Özlenen Rehber Dergisi

99.Sayı

Yaklaşan Yaz Mevsimi ve Düğünlerimize Bir Bakış...

Ayşe YİĞİT Özlenen Rehber Dergisi 99. Sayı
İslam insan hayatının hem dünya hem de ahiret boyutunu programlayan, tertip ve düzene koyan dindir. İslam’ın evrensel mesajı, madalyonun her iki tarafını resmetmek gibi hayatın dünya ve ahiret pasajlarını dizayn eden kuvvettir. Dini sadece deruni işlerle sınırlandırmak en hafif tabirle dine ve o dine inanan insanlara zulüm olur. Özellikle İslam, hayatın tamamını kapsayıcı, kuşatıcı öğretileri, emir ve telkinleri olan bir dindir ki zaten bu özellik onun hak ve son din oluşunun bariz göstergesidir.
Dünyada imtihan neticesinde bir hayat yaşayan insan, dünya ve ahiret saadetine dinin telkinleri doğrultusunda bir hayat yaşamakla sahip olabilir. Bunun için de en gerekli olan, dini hayatın şümulüne hâkim kılmak, var olan değerleri ve olmasını istediklerimizi dinin kırmızıçizgilerine göre dizayn etmektir.
Bu nokta da ailenin ve aile hayatının oluşturulmasında en önemli etkenler olan eş seçimi, nişan, düğün, söz, kına gecesi gibi unsurların önemli yeri vardır.
Genel bakış;
Genel manada düğün ve ilintili diğer mesâilde insan hayatını, insanın yaşadığı çevre ve o çevrenin oluşturduğu kültür, örf, adet ve ananeler şekillendirir. Örf, halkın belirli sosyal davranışları ve toplumsal tercihleri kabul edip benimsemesi, yaygınlaştırması ve gelenekleştirmesidir. Toplumların temel özelliklerinden birisi de toplumsal yapı ve doku itibariyle canlı ve devamlı değişime açık bir hüviyete sahip olmasıdır. Toplumun yapısında var olan bu canlılık toplumu oluşturan değerlerin zaman ve mekâna göre değişmesi, gelişmesi anlamına gelir ki; bu da örfte meydana gelecek değişimi ifade eder. İçerisinde yaşadığımız Müslüman Türk toplumu da tarihi süreç içerisinde örfî anlamda zaman zaman hızlı zaman zamanda yavaş olmak üzere değişim, gelişim ve hatta dönüşüm yaşadı. İşte bugün itibariyle var olan örf, adet, anane, gelenek-görenek nevinden şeyler hep bu değişim ve dönüşümün tezahürüdür. Bunun varlığı inkâr edilemez. Çünkü size uyar ya da uymaz her toplumun bir geleneği, örf ve âdeti vardır. Ama bunun böyle olması yani her toplumun kendine has ya da devşirme örfünün, adet ve geleneğinin olması ’doğrudur’, ’tartışılmazdır’ demek değildir. Böyle olmadığına göre de mutlakıyet ifade etmez ve illa yapılmalı yaşatılmalı kaydında değillerdir. Bu noktada bin yıldan beri Müslüman olan toplumumuzun tercih ve kabullerini Kur’an ve Sünnet’e göre yeniden kritize etmek ve Kur’an ve Sünnet şablonuna uyan toplu davranış biçimlerini yaşatmak aslında en mâkul olanıdır. Bilhassa düğünler toplum reflekslerinin en canlı örnekleridir. Halkın dinî ve inanç yapısını, yaşayış biçimini, tercihlerini, zevklerini, anlayışlarını ve hoşgörülerini ilk bakışta düğünleri ele verir. O bakımdan öncesinden sonrasına düğün şablonumuz her şeyden önce tüm haramlara kapalı, sünnet ve mubah tercihlere açık olmalıdır. Nitekim söz konusu olan düğündür, evlilik müessesesinin temelidir.
Sünnete göre yenilenme
Bu gibi durumlarda Müslüman toplumun tercihi olan hususlar dikkate alınır, Sünnet açısından göze batan noktalar varsa düzeltilir; mubah davranışlar mümkün mertebe daraltılmaz. Bulunduğumuz yörenin haram olmayan tercihlerini ve günah unsuru taşımayan geleneklerini yaşatmamızda Sünnet açısından hiçbir sakınca yoktur. Meselâ, zaten örf ve geleneklerimizde var olan; kızı Allah’ın emriyle, Peygamberin kavliyle istemek, kızın olurunu alan kız tarafının bu talebe uygun cevap vermesi, tarafların bu evliliğe yardımcı olmaları, köstek olucu davranışlardan uzak durmaları, kızın mehri konusunda erkek tarafının elinden geldiğince cömert olması, zorlukların anlayışlı yaklaşımlarla aşılması, tarafların birbirlerine karşı mütevazı olmaları ve sevgi ile yaklaşmaları, birbirlerinin hatalarını örtmeleri, karşılıklı hazırlıkların yapılması, düğün gününün birlikte tespit edilmesi, halkımızın adına yer yer ’okuntu’ da dediği ve imkanlar ve örf ölçüsünde küçük hediyeciklerle birlikte davetiyelerin dağıtılarak insanların düğüne çağrılmaları düğün öncesi Sünnete uygun davranışlardır.
Bunların yanında düğün programının yeri, şekli, tarzı, muhtevası düğüne katılacak insanların meşrû çizgileri de dikkate alınarak karşılıklı rızâ ile tespit edilir. Halkın gönlü hoş tutulmaya çalışılır. Haram bir şey istenmedikçe, halkın istek ve dileklerine cevap vermeye gayret edilir. Düğünün amacı, evliliği halka duyurmaktan ibarettir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.): ’Evliliğin alâmeti nikâhın îlân edilmesidir.’ buyurmuştur. (Nesâî, Nikah 72) Harama girmemeye, nefsi ve şehveti tahrik edecek biçimde kadın-erkek karışık şarkı, türkü, oyun ve sair eğlencelere yer vermemeye, düğünün bütün safhalarında düğün gerekçesiyle de olsa israftan ve savurganlıktan kaçınmaya azamî özen gösterilmelidir.
Velîme/düğün yemeği
Düğün sahibi gücüne göre, davetlilere ikramda bulunmalıdır. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz Hz. Zeyneb (r.anha) ile olan düğününde ol¬mak üzere bütün evliliklerinde davetlilere ikramda bulunmuş (Buhârî, Nikah 68-69-70) ve evlenen Sahabilere de böyle bir ikram yapmalarını tavsiye et¬miştir. (Buhârî, Nikah 68) Velîme denilen düğün yemeği adetine Ashâb-ı Kiram çok itina gösteriyor, ikramı olmayanlar dahi, bedenen çalışmak sure¬tiyle, kazanıp bu ikramı yapıyorlardı. Mesela Hz. Ali (k.v.), Hz. Fatıma (r.anha) ile evlenirken, dağlardan topladığı izhır otunu devesiyle Me¬dine’ye getirmiş, yahudi bir kuyumcuya satarak elde ettiği paray¬la ikramda bulunmuştur. (Buhârî, Büyû 28)
Düğünde yemek vermek sünnettir. Efendimiz (s.a.s.), Abdurrahman bin Avf (r.a.)’ın üzerinde zaferan kokusu (düğünde sürülen koku) görünce sordu: ’Bu ne hal?’ Abdurrahman bin Avf (r.a.): ’Bir kadınla bir miktar altın mehir karşılığında evlendim’ dedi. Rasûl-i Ekrem (s.a.s): ’Allah mübarek eylesin. Fakat bir koyunla da olsa düğün ziyafeti ver’ buyurdu. (Nesâî, Nikâh, 74, 75; Müslim, Nikâh, 79, 80; Tirmizî, Nikâh, 10) Yine konuyla ilgili olarak Enes bin Mâlik (r.a.) şöyle rivayet eder: Rasûlullah (s.a.s.)’in bir düğününde annem yemek hazırlamış, göndermişti. Rasûlullah (s.a.s.) bana: ’Onu koy. Git filanı, filanı, filanı ve karşılaştığın herkesi çağır’ buyurdu ve birçok adamın ismini söyledi. Gittim, Rasûlullah (s.a.s.)’ın adlarını söylediği kimseleri ve rastladığım herkesi çağırdım. Üç yüz kadar kişi geldiler. Rasûlullah (s.a.s.): ’Onar onar halka yapsınlar ve herkes yesin.’ buyurdu. İlk grup doyuncaya kadar yedi, kalktı. Sonra diğer grup doyuncaya kadar yedi, sonra diğer grup yedi. Herkes yedikten sonra Rasûlullah (s.a.s.): ’Ey Enes! Sofrayı kaldır!’ buyurdu. Ben de sofrayı kaldırdım. Fakat yemeği ilk koyduğumda mı daha fazlaydı, yoksa kaldırdığımda mı fazlaydı bilemedim.’ (Müslim, Nikâh 94; Nesâî, Nikâh, 84)
Burada mutlaka dikkat edilmesi gereken durum ise; düğün ziyafetinde fakirlerin ihmal edilmemesi ve muhakkak çağırılmalarıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.): ’Yemeğin en şerlisi fakîrlerin çağırılmayıp, zenginlerin çağırıldığı düğün yemekleridir.’ buyurmuştur. (Müslim, Nikâh, 110)
Düğün sonrası evlenen çiftleri tebrik edip onlar için hayır duada bulunmak da Sünnet olan davranışlardandır. Ebu Hureyre (r.a.)’ten rivayet olunur ki: Rasûlullah (s.a.s.) evlenen insanı tebrik edeceği vakit: ’Allah mübarek etsin. Tebrik ederim. Allah sizi mutlu kılsın ve sizi hayırla bir araya getirsin’ buyururdu. (Tirmizî, Nikâh 7)
Düğünlerde eğlenme
Kına gecesi, kabul günü, düğün, söz, nişan gibi sosyal veya dinî bir amaçla kadınların kendi aralarında toplandıkları günlerde, kadınların erkekleri, erkeklerin de kadınları göremeyecekleri bir ortamda olmaları şarttır. Kadınlara farz olan; hem yabancı erkeklere görünmemeleri, hem de onlara bakmamalarıdır. Ayrıca kadınlar, seslerini yabancı erkeklerin duymamaları hususunda azami hassasiyet göstermelidirler. Bu hassasiyetlere riayet edilmesi neticesinde kadınların kendi aralarında toplanmalarında ve eğlenmelerinde bir sakınca yoktur. (Seyfullah Kılınç, Özlenen Rehber Dergisi 48. Sayı) Bu gibi günlerde harama girmeksizin meşrû çerçevede eğlenmeye imkan verilir. Rasûlullah (s.a.s.): ’Gayr-i meşrû birleşme ile meşrû evliliği birbirinden ayıran şey, def çalmak ve ilân etmektir’ buyurmuştur. (Tirmizî, Nikâh 6; İbn-i Mâce, Nikâh 1896)
İslam dini, insanların hem dünya hem de ahiret mutluluğunu gözeten bir dindir. Dinimize göre meşru ölçüler içerisinde gezmek, eğlenmek gibi sosyal etkinliklerde bulunmak mubahtır. Aksi faaliyetler ise yani, haram ve günah olan şeylere meyletme, eğlenme ve gezmeyi haram olan unsurlarla yerine getirme tasvip edilmeyen ve hoş karşılanmayan durumlardır. Şüphesiz nefis ve şehvet yolunda gitmenin, geçici zevklere dalmanın akıbeti pişmanlıktır. Meşru sınırlar içerisinde eğlence mubahtır fakat bu "eğlenme"nin sınırlarını ve ölçülerini iyi bilmek gerekir. Düğünde, eğlencede sosyal etkinliklerimizde aşırılıktan sakınmanın, dini, insanî ve ahlakî bir görev olduğu unutulmamalıdır.
Günümüz Düğünleri;
Tanzimatla birlikte İslam âlemine girmeye başlayan batı hayat tarzının etkisi ve köyden kente göçle oluşan yeni toplum ya¬pısı insanımızı diğer sahalarda olduğu gibi, düğün eğlencelerinde de İslamî havadan uzaklaştırmıştır. Yerleşik düzendeyken -ki halen köylerimiz kasabalarımız çoğunlukla böyledir- gelenek¬selleşmiş ve insanımızın ihtiyaçlarını karşılamış bulunan meşru düğün eğlenceleri, kentleşmenin doğurduğu örf-adet ve gelenek-görenek değişmesi ve çevrenin müspet etkisinin (sosyal denetim) kalkmasıyla yozlaşmış, gayr-i İslamî unsurlar taşımaya başlamış¬tır.
Evlenmek Peygamberimizin (a.s.m.) hem kavlî, hem de fiilî sünnetidir. Bunun için evliliğin bütün safhaları; nişandan nikâha, çeyizden düğüne kadar nasıl olacağı, nasıl yapılacağı, nelere dikkat edilmesi gerektiği hadislerden yola çıkılarak bildirilmiştir.
Düğün merasimi de evliliğin önemli bir safhasıdır. ’Düğünlerinizi mescitlerde yapınız’ (Feyzü’l-Kadîr, 2: 11; Hadis no: 1198) hadis-i şerifi düğünlerde nelere dikkat edilmesi gerektiği hususunda önemli bir ölçüyü de vermektedir aslında. Şöyle anlaşılabilir bir manada; mescidde yapılması yasak olan şeyler düğün merasimlerinde de yasaktır. Diğer bir ifade ile, mescitlerde yapılamayan, düğün salonlarında da yapılmamalı. (Mehmet Paksu; Kadın, Evlilik ve Aile, Nesli yayınları İstanbul)
Bugünkü düğün salonlarında ise, çalgılı, danslı, kadınlı-erkekli merasimler yapılmaktadır ki, bunun ne sünnette yeri vardır ve ne de bu gibi işler mescitlerde yapılabilir. Ayrıca kutsal bir müessese olan aile; günah, hata ve yanlış bir temel üzerine kurulursa, doğacak neslin bundan etkilenmemesi de mümkün değildir. Uygun bir zemine ekilemeyen tohumdan nasıl verimli bir ürün alınamazsa, sünnete aykırı olarak yapılan düğün ve nikâhlardan da sünnete göre yetişecek nesiller beklemek hayal olur. ’Düğündür, ne yapılsa mubahtır’ şeklindeki bir yaklaşım, bu noktada ölçüsüz bir harekettir ve kimseye bir faydası yoktur. Aksine ahlakî değerlerin yozlaşması adına çok büyük zararları vardır.
Dinimiz, mütevazılıği ve ölçülü olmayı öğütlediği halde, günümüz düğünlerinde bu değerler aşılmakta, israf ve ölçüsüz davranışlar sergilenmekte, lüks ve aşırı istekler sebebiyle düğün sahibi her iki taraf arasında kırgınlıklar yaşanmaktadır. Bazı yerlerde düğünler, cadde ve sokaklarda, apartmanların önlerinde yapılmaktadır. Birkaç gün boyunca geceleri geç saatlere kadar devam eden davullu-zurnalı, sazlı-sözlü eğlenceler, mahalle aralarında konvoy halinde korna çalarak dolaştırılan araçlar, tahammül sınırlarını zorlamakta ve çevreyi rahatsız etmektedir. Hatta, etrafa güç gösterisi olarak paralar saçılmakta, silahlar atılmakta ve bu yüzden de hayatlarını kaybedenler olmaktadır. Halbuki dinimiz, her türlü aşırılığı ve israfı yasaklamıştır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) ’Nikâhın en hayırlısı, kolay ve külfetsiz olanıdır’ (Ebu Davut, 2/591) buyurmaktadır. Buna da özellikle dikkat edelim. Bu olumsuz tabloların yaşanmaması için hepimiz dikkatli olmalı ve İslam’ın emrettiği ölçüler içerisinde düğün ve eğlencelerimizi yapmaya azami gayreti göstermeliyiz.
Sonuç;
Evlilik, düğün, nişan, kına, söz kesme gibi durumlarda işi dini hassasiyetler noktasında sıkı tutmak gerekir. Şayet böyle önemli meselelerde iş baştan sıkı tutulmaz, tavizler verilmeye başlanırsa, ’taviz tavizi getirir’ sözünde olduğu gibi, her yanlış hareket için bir kılıf ve bahane bulunur, aile hayatı önü alınmaz sıkıntılarla çalkalanır durur.
Başlangıçta da ifade ettiğimiz gibi insan dünya hayatında imtihan geçirmekte, yaptığı, yapmadığı her şey kayıt altına alınmaktadır. Bizler bütün bu gerçekleri göz önünde bulundurarak düğün, nişan gibi özel günlere bakmalı ve kesinlikle haram ve günah unsurları bu gibi ulvi vazifelerin içerisine sokmamalıyız. Burada ebeveynlerin de özellikle bu tarz hatalara düşmeme noktasında evlatlarına rehberlik etmesi, yol gösterici olması gerekir. Şu asla unutulmamalıdır ki; ’kırılırlar’, ’darılırlar’ gibi nefsanî bahaneler sadece bizlerin günaha girmesine sebep olur. Değilse işlenen haramı masum göstermez.
Haram zeminde oluşturulan evliliklerden itaatkâr nesiller yetişmez. Haramın olduğu yerde Hak yoktur. Hakkı üstün tutabilmek haramlara savaş açmaktan geçer. Bu noktada ’ümmet’ olma vasfına sahip bireyler olmak sadece namaz kılmak, oruç tutmak gibi ibadetlerin (şuursuzca) yerine getirilmesiyle olmaz. ’Kul’ ve ’ümmet’ olmak her zaman ve zeminde Hakk’ın gür sedasını haykırmaktan geçer, bu yolda mücadele etmekten geçer.
Ve son söz;
’Bugün harama düşme noktasında evlatlarına söz geçiremediklerini söyleyen aileler; acaba sizler bugün evlatlarınıza geçiremediğiniz sözü, yarın mahşer âleminde o kıramadığınız evlatlarınızı ellerinizden çekip alan ve cehenneme götüren zebanilere mi geçireceksiniz?’ (Muzaffer Yalçın Hocaefendi)

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.