Özlenen Rehber Dergisi

99.Sayı

Umreci İsen Eğer, Sana Yetmiş Yeter ;

Mücahit HAŞİM Özlenen Rehber Dergisi 99. Sayı
Şah damarımızdan daha yakın olan Yaratanımıza yakınlaşmak, Subhân olan Allah’ın Beyti’nde her atılan adımla Ev Sahibine yol bulabilmek, doğrudan Canlı Rasûlullah’ı ziyaret etmek… İmanı anlatan değil, yaşayan ve yayan yıldızların seyrine dalmak… Kısacası toprağın üstünü görme değil, bağrındaki izzeti bulabilmek… Ya da Mekke’yi, Medine’yi görerek, bilerek, bularak adımlayabilmek…
Mekke veya Medine’ye sefer etmek herhangi bir şehre gezi düzenlemek gibi değildir. Bu şehirleri ziyarete gelen turist değil, Allah yolunun yolcularıdır. Fakat ne acıdır ki her gidip gelende bu vasıf ortaya çıkmamaktadır. Hatta o kutlu mekânlardan ve makamlardan tam olarak istifade edenler kibrit-i ahmer gibi, azdan da azdır, binde bir midir, yoksa milyonda bir mi, Allah bilir!
Kendi yurdunda iken Peygamberine naatlar, neşideler düzüp de gözyaşları içerisinde Medine yoluna düşen niceleri, huzur-u Rasûlullah’ta buz gibi kesilebilmekte, bir damlacık gözyaşına hasret kalabilmektedirler. Rüyalarında Kâbe’yi seyre dalıp da ’Yüzüm gözüm sürsem sana, Canım Kâbe’m varsam sana’ dizeleriyle özlemlerini dillendiren niceleri ise otelindeki rahatlığı zor terk edebilmekte, Beyt’i âdeten adımlarken nereyi, niçin ve nasıl döndüğünü bilemeyebilmektedir…
Tabi ki bu gerçekler, ehl-i küfrün ahlakı olan ümitsizliğe davetiye çıkarmasın. Bilakis hacc veya umreden istifadeyi arzulayanların gayretlerini kamçılasın inşallah. Bütün bu acı hakikatlerle birlikte bu güzel beldelerden kâmilen istifade eden Hakk Dostları ve Peygamber Sevdalıları da zamanımızda ve aramızda eksik değildir, elhamdülillah.
Değerli Rehber okurlarını umre heyecanı ve hayalinin sardığı bu aylarda, kâmil bir istifadenin örnek ve önderliğini yapan bir mürebbiye müracaatın zamanıdır dedik ve taliplerine faydalı olur kanaatiyle siz değerli okurlarımızla bu çalışmamızı paylaşmayı arzuladık.
Anlaşılırlığı ve akılda kalıcılığı kolaylaştırmak için çalışmamızı 70 madde halinde özetlemeye çalıştık. Umresini İman gözüyle ikmal etmek isteyenlere ’YETMİŞ’ yeter de yetişir de inşallah. Yeter ki bu terbiye ve tezkiye buutlu Rabbânî öğütlere ittiba edile.
İtiraf etmeliyim ki bu istifadeyi artırma reçetesindeki ilaçların hiçbirisi tarafımıza ait değildir. Zira bu irşâd yüklü nasihatler, baktığını dünya/baş gözüyle görenlerin değil; iman/kalp gözüyle görebilen, basiret ve feraset sahiplerinin sadırlarından süzülebilir ancak…
GENEL
1. Öncelikle niyeti sağlam almalı. Yerine getirilen bütün ibadet ve itaatler sadece sırf Allah için yapılmalı. Yani ihlâs ve ihsan haline çalışılmalı. İhlâs makamına ulaşmayan ibadetlerin Cenâb-ı Hakk katına çıkmayacağı bilinmeli.
2. Allah’ın Habibi’ne ve Beyti’ne kavuşma nimetini bahşetmesinden dolayı Allah’a hamd ve şükür üzere olunmalı. Zira buralara imkânı olan değil, nasibi olan gelebilmektedir.
3. Bu nurlu kervanın mihmandarına tazim ve teşekkürde kusur etmemeli. Zira bu sevdanın peşinde yollara düşmeyi alıştıranların hatıratını hoş tutmak bir nevi şükürdür.
4. Kur’an ve Sünnet’in her hususta olduğu gibi, umre için vaz’ ettiği hususlarda da kalp, akıl ve ruh hepsi sükûn bulmalı.
5. Umredeki günlerin sayılı olduğu ve hızla geçtiği kesinlikle unutulmamalı. Saatlerin hatta dakikaların hesabı yapılarak vakitleri faydalı ve güzel değerlendirmeli.
6. Umreci, kendisini ilgilendirmeyen işlerle uğraşmamalı. Gerek mescid içinde gerekse gidip gelmelerde etrafında cereyan eden hadiselere takılıp kalmamalı. Etraftaki her bir meşguliyetin kalbin istifadesine bir perde olduğu bilinmeli.
7. Çarşı pazara asla teveccüh etmemeli. Buradaki alışverişi hak üzere Hakk ile olmalı. Dünyalığı değil, hayrı toplamak için gayret etmeli.
8. Yorulmayı ve uykusuz kalmayı göze almalı. 3-4 saatlik uyku ile kifayet etmeye alışmalı.
9. Buraları bir tatil ve gezi yeri gibi, yaşamımızda bir aktivite olsun anlayışı ile değil, Allah’ın bir emrini daha yerine getirme fırsatı ve nimeti olarak değerlendirmeli.
10. Sohbet saatlerine ilk vaktinde gelmeye büyük gayret göstermeli. Kendi başına bulamadığı birçok güzelliği sohbette bulacağını iyi anlamalı. Buz gibi soğuk, taş gibi sert kalpler sohbette ısınmakta ve yumuşayabilmekte; yine çöl gibi kuruyan gözlere sohbet bereketiyle âb-ı hayatlar ulaşabilmektedir.
11. Cenâb-ı Hakk’a ve Güzel Peygamberimiz’e karşı yakınlık ve ülfet halini kendi başına bulamayacağını bilmeli ve bu yolun mürebbilerini güzel anlamalı.
12. Tevazua, alçakgönüllülüğe, affedici ve yumuşak olmaya çokça dikkat edilmeli. Hiçbir kardeşi incitmemeli. Hiçbir kimseye sert bakışla bakmamalı. Kardeşinin gönlünü meşgul edecek bir hal ve hareketle onun hayırdan kesilmesine sebebiyet vermemeli.
13. Malayani konuşarak başkasının kalbinin dağılmamasına özellikle mescit içerisinde dikkat etmeli. Aksi halde en az iki zarar vardır ki; hem kendisini hayırdan alıkoymakta hem de kardeşini mahrum etmektedir.
14. Başkalarının noksanlık ve kusurlarıyla değil, kendi noksanlık ve kusurlarımızla uğraşmalıyız. Zira geçmişimize dönüp baktığımızda noksanlık, kusur ve ayıplarla dopdolu bir hayatın sahibi olduğunu göreceğiz.
15. Umre vaktinin mübarek üç aylara tevafuk etmesiyle hem zamanın hem de zeminin bereketinin birleşmesini fırsat bilerek istifadeye karşı ayık olmalı.
16. Ziyaret yerlerini gezerken tarihî kültürel bir bilgi gezisi olarak değil; Peygamberimizin ayak bastığı, mübarek terlerinin döküldüğü, sahabe kanının aktığı, bir peygamberin kıyama kalktığı yerler olduğunun idrakinde olarak ziyaret emeli.
17. Ziyaret yerlerini, döndüğümüz zaman şuraları gördük buraları gördük diye anlatmak için değil; Peygamber ve arkadaşlarının bu dini ikame etmek için ortaya koydukları gayretten bir pay alıp bununla dinimizin ikamesine yurtlarımızda kuvvet bulabilme anlayışı ile ziyaret emeli.
18. Ziyaret yerlerine dünya gözüyle değil, iman gözüyle bakılmalı.
19. (Ravza, Kâbe, Cennet’ül-Bâkî, Cennetü’l-Muallâ, Arafat, Hacer’ül-Esved, Makam-ı İbrâhîm gibi) mekan ve makamları baş gözüyle değil kalp gözüyle görmeye gayret etmeli. Dünya gözüyle bakan, taş, toprak ve çaputtan ötesini göremezken; iman gözüyle bakabilen, bu mekânlardaki izzet ve kıymeti görür; Hakk’ı ve hakikati bulur. İşte bu iman gözüne talip ve sahip olmalı.
20. Nefse tabi ola ola kalp gözünün açılmayacağını iyi bilmeli.
21. Bu yolun nimetleri deve lokması gibidir; kerametle, manidar birkaç söz söylemeyle Cenâb-ı Peygamber’e tabi olmuş olamayız. Sahabe efendilerimizin bu beldelerde göstermiş olduğu sadakat, vefa, iştiyak, sevgi, itaat, ittiba, istikamet... bütün bu vasıfların cemiyle tabi olunur. Bu hakikatin idrakinde olunmalı.
22. İmanın hakikatinin yaşandığı bu beldelerde, yaşadığımız hezeyanları iman zannetme yanlışlığına düşmemeli!
23. Sahabe-i Kiram’ın Peygamber Efendimizle yaşadığı inkılâbı nefislere yaşatmaya çalışmalı. Onlar ki şirkten kararmış kalpleri, bir anda imanın nuruna gark oldular da bir olan Allah’tan gayri her şeyi terk ettiler.
24. Otelin lükslüğünü, yattığımız yatakların rahatlığını, yürüdüğümüz mesafeyi, yediğimiz yemeğin kalitesini dert ediniyorsak halimizden hayâ etmeli. Cihan Peygamberi Efendimizin, Mekke’yi fethettiği gün ufalanmış ekmek kırıntılarını sirkeye batırarak yediğini ve ’bunlar ne güzel taamdır!’ dediğini düşünmeli ve halimize derhal tevbe ve istiğfar etmeli.
25. Bütün farz namazlarda mescitte olmaya azami gayret göstermeli; bir vakti bile otele bırakmamalıdır.
26. Mescit içerisinde edebe ve tazime hususi dikkat edilmeli.
27. Bu beldelere karşı hürmetsizlikten şiddetle kaçınmalı. Nefse ağır gelen hususlardan dolayı hemen şikayetlenme yoluna gitmemeli. Bu beldelerin Allah’ın şeâirinden olduğunu ve şeâire ta’zimin kalplerin takvasından kaynaklandığını bilmeli.
28. Mekke ve Medine’ye dökülen rahmete karşı kalbi açık, ruhu ayık, gönlü dönük olmalı.
29. Mekke’de kalbi Cenâb-ı Hakk’a ve Beyti’ne bağlamalı; Medine’de ise Peygamber-i Zîşân Efendimize ve Ravzası’na bağlamalı. Otele gidilse dahi akıl, ruh, kalp hep Beytullah ve Huzur-u Rasulullah’a dönük olmalı.
30. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de bulunurken buraların iman, tevhid, aşk, teslimiyet, sadakat gibi güzelliklerin menbaı; şirkin ve küfrün belinin kırıldığı, vahyin nazil olduğu Peygamber Yurdu olduğunu unutmamalı ve bu nimetlere karşı ayık olmalı.
MEKKE
31. Mekke-i Mükerrame’ye mahsus olmak üzere kalplerden geçenlerden dahi sorumlu olunduğu bilinmeli ve bu istikamette kalbi muhafazaya azami gayret gösterilmeli.
32. Mekke-i Mükerreme’ye varıldığında Hz. Haticetü’l-Kübrâ anamızı bir an evvel ziyaret etmek için gayret etmeli!
33. Mekke’nin fethiyle bütün putların yere serilip de tevhidin ikame edildiği tevhid yurdunda, nefislerdeki putları bir bir yıkarak nefislerde şirkin bir daha ikame olmaması yönünde bir gayretin sahibi olmalı.
34. Peygamberimizin, ümmeti hakkında bir putu karşısına alıp da tapmasından endişesi olmadığını; fakat gizli şirke düşebileceği korkusunu taşıdığını ve bunun da riya olduğunu unutmamalı. Kulluğu Hz. Allah’a tahsis etmeli.
35. Kâbe’yi ilk görünce yapılan duanın makbul olduğunun idrakinde olarak bu duasını iyi değerlendirmeli.
36. Beytullah’ta yapılan hem iyiliklerin hem de kötülüklerin karşılığının bir’e yüz bin olduğu bilinciyle hareket etmeli.
37. Kâbe’ye her gün yüz yirmi rahmet indiğini bilmeli. Bu rahmete karşı açık ve ayık olmalı.
38. Haceru’l-Esved’e yönelmenin Rahmân’a yönelmek, biat etmek, ahd etmek olduğunu hissetmeli! Hz. Ömer efendimizin Haceru’l-Esved’i öperken ki yüksek anlayışını iyi anlamalı ve bir taşa verilen kıymetin nereden geldiğini iyi idrak etmeli.
39. Hacerü’l Esved ile Kâbe Kapısı arasında Mültezem denilen yerde dua etmenin makbul olduğu bilmeli.
40. Beytullah’ın etrafını Kelime-i Tevhid’i rahat rahat söyleyerek iman üzere dönebiliyorsak, başta Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere Sahabe efendilerimizin çekmiş oldukları eziyetlere sabretmeleri ve omuzlarına yüklenen tevhidin ağırlığını taşımaları neticesinde bu nimetlere kavuştuğumuzu hatırlamalı; onları tazim ve hürmetle yâd edip şefaatlerini dilenmeliyiz.
41. Tavafta dairesel bir hareket var. Yani bir kuvvetin etrafında dönüş var. Aslında dairesel hareket, kalbin de bir merkeze bağlı olduğunun bir işaretidir. Kulluk yaparken de zahiren hangi işle meşgul olursak olalım, kalp Cenâb-ı Hakk’a bağlı kalmalı, Kâbe’nin etrafında döner gibi…
42. Kalbi adeta bir iple Beytullah’a bağlamalı. Yurtlarımıza döndüğümüzde bir harama uzanacağımız zaman o ip bizi itaata çekmeli.
43. Tavafta iken attığımız her adımla itaattan itaata koşarak itaat dairesinde dönüp durmalı; yurtlarımıza dönüldüğünde de aynı istikamet üzere Allah’ın bir hükmünde başka bir hükmüne koşmalı ve böylece kalp, merkeze bağlı olarak itaat dairesinde dönüp durmalıyız.
44. Beytullah’ta tavaf ederken attığımız her adımı, Allah’ın bir haramından daha kaçıp Cenâb-ı Hakk’ın bir emrine biraz daha kuvvetle bağlanma anlayışı ile atmalı.
45. Cenâb-ı Hakk, Peygamber Efendimiz’e tavafta iken attığı her bir adımı hangi murâd ile attırmış ise o murâd ile atmaya niyet etmeli.
46. Beytullah’ta gücü nisbetinde ibadet ve itaatla meşgul olmalı. Tavaf yapmalı, namaz kılmalı, Kur’an okumalı, tesbihatla meşgul olmalı; hepsinden yorulunca da oturup gözü gönlü Kâbe’y-i Muazzama’ya çevirmeli ki başka hiçbir yerde nasip olmayan bu ibadeti iyi değerlendirmeli. Gözünü Kâbe’nin izzetinden mahrum bırakmamalı.
47. Tavaf yapmanın namaz gibi olduğu unutulmamalı. Sohbet ede ede değil; tefekkür, tazarru ve tesbihatla tavaf yapmaya kesinlikle dikkat edilmeli. Aksi bir durum, ibadet olan yürüyüşü âdet haline getirir ki kişi, kendisini büyük nimetlerden mahrum etmiş olur.
48. Tavaf edenlerin lüzumsuz konuşmalarından dolayı Kâbe’nin şikâyetçi olduğunu bilmeli.
49. Tavafların kalabalık olmasından sıkıntı değil; sevinç duymalı, hamd etmeli ve ’Allah’ım! Beytinin izzet ve şerefini daha da artır, buranın müdavimlerini eksik etme!’ demeli.
50. Elli adet tavafı güzelce ikmal etmeli ve bunun, kişiyi anasından doğduğu günkü gibi tertemiz ettiğini bilmeli.
MEDİNE
51. Medine’ye giderken bir şehri ziyaret değil; doğrudan Medine’yi Medine yapan Cenâb-ı Peygamer-i Zîşân Efendimiz’i ziyaret etmeli.
52. Mescid-i Nebi’ye giderken ve girerken Efendimiz (s.a.v.)’e salât ve selâm getire getire huzura girmeli.
53. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i ziyaret ederken -hâşâ- ölü birisini ziyaret ediyormuş gibi değil; bizzat canlı Peygamberimizi ziyaret ettiğimizin farkına varılmalı.
54. Peygamberimize hayatta iken gösterilmesi gereken edeb, tazim ve hürmet ne ise şuanda da aynen geçerli olduğunu güzel anlamalı.
55. Peygamber Efendimizin huzuruna asla kibirle girmemeli. Huzura kibirle gelene Peygamberimiz’in iltifat etmeyeceğini bilmeli. Peygamber huzuru cennet bahçesidir, cennete ise kibirle asla girilmez!
56. Huzur-u Rasûlullah’a herkesten daha ziyade bir iman ve sevgimiz varmış edasıyla değil; herkesten daha zayıf bir iman ve sevgimiz var anlayışıyla acziyet, muhtaçlık ve tevazu ile girmeli.
57. Mescid-i Nebevî’de vakarla durmalı; lâkayıt hareketlerden, şakalaşmalardan, gülüşmelerden şiddetle kaçınmalı.
58. Rasûlullah’ın huzurunda sesi yükseltmekten kaçınmalı. Sesi yükseltmenin bütün amelleri heba edebileceğini asla unutmamalı.
59. Cenâb-ı Peygamber Efendimizin yüksek huzurlarında geçen bir an, bütün ömrümüzden daha kıymetli olduğu halde biz, Efendimiz’in huzurunda oturmaktan daralıyoruz. Daraldım diye hemen kendini dışarı atmamalı, sabırlı olmalı. Daralsa da güç yetirebildiği kadar beklemeli ki nefis, terbiye ve tezkiye olsun! Bu durumda iken edeb halini muhafazaya azami gayret etmeli.
60. Ravza’da Efendimiz’in ’Olmadı ya Ömer!’ irşâdını kendi nefsimize duymaya çalışmalı. Adeta, ’Olmadı ey ümmetim! Sevgime tutunmadın ey ümmetim! Beni kendi nefsinin önüne geçirmedin ey ümmetim! Bu nimetin kadir ve kıymetini bilemediniz ey ümmetim…!’ dediğini duymalı. ’Evet, şimdi oldu ya Ömer!’ cevabına kavuşuncaya kadar gayret etmeli.
61. Peygamber Efendimizi dahi tevhid üzere Allah için sevmeye çalışmalı.
62. Peygamberimiz ve arkadaşlarından bizim hoşnut olmamızdan ziyade, Peygamberimiz ve arkadaşlarının bizlerden hoşnut olması için yalvar yakar olmalı ve bu anlayış istikametinde gayret etmeli.
63. Cennetü’l-Bâkî, Cennetü’l-Muallâ veya Uhud gibi yerleri ziyaret ederken herhangi bir kabristanlığı ziyaret ediyormuş gibi değil; imanı yaşayan, yaşatan, yayan, İslam’ın taşıyıcılarını ziyaret ettiğinin idrakinde olunmalı ve bu istikamette istifadeye gayret edilmeli. Unutmamalı ki o bir karış toprağın altında yatanlar, dünyada hiç kimsenin erişemeyeceği kıymetin sahipleri olan Peygamber-i Ekber’in arkadaşlarıdır.
64. Hz. Fatımatü’z-Zehrâ annemizin sevgisini hassaten bulmaya çalışmalı. Bu sevginin Peygamberimiz’in sevgisine giden bir yol olduğunu bilmeli.
65. İşin ehli gibi ayık olmaya çalışmalı. Hz. Ömer efendimiz, Sevr günleri için şöyle söylüyordu: ’Ebubekir, o bir gecesini versin, bütün ömrümü veririm!’
66. Uhud meydanının, bir Peygamber-i A’zamın kılıç salladığı bir meydan olduğunu güzel anlamalı.
67. Bu din bize kadar büyük sıkıntılarla geldi; biz de buralarda azıcık bir sıkıntıya katlanmakta zorlanıyorsak halimize dikkat etmeliyiz.
68. Ufak tefek sıkıntıları dert edinerek, Uhud’da birkaç dakikalık bir teessürle Hz. Hamza Efendimizi ziyaret ettik ve seviyoruz zannetmemeli. İman böyle bir şey değil! Sahabenin yaşadığı imana talip olmalı.
69. Mekke ve Medine’den ayrılığa üzülmeli ve tekrar tekrar gelebilmek için dua etmeli.
70. Peygamber huzuru hasat yeridir. Bu zamana kadar kalplerde topladıklarımızla Peygamberimiz’in huzuruna gelip de O’nunla ülfet bulmaya çalışıyoruz. Sünnetten uzak bir yaşantının beslediği bir kalp ile huzura gelip de hemen sevgisinin açılmasını beklemek yanlış olur. Durum böyle olunca gelmeden evvel ciddiyetle hazırlık yapılmalı.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.