Özlenen Rehber Dergisi

163.Sayı

KUR’AN-I KERİM’DE ’RUH’ KAVRAMI ve HZ. ADEM (a.s.)’A ’NEFH’/RUH ÜFLENMESİ-1

Atilla YARICI Özlenen Rehber Dergisi 163. Sayı
ÖNSÖZ
Öteden beri ’Ruh’ kavramı insanlığın dikkatini çekmiştir. Hemen hemen tüm filozoflar, ilim adamları, alimler ruh hakkında bir şeyler söylemiş fakat son noktayı koyan olamamıştır. Günümüzde de durumun değişmediğini müşahede etmekteyiz. Esasında bu konuda fazla bir bilgiye ulaşılamayacağını da yine Kur’an’ın şu ifadesinden anlıyoruz: ’Sana ruh hakkında soruyorlar. De ki: ’Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.’1 Bu düsturun ışığında ekseriyetle ’orta bir yol’ izleyen müfessirlerin açıklamaları Müslümanlar için olduğu kadar insanlık için de sadra şifa mahiyetindedir.
Öte yandan ’ruh’ kavramı, canlılık kaynağı olması yönüyle insanlığın vicdanında varlığı inkar edilemeyecek şekilde her zaman kendisine yer bulabilmiştir. O bazen gündelik konuşmalarda dillere dolanmış bir kelam, bazen edebiyatta, şiirde değinilen bir konu, bazen de ölen birisiyle birlikte gözler önünden akıp giden bir hakikattir. Ancak yine de henüz bilimsel ispatı imkan dahilinde bulunmayışı sebebiyle ruh gizemli bir konumda ve bilinmezliğini korumaktadır.
Semavi dinlerin öğretilerinde ruhun, insan bedeninin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edildiği gerçeği ile karşılaşırız. Hz. Âdem (a.s.)’ın yaratılışı ile ilgili bazı ayrıntıları, Hz. Meryem’e üflenen ruh meselesinde sapılan ’teslis’i saymazsak üç büyük semavi din müntesipleri bu konuda hem fikir gibi gözükmektedir. O da yaratılan ilk insan (Hz. Âdem)’a ruhun üflenmesi neticesinde hayatının başlaması ve bu ruhun O’nun bedenini terk etmesiyle de ölümünün gerçekleşmesidir. Bu durum bir kanun (sünnetullah)’a bağlanmış olarak O’nun neslinde de süregelmiştir.
İletişim kaynaklarının bu kadar gelişmiş olduğu günümüzde insanlığın geri kalan kısmından da büyük bir çoğunluğun insan bedenindeki bu ruh gerçeğini kabule meyletmiş olabileceği kanaatini taşımaktayız. Dini inançları ne olursa olsun bugün artık insanlığın ortak malı sayılarak yapılan film ve çizgi filmlerdeki karakterlerin ölüm sahnelerindeki bedenden çıktığı düşünülen ruhun görsel olarak da gösterilmesine şahitlik yapan insanlık istemli ya da istemsiz bir şekilde bu hakikatin bilinçaltına yerleşmesine müsaade etmiş ve genel kabulle ruhun varlığını kanıksamış gibi bir durumdadır. Ancak çoğu zaman nereden bulaştığı belli olmayan bilgi kirliliğinin de etkisiyle bu ruhun bedeni terk ettiği zaman kanatlı bir meleğe dönüştüğünü vurgulayan çizim ve semboller de yine TV ve benzeri görsellerin insanlığa bulaştırdığı olumsuzluklar olarak görülebilir. İnsanlığın göremediği ancak varlığını kabul ettiği, mahiyetine pek vakıf olamadığı lakin adını koyduğu bir gerçek vardır. O ise insanı insan yapan ruh gerçeğidir.
İletişim imkanlarının ve sosyal etkileşimin adeta zirveye ulaştığı günümüzde ruh konusunda İslam’ın gerek Müslümanlara gerekse farklı inanç mensuplarına yapacağı bilgilendirmeler ve bu konuda üstleneceği aktif rol bu bağlamda çok önem arz etmektedir. Bu konunun diğer dini kaynakların yanında doğru ve güvenilir tefsir kaynaklarından da araştırılması ve anlaşılması son dinin müntesipleri olarak her şeyden önce biz Müslümanların görevidir.
Ruh konusunun Müslümanları ilgilendiren bir yönü de meselenin itikadî bir boyutunun olmasıdır. Araştırmamızda ele almasak dahi yukarıda zikrettiğimiz ayetten de anlaşılacağı gibi Allah’ın yarattığı bir şey olan ruhun varlığını kabul etmek imanî bir meseledir. İnananların bunu tartışması dahi düşünülemez.
Bugün tüm insanlığın içine düşmüş olduğu hayatı anlamlandırma çabası ve dünya genelinde artık bir sorun olan yoğun strese çözüm sunmada tek alternatifin İslam olduğu bir gerçektir. Böylesine önemli bir meseleyi yüce dinimizin tebliği bağlamında düşünüp yeri ve zamanı geldiğinde merak eden kitlelere doğru bir şekilde izah edebilmeliyiz.
Araştırmamızda ruhun var olup olmadığını sorgulamadık. Aksine onun varlığını kabul etmiş olarak Yüce yaratıcının Hz. Âdem (a.s.)’ı yaratmasını ve ona ruhundan üflemesinin hikmetlerini bir kez daha görmek ve yaşamın imtihan yönüne bu vesile ile bir kez daha dikkat çekmek istedik.
A- RUH KAVRAMININ SEMANTİK AÇIDAN İNCELENMESİ
1- Ruh Kavramının Etimolojisi ve Dildeki Kullanım Örnekleri
Ruh kelimesi ’r-v-h’ kökünden türemiştir. Bu kelime, hem müennes hem de müzekker için kullanılmaktadır. Kelimenin tekili ’rûh’ çoğulu ’ervâh’tır. Can, ruh anlamlarına gelir.2
Râğıb el-İsfehânî, ’el-Müfredat’ında ’ruh’ kelimesinin Kur’ân’da kimi zaman farklı şiddetlerde esen bir ’rüzgar’, kimi zaman da bu rüzgarın dallarında salladığı ’yapraklı ve yenen hoş kokulu taneler’ manasında
olduğunu söylemektedir. Evin neşesi hükmündeki çocukların kokusu da hayata verdiği yaşam enerjisi yönünden gündelik hayattaki kullanımlarda ’ruh’ kavramıyla ifadesini bulmuş ve şiirlere bile konu olmuştur.3
Aslında gündelik hayattaki kullanımlar bunlarla sınırlı değildir. Çoğu zaman sevilen birisine ’ruhum’ diye hitap edilmesine, bazı önemli, sıra dışı olaylara karşı tepkisiz kalan topluluklar için ’ruhsuz toplum’, sıkıldığı zaman bir kimsenin ’ruhum daralıyor’ gibi ifadelerin kullanmasına pek çoğumuz şahit olmuşuzdur. Bütün bu kullanımlar bizlere ruh kavramının hayatın ne kadar da içinde olduğuna dikkatlerimizi çekmektedir.
2- Kur’ân-ı Kerim’de ’Ruh’ Kavramının Kullanımı
Yüce Allah bazı yarattıklarını kendi zatına izafe ederek onlardan bahseder. Hz. İbrahim (a.s.)’dan Kabe’nin temizlenmesini isterken orası için ’evimi…’4 diye ferman buyurması, inanan müminlere hitaben ’kullarım’5 demesi bunlardan bazılarıdır. Tıpkı bunun gibi ’Ruh’u kendi zatına izafe etmenin yanında, kendisinin dışındaki yaratılmışlardan seçtikleriyle de paylaşarak onlara ayrıca bir şeref bahşetmiştir. Nitekim meleklerin ileri gelenlerinden ’Cebrail’ (a.s.),6 Yüce Kitabımız ’Kur’ân-ı Kerim’7 ve yine ölüleri dirilttiği için Ulu’l-Azm peygamberlerden olan Hz. ’İsa’ (a.s.)8 için kullanılmıştır. Nihayet ’ruh’ alemlerin sahibi Yüce Allah’ın (c.c.) meleklere bir fermanı gereği eşref-i mahluk olarak yaratılan insanın ’öz’üne de isim olmuş,9 ona ’can’ vermiş, alıp verdiği ’nefes’ olmuştur.
Aynı kökten türeyen ’rîh’ kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’in pek çok yerinde, nefsinin kölesi olmuş, doğruluktan sapmış nice kavimleri cezalandıran bir ’azap rüzgarı’ anlamında tekil formunda gelirken yine aynı şekilde müteaddit kere yeryüzündeki canlıların yaşamları için hayati öneme sahip ’rahmet rüzgarları’ anlamında çoğul kalıbıyla kullanılmıştır. Yine bu kelime ’Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’10 ayetinde olduğu gibi istiare yoluyla ’inananların gücü’ anlamında da kullanır.11
Ruhun tanımını yapmak pek de mümkün gözükmemektedir. Burada sadece Râğıb el-İsfehânî’nin ruhla ilgili bir sözüne yer vermekle yetinip konuyu fazlaca uzatmayacağız:
’Ruh; hayatın, hareketin, menfaatleri elde etmenin ve zararları defetmenin kendisiyle meydana geldiği cüze isim olmuştur.’12
’R-v-h’ kökünden türeyen ’ruh’, ’reyhân’, ’riyâh’, ’ravh’, ’rîh’ gibi kelimelerin Kur’ân-ı Kerim’de geçtiği ayetler ve anlamlarını kısaca zikretmek istiyoruz.
1- ’Rayhân’ (Yeryüzündeki Hoş Kokulu Bitkiler)
وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيَْانُ
’Yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler (vardır).’13
2- ’Rîh-Riyâh’
2.1. ’Rîh’
a) Rüzgar:
يَآ اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا نِعْمَةَ الّٰلِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَآءَتْكُمْ جُنُودٌ فَاَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪ حاً وَجُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا ي
’Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani (düşman) ordular üzerinize gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgar ve göremediğiniz ordular göndermiştik.’14
b) Azap Rüzgarı:
اِنَّآ اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪ حاً صَرْصَرًا ف۪ي يَوْمِ نَْسٍ مُسْتَمِرٍّ ي
’Biz onların üstüne, mutsuzluğu devamlı bir kara günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgar gönderdik.’15
c) İnananların Gücü:
وَاَط۪يعُوا الّٰلَ وَرَسُولَهُ وَلَ تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪ حكُُمْ وَاصْبُِوا ي
’Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider.’16
2.2. ’Riyâh’ (Rahmet Rüzgarları)
وَهُوَ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ بُشْرًا بَيَْ يَدَيْ رَحَْتِه۪
’O, rüzgarları rahmetinin önünde müjde olarak gönderendir. Nihayet rüzgarlar ağır bulutları yüklendiği vakit, onları ölü bir belde(yi diriltmek) için sevk ederiz de oraya suyu indiririz…’17
3- ’Ravh’
a) (Allah’ın Rahmeti):
يَا بَنَِّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَ يَا۬يَْسُوا مِنْ رَوْحِ الّٰلِۜ اِنَّهُ لَ يَا۬يَْسُ مِنْ رَوْحِ الّٰلِ اِلَّ الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ
’Ey oğullarım! Gidin Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.’18
b) Rahatlık Yurdu Cennet:
فَرَوْحٌ وَرَيَْانٌ وَجَنَّتُ نَع۪يمٍ
’(Fakat ölen kişi Allah’a yakın kılınmışlardan ise), ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. ’19
4- ’Ruh’
a) İnsana ilka edilen ’ruh’:
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
’Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin.’20
b) İlmi Allah’a ait olan ’ruh’:
وَيَسَْلُونَكَ عَنِ الرُّوحِۜ قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبّ۪ي وَمَآ اُو۫ت۪يتُمْ مِنَ الْعِلْمِ اِلَّ قَل۪يلً
’Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: ’Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.’21
c) İsâ (a.s.):
اِنَّمَا الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ الّٰلِ وَكَلِمَتُهُۚ اَلْقٰيهَآ اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ
’Meryemoğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda varettiği) kelimesi ve ondan bir ruhtur.’22
d) Cebrail (a.s.):
نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الَْم۪ نُ ي
’Onu güvenilir Ruh (Cebrail) indirdi.’23
e) Kur’ân-ı Kerim:
وَكَذٰلِكَ اَوْحَيْنَآ اِلَيْكَ رُوحًا مِنْ اَمْرِنَا
’İşte sana da, emrimizle, bir ruh (kalpleri dirilten bir kitap) vahyettik…’24
Şimdi de ’nefh’ hadisesinin öncesinde vuku bulan Hz. Adem (a.s.)’ın yaratılış safhasından bahsetmek istiyoruz.
B- HZ. ADEM (a.s.)’IN YARATILIŞI
Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de meleklere hitaben yeryüzünde bir ’halife’ yaratacağını ferman buyurmuştur. Bu konuda ilk ayetin geçtiği yer Bakara Suresi olarak karşımıza çıkar. Söz konusu ayet şu şekildedir:
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي جَاعِلٌ فِي الَْرْضِ خَل۪يفَةًۜ قَالُوٓا اَتَْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَآءَۚ وَنَْنُ نُسَبِّحُ بَِمْدِكَ
وَنُقَدِّسُ لَكَۜ قَالَ اِنّ۪يٓ اَعْلَمُ مَا لَ تَعْلَمُونَ
’Hani, Rabbin meleklere ’Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. Onlar, ’Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.’ demişler, Allah da: ’Ben sizin bilmediğinizi bilirim’ demişti.’25
Tefsirlerde bu ayetle ilgili olarak ’hilafet’ mevzusu, yaratmadan haberdar edilen meleklerin hangi melekler olduğu, bu meleklerin itiraz konusu ve gerekçeleri, meleklerin Allah’a hamd ve tespihatları, Allah’ın bildiği ancak meleklerin bilmedikleri hakikatler, Hz. Adem (a.s.)’in yaratılacağı toprağın getirilmesi, bu toprağın hangi tür toprak olduğu, bu toprağın düzenlenmesi süreci konuları detaylı olarak tartışılmıştır.
Bu ayeti takip eden aynı surenin diğer ayetlerinde26 Hz. Adem (a.s.)’a kendisi dışında yaratılmış hiç bir varlığın bilmediği isimlerin öğretilmesi ve bu isimlerin meleklere arz edilmesi hadisesi zikredilmektedir.
Hz. Adem (a.s.)’a ’nefh’ (ruhun üflenmesi) Kur’ân-ı Kerim’de ilk olarak Hicr Suresi’nde geçmektedir. Cenâb-ı Allah ilgili ayette şöyle buyuruyor:
’Hani bir zaman Rabbin meleklere şöyle demişti: ’Ben, kuru bir çamurdan, suretlenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Onun yaratılışını bitirdiğim, ona ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun için secdeye kapanın.’ Bunun üzerine meleklerin hepsi, toptan secde etti. Ancak İblis, bu secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı. (Cenâb-ı Hak:) ’Ey İblis, sen niçin secde edenlerle beraber olmadın?’ dedi. (İblis), ’Ben, kuru bir çamurdan, suretlenmiş bir balçıktan yarattığın bir beşere secde edeyim diye var olmadım’ dedi. (Allah Teâlâ) şöyle buyurdu: ’O halde, çık buradan! Çünkü sen, artık kovuldun. Hiç şüphesiz din (hesap) gününe kadar lanet, senin tependedir.’27
Bu ayette önceki ayette ’halife’ olarak isimlendirilen insan ’beşer’ adıyla adlandırılmakta, yaratmanın bir takım safhaları zikredilmekte, ruhun üflenmesinden bahsedilmektedir.
Şimdi bu ayetlerin mealleri ışığında yaratılış hadisesi ve sonrasında vuku bulan oluşumun safhalarını özet mahiyetinde maddeleştirelim:
1- Allah, bir grup meleğe yeryüzünde bir ’halife’ bir ’beşer’ yaratacağını haber verdi.
2- Bu ’beşer’ kuru çamurdan ve suretlenmiş bir balçıktan mürekkep olarak yaratıldı.
3- Yaratma olayı bir sürece ve süreye tabi tutuldu.
4- Yaratma sürecinin son safhasında ’nefh’ ruh üflenmesi olayı vuku buldu.
5- Hz. Adem (a.s.)’a bütün isimler öğretildi ve meleklerden bu isimlerin bilgisi soruldu. Melekler kendilerine verilen bilgiler dışındaki bu isimleri bilmediklerini itiraf ettiler.
6- Allah, Adem (a.s.)’dan bu isimleri meleklere arzetmesini istedi. O da bu isimleri meleklere arzetti. Allah meleklere onların daha önceki itirazlarına dikkat çekip kendilerinin bilmediklerini bildiğini hatırlatıp bir kez daha kudretini gösterdi.
7- Allah, cin taifesinden olan İblis’in de içinde bulunduğu meleklere Hz. Adem’e secde etmelerini emretti.
8- Bütün melekler emri dinleyip Hz. Adem (a.s.)’a secde ettiler. İblis ise secde etmedi.
9- Allah, İblis’e secde etmemesinin nedenini sordu. İblis kendisinin ateşten Adem’in ise topraktan yaratıldığını, ateşin topraktan üstün olduğunu, bu yüzden Hz. Adem’e secde etmediğini söyledi.
10- Allah, İblis’in bu kıyaslaması ve secdeden kaçınması üzerine onu huzurundan kovdu.
11- İblis, Allah’tan kıyamete kadar kendisine mühlet vermesini istedi. Bu süre zarfında Hz. Adem (a.s.)’ı ve O’nun neslini yoldan çıkartacağını söyleyerek meydan okudu.
12- Allah, İblis’e mühlet verdi ve inanmış muttaki kullarına hükmünün geçmeyeceğini, onun yolundan gidenleri de kendisiyle birlikte cehenneme atacağını söyledi.
13- Allah, Hz. Adem ve sonradan var edilen eşi Hz. Havva ile birlikte cennete girmelerini oranın türlü nimetlerinden istifade etmelerini,sadece belirtilen ağaca dokunmamalarını istedi.
14- İblis bir yolunu bulup önce Hz. Havva’yı sonrasında da Hz Adem’i kandırdı ve onların cennetten çıkartılıp yeryüzüne kovulmalarına sebep oldu.
15- Yeryüzünde bir süre ayrı bırakılan Hz. Adem ile Hz. Havva kendilerine Allah tarafından bir yol gösteren peygamber gelmesi halinde ona uymaları ve doğruyu bulmaları tembihlendi.
16- Hz. Adem (a.s.) Allah’tan aldığı bir takım kelimelerle O’na yöneldi ve tövbe etti. Allah tövbesini kabul etti.
Ardından Hz. Adem (a.s.), Hz. Havva ile tekrar bir araya gelmiş ve yeryüzünde insan neslinin devamı için ilk aileyi de oluşturmuş oldular.
Hz. Adem (a.s.) İnsanlığın ilk atası, yeryüzünün ilk halifesi, aynı zamanda da ilk peygamberiydi. Allah, Hz. Adem (a.s.)’dan sonra da peygamberlerini göndermeye devam etti.




Son notlar
1 el-İsrâ, 17/85.
2 Serdar MUTÇALI,Arapça Türkçe Sözlük Dağarcık,1995, s. 346.
3 Ebu’l-Kāsım Huseyn b. Muhammed b. el-Mufaddal er-Râğıb el-İsfehânî, el-Müfredât Fî Ğarîbi’l-Kur’ân , (Thk.: Muhammed Seyyid Geylânî), Daru’l-Ma’rife, Beyrut, s. 205-206.
4 Bkz., el-Bakara, 2/125.
5 Bkz., el-Bakara, 2/186.
6 Bkz., eş-Şuarâ, 26/193.
7 Bkz., eş-Şûrâ, 42/52.
8 Bkz., en-Nisâ, 4/171.
9 Bkz., el-Hicr, 15/29; Sâd, 38/72.
10 el-Enfâl, 8/46.
11 Râğıb, Müfredât, s. 205-206.
12 Râğıb, Müfredât, s. 205-206.
13 er-Rahmân, 55/12.
14 el-Ahzâb, 33/9.
15 el-Kamer, 54/19.
Ayrıca bkz., Âl-i İmrân, 3/117;
16 el-Enfâl, 8/46.
17 el-A’râf, 7/57.
Ayrıca bkz., er-Rûm, 30/46; el-Hicr, 15/22 (Bu ayet-i kerimede rüzgarların hem bitkilerin tozlaşmasındaki oynadığı role hem de bulutları sürükleyerek meydana getirdiği aşılamaya işaret edilmektedir.
18 Yûsuf, 12/87.
19 el-Vâkıa, 56/89.
20 el-Hicr, 15/28-29; es-Secde, 32/9; es-Sâd, 38/72.
21 el-İsrâ, 17/85.
22 en-Nisâ, 4/171.
23 eş-Şuarâ, 26/193.
Ayrıca bkz., en-Nahl 16/102; en-Nebe, 78/38; el-Meâric, 70/4.
24 eş-Şûrâ, 42/52.
25 el-Bakara, 2/30.
26 Bkz., el-Bakara, 2/31-33.
27 el-Hicr, 15/28-35.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.