmayan yeni inanç) sahipleridir. Ey Âişe! Her günah sahibi için bir tevbe vardır. Ancak bid’at ashabına tevbe nasip olmaz. Onlar benden uzaktırlar, ben de onlardan beriyim.” (Taberanî, el-Mu’cemu’s-Sağır, No: 561, s-243; Hakim-i Tirmizî, Nevadiru’l-Usul, Bab:163, s-209.)Hasen (r.a.) şöyle demiştir: ”Hz. Osman (r.a.) şehit edildiği gün, Rasûlullah (s.a.v.)’in hanımlarından birinin, duvarla örtü arasından elini çıkardığını gördüm ki o: ‘Dikkat edin! Dinlerini parçalayıp, şi’a şi’a olanlardan, Allah ve Rasûlü beridirler!’ Diye sesleniyordu.” (Suyûtî, Dürrü’l-Mensur; 3/403)Ümmü Seleme (r.anhâ): ”Bir kimse, Rasûlullah (s.a.v.) ile hiçbir ilişkisi kalmamasından sakınsın!” buyurmuş ve sonra: ”Şüphesiz dinlerini parçalayıp fırka fırka olanlar (var ya); sen onlardan değilsin!” kavl-i şerifini okumuştur. (Taberî, No: 14275, 5/415)Hz. Ömer (r.a.) şöyle anlatmıştır: “Bir kere Rasûlullah (s.a.v.) yanıma geldiğinde, yüzünden üzüntülü olduğunu anladım. Sakalını tutarak: ‘İnnalillah ve inna ileyhi raciun’ dedikten sonra: ‘Cibril bana gelerek, ‘İnnalillah ve inna ileyhi raciun’ dedi. Ben: ’Evet, İnna lillah ve inna ileyhi raciun! Fakat bu istirca’ın sebebi ne?’ diye sorunca, o: ‘Şüphesiz senin ümmetin, senden çok değil az bir zaman sonra, fitnelenecektir’ dedi. Ben: ’Kafirlik fitnesi mi, sapıklık fitnesi mi?’ diye sorunca, o: ’Hepsi de yakında olacak!’ buyurdu. O zaman ben: ’Ben onların arasına Allah’ın Kitabı’nı bırakmışken bu nasıl olur?’ deyince, o: ‘Zaten Allah’ın Kitabıyla sapıtacaklar! Evvela bu iş, kurra ve ümera (Kur’an’ı güzel okuyup kendilerini ibadete verenlerle, yönetici konumundaki emirlerin)den başlayacak. Yöneticiler, insanların haklarını engelleyecek vermeyecekler, bu sebeple savaşacaklar. Kurra da, emirlerin arzularına uyarak, onlara azgınlıkta destek olup, (hiçbir fesadı) eksik bırakmayacaklardır.’ dedi. Bu sefer ben: ’Ey Cibril! Onlardan, kurtulan neyle kurtulacak?’ diye sorduğumda, o: ’(Onlarla savaşmaktan) el çekip sabrederek (kurtulabilirler ki böyle yapanlar) hakları kendilerine verilirse alırlar, verilmezse onu bırakırlar.’ diye cevap verdi.” (Hakim-i Tirmizî, Nevadiru’l-Usul, Bab:163, s-210)Dinde ayrılığa düşmek, şüphesiz ki büyük bir tehlike ve açık bir sapıklıktır. İslâm, varlığa hayat veren su gibi, âleme değer vermek için teşri edilen bir dindir. Su, kendinden olmayan hiçbir renk, tad ve kokuya müsait olmayıp, faklı bir renk, tad ve kokuya sahip olduğunda, safi su olma değerini yitireceği gibi, tek renk olan İslâm’ın da başka renk ve şekillere sokulması dine zarar verir.Dinin şanı, temel inanç ve ameller bakımından bir olmaktır. Usul meselelerinde ayrılık, birliğe zarar verir. İslâm dinini parçalamak, toplu olan temel meseleleri ayırmaya çalışmaktır. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.)’in ardından zekat vermek istemeyen kabilelerin yaptıkları buydu. Ebu Bekr-i Sıddık (r.a,), bu yüzden onlarla savaşmaya kalkmış ve: ”Namazla zekatın arasını ayıranla elbette savaşırım.” buyurmuştur. (Buharî, Zekat 1)Din konusundaki ayrılıkla, dini meselelerdeki görüş beyanı arasındaki farkı iyi değerlendirmek lazımdır. Allah’u Teâlâ’nın sıfatlarını kabul ettikten sonra, onlar hakkında, selef ve halefin yaptığı gibi değişik izahlarda bulunmak, yine böylece bir amelin sübutunu kabul edip, nasıl yapılacağı ve nasıl bozulacağı konusunda ittifak ettikten sonra, “Farz mıydı, vacip miydi?” şeklinde yapılan fıkhî ihtilaflar, dinde tefrika çıkarmaya dahil olmaz. Ehl-i Sünnet dairesinde kalındığı sürece, Hanefî, Şafiî, Kadirî, Nakşî gibi mezhep ve meşrep ihtilaflarına gelince; mensupları birbirini kâfir saymadıkça, çatışmaya ve fitneye sebebiyet vermedikçe, zemmolunan tefrikaya girmez. Ancak birbirini tekfire ve din hususunda çatışmaya sürükleyecek olan ayrımlar, Allah’u Teâlâ’nın sakındırdığı tefrik cinsindendir.İbn-i Acibe bu hususta şöyle demiştir: ”Kötü olan ayrılık, Tevhid vesair inanç meseleleri gibi temel konularda olandır...”Fer’i meselelerdeki ihtilafa gelince; bunda bir zarar yoktur. Bilakis: ”Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” (Münavî, Feyzü’l-Kadir, No: 288, 1/270) Hadis-i şerifinden dolayı görüş ayrılığının böylesi, rahmet sayılmıştır.Nitekim sufiyyenin, müridleri terbiye keyfiyetinde farklı yollara sülûkü, Ümmet-i Muhammediyye üzerine rahmet ve bir genişliktir. Çünkü hak olan mezheplerden herhangi birine tutunan kişi, kurtulucudur. Müslümanlar arasındaki saltanat ve menfaat çatışmaları ise, dinle ilgili bir ayırma olmayıp, toplumların kurtulamadığı manevi hastalıklardan kaynaklanmaktadır. Fetva mercii sayılan birçok sözde âlim geçinen kimselerin, bazı nasları anlamaktaki acziyetlerinden veya kötü niyetlerinden dolayı, din hususunda kafalarına göre görüş açıklamaları da ahir zamanın en büyük fitnelerindendir.Günümüzde din eğitimi yaptıran İlahiyat gibi kurumların yetkililerinden bir kısmı; Kitap, Sünnet ve İcma’ya tamamen muhalif olan görüşler ortaya atmakta, kendilerine uygun olmayan hususta ise, “Buharî” gibi en sahih kaynakları bile devre dışı bırakmaktadırlar. Bunlardan bazısı; kadının erkeklere imam olabileceğine dair çok şaz bir rivayeti, en zayıf kaynaklarda bile bulsa, huccet olarak ortaya koymakta ve yine Sahih hadis kaynaklarında geçmesine rağmen Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimizin Şefaatini reddetmektedirler.Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerimin’de Rasûlünün, onların sözlerinden ve görüşlerinden son derece uzak olduğunu ve belalarını verme işini, bizzat kendinin üstlendiğini açıklamıştır. (En’am sûresi,159)Abdullah İbn-i Ömer (r.a.)’den rivayet edilen bir hadis-i şerif’te Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ”...Şüphesiz İsrailoğulları yetmiş iki millet (dini inanç) üzere ayrılmışlardır. Benim Ümmetim ise yetmiş üç millet üzere ayrılmıştır. Hepsi ateştedir, ancak tek millet (dini inanç sahipleri) müstesna!”Bunun üzerine Sahabe-i Kiram: ”O kimdir, ya Rasûlallah?” diye sorduklarında: “Benim ve Ashabım’ın, üzerinde bulundukları yoldur!” buyurdu. (Tirmizî, İman 18)Bu hadis-i Şerif’te zikredilen dalalet fırkaları olan yetmiş iki fırka ise şöyledir:“Kullar, amellerinin yaratıcılarıdır” deyip, Allah’u Teâlâ’nın görüleceğini inkar eden, sevap ve azabı Allah’u Teâlâ’ya vacip kılan Mu’tezile taifesi, yirmi fırkadır.Hz. Ali (r.a.)’in sevgisinde batıl bir yol tutan Şi’a taifesi, yirmi iki fırkadır.Hz. Ali (r.a.)’ı tekfir ederek tefrite düşen ve büyük günah işleyeni kâfir sayan Havaric taifesi, yirmi fırkadır.“Kâfirlikle birlikte hiçbir ibadet fayda vermeyeceği gibi, imanla beraber hiçbir masiyet zarar veremez” diye inanan Mürcie taifesi, beş fırkadır.“Kulların fillerini Allah’u Teâlâ yaratır” görüşünde, Ehl-i Sünnet’e uyup, “Allah’u Teâlâ’nın sıfatlarını inkâr etme ve kelam-ı İlâhi’nin hadis olduğu” iddiasında Mu’tezile’ye uyum sağlayan Neccariyye taifesi, üç fırkadır.“Kulun elinde bir ihtiyar (seçme hakkının) olmadığını iddia eden Cebriyye taifesi, bir fırkadır.“Cismiyyet ve hulûl hususunda Hakk’ı halka benzeten Müşebbihe’de bir fırka olup, ateşte olan bu fırkaların tümü yetmiş iki eder.Fırka-i Naciye (kurtulan) ise, tertemiz tarikat-i Ahmediyye ve bembeyaz Sünnet-i Muhammediyye’nin ehli olan tek fırkadır. (Mübarekfurî, Tuhfetü’l-Ahvazi, No: 2779, 7/334)İmam-ı Rabbanî hazretleri, Han-ı Cihan’a yazdığı; Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akaidini beyan hakkındaki mektubunda şöyle buyurmuştur: ”Müslümanlar içersinde, hak yoldan ve sırat-ı müstakîm’den uzaklaşanlar, heva ve bid’at ehlidirler. Bu dosdoğru yol, Rasûlullah (s.a.v.) ve O’nun Raşid halifelerinin yoludur.”Gavsu’l-A’zam Abdulkadir-i Geylanî Hazretleri, ‘el-Ğunye’ isimli kitabında şöyle buyurmuştur: ‘Asılları dokuz taife olan; Havaric, Şi’a, Mu’tezile, Mürcie, Müşebbihe, Cehmiyye, Dırariyye, Neccariyye, Kilabiyye fırkalarından müteşekkil bid’at ehlinin inançları, ne Rasûlullah (s.a.v)’in zamanında, ne de Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (r.anhüm) döneminde mevcut değildi. Bu grupların ihtilaf ve ayrılıkları, Sahabe, Tabi’in ve Fukaha-i Seb’a’dan ibaret olan Medine’li yedi fakîhin ölümünden seneler sonra meydana çıkmıştır.Halbuki Ebu Zerr (r.a.)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ”Her kim, bir karış bile (Ehl-i Sünnet ve’l-) Cemaat (inancın)dan ayrılırsa, muhakkak İslam ipini boynundan çıkarmış olur.” (Ebû Dûvûd, Sünnet 30)Başka bir rivayette Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah, bu ümmeti ebediyyen sapıklıkta toplamaz! Allah’ın yed’i (yardım ve desteği), cemaat üzerindedir. O halde en büyük karaltıya (kalabalığa sahip Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat inancına) tabi olun. Çünkü ayrılan, ateşe ayrılmıştır.” (Hakim, el- Müstedrek, İlim 2, No: 391)Artık aklı selim sahibi kişi, bid’at ve ehlinden şiddetle sakınmaya özen göstermeli Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat yoluna sımsıkı sarılmalıdır.Rivayete göre; Abdullah İbn-i Mübarek hazretleri rüyada görüldüğünde, kendisine: “Rabbin sana ne muamele yaptı?” diye sorulunca: “Ben bir gün, Ehl-i Sünnet dışı sapık bir fırka mensubunun yüzüne tebessümle baktığım için, beni otuz sene tevkif edip: ‘Sen benim din konusunda düşmanıma düşmanca bakmadın!’ diye sitemde bulundu.” demiştir. (Ruhu’l-Furkan, 12/532)Bu nasihattan sonra hâlâ zalim toplulukla birlikte yol tutanların hâli nice olur? Rabbimiz bizleri Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat olan fırka-i naciye’de sabit kılıp heva ve bid’at ehl-i dalalet fırkalarından muhafaza buyursun.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.