Sünneti Terk Etme ve Hafife Alma – II
Geçen ayki sayımızda sünneti terk etme ve hafife alma hususunda İbni Abidinin görüşlerini ve İmam-ı Suyuti’nin görüşlerinin bir kısmını zikretmeştik. Bu sayımızda da İmam Suyuti’nin görüşlerini zikretmeye devam ediyoruz.
(Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnet olarak ortaya koyduğu hususlar da Cenâb-ı Hak’tandır:)
1- Allah Teâlâ, Kur’ân’ında şöyle buyuruyor: “İçlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, mü’minlere büyük bir lütufta bulunmuştur.” (Âl-i İmrân, 3/164) İmam Şâfiî şöyle der: “Kur’ân bilgisini beğendiğim bir kimseden bununla ilgili olarak şöyle duydum: ‘Hikmet, Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetidir.’ (Risâle, 78) Beyhâkî bunları aktardıktan sonra senetleriyle beraber Hasan, Katâde ve Yahya b. Ebî Kesîr’den; “Bu âyette gecen hikmetten murat, sünnettir.” dediklerini rivayet eder.
2- Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnet olarak ortaya koyduğu hususların Allah’ın emriyle meydana geldiğini delil getirenler bunun iki şekilde söz konusu olduğunu söylerler:
a) Ya kendisine gelen vahiyle ki, bunu insanlara okuyordu.
b) Ya da Allah tarafından kendisine verilmesi, peygamberlik sıfatıyla “Şu şekilde hükmediyorum!” demesidir. Nitekim Buhârî ve Müslim’in rivayet ettiği gibi, Rasûlullah (s.a.v.)’in zinakâr bir şahsın kıssasında şöyle buyurduğu geçer: “Aranızda Allah’ın kitabıyla hükmedeceğim!” (Buhârî, Sulh) Rasûlullah (s.a.v.), o kimseye daha sonra sopa ve sürgün cezası verir. Oysa sürgün cezası Kur’an’da yoktur.
3- Beyhâkî senedini de zikrederek Hassan b. Atıyye’den şu rivayeti nakleder: “Cibril (a.s.), Kur’ân’ı indirdiği gibi sünneti de Rasûlullah (s.a.v.)’e indiriyordu. Kur’ân’ı öğrettiği gibi sünneti de ona öğretiyordu.” (Dârimî, Mukaddime 49)
4- Beyhâkî yine senediyle el-Kasım b. Muhaymira tarikiyle Fudayle’den şu hadisi rivayet eder: Kıtlık olduğu yıl (aşırı pahalılık karşısında), “Yâ Rasûlallah bizlere ‘narh (kâr haddi) koy’ denir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur: ‘Allah Teâlâ emretmediği bir sünneti sizlere hüküm olarak koymamı benden istemiyor. Bu sebeple onun lütfü kereminden (dua ederek) bunu isteyiniz.” (Kenzu’l-Ummâl, 4/103)
5- Beyhâkî yine senediyle el-Muttalib b. Hanteb’den, Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Allah Teâlâ’nın emrettiği hususlardan hiçbir şeyi bırakmadım. Hepsini sizlere emrettim. Keza Allah’ın yasakladığı hususlardan hiçbir şeyi de bırakmadım, hepsini sizlere yasakladım.” (İbn-i Mâce Ticaret 2; Beyhâkî, Sünen 7/76)
Beyhâkî senedini de zikrederek Ömer b. el-Hattab (r.a.)’ın minberde şöyle dediğini rivayet eder: “Ey insanlar! İçtihat etmek Rasûlullah (s.a.v.) tarafından yapılınca isabetli olurdu. Çünkü Allah ona hakkı gösteriyordu. Bizim görüş belirtmemiz ise zandır ve tahmindir.” (Medhal, 189)
Sünneti terk edenin helak olacağı ve sünneti ihya edenin mükâfatı beyanı şeklinde soruların karşılığında verilebilecek cevaplar aşağıda verilmektedir.
(Rasûlullah’a itaatın Allah’a itaat olduğu beyanı:)
Beyhâkî şöyle der:
1- Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Muhakkak sana biat edenler, aslında Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” (el-Feth, 48/10)
2- Bir diğer âyette de Allah Teâlâ şöyle ferman etmektedir: “Kim Rasûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (en-Nisâ, 4/80)
3- İmam Şâfiî de şöyle der: “Allah Teâlâ, Rasûlü’ne itaatin kendisine itaat demek olduğunu bildirmiş ve şöyle buyurmuştur: “Hayır; Rabbine ant olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (en-Nisâ, 4/65) Bize ulaşan habere göre bu âyet bir toprak meselesi yüzünden Zübeyr’i dava eden, Peygamberimizin de Zübeyr’in lehine karar verdiği kişi hakkında nazil olmuştur. İşte Efendimiz’in (s.a.v.) verdiği bu hüküm Rasûlullah’ın bir sünnetidir, yoksa hakkında âyet nazil olarak verilmiş bir hüküm değildir.” (Risâle, 82–83)
Yukarıdaki kıssayı Buhârî ile Müslim, Abdullah b. Zübeyr’den rivayet ederler: Ensâr’dan bir zat, çorak arazideki hurmalıkları suladıkları su kanalının kullanımı hususunda Zübeyr’i dava eder. Ensârî: “Suyu sal da gelsin.” der. Zübeyr de suyu salmaya yanaşmaz. Neticede Rasûlullah (s.a.v.)’e davalaşırlar. Rasûlullah (s.a.v.): “Yâ Zübeyr! Önce sen sula, sonra da komşuna sal!” deyince Ensârî itiraz eder: “Halanın oğlu olduğu için onu kolluyorsun. Bu söz üzerine Rasûlullah (s.a.v.)’in beti benzi atar ve Zübeyr’e: “Zübeyr! Tarlanı sula, sonra da su kapağına dek doluncaya kadar suyu salma.” der. (Buhârî, Tefsir 4)
Zübeyr şöyle der: “Vallahi kanaatime göre şu âyet bu mesele hakkında nazil olmuştur: ‘Hayır; Rabbine ant olsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden...’
4- İmam Şâfiî de şöyle der: Allah Teâlâ, Kur’ân’ında şöyle buyuruyor: “(Ey müminler!) Peygamber’i, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın. İçinizden birini siper ederek sıvışıp gidenleri, muhakkak Allah bilmektedir. Bu sebeple onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (en-Nûr, 24/63) Beyhâkî, Süfyân’dan; “Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden... Sakınsınlar.” âyetinde geçen beladan muradın “Allah’ın kalplerini mühürlemesi” olduğunu nakleder.
5- İmam Şâfiî de şöyle der: “Allah Teâlâ, Rasûlullah’ın kendilerine emrettiği her şeyi yapmalarını, nehyettiği her şeyden de kaçınmalarını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Peygamber size neyi verdiyse onu alın. Neden de sizi yasakladıysa ondan sakının” (el-Haşr, 59/7)
6- Buhârî ile Müslim, Ebû Hureyre’den şu hadisi rivayet ederler: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur.” (Buhârî Ahkam, 1, Cihad, 109)
7- Buhârî, Cabir b. Abdullah’tan şu hadisi rivayet eder: Peygamberimiz (s.a.v.) uyurken melekler yanına gelir. Bazıları “Uyuyor!”, bazıları da “Gözü uyur; ama kalbi uyanıktır!” der. Kendi aralarında: “Bu dostunuzun durumu bir misale benzer. Hadi onun durumuyla ilgili bir misal verin!” derler. Sonra da şöyle söylerler: “Bu zatın durumu yeni bir ev yapıp, bir ziyafet tertip eden kimseye benzer. Bu zat ziyafete çağırmak için etrafa davetçi gönderir. Kim davete icabet ederse, eve girer ve ziyafetten yer. Kim de davete icabet etmezse eve giremez ve ziyafetten de yiyemez.” Melekler daha sonra kendi aralarında: “Bu misali ona yorumlayın da anlasın!” derler. Bir kısmı şöyle söyler: “Fakat uyuyor.” Diğer bir kısmı da “Gözü uyur; ama kalbi uyanıktır.” derler. Sonra da misali şöyle yorumlarlar: “Ev cennettir. Davetçi Muhammed’dir. Kim Muhammed’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de Muhammed’e asi olursa Allah’a isyan etmiş olur. Muhammed insanlar arasında hak ile batılı birbirinden ayırıcı noktadır.”
8- İmam Şâfiî şöyle der: Allah Teâlâ şöyle buyurarak Rasûlullah (s.a.v.)’in doğru yola götürdüğünü beyan etmiştir: “Fakat biz onu (kitabı) kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru bir yolu göstermektesin.” (e-Şûrâ, 42/52)
9- Buhârî ve Müslim, İbn-i Mesûd’dan şöyle dediğini rivayet eder: İbn-i Mesûd: “Dövme yapana, yaptırana, güzelleşmek için kaşlarını yolana, dişlerini inceltene, Allah’ın yarattığı şekli değiştirenlere Allah lanet etsin!” der. İbn-i Mesûd’un bu sözü Ümmü Yakub denilen bir kadına ulaşınca kalkıp gelir: “Bana gelen habere göre şöyle şöyle demişsin.” der. İbn-i Mesûd da: “Rasûlullah’ın lanet ettiğine ben niye lanet etmeyeyim ki? Hem Kur’ân’da da bu husus geçmiyor mu ki?” deyince kadın: “İki kapak arasını okudum; fakat bu dediğini bulamadım!” der. İbn-i Mesûd da şöyle der: “Kur’ân’ı okumuşsan onu bulmuşsundur. Sen Kur’ân’da: ‘Peygamber size neyi verdiyse onu alın, neden de yasakladıysa ondan sakının!’ âyetini okumadın mı? Kadın: “Okudum.” der. İbn-i Mesûd: “Hah işte! Rasûlullah (s.a.v.) de (benim saydığım) şeyleri yasaklamıştır.” der.
(Rasûlullah’a itaatın vefatından sonra da farz oluşu:)
10- İmam Şâfiî şöyle der: Allah Teâlâ’nın Rasûlullah (s.a.v.)’e tabi olunmasını farz kılışı, Rasûlullah (s.a.v.)’i görenler ile onlardan sonra kıyamete kadar gelenleri kapsar.
Beyhâkî bundan sonra senediyle beraber Meymûn b. Mihrân’ın; “Bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz, onu Allah’a ve Rasûlü’ne arz ediniz.” (en-Nisâ, 4/59) âyetiyle ilgili olarak şöyle dediğini rivayet eder: “Âlimler şöyle demiştir: Allah’a arz etmekten murat, kitabıdır. Rasûlullah’a arz etmekten murad ise, vefat ettikten sonra sünnetine arz edilmesidir.”
(Rasûlullah’tan sonra bize sadece Kur’an yeter diyeceklerin çıkacağı beyanı:)
11- Beyhâkî, Ebû Dâvûd’dan, o da Ebû Râfî’den şöyle rivayet etmiştir. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Sizden birinizi, koltuğuna yaslanmış olarak, kendisine emrettiğim veya nehyettiğim bir haber geldiğinde; ‘Bunu bilmiyorum. Biz Kur’ân’da bulduğumuza tabi oluruz!’ derken bulmayayım.” (Tirmizî, İlim) İmam Şâfiî de şöyle der: “Bu hadis, onunla (yani herhangi bir meseleyle) ilgili Kur’ân’da bir âyet bulamasalar bile mü’minlerin Rasûlullah (s.a.v)’den gelen emre uymalarını bildirip, buna uymanın zaruri olduğunu ortaya koymaktadır.”
12- Beyhâkî, Ebû Dâvûd’dan şöyle rivayet etmiştir: İrbâd b. Sâriye es-Sülemî’den demiştir ki: Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Hayber’e inmiştik. Yanında da ashâ¬bından (o gün) beraberinde bulunan kimseler vardı. Hayber’in lideri inatçı ve kurnaz bir adamdı. Peygamber (s.a.v.)’e dönerek: “Ey Muhammed! Sizin, bizim eşeklerimizi kesmeniz, meyveleri¬mizi yemeniz ve kadınlarımıza saldırmanız caiz midir?” dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) gazaplanıp: “Ey Avf’ın oğlu atına bin ve; ‘Haberiniz olsun! Cennet’(e girmek) mü’minden başkasına helal değildir. Namaz için toplanınız.’ di¬ye haykır.” buyurdu. (Avf’ın oğlu da bu emri yerine getirdi). Bunun üzerine (Ashâb-ı Kirâm bu davete uyarak) toplandılar. Peygamber (s.a.v.) onlara (imam olup) namazı kıldırdı. (Namaz kılındıktan) sonra ayağa kalkıp: “Sizden biriniz koltuğuna yaslanarak Allah’ın şu Kur’ân’daki yasakladığı şeylerden başka hiç bir şeyi yasaklamadığını mı zannediyor? Şunu iyi bilin ki: Vallahi ben (hem) öğüt verdim, (hem de bazı şeyleri) emrettim ve (bazı şeyleri de) yasakladım.
(Benim emrettiğim ve yasakladığım bu) şeyler Kur’ân’(daki yasaklar) kadar vardır. Yahut ta ondan daha fazladır. Yüce Allah sizin izinsiz olarak Ehl-i Kitap’ın evlerine girmenizi helal kılmadığı gibi üzerlerinde olan vergiyi ödedikleri zaman karılarına saldırmanızı ve meyvelerinizi yemenizi de helal kılmadı.’ buyurdu. (Ebû Dâvûd: 3050; Beyhâkî, Sünnet, 9/204)
13- Beyhâkî ardından da el-Mikdâm b. Ma’dîkerib’ten senediyle beraber Allah Rasûlü’nün şöyle buyurduğunu rivayet eder: “İyi bilin ki, bana Kur’an ve onunla beraber bir misli verildi. Yine iyi bilin ki, bana Kur’an ve onunla beraber bir misli verildi. Keza, bilesiniz ki, karnı tok kişinin koltuğuna oturup, şöyle demesi yakındır: ‘Size sadece Kur’an yeter. Kur’ân’da helal olarak bulduğunuzu helal sayın. Haram olarak bulduğunuzu da haram kılın!’ Şunu bilesiniz ki ehlî eşek, yırtıcı tırnaklı hayvan ve zimmîlerin yitik malı haramdır.” (Delâilu’n-Nubuvve, Beyhâkî, Sünen)
14- Dârimî Abdullah b. Deylemî (r.a.)’dan şöyle rivayet etmiştir: “Bana ulaştı ki dinin elden gidişi evvela sünnetin terkiyle başlar. Bir halatın iplik iplik ortadan kalktığı gibi, din de sünnetlerin birer birer terkiyle ortadan kalkar.”
15- Beyhâkî başka bir tarikle el-Mikdam b. Ma’dîkerib’den şöyle dediğini aktarır: Rasûlulah (s.a.v.), Hayber günü ehli eşek etini ve başka bazı şeyleri haram kıldı ve şöyle buyurdu: “Kişinin koltuğuna oturup, bir hadisimi naklederek şöyle demesi yakındır: ‘Bizimle sizin aranızda Allah’ın kitabı var. Onda helal olarak bulduğumuzu helal sayar, haram olarak bulduğumuzu da haram sayarız.’ Oysa (dikkat edin!) Rasûlullah’ın haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.” (Ebû Dâvûd, Sünen; Hâkim, Mustedrek, 1/109)
Rasûlullah (s.a.v.) bu haberiyle kendisinden sonra ortaya çıkacak bidatçileri reddetmiştir. Söylediği de daha sonra doğru olarak ortaya çıkmıştır. Beyhâkî daha sonra Sebîb b. Ebû Fudâle el-Mekkî’den senediyle şu rivayeti nakleder: İmrân b. Husayn (r.a.) şefaatle ilgili hadisi zikreder (şefaat hakkında konuşurlar) ve oradakilerden bir tanesi: “Yâ Eba’n-Nuceyd! Siz bizlere hadisler anlatıyorsunuz; fakat biz bunlarla ilgili Kur’ân’da bir asıl bulamıyoruz.” deyince, İmrân kızar ve adama şöyle der: “Sen Kur’ân’ı okudun mu?” “Evet!” “Peki, Kur’ân’ın hiçbir yerinde yatsı namazının farzının dört, akşamınkinin üç, sabahınkinin iki, öğle ile ikindinin de dört rekât olduğuna rastladın mı?” “Hayır!” “Peki, bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasûlullah’tan öğrenmedik mi? Peki Kur’ân’da kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar dirhem zekât düştüğüne rastladın mı?” “Hayır!” “Öyleyse bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasûlullah’tan öğrenmedik mi? Keza Kur’ân’da; ‘Eski evi (Kâbe’yi) tavaf etsinler.’ (el-Hac, 22/29) âyetini okumadınız mı? Peki, orada; ‘Kâbe’yi yedi defa tavaf edin. Makam’ın arkasında iki rekât namaz kılın!’ diye bir ifadeye rastladınız mı? Aynı şekilde Allah Rasûlü’nün buyurduğu şu hususlar Kur’ân’da var mı? ‘Zekâtını verecek olanın malını zekât tahsildarının ayağına kadar getirmesi, malını bulunduğu yerden uzaklaştırması, birbirlerine kız kardeşlerini verecek kişilerin mehirsiz evlenmesi İslâm’da yoktur.’ (Ebû Dâvûd, Zekât) Peki, Allah Teâla’nın Kur’ân’ında şöyle buyurduğunu duymadınız mı? ‘Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının’ (el-Haşr, 59/7) İmran daha sonra şöyle söyler: “Sizin ilginizin olmadığı, Rasûlullah’tan öğrendiğimiz daha başka şeyler de var.”
16- Beyhâkî daha sonra senediyle beraber Ebû Hureyre’den şu hadisi nakleder: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Size iki şey bırakıyorum. (Bunlara tutunursanız) asla delalete düşmezsiniz: Allah’ın Kitab’ı ve sünnetim. Bu ikisi (kıyamette) Havza kadar ayrılmadan beraberce geleceklerdir.” (Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, 3282; Hâkim, Müstedrek, 1/93)
17- Beyhâkî, İbni Abbas’tan da senediyle beraber şu hadisi rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.) veda haccında insanlara hitap etti ve şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Size, onlara yapıştığınız takdirde asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum: Allah’ın Kitab’ı ve sünnetim.” (Hâkim, Müstedrek, 1/93; Suyûtî, Camiu’s Sağîr, 2923)
18- Beyhâkî yine senediyle Urve’den şunu rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.) veda haccında hitap etti ve şöyle buyurdu: “Size, onlara yapıştığınız takdirde asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum: Allah’ın Kitab’ı ve sünnetim. Ey insanlar! Dediğim şeyi iyi dinleyin ve dediklerimi yaşayın.”
19- Beyhâkî senediyle İbn-i Vehb’ten rivayet eder: Mâlik b. Enes’ten şöyle dediğini işittim: Rasûlullah’ın (s.a.v.) veda haccında söylediği şu söze yapış: “Size iki şey bırakıyorum. Bunlara yapışırsanız asla sapıtmazsınız: Allah’ın Kitab’ı ve Nebi’nin sünneti.”
20- Beyhâkî senediyle el-İrbâd b. Sâriye’den de şunu rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.) bir gün bizlere namaz kıldırdı. Sonra bizlere çok etkili vaazda bulundu. Gözler yaşlandı, kalpler duygulandı. Bir kişi: “Yâ Rasûlullah! Bu sanki veda konuşmasına benziyor. Bizlere ne tavsiye edersiniz?” deyince şöyle buyurdular: “Size Allah’tan korkmanızı, başı kuru üzüm gibi bir Habeşî de olsa emîrinizin emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ediyorum. İçinizde benden sonra yaşayacaklar pek çok ihtilaf göreceklerdir. Sizler benim ve hidayet üzere olan raşit halifelerin sünnetine uyun, ona sımsıkı yapışın. Sonradan uydurulmuş şeylerden (bidatlerden) kaçının. Çünkü sonradan uydurulmuş her şey bidattir. Her bidat de delalettir.” (Ebû Dâvûd, Sünne; İbn-i Mâce, Mukaddime)
21- Beyhâkî, Âişe (r.anhâ)’dan senediyle beraber Rasûlullah (s.av.)’in şöyle buyurduğu rivayet eder: “Şu altı kişiye, Allah ve duası makbul olan nebiler lanet etmiştir: Allah’ın kitabına ilavede bulunan, Allah’ın kaderini yalanlayan, zorla musallat olarak Allah’ın aziz kıldığı kimseyi zelil, zelil kıldığını da aziz eden, Allah’ın (c.c) haramlarını helal kılan, Allah’ın yakınlarıma yapılmasını haram kıldığını helal kılan, sünnetimi terk eden.” (Suyûtî, Câmiu’s Sağir, 4660; Hâkim; Taberânî)
22- Beyhâkî İbn-i Amr’dan Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu da senediyle beraber rivayet etmiştir: “Her ibadet edenin dinçlik ve iştiyak zamanı, her iştiyaktan sonra da zayıflık ve gevşeme dönemi vardır. Kimin gevşeme dönemi benim sünnetim doğrultusunda olursa hidayete erer, kiminki de başka şeyler doğrultusunda olursa helak olur.” (Tirmizî, 2570; Müsned, 11/158, 188, 210; İbn-i Hibbân, 653)
Buhârî Ebû Hureyre’den rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Yüz çevirenler hariç ümmetimin tamamı cennete girecektir.” Sordular: “Yâ Rasûlallah! Yüz çevirenler kimlerdir?” Cevap verir: “Bana itaat eden cennete girer, isyan eden de yüz çevirmiş olur.”
23- Beyhâkî yine senediyle Enes b. Mâlik’ten şu hadisi rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Sünnetimi canlandıran (ihya eden) beni seviyor demektir. Beni seven de cennette benimle beraber olacaktır.” (Tirmizî, İlim 16)
24- Beyhâkî yine senediyle beraber Rasûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu Ebû Hureyre’den rivayet eder: “Ümmetimin fesada düştüğü zamanda sünnetimi yerine getirene yüz şehit sevabı vardır.” (Taberânî)
(Hadisleri reddeden bir takım kimselerin delil olarak getirdikleri; “Sünnet’in, Kur’ân’a arz edilmesi” hususunun beyanı:)
İmam Şâfiî şöyle der: Rasûlullah’tan gelen bazı hadisleri reddeden bir kimse bana şu hadisi delil olarak gösterdi: “Benden size gelen haberi Kur’ân’a arz edin. Ona uyuyorsa, onu ben demişimdir. Kur’ân’a uymuyorsa onu ben demedim” O kimseye şöyle dedim: “Az çok rivayeti sahih olan hiçbir kimse bunu rivayet etmemiştir. Bu meçhul bir kimseden gelen munkatı’ bir rivayettir. Biz ise böyle rivayetleri herhangi bir konuda delil olarak kabul etmeyiz.
Beyhâkî de şöyle der: İmam Şâfiî bu sözüyle Hâlid b. Ebî Kerîme’nin Ebû Ca’fer tarikiyle Rasûlullah’tan rivayet ettiği hadisi kastetmiştir. Hadis şöyledir: Rasûlullah (s.a.v.), Yahudileri çağırır ve onlara sorular sorar. Onlar da anlatırlar. Bu arada İsa’ya da iftirada bulunurlar. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) minbere çıkar ve insanlara hutbe irat eder: “Benden sonra hadisler yayılacaktır. Size, Kur’ân’a uygun olarak gelen hadisler bendendir. Kur’ân’a muhalif olarak sizlere gelen hadisler ise bana ait değildir.” (Mecmau’z-Zevâid, 1/170) (es-Sağânî; “mevzudur” der. El-Ukaylî ise; “sahih bir isnadı yoktur” der. İbn-i Hacer; “geliş tariki söz’den hâli değildir” der. Es-Sehâvî; “çok münker bir hadis”der. Bkz. Keşfu’l-Hafa, no:220)
Beyhâkî bu rivayet için şöyle der: Hadisler Kur’ân’a ters düşmez. Bilakis Rasûlullah’ın hadisleri, Allah Teâlâ’nın âyetlerini “âm”mı “hâs”mı, “nâsih”mi “mensuh”mu kastettiğini açıklar. Akabinde Rasûlullah’ın sünnetiyle ortaya koyduğu (ve açıkladığı) farzlar insanlara mecburi olur. Allah Rasûlü’nün emirlerini kabul eden kimse, Allah’ın emirlerini kabul etmiş olur. Beyhâkî der ki: Bu hadis başka tarikler ve lafızlarla da rivayet edilmiştir. Lakin bu tariklerin hepsi de zayıftır. Bu hadislerde vehm vardır ve “munkatı’” hadislerdir.
Faydalanılan eserler:
1- el-Medhal ilâ Delâili’n-Nubuvve, (Medhal-i Sağîr) Beyhâkî.
2- el-Medhal ile’s-Sünen, (Medhal-i Kebîr) Beyhâkî.
3- İbn-i Âbidîn, Abdestin Sünnetleri Babı; Namazın Sünnetleri Babı.
İslâm Fıkhı...
Özlenen Rehber Dergisi 64. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.