Özlenen Rehber Dergisi

67.Sayı

Silsile-i Farukiyye...bayezid-i Bistami

Dr. Celal Emanet Özlenen Rehber Dergisi 67. Sayı
Nasihatleri – Hakkında Söylenenler - Vefatı

Nasihatları

Bâyezîd-i Bistâmî buyurdu ki:

Şu on şey bedeni korur:

1. Gözleri haramdan ve lüzumsuz şeylerden korumak,

2. Dili zikre alıştırmak ve bunu itiyat haline getirmek,

3. Nefis muhasebesi yapmak, günlük hayatı bu ölçü içinde sürdürmek,

4. İlim öğrenmek ve öğrenilen ilmi faydalı olacak şekilde kullanmak,

5. Edeb ve terbiyeyi her yerde ve herkese karşı muhafaza etmek,

6. Bedeni, dünyanın faydasız işlerinden kurtarıp, dünya ve âhiret için faydalı işlerde kullanmak,

7. İnsanlarla haşır-neşir olmamak, kalbi geliştirmek, düşünceyi berraklaştırmak, zekâyı işletmek için uzlete çekilmek,

8. Nefis ile kıyasıya mücadele etmek,

9. Çokça ibadet etmek,

10. Peygamber Efendimizin (s.a.s.) sünnetine uymak.

Şu on şey insanın maddî ve manevî yapısını tahrip eder:

1. Dinine önem vermeyen kimseyle arkadaşlık etmek,

2. Hayırlı ve yararlı kişilerden ayrılmak, onlarla dostluk kurmamak,

3. Nefsin isteklerine boyun eğip onun peşine takılmak,

4. İslâmiyet’ten uzaklaşmak,

5. Dinden olmayan şeyleri din adına uydurup dine sokan kimselerle oturup kalkmak,

6. Dünya ve âhiret için yararlı olmayan şeylerle uğraşmak ve bu tür şeyleri arzulamak,

7. Halkı kötü zan altında tutmak,

8. Üstünlük taslamak,

9. Dünyalıktan yana üzüntüye kapılmak,

10. Âhireti düşünmemek.

On şey insan varlığını öldürür:

1. Terbiye azlığı,

2. Cehalet çokluğu,

3. Halktan nimet beklemek,

4. Şehvet azgınlığı, nefis kudurganlığı,

5. Baş olma sevdası,

6. Dünyaya lüzumundan fazla meyletmek,

7. Allah katında nefis ile dostluk kurmak,

8. Çok yemek,

9. Çok uyumak,

10. Kalabalığa uymak.

*

Bâyezîd-i Bistâmî’nin yakınlarından biri seyahate çıkarken, huzura gelip: ’Bana tavsiyede bulunur musunuz?’ dedi.

O da: ’Üç şey ile sana tavsiyede bulunurum; Yolculukta kötü huylunun biri sana arkadaşlık ederse, onun kötülüğünü kendi güzel ahlâk potana sok da şekillendirmeye çalış. Böylece işin ve yolculuğun selâmetle neticelensin. Biri sana iyilikte bulunursa, devamlı surette Allah’a şükret. Çünkü o adamın kalbini sana çeviren Cenâb-ı Hak’tır. Bir belâ sana dokunacak olursa, o belânın üzerinden kalkması için süratle Allah Teâlâ’ya dön ve neticeyi sabırla bekle. Ümidin kırılmasın, îtimadın sarsılmasın. Çünkü gelen belânın altında ne gibi hayırların yattığını o anda idrak edemezsin’ dedi.

*

Halkın hali ve ariflerin ahvali arasındaki farkı şöyle belirtirdi: ’Halkın ahvali vardır, fakat arifin bir tek hali bile yoktur. Çünkü arifler suretten geçmiş, sirete yönelmiş ve onların varlıkları Hakk’ın varlığında fena bulmuştur. İnsanların Allah’a en yakın olanları insanlara en müşfik olanlarıdır.

*

Riyazat ve mücahede, aşk ve cezbe ehlinden olduğu için tasavvufu şöyle tarif ederdi: ’Tasavvuf, rahat kapısını kapayıp, sıkıntı ve mücahede kapısını açmaktır.’

*

Bir gün kendisinden farz ve sünnetin tarifini istediler. Şöyle cevap verdi: “Sünnet, dünyayı tamamen terk etmektir. Farz ise Mevlâ ile sohbettir. Zira Efendimiz (s.a.s.)’in bütün sünnetleri dünyayı kalbe sokmamaya delâlet eder. Farzların bir emirler külliyesi olan Kitab’a gelince; o da, Mevlâ ile sohbete çağırır. Çünkü ondaki kelam, şanı yüce olan Allah’ın sıfatlarından kelam sıfatının tecellisidir.”

*

Birgün birisi gelerek; “İnsan ne zaman tevazu halini bulabilir?” diye sordu.

Bâyezîd-i Bistâmî, ona şu cevabı verdi: “Nefsin ne bir hal, ne de bir makam tanıyacak. Halk içinde kendisinden daha hakir kimse olacağını aklına bile getirmeyecek.”

Hakkında Söylenenler

Velîler tâifesinin efendisi Cüneyd-i Bağdâdî buyuruyor ki: ’Velîler arasında Bâyezîd-i Bistâmî’nin yeri, melekler arasında Cebrâil’in yeri gibidir.’

Bâyezîd-i Bistâmî tasavvufta derecesi çok yüksek idi. Tasavvuf ilminde sekr, ilâhî aşk ile kendinden geçme hali denilen bir halin kendisini kapladığı bir an, içinde bulunduğu durumu ve müşâhede ettikleri şeyleri anlatmak için ’Subhânî’ demiştir. Bu sözü bazı kimseler anlayamamış, Bâyezîd hazretlerinin şanına uygun olmayan sözler sarf etmişlerdir. Hâlbuki bu sözü büyük âlim İmâm-ı Rabbânî hazretleri, 43’üncü mektubunda şöyle açıklamaktadır: ’Hallâc-ı Mansûr’un ’Ene’l-hak’ ve Bâyezîd-i Bistâmî’nin ’Sübhânî’ sözünü tevhîd-i şuhûdî bilmemiz lazımdır. Bu sûretle dine uygun olurlar. Bu büyükler o hal içinde, Allah Teâlâ’dan başka, hiçbir şey göremeyince, bu sözleri söylemiş, Allah Teâlâ’dan başka bir şey yoktur demek istemişlerdir. ’Sübhânî’ sözü, Hak Teâlâ’yı tenzihtir. Kendini tenzih değildir. Çünkü kendi varlığını bilmemektedir. Bir şeye hüküm veremez.’

Bâyezid-i Bistâmî, Sübhanî sözünü yolun ortasında iken söylemiştir. Sonra bundan geçip kemâle kavuşmuştur.
Aşk şarabından içti, kendinden geçti. Bu yüzden bazen Bayezîd’i soranlara: ’Ben de otuz yıldır onu arıyorum, fakat ondan bir eser bulamıyorum’ derdi. O’nun bu sözü Zünnun el-Mısrî’ye nakledildiği zaman demiştir ki:

’Kardeşim Bayezîd Hakk’a giden bir cemaatle Hakk’a gitmiş ve ondan eser kalmamıştır.’ Çünkü o ’fena fillah’a ermiştir.


Vefâtı

Vefât târîhi konusunda çeşitli rivâyetler olmakla birlikte, en kuvvetlisi Sehlegî’nin kaydettiği h. 234/848 veya h. 261/875 tarihidir. Bu büyük zât vefât ettiğinde 73 yaşında idi. Kabri, Bistâm şehrindedir. Hocasına hürmeten: “Benim kabrimi hocamın kabrinden daha alçak yapınız” diye vasiyette bulundu.

Bâyezîd-i Bistâmî devamlı; ’Allah! Allah!’ derdi. Vefâtı ânında da yine; ’Allah! Allah!’ diyordu. Bir ara şöyle dua etti: ’Ya Rabbî! Senin için yaptığım bütün ibâdet, tâat ve zikirleri hep gaflet ile yaptım. Şimdi can veriyorum. Gaflet hâli devam ediyor. Allah’ım! Bana huzur ve zikir hâlini ihsan eyle.’ Bundan sonra, zikir ve huzur hâli içinde ruhunu teslim etti.

Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî vefat ettikten sonra, büyüklerden biri kendisini rüyada görüp: ’Allah Teâlâ sana ne muamele eyledi’ diye sordu. Buyurdu ki: ’Beni toprağa koydukları zaman bir ses duydum ki: ’Ey Bâyezîd! Bizim için ne getirdin?’ diyordu. ’Ya Rabbî! Sana lâyık hiç bir iyi amel yapamadım. Huzûruna lâyık hiçbir şey getiremedim, ama şirk de getirmedim’ dedim.

Bâyezîd Bistâmî, vefât ettikten sonra, büyük zâtlardan birisi kendisini rüyada görüp sordu. ’Münker ve Nekir sana nasıl muamele eyledi?’ Cevabında; ’O iki mübarek melek gelip; ’Rabbin kimdir?’ diye sorunca, onlara dedim ki: ’Bunu sormakla sizin maksadınız hâsıl olmaz. Siz bana O’nu soracağınıza, beni O’na sorun. Eğer O, beni, kulu olarak kabul ederse ne âlâ. Mâzallah O, beni kulu olarak kabul etmezse, ben, yüz defa: ’O, benim Rabbimdir, desem ne faydası olur?’ buyurdu.

Vefatından sonra onu rüyada gördüler ve sordular: ’Halin nice oldu?’

Bana: ’Ey pir, ne getirdin?’ dediler. Dedim ki: ’Dilenci padişahının kapısına gelince; ona, ’ne getirdin?’ demezler. ’Ne istersin?’ derler. Hitap geldi: ’Doğru söylüyor onu bırakın.’

Bâyezîd-i Bistâmî vefat ettikten sonra, onun sâdık talebelerinden olan bir hanımefendi şöyle anlattı: “Kâbe-i muazzamayı tavâf etikten sonra bir saat kadar tefekkür ettim. Bu sırada uykum geldi ve birazcık uyudum.

Rüyamda beni göğe çıkardılar. Allah’ın izni ve lütfu ile Arş-ı âlânın altını gördüm. Çok güzel kokusu vardı. Nurdan yazılmış bir yazı gördüm -Bayezîd Veliyyullah- yazılı idi ve yazının eni ve boyu da görünmüyordu.”

Yüce Allah, bizleri o güzel dostunun şefaatlerinden, âlî himmet ve nazarlarından mahrum etmesin. Âmin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.