Özlenen Rehber Dergisi

40.Sayı

Şehitler Diridirler

Mücahit HAŞİM Özlenen Rehber Dergisi 40. Sayı
Şehit kelimesi Arapça’da, ya meful anlamında kendisine şahitlik edi¬len (meşhûdun leh) veya fail anlamında şahittir. Meful anla¬mında alınırsa, ölüm anında yanında melekler hazır ve şahit oldukları veya Allah tarafından Cennet’e girme ile lehine şahitlik yapıldığı ya da ölmeyip diri olduğuna şa¬hitlik yapıldığı için şehit adı verilmiş oluyor. Fail anla¬mına alınırsa, diri (hay) ve Allah’ın huzurunda kutsal bir ma¬kamda hazır bulunduğu veya Allah tarafından ken¬di¬sine hazırlanan büyük nimet ve ikramları müşahede ettiği ya da Allah’ın Peygamberi’ni inkâr edenlerin aleyhine kı¬yamet günü Hz. Peygamber’le birlikte şahitlik edecekleri için şehit adını almış oluyorlar. Ayrıca Hz. Peygamber Efendimiz’in; “Ben onla¬rın Allah yolunda canlarını verdiklerine şahit ve şe¬fa¬atçiyim.”(Buhârî, Cenâiz 75.) buyurdukları için de onlara bu ad verilmiş¬tir.

Şehadet... Can vermek... Ebedi olarak Allah yolunda dipdiri olmak... Ölümsüzleşmek... Ruhunu Rabbi’ne teslim etmek... Canını Yaratanı’na satmak... Evet, bu ticaretteki karın miktarı bire on değil, bire bin de değil; bunun miktarı ancak “biğayri hisâb”tır. Hesapsızdır şehidin mükâfatı. En kıymetli varlığı olan canını Allah yolunda feda eden şehidin öbür âlemdeki mükâfatı hesapsız bir karşılık, rahmet ve rızktır. Hatta şehidin mükâfatı kıyamete bırakılmamış; Allah yolunda öldürüldüğü andan itibaren nimetlere gark edilmiştir.

Şehitler Diridirler

Allah yolunda şehit olanlara “ölü” demek caiz değildir. Çünkü onlar bi-hakkın “diri”dirler. Cenâb-ı Hakk onlardan “ölü” diye söz edilmesini şu âyetle yasaklamıştır: ’Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Bilakis onlar diridirler, ama siz farkında olmazsı¬nız.’(el-Bakara, 2/154) Biz ister farkında olalım, ister olmayalım onlar diridirler. Onlar elân yaşıyorlar. Bu yaşamları ister somut manada, ister soyut manada yahut da her iki halde olsun fark etmez, onlar muhakkak yaşıyorlar.

Şehitlerin ne şekilde yaşadıklarını tam olarak bilmek mümkün değildir. Çünkü bu bizim için “gayb”tır. Mü’minin özelliklerinden birisi de gayba iman etmektir. O halde mü’min, evvela şehitlerin şu anda hayatta olduklarına inanır. Biz gaybla ilgili bilgileri en kesin bir şekilde ancak vahiy mahsulü olan nasslardan öğrenebiliriz. Âyetler, bize şehitlerin Rableri katında hayatta olduklarını açık bir şekilde belirtmektedir. Şehitlerin şu anki hayatlarıyla alakalı olarak âyet ve hadislerden edindiğimiz bilgileri şu şekilde sıralayabiliriz:

• Onlar hayattalar; ama biz hissetmiyoruz.
• Allah yanında rızıklanırlar.
• Yeşil kuşlara benzer bir bedene sahiptirler.
• Cennet’tedirler ve oranın nimetlerinden kâmil bir şe¬kilde yararlanırlar.
• Canlarını Allah yolunda tekrar tekrar vermek üzere dünyaya dönme arzusundadırlar.

Şehitler Niçin Ölmezler?

Çünkü onlar, canlarını Hayy olan Allah’a adamışlardır... Çünkü onlar, kendilerinden sonra gelen Allah yolunun yolcularına örnek ve önder olarak onların kalplerinde ve akıllarında dipdiri yaşamaktadırlar... Çünkü onlar, şu ölümlü dünyada fani şeyleri Baki’nin yolunda sarf ederek ölümsüzlüğü yakalamışlardır... Çünkü onlar, Allah’ın şahitliği ile diridirler... Çünkü onlar gözlerini ölümsüzlük ufkuna dikip kendilerini ölümün kucağına atmışlardır... Abdullah b. Cahş (r.a.) gibi... İşte bu ölümsüzlerden biridir bu kanlı canlı Sahâbe... Uhud günü İslâm saflarında dağılma ve çözülmeler olunca düşman saflarına dalmış ve kıyasıya savaşmıştır. İbn-i Cahş ile Sa’d b. Ebî Vakkas, dayı-hala çocuklarıdır. Harbin alabildiğine kızıştığı bir sırada ikisi karşı karşıya geliverir. Hadisenin bundan sonrasını Sa’d b. Ebî Vakkas bize şöyle nakleder:

“Abdullah b. Cahş, beni elimden tuttu ve hızla bir yere doğru sürükledi. Büyükçe bir taşın altına gelmiştik. Bana, ‘Sen dua et, ben âmin diyeyim; ben dua edeyim, sen âmin de!’ dedi. Önce ben dua ettim ve duamda şunları söyledim:

‘Allahım, benim karşıma güçlü bir kâfir çıkar. Onunla kıyasıya savaşayım. Sonra onu mağlup edip sevabını alayım ve Rasûlullah’ın karşısına gazilik şerefiyle çıkayım.’ O, benim bu duama derinden âmin dedi. Ancak onun bakışları başka bir ufka kaymıştı. Gözleri adeta etrafında olup bitenleri görmüyordu. Dua etti ve duasında şunları söyledi:

‘Allahım, benim karşıma da güçlü bir kâfir çıkar. Onunla kıyasıya savaşayım ve önce gazilik unvânını alayım. Ardından, o beni şehit etsin. Ağzımı, burnumu, gözümü, kulağımı kessin ve Sen’in huzuruna öyle geleyim. Sen bana sor: ‘Abdullah! Ağzını, burnunu, gözünü, kulağını ne yaptın?’ Ben de Sana cevap vereyim: ‘Allahım, ben onlarla dünyada iken çok günah işledim. Huzuruna öyle günahkâr azalarla gelmek istemedim ve onları dünyada bırakıp öyle geldim.’

Sa’d b. Ebî Vakkas (r.a.); ‘Ben de bu duaya âmin dedim. Sonra her ikimiz de düşman saflarına dalıverdik. Allah’a kasem ederim, ben ne için dua etmişsem, onu aynen gördüm. Savaş bitince de Abdullah b. Cahş’ı aradım. Baktım, o da duasında istediklerini aynen elde etmişti.”

Evet, Abdullah b. Cahş, fani bedenini Baki’ye satarak ölümsüzlüğün zevkini tatmış ve en karlı alışverişini yaparak Firdevslere doğru kanatlanmıştır. Onlar, ölümün bir yok olma değil, var olma basamağı olduğunu bilerek hareket etmişlerdir.

Şehadetin diriliş olduğuna o kadar iman etmişler ki, sinesinden yediği okla yere düşerken; “Kabe’nin Rabbine yemin ederim ki, kurtuldum!” diye haykırıyor Haram b. Milhan (r.a.)... Âmir b. Füheyre (r.a.) gibi... O da, üzerine atılan mızrağın göğsünü yararak çıktığı anda “Vallahi, kazandım gitti!” diyor ve biraz sonra değil ruhu, cesedi bile göklere çekiliyor. Rabbim şefaatlerine nail eylesin!

’Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Bilakis onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız.’(el-Bakara, 2/154), ’Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri ka¬tında bulunan rızktan yararlanmaktadırlar.’(Âl-i İmrân, 3/169)

Bu âyetler Bedir ve Uhud şehitleri hakkında nazil olmuştur. Müşrik ve münafıklar, şehitler hakkında; ’İnsanlar, hiçbir faydası olmaksızın sırf Muhammed’in rızasını kazanmak için kendilerini öldürüyorlar.’, ’Muhammed’in arkadaşları kendilerini öl¬dürüyor; hayatlarını heba ederek bu dünyadan hiç bir şey elde edemeden çıkıyor ve bir hiç uğruna ömürlerini tüketiyorlar.’ diyerek mü’minleri cihattan alıkoymak istiyorlardı ki, Allah (c.c.) bu âyetleri inzal buyurarak şehitlerin elân hayy (diri) olduklarını ifade etti ve kafirlerin sözlerini suratlarına çarptı. Mü’minleri de cihattan gevşeme riskinden kurtarmış oldu.

Yine bu âyetin inişiyle ilgili olarak İbn-i Abbas’tan şöyle bir rivâyet gelmiştir: Sahâbe-i Kirâm, Bedir’deki şehitlerin adlarını sayarak, “falanca öldü, falanca öldü!” diyorlardı ki, Allah (c.c.) Bakara 154. âyeti inzal buyurarak şehitler hakkında “öldüler” denmesini nehyetti. Kâfirlerin sözlerine hiç mi hiç itimat etmeyen mü’minler bu âyetlerle cihada daha da bir iştiyak duydular. Şehadete gülümseyerek koştular. Mü’minler artık anladılar ki şehadet bir ölüm değil, ebedi bir diriliştir.

Şehitler zahirde öldürülmüşlerdir. Allah yolunda öldürülenlerin, uğrunda öldürüldükleri hak dava onların kanları ile sulanarak süreklilik kazanır. Onlar, Rabbleri katında diridirler. Yüce Allah’ın ’Onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.’ buyruğu ile onların yaşamakta olduklarını bildirmesi bizim için yeterlidir.

Onlar yaşıyorlar. Diri oldukları için öbür ölüler gibi yıkanmazlar. Şehit düşerken giydikleri elbiseler aynı zamanda kefenleri olur. Çünkü yıkamak, ölmüş cesedi temizlemek içindir. Oysa onlar yaşadıklarına göre temizdirler, ölüm kiri üzerlerine bulaşmamıştır. Dünyadaki kıyafetleri, aynı zamanda mezardaki elbiseleridir. Çünkü hâlâ hayattadırlar.

Onlar hakkında biz “ölü” demeyiz. Diri olan biri hakkında ölü demek hem yanlış, hem de yalan olur. “Ölü” denecek birisi varsa o da Allah’ın zikrinden uzak kalan kalplerdir. “Allah’ı zikredenle zikretmeyenin hali, ölü ile diri gibidir.” hadisi bu gerçeğimizi ayan beyan ortaya koymaktadır. Zaten şehidin diri olmasının altında yatan espri de kalbinde ancak Allah’ın bulunmasıdır. Gerçek şehit “Allah’ın buyruğu yüce olsun!” diye çarpışan kişidir. Kalbinde Allah’tan başka maksat bulunan kimse bu ölümsüzlük zevkini yakalayamaz. Yarın âhirette canını niçin verdiği sorulduğu zaman hakikat ortaya çıkar.

Allahım, bizi münafıkların vasfı olan ölüm korkusundan kurtarıp bizlere hakiki şehadeti nasip etsin!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.