Özlenen Rehber Dergisi

41.Sayı

Apartman Hayatının Bir Handikapı:komşularımdan Emin Değilim Ya da Tanımıyorum!

H. İbrahim ŞEN Özlenen Rehber Dergisi 41. Sayı
İnsanlar, önceden göçebe hayatı yaşarlardı. Kuşlar gibi istediği mekâna yuva kurar, sonra da bir başka mekâna taşınırlardı. Tabiat şartlarının acımasızlığına karşı bir o kadar da mutluydular. Toplu olarak daha iyi şartlar altında yaşayabilmek için gösterilen çabalar neticesinde göçebe hayatı bırakıldı, önce mezra halinde yerleşik yurtlar, daha sonra köyler, kasabalar, şehirler ve hatta metropoller halinde yaşanılmaya başlandı.

Biz insanlar kolaylığa ve modernliğe talip oldukça yaşamın birçok güzelliğinden ödün vermeye başladık. Hayatımıza giren her bir yeniliği adeta eski bir değerimizle satın aldık. Sanayileşme ile birlikte önce doğal güzelliklerimizi, sonra tertemiz soluduğumuz havamızı ve daha da ötesi kültürümüzü kaybettik. Medeniyet geliştikçe problemleri de beraberinde getirdi. Ve insanlık, şehirlerin beton duvarlarına mahkûm olmaya yüz tuttu.

Şehirleşirken fizikî mimariye verilen önem kadar, şehrin ruh mimarisine önem verilmeyişi insanların yaşantılarında uyum sarsıntıları meydana getirdi. Müstakil evlerde süren ferdî bağımsız yaşam tarzı, artan nüfus sebebiyle, topraktan ve paradan daha çok tasarruf etme adına toplumları apartman hayatı ile tanıştırdı.
Kapısını kapattıktan sonra dışarıdaki insanları düşünmeden yaşayan kentlilerle, kapısını, yüreğiyle birlikte kapayan bencil insanlar türedi. Köy yaşantısında evlerimiz komşularımıza belki uzaktı; ama manevî olarak birbirimize daha yakındık. Kent hayatında ise insanlar birbirlerine mesken olarak yaklaştıkça manevî olarak bir o kadar uzaklaştılar. Kalabalıklaştıkça yalnızlaşan kalabalıklar türedi.

Aynı binada aynı merdiveni paylaştığı insanlardan merhabalarını esirgeyenler, bayramlarda dostlarını bırakıp tatil mekânlarına kaçtılar. “Komşu komşunun külüne muhtaç” olduğu halde gururlarını yenip de yaralarına basmak adına bile olsa, bir kaşık tuz istemek için karşı dairenin kapısını çalmadılar. Üst kattakiler, alt kattakilere tozlu kilimlerini çırparak merhaba derken, onlar da balkondan mangal dumanları ile karşılık verdiler.

Yıllar geçiyor, apartmanda oturanlar birbirinden habersiz, daha komşularını bile tanımayanlar var. Kimsenin kimseden haberi yok. Ancak yıllar sonra, apartmana giren bir kişinin komşunuz veya komşunuzun çocuğu olduğunu öğreniyorsunuz. İnsanlar evlerine bir robot gibi, sabah çıkıp akşam giriyorlar. Apartmanın bir dairesinde cenaze kalkarken, bir diğer dairede maalesef düğün tüm ihtişamıyla yapılıyor. Herkes kendi içinde, kendi derdiyle muzdarip, kendi sevinciyle mesrur. Oysa bu, ne inancımıza ne de örfümüze uymakta.

Artık sadece dünyevî menfaatleri ön plana alıp insanları ona göre değerlendiren bir toplum olduk. Nerede o samimi yaklaşımlar ve dayanışmalar. İster maddî ister manevî yönden olsun, varlık içinde yokluk yaşayan bir toplum olduk. Hâlbuki komşuluk kültürü temelinde, doğumdan ölüme kadar iyi ve kötü günlerde, sevinç ve kederi paylaşmaya ve yardımlaşmaya dayanmaktadır.

Fizikî olarak birbirine yakın veya bitişik yerlerde yaşayanlara komşu denir. Komşuluk, toplum hayatımızda yeri ve önemi inkâr edilemeyen içtimaî bir müessesedir ve insanların toplum halinde yaşamalarının zarurî bir neticesidir. İnsan, sosyal bir varlık olduğuna, bu sebeple tek başına yaşayamayacağına göre etrafında komşuların olması kaçınılmazdır.

Kâmil insan; kendini toplumdan soyutlamış, dünyaya sırtını çevirmiş münzevi insan değildir. Aksine kâmil insan; toplum içinde yaşayan, hayatın olumlu ve olumsuz şartlarıyla yüz yüze gelen, hayatı Allah’ın rızasına uygun kılmaya çabalayan, nihayet başkaları içinde yaşayabilen ve onlardan gelecek sıkıntılara katlanabilen insandır. İslâm, yalnız bireysel hayatla değil, toplum düzeniyle ilgili olarak da önemli ilkeler koymuştur. Bu yelpazenin içinde akraba ve komşuluk ilişkileri de önemli yer tutar.

İnsan için hem bu dünyada hem de âhirette iyi kimselerle beraber olmak mutluluk ve huzur vesilesi olur. Dünyada iyi kimselerle beraber olmak, iyi komşularla beraber yaşamak hiç şüphesiz Cenâb-ı Hakk’ın insana büyük bir lütfudur. Bu sebeple iyi komşulara sahip olan kimseler bundan dolayı Allah’a hamd etmelidirler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şeriflerinde: “Akrabalarla iyi ilişkiler, güzel ahlâk ve hoş komşuluk, memleket¬leri mamur ve ömürleri uzun eder.”(1) buyurmuştur.

Komşuluk kültürünün oluşmasında en önemli iki unsurdan birisi din ve onun en önemli unsurlarından olan ahlâk, diğeri ise örf, âdet ve geleneklerimizdir. Dinî kaynaklarda komşuluk hukukunun önemini vurgulayan pek çok hüküm, emir ve yasak vardır.

Rabbimiz; “Allah’a ibadet edin ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”(2) buyurmaktadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in; “Hz. Cebrâil bana komşu hakkında o kadar aralıksız tavsiyede bulundu ki, komşuyu varis kılacağını zannettim.’(3) mealindeki hadîs-i şerifi komşuluk ilişkilerine dinimizin ne derece önem verdiğini anlatmaya yetmektedir.

Örf ve adetlerimizde komşuluk hukukunun önemi; ’Ev alma komşu al.”; ’Komşu komşunun külüne muhtaçtır.’ gibi kısa, fakat öz olarak atasözlerinde ifade edildiği üzere karşılıklı saygı, sevgi, dayanışma, ve yardımlaşmaya dayanır.

Fikren, ahlâken kötü telkinlerde bulunan komşuyla görüşmeye mecbur değiliz. Komşuya kötülük etmemek, komşuluk haklarından olduğu gibi; komşusunun kötülüklerine, huysuzluklarına, sıkıntılarına katlanmak da komşuluk adabındandır. Komşuların ailevî sırlarını araştırmamalı, ayıplarını örtmeli, hatalarını affetmelidir.

Can, mal ve ırzlarını korumak gibi vazifelerin olduğunu unutmamalıdır.
Efendimiz (s.a.v.)’e; “Komşunun komşuda hakkı nedir?” diye sorulduğunda O, şöyle buyurmuştur: “Senden borç isterse vermen, yardım dileyince yardım etmen, hastalanınca ziyaret etmen, muhtaç olunca ihtiyacını görmen, fakirleşince yardım etmen, bir hayra kavuşunca tebrik etmen, musibete uğrayınca taziyede bulunman, ölünce cenazesine katılman, izni olmadıkça binanı onun binasından yüksek yapıp rüzgârına mani olmaman, çorbandan az da olsa ona da göndermek suretiyle tencerenin kokusuyla onu rahatsız etmemendir. Bir meyve satın alınca ona da hediye et, eğer bunu yapmazsan meyveyi evine (komşuna göstermeden) gizlice taşı. Onu çocuğun da dışarı götürüp, komşunun çocuğunu gayza atmasın.”(4) Bu hadisle Peygamberimiz insanlara medeni olmanın yolunu en güzel bir şekilde göstermiştir. Şimdi bizler bu ahlâka ne kadar da muhtacız!
Şehirler büyüdükçe apartman hayatı şehirli olmanın bir şartı haline geldi. Şayet bizler bu mekânlarda bir arada yaşamak zorundaysak, beraber yaşama kurallarına uymak zorundayız. Bizim toplumumuzda çok güzel bir anlayış vardı; komşu hatırı dendi mi durur düşünürler, ölünce komşu hakkı sorulacak endişesiyle komşu hukukunu korurlardı. Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayetle Peygamber (s.a.v.); “Komşusu, zararlarından emin olmayan kimse Cennet’e giremez.”(5) buyurmaktadır. “Üstte oturuyorsam alttakini düşünmek zorundayım!” demezse bir insan, nasıl medeni olur, nasıl şehirliyim diyebilir! Komşunun camı açıkken halı çırpan, çamaşırının üstüne çöp atan, gece yarısı gürültü çıkarıp komşusunu çıldırtan, bırak medeniliği, Allah’a hesap vermekten kurtulamaz. Zira işin içinde kul
hakkı vardır. İnsan her yerde insan olmak zorundadır.

Allah Rasûlü’ne bazen Sahâbelerden birileri gelir ve “Ey Allah’ın Rasûlü! Bana öyle bir amel göster ki, onu yaptığım zaman Cennet’e gireyim?” derlerdi. Peygamber Efendimiz de gelen kimsenin durumunu göz önüne alarak ona bir amel tavsiye ederdi. Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre yine bir Sahâbi Peygamber Efendimize gelmiş ve aynı talepte bulunmuştu. Peygamber Efendimiz de kendisine kısaca: “İyi ol!” buyurmuştu. Sahâbe: “Yâ Rasûlallah! İyi olduğumu nasıl bileceğim?” deyince, Efendimiz şu cevabı vermişti: “Komşularına sor; eğer onlar senin iyi olduğunu söylerlerse, sen iyi bir kimsesin; yok, eğer kötü olduğunu söylerlerse o zaman sen kötü bir kimsesin demektir.”(6) Demek ki, iyiliğimizin ve kötülüğümüzün ölçüsü yakın çevremiz ve komşularımızın bizler hakkında yapacakları şahadettir.

Kur’an ve Sünnet ışığında iyi komşuluk prensiplerini özetlersek şunları söyleyebiliriz:

1- Karşılaştığı zaman içten ve samimi olarak selamlaşmak; görüşmeyi uzatmamak ve can sıkıcı olmamak şartıyla hâl hatır sormak; güler yüzlü, tatlı dilli olmak.

2- Eziyet etmemek, kaba davranmamak, haksızlık yapmamak.

3- Maddî-manevî ihtiyaç ve sıkıntılarını gidermekte yardımcı olmak. Başkalarına zararı olmayan kusurlarını örtbas etmek, gizli hallerini araştırmamak.

4- Hastalandığı zaman ziyaret etmek.

5- Ölüm ve benzeri bir musibet anında taziyede bulunmak, teselli etmek.

6- Keder ve sevincini paylaşmak.

7- Davetine icabet etmek. Şayet davet ettiği toplantılar İslâmî esaslara aykırı ise icabet etmemeli, uygun bir dille ikaz etmelidir.

8- Özellikle bayramlarda ve müsait zamanlarda ziyaret etmelidir.

9- Evini veya dükkânını satarken önce komşusuna teklif etmeli, komşusu almayacağını ifade ettikten sonra başkalarına teklif etmelidir.

10- Bir haceti olduğu zaman geri çevirmemelidir. Şayet isteklerini yerine getirmek imkânı yoksa uygun bir dille izah edilmeli, yardımcı olamadığı için üzüldüğünü bildirmelidir.

11- Komşusunun elinde olanlara göz dikmemeli, haset etmemelidir.

12- Üç günden fazla dargın durmamalıdır.

13- Su-i zanda bulunmamalı, komşuları hakkında kötü düşünmemelidir.

14- Evinde olmadığı veya uzun bir seyahate çıktığı zaman evine ve ev halkına göz
kulak olmalı, varsa ihtiyaçlarını gidermelidir.
İslâm’ın emrettiği güzelliklerin yaşandığı, akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin tekrar yeşereceği bir dünya dileğiyle...

Kaynaklar:
1. Müsned, c. 5, s. 291.
2. en-Nisâ, 4/36.
3. Buhârî, Edep 28.
4. İbn-i Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bârî, XIII, Kahire 1959; Heytemî, Mecmeu’z-Zevâid, VIII, 165.
5. Buhârî, Edep 29.
6. İbni Mâce, Zühd 25.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • dursen yıldız

    yazınız çok güzel. Komşuluk hak ve hukuku gerçekten de çok önemli.Ancak ben bu konuda çok muzdaribim. En büyük hayalim bir ev almaktı. Kısmet oldu ,2 yıl kadar önce aldım. Ancak üst kattaki komşum beni pişman etti. Gece yarılarına kadar gürültü yapıyorlar. Badem ve ceviz kırıyorlardı. Ellerinden adeta çekiç düşmüyor. Halı ve kilimlerini balkonuma çırpıyor. Defalarca tartıştık.Komşumla mahkemelik olmak istemiyorum. Ancak tahammül etmek çok zor. Bu durumda komşuluk hak ve hukuku diye birşey kalmadı.Çok üzülüyorum.

  • berfin

    çok güzel bi bilgi diğer siteler gibiyalan yanlış bilgiler vermiyor

  • kopyacı

    bence sayfa çok güzel we değişik olmuş bizi bilgilendirdiniz için teşekkür ederiz

3 kişi yorum yazdı.