Özlenen Rehber Dergisi

55.Sayı

Nebiler Silsilesi-meleklerin Secde Ettiği hz. Âdem (a.s.)

A.Hakim TEKÇE Özlenen Rehber Dergisi 55. Sayı
Allah’ın selâmı tüm peygamberlerin yaratılmasına vesile olan, Nebiler Sultan’ına ve Ebü’l beşer olan Hz. Âdem’e olsun. Allah’a hamd olsun ki Allah (c.c.), Hz. Âdem’i yokluktan var edip, Âdem’in oğulları olan bizleri kulu olarak seçmiş ve bizlere peygamberlerini sevmeyi nasip etmiştir.

Kâinatın hâlıkı ve mâliki olan Allah’u Teâlâ, kendi varlığını bilmesi, ibadet ve taatte bulunması ve yeryüzünü imar etmesi için mahlukatın en şereflisi olarak ’insan’ı yaratmayı murad etti. Daha önce halk ettiği ve sadece ibadet ile vazifelendirdiği meleklere bu iradesini şöyle beyan buyurdu: (Bakara suresi,30)

’Hani, Rabbin meleklere ’Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. Onlar, ’Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.’ demişler, Allah da: ’Ben sizin bilmediğinizi bilirim’ demişti.?

Hz. Âdem’in topraktan yaratılması değişik safhalarla gerçekleşmiştir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de toprak safhası (Âl-i İmran suresi, 59) ? çamur safhası (Secde sûresi, 7) ?yapışkan çamur safhası (Saffat sûresi, 11) ?havada kurumuş çamur safhası (Hicr sûresi, 26,28) ?şekillenmiş balçık safhası (Hicr suresi, 26,28) ?ateşte pişmiş çamur safhası (Rahman suresi, 14) diye bu safhalar beyan buyrulmuştur. İnsan bir cisim olarak yaratıldıktan sonra ruh üflenerek canlılık kazanmıştır.

Cenâb-ı Hak Âdem (a.s.)’ı yaratıp ruhundan üfledikten ve ona isimleri talim buyurduktan sonra meleklere Hz. Âdem’e secde etmelerini emretmiştir. Bu husus Kur’ân’da şöyle anlatılmaktadır: ’Hani Rabbin meleklere demişti ki: ’Ben muhakkak bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir insan yaratacağım. Ona şekil verdiğim ve ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye kapanın!’ Meleklerin hepside secde ettiler. Fakat iblis hariç! O, secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı. Allah ’Ey iblis, sana ne oldu ki secde edenlerle beraber olmuyorsun?’ buyurdu. İblis: ’Benim, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insana secde etmem mümkün değildir.’ dedi.? (Hicr suresi, 28-33)

Kur’ân-ı Kerim’de bu hadiseye, siyak ve sibakı itibariyle farklı olarak yedi sürede yer verilmektedir ki, bu da mevzuun ehemmiyetini göstermektedir. Burada çok mühim bir talimat mevcuttur: İblis, Allah’ın emrini dikkate almamış, kendi nefsanî arzuları istikametinde hareket etmiştir. Kendi mantıkî ölçülerini ve aklî kıyasını, Allah’ın emrinin önüne geçirmiştir. Dolayısıyla kul da kendi akıl, mantık ve kanaatini Allah’ın emrinin önüne geçirdiği takdirde iblisin düştüğü hataya duçar olur. Akıl, vahyin istikametinde olduğu müddetçe muteberdir.

Şeytanın Hz. Âdem’e secde etmemesi, şahsiyetinde meknuz olan kibir ve azametin tezahürü idi. Zira o, bir zamanlar meleklere hocalık edecek derecede ilim sahibi idi. Bu da bize Allah’a itaat için tek başına ilmin kifayetsizliğine işaret etmektedir.

Buradan anlaşıldığına göre Cenâb-ı Hakk’ın emri karşısında kıyas yapılmamalıdır. Nassa aykırı yapılan kıyaslar bâtıldır, fâsittir ve ona itibar edilmez. Şeytan ise bu hataya düşmüştür. Kaldı ki şeytanın iddia ettiği, ’ateşin topraktan üstünlüğü’ bile izafidir.

Allah’u Teâlâ’nın meleklere; ’Âdem’e secde edin!’ buyurması, asla ’Âdem’e kulluk edin’ manasına değil, Hz. Âdem’in sahip olduğu istidatları ve kemal sıfatlarıyla onlardan daha üstün olduğunu bildirmek içindir.

İblisin cennetten çıkarılıp Hz. Âdem oraya yerleştirildikten sonra, Âdem (a.s.) kendisi ile huzur ve sükun bulması için Allah (c.c.), eş olarak Hz. Havva’yı yarattı. Bu gerçek âyette: ’Sizi tek bir nefisten (Âdem’den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur?? (A’raf suresi, 189) diye beyan edilir.

Cenâb-ı Hak, Havva anamızı yarattıktan sonra şöyle buyurdu: ’Ey Âdem! Sen ve zevcen, cennette yerleşip dilediğiniz yerden yiyin! Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.? (A’raf suresi, 19)

Böylece eşref-i mahlûk olan insanın hayat ve imtihan macerası başlamış oldu. İnsanın, Allah’ın emrine tabi olmasını engellemeye çalışan nefsi ile ilk mücadelesi, şeytanın vesvesesiyle cennette başladı.
Şeytan (aleyhillane), vazifesi mucibince Hz. Âdem ve Havva’yı kandırabilmek için türlü hilelere başvurmaktaydı. Bunlar âyet-i kerimede şöyle beyan buyrulmaktadır: ’Sonunda şeytan ona vesvese vererek: ’Ey Adem! Sana ölümsüzlük ağacının ve yok olmayacak bir mülkün yolunu göstereyim mi?’ dedi.? (Tâhâ suresi, 120)

’Derken şeytan, onların örtülü olan mahrem yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi: ’Rabbiniz, ancak melek olmayasınız veya (cennette) ebedi kalıcılardan olmayasınız diye sizi bu ağaçtan men etti.’ Diye ikisine de yemin etti. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri onlara: ’Ben size o ağaçtan men etmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?’ diye nida etti.? (A’raf suresi, 20-22)

Şeytanın kendilerinden adeta intikam almak için yapmış olduğu hileye kanan Hz. Âdem ile zevcesi Hz. Havva, o andan sonra büyük bir pişmanlıkla hemen iblisi terk ederek Rablerinden telakki ettikleri kelimelerle tevbeye yöneldiler. Cenâb-ı Hak da onların tevbesini kabul buyurdu. Fakat pek çok ilâhî hikmete mebni olarak onların yeryüzüne inmesini murad etti.

Yeryüzünün farklı yerlerine indirilen Hz. Âdem ve Havva birbirleri ile buluştuktan sonra Allah’ın emriyle Mekke şehrinin bulunduğu yeri vatan edindiler. Bundan dolayı Mekke’nin bir adı da Ümmü’l-Kura, yani yerleşim bölgelerinin merkezidir. Âdem (a.s.) burada Allah’ın emri ile ilk mescid olan Kâbe’yi bina etmiştir.
Mekke’de insanlar çoğalmaya başladı. Bu kadar çabuk çoğalmalarının hikmeti, Havva validemizin bir batında birden çok çocuk dünyaya getirmesiydi. Bir batında doğan çocuklar kardeş olurlardı ve birbirleriyle nikâhları haramdı. Ancak diğer bir batında doğanlara evlenebiliyorlardı.

Kabil, aynı zamanda ve aynı batında doğan kız kardeşini almak istedi. Habil ise, bunun şeriata uygun olmadığını, diğer zamanda doğan kardeşlerinden birisini alması gerektiğini söyledi. Kabil, bu ikazı dikkate almayarak, kendisinin yaptığının doğru olduğu iddiasında ısrar etti. Bunun üzerine Habil, burada kimin doğru hareket ettiğinin anlaşılması için Allah’a birer kurban adamalarını kardeşine teklif etti. Bu olayın devamı Kur’ân’da şöyle anlatılır:

’Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah’a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki (Habil’in) kabul edilmiş, diğerininki (Kabil’in) kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: ’Seni mutlaka öldüreceğim.’ (Öbürü de:) ’Allah, ancak korkup, sakınanlardan kabul eder.’

’Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur.’

Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.

Derken, Allah, ona, yeri eşerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. ’Bana yazıklar olsun’ dedi. ’Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?’ Artık o, pişman olmuştu.? (Maide suresi, 27-31)

Bu kıssada vahyin nuruyla aydınlanmış olan bir akıl ile nefsin sultasından kurtulamayıp bundan mahrum kalan aklın mukayesesi yapılmakta ve bunların yol açtığı neticenin canlı bir misali sergilenmektedir. Aklın, vahyin içinde bir değeri vardır. Vahyin hizmetinde olan ve onu rehber edinen bir akıl, hikmetlere vakıf olur. Vahyin yol göstericiliğinden mahrum olan akıl ise insanı nefsin afetlerinden koruyamaz. Nitekim Kabil’in aklı, vahyi bilgiye muhalefet ettiği için kendisini dalalete (sapıklığa) götürmüş ve ahiretini mahvetmiştir. Hasid ve kıskanç kişiler, ilâhî takdire razı olamazlar ve bunlar kardeşini dahi öldürmekten çekinmezler.

Hz. Âdem (a.s.) Cuma günü yaratılmış, Cuma günü Cennete konulmuş, yine bir Cuma günü Cennetten yeryüzüne indirilmiş, tevbesi Cuma günü kabul edilmiş, yine bir Cuma gününde vefat etmiştir. Bin veya 930 sene yaşadığı rivayet edilmiştir. Kendisine 10 sahife indirilmiştir. Evlatlarına peygamber gönderilmiştir. Ayrıca o (a.s.), ilk selâmlaşan ve ilk tevbe eden kimsedir.

Rabbimiz (c.c.), Hz Âdem ile açılan tevbe yolundan bizi hiçbir zaman ayırmasın. Onun (a.s.) tevbesini kabul ettiği gibi bizim de tevbelerimizi kabul etsin. Bizleri, emirlerine muhalefetten uzak, Zât’ına yakın eylesin ve ilk babamız Hz. Âdem (a.s.)’a olan muhabbetimizi artırsın.


Yararlanılan Eserler
Peygamberler Tarihi, Asım KÖKSAL
Nebiler Silsilesi, Osman Nuri TOPBAŞ
İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler Tarihi, Doç. Dr. Abdullah AYDEMİR
Peygamberler Tarihi, Muhammed Ali SABUNİ
Peygamberler Tarihi, Prof. Dr. İsmail YİĞİT
Şâmil İslâm Ansiklopedisi
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.