Özlenen Rehber Dergisi

146.Sayı

Harikuladelikler - 'Mucize'

Mahmut KÖKVER Özlenen Rehber Dergisi 146. Sayı
Harikalar; âdetlere ve tabiat kanunlarına muhalif, tabiat ve beşer gücünün üstünde mey¬dana gelen hallerdir.
Harikalar altı kısımdır:
1. Mucize
2. Keramet
3. İrhasat
4. Meunet
5. İhanet
6. İstidrac

Biz bu makalemizde bunların ilki olan ’mucize’yi anlatmaya çalışacağız.

MUCİZE:
Mucize, lügatte, ’aciz ve kudretsiz kılmak’ manalarına gelir.
İslâm ıstılahında ise; Allah Teâlâ’nın, pey¬gamberliğini ilân eden peygamberleri elinde, onları davalarında doğru çıkarmak için benzerini getirmekten münkirleri aciz bırakacak şekilde göstermiş oldu¬ğu, benzeri öğrenim yoluyla meydana getirilemeyen tabiatüstü hallerdir.
Peygamberlerin mucizeleri, geçerli olan âdet¬lere ve tabiat kanunlarına muhalif olmakla bera¬ber, aklen mümkün olup muhal görülmeyen şeylerdir.
Mucize, bir peygamberin elinden sudur eder ve tehaddî (meydan okuma) amacı taşır.

Mucizenin Şartları:
1- Mucize, Allah’ın (c.c.) fiilidir. Yani, bir peygamberin, peygamberliğini ispat hususunda göster¬miş olduğu harika, o peygamberin kendisinin icadı değildir. O harikayı, peygamberini tasdik için, Al¬lah (c.c.) yaratmış ve peygamberinin elinde gös¬termiştir.
2- Mucize, harikuladedir. Yani, tabiat kanun¬larının ve insan gücünün üstündedir. Başkaları, onun benzerini meydana getirmekten acizdirler.
Meselâ; Kur’ân-ı Kerim. Onun benze¬rini meydana getirme hususunda insanlar ve cinler aciz kalmışlardır. Nitekim Allah Teâlâ, bu hususu şöyle beyan eder:
’Eğer kulumuz (Muhammed’)e indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi çağırın (ve bunu ispat edin). Eğer, yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- o hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. (O ateş) kâfirler için hazırlanmıştır.’ (el-Bakara, 2/23-24)
3- Mucizenin benzerinin meydana getirilebil¬mesi imkânsız olmalıdır.
Meselâ; Hz. Musa’nın asasının yılan olması ve Peygamberimizin Kur’ân-ı Kerim mucizeleri, karşısında kimsenin duramadığı ve benzerini meydana getiremediği mucize¬lerdir.
4- Mucize, peygamber olduğunu ileri süren zatın bizzat kendisinden zuhur etmelidir ki, bu mucize onun davasını doğrulamış olsun.
5- Mucize, peygamberin ileri sürdüğü davaya uygun olmalıdır.
Meselâ; Hz. İsâ: ’Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde (bir şey) yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm.’ (Âl-i İmrân, 3/49) demiş ve Allah’ın izniyle bazı ölüleri diriltmiş, anadan doğma körleri ve alacalıları iyi etmiş, çamurdan yaptığı kuşa üfleyince kuş can bulup uçmuştu.
6- Peygamber olduğunu ilân eden kimsenin iddiası ve gösterdiği mucize, kendisini yalanlamamalıdır.
Meselâ; Müseylemetü’l-Kezzap, pey¬gamberlik iddiasında bulundu. Kendisinden mucize göstermesi istendi. Bunun üzerine Müseyleme, tek gözü kör olan bir adamın gözünün açılmasını istedi. Fakat isteğinin aksine o kimsenin diğer gö¬zü de kör oldu.
7- Mucize, Peygamber olduğunu söyleyen kimsenin davası ile beraber olup, davadan daha önce meydana gelmiş olmamalıdır. Zira mucize, peygamber olduğunu iddia eden kimseyi tasdik içindir. Tasdik ise, davadan önce düşünülemez. ’Benim mucizem daha önce zuhur etmişti.’ derse; bu hal o kimsenin doğruluğuna delil olmaz. Ancak, aynı veya başka bir harikayı, peygamber¬lik davasından sonra, talep edilince gösterebilirse o zatın doğruluğu sabit olur. Aciz kalırsa, o kim¬se yalancıdır.

Mucize Nasıl Meydana Gelir?
Mucize, bütün işlerde mutlak irade ve ihtiyar sahibi olan Cenâb-ı Hak’ın fiilidir. Cenâb-ı Hak dünya ve âhirette insanları kurtuluşa davet etme¬leri için rasuller (elçiler) gönderir. Bu rasullerin peygam¬berlik iddialarını tasdik için de mucizeler izhar eder.
Nasıl ki, peygamberlik kesbî (kazanılan bir şey) değil, vehbî (Allah’ın bir lütfü) ise, yani bir kimsenin peygamber oluşu, herhangi bir şarta ve çalışmaya tâbi olmayıp, Allah’ın, dilediği kimselerden seçmesi ile olursa; mucizenin izharı için de, daha önceden çalışmak ve hazırlanmak gibi şartlar yoktur. İstendiği veya lâzım olduğu anda Allah Teâlâ, peygamberinin elinden mucizeyi izhar eder. Mucizenin akabinde de, nebîlik iddiasında bulunan kimsenin doğruluğu hak¬kındaki bilgiyi yaratır. Böylece herkes, bu kimse¬nin elinde zuhur eden mucizenin, onun peygamberliğine delâlet ettiğini anlar ve bilir.
Peygamberlerin en büyük mucizeleri; kendi zamanlarında geçerli olan, kuvvetli ve azametli görünen hadiseler cinsinden vuku bulmuş, bu hadiselerin azametini kırmış ve mucizenin insan gü¬cüyle olmadığını, ancak Allah’tan olduğunu ve mucizeyi izhar edenin de Allah’ın elçisi olduğunu ispatlamıştır.
Mesela; Hz. Musa (a.s.) zamanında sihir çok meşhurdu. İn¬sanlar, sihirle birbirini mağlûp ediyorlar ve bu-nunla aşırı derecede övünüyorlardı. Musa (a.s.) peygamberlik iddiasıyla Firavun’un karşısına çıkınca Firavun ondan bu iddiasını ispatlayan bir delil istedi. Hz. Musa, elindeki asayı yere atınca büyük bir yılana dönüştü. Firavun ve etrafındakiler inanmak istemediklerinden Hz. Musa’ya ’Şüphesiz bu bilge bir sihirbazdır’ diyerek iftira ettiler. Mısır’ın büyük sihirbazlarıyla mücadele edip davasını ispat etmesini istediler. Nihayet o devrin en usta sihirbazlarıyla bir meydanda buluştuğunda Hz. Musa elindeki asayı yere attı ve büyük bir yılan oldu. Sihirbazların göz boyamasıyla yılan şeklinde gösterdikleri bütün ip¬leri yutup meydanda hiç bir şey bırakmadı. Hz. Musa onu eline alınca tekrar asa haline geldi. Bunu gören sihirbazlar, Musa’nın yaptığının sihirle alâ¬kası olmadığına hükmettiler. Zira onlar, sihir ilmini biliyorlardı. Hz. Musa’nın yaptığı sihir değil, ancak bir mucize olabilirdi. Çünkü insan işi değildi. O halde, Musa’nın dedik¬leri doğruydu. Bu mucize, o günün sihirle meş¬gul olan âlimlerine, hakkı kabul ettirdi. Hepsi bir¬den secdeye kapandılar. Firavun’un ölüm tehdit¬lerine rağmen: ’Âlemlerin Rabbine, Musa ve Harun’un Rabbine iman ettik!’ dediler. (Bkz., el-A’râf, 7/104-126)
Hz. İsa (a.s.) zamanında ise tıp ilmi meşhurdu. Al¬lah (c.c.) da, Hz. İsa’ya anadan doğma körleri ve alaca hastalarını iyi etmek ve ölü¬leri diriltmek gibi mucizeler verdi. Böyle olunca, bütün doktorlar, bunun bir harika olup, insan gü¬cünün dışında olduğunu kabul ettiler. Hz. İsa’nın peygamber olduğunun haklılığına bu mucizeleri delil saydılar.
Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında da fesahat ve belagat çok ileri gitmişti. Arap şairleri, birbirleriyle şiirle yarış eder ve birbirlerine karşı üstünlük taslarlardı. Ga¬lip gelenlerin şiirleri Kâbe duvarlarına asılır; bu hal kendileri ve kabileleri için iftihar vesilesi olur¬du. Fesahat ve belagat, Arap dünyasının en büyük ilmi idi.
Allah (c.c.), Muhammed (s.a.v.)’i Kur’ân-ı Kerim ile gönderdi. Kur’ân’ın fesahat ve belagati karşısında bütün edipler sustu. Şairlerin dili tu¬tuldu. Kâbe’ye asılan bütün kasideleri, sahipleri utançlarından alıp götürdüler. Kur’ân’ın beşer gü¬cünün üstünde olduğunu herkes kabul etti. İnsaf sahipleri bununla, Peygamber’in doğruluğuna delil getiriyor Kur’ân’ın Allah kelamı olduğuna ina¬nıyor ve Müslüman oluyorlardı. İnat ve ha¬set edenler ise; öfkelerinden, Firavun gibi, küfür üzere geberip gidiyorlardı. Kur’ân-ı Kerim, bun¬ların hepsine meydan okuyordu.
’(Habibim!) De ki: ’Andolsun, insan ve cin (toplulukları) bu Kur’ân’ın bir benzerini getirmek üzere bir araya gelseler, birbirlerine destek olsalar dahi yine de onun benzerini getiremezler." (el-İsrâ, 17/88)

Mucizelerin Kısımları:
Âlimler, mucizeleri idrak edilmeleri açısından üç grup altında toplamışlardır:
1- Hissi/Kevnî Mucizeler:
İnsanların duyularına hitap eden harikulade olaylardır. Hz. Salih’in devesi, Hz. Musa’nın asasının yılana dönüşmesi ve elinin parıltılı bir ışık vermesi gibi.
Bu mucizeler, elinde zuhur ettiği peygamberin yaşadığı zaman ve mekânla sınırlıdır. Sonraki nesiller bunu gaybî bir bilgi olarak tasdik ederler. Peygamberimiz (s.a.v.)’in en büyük mucizesi¬nin kıyamete kadar baki kalacak ’Kur’ân-ı Kerîm’ olması yanında, kendisine birçok hissî mucize de verilmiştir. Nitekim ay’ın yarılması, Bedir Savaşı’nda meleklerin Müslümanlara yar¬dım etmesi, Hendek savaşında attığı bir avuç kumun düşmanları tarumar et¬mesi hadiseleri Kur’ân’da zikredilen hissî mucizelerdendir. Az yemekle birçok insanın do¬yması, az suyun çoğalması, elindeki taşların Allah’ı zikretmesi, bazı hayvanların onunla konuşması, çağırdığı ağacın yanı¬na gelmesi, hurma kütüğünün ondan firak sebebiyle inlemesi olayları da hadis ve siyer kaynaklarında nakledilen hissî mucizelerdendir.
2- Haberî Mucizeler:
Peygamberlerin Allah’tan ge¬len vahye dayanarak verdikleri gayb ha¬berleridir. Hz. İsa’nın muhataplarının evlerinde ne yiyip ne biriktirdiklerini haber vermesi, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in Bizanslıların İranlıları savaşta mağlûp edeceğini, Kisrâ’nın saltanatının yıkılacağını, İs¬lâm dininin doğuda ve batıda yayılacağı¬nı bildirmesi bu tür mucizelerdendir.
3- Aklî Mucizeler:
’Manevî mucize’ veya ’bilgi mucizesi’ di¬ye de anılan bu grup, insanların akıl yü¬rütme gücüne hitap eden gerçek¬lerden oluşur. Bunlar düşünmekle algılanabilen hususlar olup hissî mucizelerde görüldüğü gibi belirli bir zaman ve me¬kânla sınırlı değildir. Peygamberlerin gü¬venilir, doğru sözlü, güzel ahlâk sahibi, merhametli olmaları, iyiliği emredip kö¬tülükten sakındırmaları, ilâhî mesajı biz¬zat uygulayıp insanlara örnek teşkil etmeleri, prensiplerinin ahlaklı bir toplum için vazgeçilmez ilkeler konumunda bu¬lunması, tebliğ ettikleri vahiy ürünü met¬nin lafız ve muhteva bakımından erişil¬mez bir üstünlük taşıması gibi hususlar bu türün kapsamına girer.
Mucizeler amaçları bakımından da üçe ayrılmıştır:
1- Hidayet Mucizeleri:
Tehaddî (meydan okuma) şartı çerçevesinde inkârcıların gözü önünde ve onları acze düşürecek şekilde zuhur eden mucizelerdir. Bu tür mucize¬ler insanların kanaatleri üzerinde etkili olup ön yargıdan uzak kimselere fayda verir. Hz. Salih’in devesi, Hz. Musa’nın asası ile parıltılı eli, Hz. İsa’nın şifa muci¬zesi ve Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in Kur’an muci¬zesi bunlar arasında sayılır.
2- Yardım Mucizeleri:
İnanan¬ların ihtiyaçlarını gidermeye yönelik ola¬rak zuhur eden ilâhî yardımlardır. Bu tür fevkalâdelikler hemen her peygamberin hayatında görü¬lür ve ona bağlanan müminlerde manevî bir şevk ve itminan meydana getirir. Hz. Musa’nın İsrâiloğulları için Allah’ın emriy¬le kayadan su çıkarması, gökten kudret helvası ve bıldırcın, kavmi¬nin gölgelenmesi için bulut getirmesi, Hz. İsa’nın gökten yiyecek dolu bir sofra indirmesi, Bedir ve Hendek gazvelerinde me¬leklerin müslümanlara yardım etmesi, çe¬şitli münasebetlerle suyun çoğalması ve yemeğin bereketlenmesi bu türdendir.
3- Helak Mucizeleri:
İn¬kârda ısrar eden kavimlerin cezalandırıl¬masına yönelik mucizelerdir. Kur’an’daki açıklamalara göre Nûh kavminin tufanla, Semûd, Âd ve Medyen halkının korkunç bir gü¬rültüyle, Lût kavminin zelzeleyle, Firavun ve ordusunun denizde boğulmak suretiy¬le yok edilmesi bunlardandır.
Helak mucizeleri aynı zamanda sonraki nesiller için bir uyarı ve ibret vesilesidir. Peygamberimiz (s.a.v.)’in helak mucizesi toplumsal bir ceza¬landırma şeklinde değil Kureyş’in ileri gelen azılı kâfirlerinin Bedir Savaşı’nda katledilmesi şeklinde olmuştur.
Özet olarak; Allah (c.c.), bütün peygamberlere, çeşitli mucizeler vermiş ve bu mucizelerle onların pey-gamberliğini ve doğruluklarını tasdik etmiştir.

Faydalanılan Eserler:
- Ömer Nesefi, İslam İnancının Temelleri Akaid, Bayrak Yayınları.
- Nûreddin es-Sâbûnî, Mâtüriyye Akaidi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
- İmam Maturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, Hicret Yayınları.
- Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, ’Mûcize’ Maddesi, Halil İbrahim BULUT, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.