Özlenen Rehber Dergisi

112.Sayı

Şaban-ı Şerif ve Berat Kandili...

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 112. Sayı
Şaban Ayı ve Fazileti:
Hicrî ayların sekizincisi ve mübarek üç ayların ikincisi Şaban, kelime olarak; toplanmak, dağılmak, ortaya çıkmak manalarına gelir. Şaban ayına bu ismin verilmesinin sebebi hakkında âlimler şunları söylemiştir:
1- Bu ismin verilmesinin sebebi onda birçok hayrın toplanmış olmasındandır.
2- Araplar dağıldıktan sonra bu ayda toplanırlardı. Bu sebeple bu isim verilmiştir, de denmiştir.
3- İbn-i Dureyd: ’Bu isim, Araplar bu ayda su aramak için etrafa dağıldıkları için verildi.’ demiştir.
4- Bu ay, Receple Ramazan ayında zahir olup belirdiği için bu isim verilmiştir denmiştir. (Bkz., Bedru’d-Dîni’l-Aynî, Umdetu’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, c.11, s.116)
Şaban ayında, İslam tarihi açısından önemli olaylar gerçekleşmiştir.
1- (Bir rivayete göre) hicretin ikinci yılında kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Haram’a çevrilmesi,
2- Hicretin ikinci senesi Ramazan orucunun farz kılınması,
3- Hicretin dördüncü senesi Bedru’l-Mev’id Gazası,
4- Hicretin dördüncü senesi Benî Mustalik Gazası
bunlardan birkaçıdır.
Berat Gecesi’nin bu ayın on beşinci gecesine isabet etmesi ise bu aya ayrı bir ulviyet kazandırmıştır. Ayrıca bir hadîs-i şerifte şöyle: "Receb Allah Teâlâ’nın ayı, şaban benim ayım ve ramazan ümmetimin ayıdır." (Deylemî, el-Firdevs Bime’sûri’l-Hitâb, c.2, s.275, h.no:3276) buyrularak bu ayın değeri ifade edilmiştir.
Bu ayda oruç tutmanın fazileti ile ilgili pek çok hadîs-i şerif varit olmuştur.
Enes (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Nebi (s.a.v.)’e; Ramazan (orucun)dan sonra hangi oruç daha faziletlidir, (diye) soruldu. (Rasûlullah): ’Ramazan’ı tazim için Şaban (ayında tutulan oruç).’ buyurdu… (Tirmizî, Zekât, 28)
Üsâme b. Zeyd (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Dedim ki: ’Yâ Rasûlallah! Aylardan hiçbir ayda, Şaban’dan tuttuğun kadar oruç tuttuğunu görmedim!’ (Rasûlullah) şöyle buyurdu: ’Bu ay, Receb’le Ramazan arasında insanların kendisinden gafil oldukları bir aydır. Ve o, içerisinde amellerin, âlemlerin Rabbi olan Allah’a yükseltildiği bir aydır. Ben de amelimin oruçlu olduğum halde yükseltilmesinden hoşlanırım.’ (Nesâî, Sıyâm, 70)
Peygamberimizin, amellerin Allah katına yükseltildiği bir ayda oruç gibi büyük bir salih amelle iştigal etmesi: ’Her kim izzet istiyorsa (bilsin ki) izzet tamamıyla Allah’ındır. Ona hoş (güzel, pak) kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir.’ (el-Fâtır, 35/10) âyet-i kerimesinin ifade ettiği manaya muvafık bir harekettir.
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.), (o derece) oruç tutardı ki biz, ’orucu bırakmayacak’ derdik. Ve (bazen de) orucu (o derece) terk ederdi ki: ’Artık oruç tutmaz’ derdik. Ben Rasûlullah (s.a.v.)’in Ramazan’dan başka hiç bir ayı kâmilen oruçla geçirdiğini görmedim. Şaban ayı kadar hiç bir ayda çok oruç tuttuğunu da görmedim.’ (Buhârî, Savm, 52)
Ümmü Seleme (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’Rasûlullah (s.a.v.)’i peşpeşe iki ay oruç tutarken görmedim. Ancak (bundan müstesna olarak) muhakkak ki o, (oruç tutmak suretiyle) Şaban’ı Ramazan’a ulardı.’ (Nesâî, Sıyâm, 33)
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’Kendisini oruçla geçirmek (hususunda) Rasûlullah (s.a.v.)’e ayların en sevgili olanı Şaban idi. Bilakis (o derece oruç tutardı ki) onu Ramazan’a ulardı.’ (Nesâî, Sıyâm, 70)
Berat Gecesi ve Fazileti:
Cenâb-ı Allah, mekânlar içinde mukaddes mekânlar, zamanlar içinde mukaddes zamanlar yaratmıştır. Zaman, Allah’ın insanlara nasip ettiği en kıymetli şeylerden biridir. Değersiz ve uğursuz zaman yoktur; ancak daha kıymetli veya daha değerli zaman vardır. Nasıl ki tüm peygamberler Allah’ın elçisi olarak eşit, aralarında peygamberlik görevi olarak fark yok; ancak Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hepsinden üstün ise, aynen bunun gibi bütün zamanlar kıymetli ve değerlidir; ancak bazı gün ve geceler daha kıymetlidir.
Mübarek gün ve geceler, Mü’minlerin, Rablerine karşı kulluk vazifelerini kâmilen yapıp yapmadıkları hususunda nefislerini muhasebeye çekme fırsatı ve görevlerini yeniden hatırlama imkânı bulmalarına vesile olması cihetiyle büyük bir öneme haizdir.
Bu mübarek gecelerden birisi de Şaban ayının on dördünü on beşine bağlayan gece yani Berat (Berâet) Gecesi’dir.
Berat lügatte; borçtan, hastalıklardan, suç ve cezadan kurtulmak, gibi manalara gelir. Bu geceyi de Allah için ibadet ve itaatle geçiren kimselerin günahlardan kurtulması, manen temize çıkması, ilâhî af ve rahmete ulaşması umulduğu için bu geceye ’Berat Gecesi’ denmiştir.
Ayrıca bu geceye;
- bereketli ve feyizli bir gece olması sebebiyle "Mübarek gece",
- haraç tamamen alındığı zaman kişilere beratlarını ifade eden bir senet yazıldığı gibi, bu gece de Allah’ın mümin kullarına berat yazdığından dolayı ’Sakk (senet) gecesi",
- hata, kusur ve günahları itiraf edip Cenâb-ı Hakk’a tevbe ve istiğfarda bulunan Müslümanların ilâhî rahmete nail olup affedilmeleri umulduğu için "Rahmet gecesi" de denmiştir. (Bkz., Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Sad. İsmail Karaçam vd., Feza Gaz., c.7, s.67)

اِنَّآ اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةٍ مُبَارَكَةٍ اِنَّا كُنَّا مُنْذِر۪ينَ
’Muhakkak ki biz onu mübarek bir gecede indirdik.’
Duhân Sûresi 3. Âyette Geçen ’Mübarek Gece’
Duhân sûresinin üçüncü ayetinde ’mübarek’ geceden bahsedilmektedir. Ayet-i kerimede geçen ’mübarek gecenin’ hangi gece olduğu hususunda ihtilaf vardır.
Âlimlerin çoğunluğu bu gecenin ’Kadir Gecesi’ olduğunu ifade ederlerken diğer bir grup âlim ise mübarek gecenin Şaban ayının 15. gecesi olan ’Berat Gecesi’ olduğunu söylemişlerdir.
Âlimlerin bu şekilde ihtilafını zikrettikten sonra Fahreddin Râzî (rh.a.) şunları kaydetmektedir:
’Denilmiştir ki; Kur’ân’ın, Levh-i Mahfuz’dan indirilmesine Berat Gecesi’nde başlanıp, Kadir Gecesi’nde bitirilmiş; müteakiben rızıklarla ilgili nüshanın Hz. Mîkail’e; harb, zelzele, yıldırım ve yere geçirmek hadiseleriyle ilgili nüsha, Hz. Cebrail’e; âmellerle (yani yapılacak işlerle) ilgili nüsha en yakın göğün vazifelisi olan İsrafil’e musibetlerle (ölümlerle) ilgili nüsha, ölüm meleği (olan Azrail’e) verilmiştir.’ (Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, Terc. Suat Yıldırım vd., Akçağ Yay., Ankara 1995, c.19, s.569)
Elmalılı Hamdi Yazır ise bu âyetlerin tefsirini yaparken şu izahlarda bulunmuştur:
’Eğer dersen; ’Kur’ân’ın bu gecede indirilmesinin mânâsı nedir?’ Derim ki; şöyle dediler:
Yedinci semadan dünya semasına bir cümle olarak (toptan) Levh’ten dünya semasına indirildi ve Cebrail (a.s.) sefereye (yazıcı meleklere) imlâ etti, sonra da Peygamber’e yirmi üç senede kısım kısım indiriyordu.
Keşşâf’ın Kur’ân’ın inişi hakkındaki bu son beyanı, bu gecenin Berat Gecesi olduğunu söyleyenlerin görüşüne uygun düşmüş oluyor. Çünkü Kadir Gecesi’nde ilk kez Peygamber’e indirilmeye başlanmıştır.
Onun için Kâdî ve Ebu’s-Suûd şöyle demişlerdir: ’İlk defa o gece indirilmeye başlandı. Veya o gece cümleten (toptan) Levh’ten dünya semasına indirildi ve Cebrail (a.s.) sefereye (yazıcı meleklere) imlâ etti, sonra da Peygamber’e yirmi üç senede kısım kısım indiriyordu.’ (Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Sad. İsmail Karaçam vd., Feza Gaz., c.7, s.68)
Fahruddin Razî de şöyle demiştir:
Rivayet olunduğuna göre, Atiyye el-Harûrî, İbn Abbas (r.a) şöyle bir soru sorar: "Cenâb-ı Hak, Kadir sûresinde, ’Şüphesiz biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik.’ (el-Kadr, 97/1) buyuruyor. Bu âyette de, ’Biz onu mübarek bir gecede indirdik.’ (ed-Duhân, 44/3) buyurmuştur. Binaenaleyh Allah Teâlâ bu Kur’ân’ı, aylar boyunca indirdiğine göre, ’bir gecede’ denmesi nasıl doğru olur?" İbn-i Abbas (r.a.) bunun üzerine şöyle der: "Ey İbnu’l-Esved! Eğer ben ölseydim, bu soru senin kafana takılsaydı ve cevabını bulamasaydın, sen de öylece cevap bulamadan ölüp gidecektin. Kur’ân, toptan Levh-i Lahfuz’dan Beyt-i Ma’mûr’a indirilmiştir. Beyt-i Ma’mur da, birinci kat gökte, en yakın semadadır. İşte bundan sonra Kur’ân, çeşitli hâdiseler hakkında, zaman zaman parça parça (dünyaya) inmeye başlamıştır.’ (Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, Terc. Suat Yıldırım vd., Akçağ Yay., Ankara 1995, c.19, s.568)
Demek ki, Kur’ân’ın bir toptan inişi, bir de kısım kısım inişi vardır. Toptan inmesi bir defada olmuştur. Buna daha çok "İnzal" deyimi uygundur. Kısım kısım inmesi de Peygamber’e azar azar yirmi üç senede olmuştur. Buna da "Tenzil" deyimi uygundur. Şu halde "mübarek gece"nin "Berat Gecesi" olması, "Gerçekten biz onu kadir gecesi indirdik." (el-Kadr, 97/1) buyrulmasına aykırı olmayacaktır. (Bkz., Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Sad. İsmail Karaçam vd., Feza Gaz., c.7, s.69)
Bu izaha göre âlimler arasında ’mübarek gece’nin tayini hususunda meydana gelen ihtilaf çözülmüş olmaktadır.
Berat Gecesi’ni Diğer Gecelerden Ayıran Özellikler:
Kur’ân’ı Hakîm’de ve hadîs-i şeriflerde şânından bahsedilen Berat Gecesi’ni diğer gecelerden ayıran ve üstün kılan beş hususiyet vardır. Şöyle ki:
1- Her hikmetli, önemli iş bu gece ayrılır.
Nitekim Cenâb-ı Hakk; "Her hikmetli iş, katımızdan bir emir ile, o gece ayrılır (belirlenir, ortaya konur, takdir edilir)..." (ed-Duhân, 44/3) buyurmuştur.
Bir sene boyunca olacak hadiseler, ameller, rızıklar, eceller, hastalıklar bu gece yazılır ve ilgili meleklere teslim edilir.
2- Bu gece yapılan ibadetlerin fazileti büyüktür.
Efendimiz (s.a.v.), bu geceyi ihyaya ehemmiyet göstermiş ve ümmetine de bunu tavsiye etmiştir.
Ali b. Ebî Tâlib (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Şaban (ayın)ın yarı (yani on beşinci) gecesi olduğu zaman, gecesini (ibadetle) geçirin ve gündüzünü de oruç tutun…’ (İbn-i Mâce, İkâmetu’s-Salavât Ve’s-Sünneti Fîhâ, 191)
3- Allah (c.c.) bu gece rahmetini bol bol ihsan eder.
Nitekim Rasûl-i Ekrem (s.a.v.), az önce zikrettiğimiz rivayetin devamında şöyle buyurmaktadır: ’Zira Allah, o gecede güneşin batmasıyla (keyfiyetini bilemeyeceğimiz bir halde) dünya semasına iner, fecir doğuncaya kadar: ’(Benden) mağfiret dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim! Belaya uğrayan yok mu, ona afiyet vereyim! Şöyle olan yok mu, böyle olan yok mu?’ buyurur.’ (İbn-i Mâce, İkâmetu’s-Salavât Ve’s-Sünneti Fîhâ, 191)
4- Bu gece müminler için af ve mağfiret gecesidir.
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir gece (Şaban’ın on beşinci gecesi) Nebi (s.a.v.)’i kaybettim. Hemen O’nu aramaya çıktım. Baktım ki O, başını semaya kaldırmış bir halde Bakî’ (kabristanlığın)dadır. (Bana hitaben): ’Ey Âişe! Allah ve Rasûlü’nün sana zulüm etmelerinden mi korkuyordun?!’ buyurdu. (Âişe) dedi ki: ’Muhakkak ki ben: ’Bende bu (korku) yoktur. Fakat ben, senin bazı hanımlarının yanına vardığını zannettim.’ dedim.’ Bunun üzerine (Rasûlullah): ’Muhakkak ki Allah Teâlâ, Şaban (ayın)ın yarı (yani onbeşinci) gecesi (keyfiyetini bilemeyeceğimiz bir halde) dünya semasına iner de (Benî) Kelb Kabilesi’nin koyunlarının kılları sayısından daha çok günahı (veya günahkarı) bağışlar.’ (İbn-i Mâce, İkâmetu’s-Salavât Ve’s-Sünneti Fîhâ, 191; Tirmizî, Savm, 39)
Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a.)’ın Rasûlullah (s.a.v.)’den rivayet ettiğine göre şöyle buyurmuştur: ’Muhakkak ki Allah, Şaban (ayın)ın yarı (yani onbeşinci) gecesi (mahlukatına) muttali olur ve tüm mahlukatını bağışlar. Ancak müşrik veya müşahini (bağışlamaz).’ (İbn-i Mâce, İkâmetu’s-Salavât Ve’s-Sünneti Fîhâ, 191)
Âlimler, hadisteki "Müşâhin" kelimesinin; düşmanlık eden, kin ve husumet besleyen, İslâm cemaatinden ayrılan bidat sahibi gibi manalara gelebileceğini söylemişlerdir.
Hadis-i şerifin diğer rivayetlerinde; (haksız şekilde) cana kıyan (katil)in (Bkz., Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.11, s.216, h.no:6642), kin ve düşmanlık ehlinin (Bkz., Taberânî, Kebîr, c.9, s.262, h.no:18036), (anne-babasına) asi olanın (Bkz., Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Bâb:23, c.3, s.381, h.no:3829), zina eden kadının (Bkz., Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Bâb:23, c.3, s.383, h.no:3836), sıla-i rahmi kesenin, içkiye düşkün olanın ve elbisesini kibirle yerde sürüyenin (Bkz., Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Bâb:23, c.3, s.383, h.no:3837) da bağışlanmayacağı zikredilmiştir.
5- Bu gece Peygamberimiz’e şefaat hakkının tamamı verilmiştir.
Rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.), Şaban ayının on üçüncü gecesinde, ümmeti için şefaat yetkisi istedi ve kendisine, şefaatin üçte biri verildi. On dördüncü gecesi, yine aynı istekte bulundu ve kendisine, şefaatin üçte ikisi verildi. On beşinci gecede de yine aynı istekte bulundu ve böylece, ürküp kaçan develer gibi Allah’tan kaçanlar müstesna, tüm ümmete kemaliyle şefaat etme yetkisi verildi. (Zemahşerî, Keşşâf, c.4, s.173) (Bkz., Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, Terc. Suat Yıldırım vd., Akçağ Yay., Ankara 1995, c.19, s.566)
Peygamberimizin Bu Gece Yaptığı Dua:

Âişe (r.anhâ) annemizden gelen bir rivayette Efendimiz (s.a.v.), bu gecede Bâkî’ Kabristanı’na gitmiş ve oradaki mü’minlere ve şehitlere dua ve istiğfarda bulunmuştur. Sonrasında geceyi ihya için kalkıp namaza durmuş ve uzun bir secde yapmıştır. Öyle ki Âişe annemiz, Efendimiz (s.a.v.)’in ruhunun kabzolunduğu zannetmiştir. Âişe annemiz daha sonra Efendimizin bu uzun secdede şu duayı yaptığını işitmiştir:
’Eûzu biafvike min ikâbike. Ve eûzu biridâke min sehatike. Ve eûzu bike minke. Celle vechuke. Lâ uhsî senâen aleyke, ente kemâ esneyte alâ nefsike (Allah’ım!) Azabından affına sığınırım! Gazabından da rızana sığınırım. Ve Sen(in azabın)dan sana sığınırım! Senin zatın yücedir. Sana (layık olduğun hal üzere) sena edemem! Sen, zatını nasıl sena ettinse öyle (yüce)sin!’ (Bkz., Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Bâb:23, c.3, s.383, h.no:3837)
Berat Gecesi’nde Yapılacak Ameller:

Bu gece gök kapılarının açıldığı, bol rızık ve rahmetin kullar üzerine saçıldığı bir gecedir. Bu gece ibadet, itaat, dua ve istiğfar gecesidir. Dolayısıyla:
- Bu gecenin gündüzünde oruç tutulmalıdır.
- Allah’ın zikredildiği, âyet ve hadislerin okunduğu, şer’î ilimlerin alışıldığı mekânlarda bulunmaya gayret göstermelidir.
- Kaza namazı olanlar bu geceyi ganimet bilerek kaza namazlarını kılmalıdır.
- Nefsini muhasebeye çekmelidir.
- Büyük ve küçük tüm günahlardan bir daha dönmemek üzere tevbe ve istiğfar etmeli, bundan sonraki hayatında salih bir kul olmaya azmedip karar vermelidir.
- Kendisi, ailesi, yakınları, kardeşleri ve tüm mü’minler için hayır dua etmeli, Allah (c.c.)’ya ihtiyaçlarını tevazu ve mahviyet içerisinde arz etmelidir.
- Vakit namazlarını mutlaka cemaatle kılmalı, teheccüd namazını kılmaya gayret göstermelidir. Kur’an tilaveti ve tefekkürle meşgul olmalı, mâlâyani işlerden ve sözlerden uzak durmalıdır.
- Hiçbir mü’mine karşı kalbinde kin, nefret, haset bulunmamalı, varsa derhal bunlardan tevbe ve istiğfar etmelidir.

Ramazan ayının gölgesinin düştüğü, bereketli soluklarının hissedildiği Şaban ayını, o mübarek günlere hem zahiren hem de batınen hazırlık hususunda bir ganimet bilmeli, kulluk bilinciyle ibadet ve itaatte daha çok gayretkar olmalıdır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.