Özlenen Rehber Dergisi

52.Sayı

Ulûmu'l-kur'an..kur'an Tilaveti

Mücahit HAŞİM Özlenen Rehber Dergisi 52. Sayı
Ömürlerin kısa, meşguliyetlerinse çok çeşitli olduğu şu fani dünyada en mühim işlerle meşgul olmak en akıllıca bir durum olsa gerek. Dünya fani, ahiretse baki. Bakinin yolu faniden geçiyor. Ahiret şaki-said herkes için ebed yurdu. Cennetlikler, ebedi saadet ve selamet içinde oldukları gibi; cehennemliklerin de hüsran ve hayıflanmaları ebedi. Sonu gelmeyen bir azap veya sonsuz bir rahmetle mukabele görme...

Ebed yurdunu kazanmanın yolu, dünyadaki amellerimizle doğru orantılı. Dünya ahiretin ekim tarlası. Meşguliyetlerin en önemlileriyle iştigal etmekle, sınırlı ekim alanlarını sınırsızlaştırma, sonlu dünyamızı sonsuzluğa taşıyabilme fırsatları da şu geçici dünyadaki sayılı günlerimizde saklı. İşte bu fırsatların en önemlilerinden, amellerin en güzellerinden, meşguliyetlerin en üstününden birisini bu yazımızda konuk edeceğiz. Edeceğiz ama ederken de içten içe kendimizi muhasebeye çekecek, o yüce meşguliyetten mahrum kalmakla neler neler kaçırdığımıza hayıflanacak ve “bismillah” deyip aşk u şevk ile yeniden sarılmaya azmedeceğiz inşallah. Evet, bu şerefli konuğumuz: Kur’ân-ı Kerim. Konumuz ise Kur’an tilaveti...

Dilerseniz, konumuza peygamberî bir niyazla başlayalım:
“Ey Allah’ım! Kur’ân’ı hakla indirdin, o da hakla indi. Allah’ım! Kur’ân’a olan rağbetimi büyük et, Kur’ân’ı gözüme ve gönlüme nur, kalbime şifa et. Allah’ım! Dilimi Kur’ân’la süsle, cesedimi onunla kuvvetlendir, günahlarımı onunla sil ve bana gece-gündüz saatlerinde taatin üzere onu okumayı nasip et ve bizi Nebiy-yi Zişan ve hayırlı yakınlarıyla haşret!”

Efendimiz (a.s.), bu duayı okuyarak Kitabımızı okuyana okuduğu her harfe karşılık elli bin sevap verileceğini müjdeliyor. (Sahih-i Müslim, Mecmuatu’l-Mütefferika) Rahmet Nebisi Sevgili Peygamberimiz bize hem Kur’ân’ı getiriyor, öğretiyor hem de Kur’ân’a olan sevgi ve yakınlık yollarını salık veriyor. Peygamberimizin sadece şu duada öğrettiği cümleleri bile içimize sindire sindire İcabet Makamına gönülden yönelsek ve “amin!” desek, “İlahî! Ne olur kabul buyur!” diye yalvarsak, kesin olarak ümit ediyorum ki gönülde Allah Kelâmı’na karşı derin bir sevgi hissedilecek, kelâmın İlahî oluşuna yeniden iman edilecek, iman kuvvet bulacak ve Yüce Kitabımızla aramızdaki sevgi-iman-yakınlık bağları hissedilecek. Bilmem ki, bunları hissede hissede okunan Kur’an ayetleri güzel sesle mi süslenir, göz yaşlarıyla mı, itaatla mı..? yoksa, güzel ses, göz yaşları ve itaat Kur’ân’la mı renklenir, bilemiyorum. Belki de bu durumda kimi ağlayarak secdeye kapanır, kimi kalbinde iman denen cevheri taptaze duygularla yeniden seyre koyulur, kimi de kalbinin ritmine derisinin, tüylerinin hatta bütün zerrelerinin bile eşlik ettiğini müşahede eder. Eder de bütün benliğiyle “amenna ve saddakna!” der iman soluklar, “semi’na ve eta’na!” diye itaat hedefler ve Hz. Hasan Efendimiz gibi “lebbeyk ya Rabbi!” diyerek boyun büküp teslimiyet gösterir...

Seyyidü’l-Müfessirin Efendimiz (s.a.s.)’in bildirdiğine göre amellerin en faziletlisi Seyyidü’l-Kelâm Hazreti Kur’ân’ın tilavetidir. (Kenzü’l-Ummal, 1/2264; El-Fethu’l-Kebir,1/211) Nasıl olmasın ki? Allah Kelâmının diğer Kelâmlara olan üstünlüğünün, Allah’u Teâlâ’nın, yarattıklarına olan üstünlüğü gibi yüce bir payeye sahip olduğunu ve üstünlüğünün nereden kaynaklandığını haber veren yine Muhbir-i Sadık Efendimizdir. (Tirmizî, Sevabu’l-Kur’ân, 25; Darimî, Fedailü’l-Kur’ân, 6) Öyle ki Kur’ân’la oturup-kalkanlar dahi bu üstünlükten nasiplerini alıyor, Kur’ân’ın ehli olmakla Allah’ın ehli olma şerefine kavuşuyorlar. (Suyutî, El-Fethu’l-Kebir, 1/12) Öyle ki, birisi Kur’an okusa ve sonra kendisine verilen bu nimetten daha üstününün bir başkasına verildiğini kabul etse muhakkak ki o, Cenab-ı Hakk’ın büyük saydığını küçümsemiş olur. (Gazalî, İhyâ, 1/272) Çünkü Kur’an okumak en büyük nimetlerdendir. Öyle ki Kur’an okumanın nübüvvetle bir bağlantısı vardır. Kur’an okuyanın içine -peygamberlik verilmemek kaydıyla- nübüvvet yerleştirileceği Efendimiz’in tebşiridir. (Hakim, El-Müstedrek, 1/552; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 7/162) İnsanlar içinde en yüksek dereceye sahip olanların nübüvvetle serfiraz kılınan peygamberler olduğunu hatırlarsak Kur’an okumakla meşgul olmanın hangi yüksek derecelere kapı araladığını görmek zor olmasa gerek.

Yeri gelmişken -konumuzla alakalı olarak- dereceden söz edelim. Annemiz Hz. Âişe’den rivayetle Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) haberine göre, cennet derecelerinin sayısı, Kur’an âyetlerinin sayısı kadardır, o halde Kur’an ehli olarak cennete girenin üstünde derece yoktur. (Kenzu’l-Ummal, 1/512) Öyle ki, Kur’an ehline denilecek ki: “Oku ve yüksel! Dünyada tertil eder olduğunu gibi tertil et. Zira senin derecen, son okuyacağın ayet yanındadır.” (Tirmizî, Sevabu’l-Kur’ân, 18; Ebû Dâvûd, Vitir, 20)

Ehl-i Kur’an cennette derece derece yüksele dursun, biz bu arada işin başka bir güzelliğini seyre dalalım. Şöyle ki, Hazreti Kur’an kıyamette gelecek kendisini okuyan ve gereğince hareket eden kişi hakkında: “Ya Rabbi! Onu süsle!” diyecek, bunun üzerine ona keramet tacı giydirilecek. “Ya Rabbi, ona daha ziyade ver!” diyecek, bu sefer de keramet elbisesi giydirilecek. “Ya Rabbi! Ondan razı ol!” Erhamürrahimin de o kulundan razı olacak... (Ahmed İ. Hanbel, 2/192; Darimî, Fezailü’l-Kur’ân, 1) Ayrıca, anne ve babasına da öyle ikramlar edilecek ki bunu ancak Din Gününün Sahibi bilir. (Ebû Dâvâd, Vitir, 14; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/440) Bununla da kalmayacak, o kişiye, yakınları ve bazı cehennemlikler hakkında şefaat yetkisi verilecek. (Tirmizî, Sevabu’l-Kur’ân, 13; İbn-i Mâce, Mukaddime, 16; Ahmed b. Hanbel, 1/147, 149) Evet, Kur’ân’dan daha üstün hiçbir şefaatçinin olmadığı (Gazalî, İhyâ, 1/273) o büyük günde, dünyadayken kitabına sarılanlar sevinecek, ihmal edenler bin pişman olacaklar. Mevlâ’mız bizi o gün sevinenlerden kılsın!


Kur’ânı okumakla ilgili başka hangi güzellikleri dillendireyim, doğrusu şaşırıyorum. Aziz ve Celil olan Allah’ımızın, Kur’ân-ı Kerim için -kendisine has bir şekilde- susmasından mı (Deylemî, el-Firdevs,1/60); hatim yapanın, okuduğu zaman içinde kendisine tam altmış bin meleğin dua etmesinden mi (Suyutî, el-Fethu’l-Kebir, 1/103); okumakla kalbin cila bulmasından mı (Kenzu’l-Ummal, 1/1441); kalbe sekine inmesinden mi; meleklerin etrafını kuşatmasından mı; yoksa Kur’an müzakeresi yapanları, katındaki meleklere Rabbimizin anmasında mı... (Müslim, Zikir, 38; TirmizÎ, Kur’ân,12)

Evet dostlar, bu anlatılanlar ne hikaye ne de bir masal. Hepsi de Sevgili Peygamberimizin mübarek beyanları. Her bir sözü ayrı bir müjde. Efendimiz (a.s.)’ın, Kur’ân’ı sevdirmek ve ona teşvik etme adına daha neler söylemesini bekliyoruz?! Doğrusu ben, yıllarca namaz kıldığı halde Kur’an okumasını bilmeyenlere bu hallerini çok görüyor, onlar adına üzüntü duyuyorum. Peygamberimizin ümmeti olduğunu söyleyen bir müslüman kardeşimin, bunca müjdeye ve teşvike rağmen hem de iman ettiği kitabını öğrenme ve ailesi ve çoluk çocuğuna öğretme hususundaki tembelliğini, ne anlayabiliyor ne de kabul edebiliyorum. Ve hiçbir hususun, kitabımızı öğrenme hususunda önümüzde mutlak bir engel ve bahane olduğuna inanmıyorum. Hele de 65-70 yaşından sonra Kur’ân’ı öğrenip hafız olanların veya gözleri görmediği için kabartma yazılardan Kur’ân’ı öğrenen azimkar müminlerin olduğunu bildiğimiz bir dünyada, gençliğinin baharındaki bir kardeşimizin hangi bahanesi kabul edilebilir türdendir dostlar?
Yazımızın başına dönüp nebevî duayı tekrar ederek yazımızı noktalayalım. “Ey Allah‘ım! Kur’ân’ı hakla indirdin, o da hakla indi. Allah’ım! Kur’ân’a olan rağbetimi büyük et...”

Kur’an okumasını bilenlerin, sevgili kitabımıza olan rağbetlerinin ziyadeleşmesi, bilmeyenlerin de vakit kaybetmeden bu nimete kavuşabilmeleri temennisiyle...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • aligarib

    güzel insanlardan çıkan kelamlar efendimle bütünleşip olgunlaşınca daha da güzel çok haklısın kardeşim.Kur'anla bütünleşince insan bambaşka alemlere gidiyor.Sözümüzün eri olamadık af ve özür dileğiyle sevgi selam ve dua ile.

1 kişi yorum yazdı.