Özlenen Rehber Dergisi

75.Sayı

Kur'an ve Günümüz Persfektifinde Kadın

Sema Betül ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 75. Sayı
KUR’AN VE GÜNÜMÜZ PERSPEKTİFİNDE KADINKudreti sonsuz Yüce Yaratıcı’nın dünya hayatı ile ilgili bizlere takdir buyurduğu hayatı yaşama noktasında biz; O’nun varlığına ve birliğine yine O’nun son Peygamberi (s.a.v.) Efendimize inam etmiş müminler olarak insan olma değer ve ölçüsünü en temel nokta olarak kabul etmeliyiz. Çünkü insan olma en başta ilahi emre muhatap olma demektir ve bu biyolojik, sosyolojik, fiziki, bireysel ve toplumsal her şeyin çok fevkinde bir haslettir.İnsan olma çok doğaldır ki bireye diğer mahlûkat içerisinde daha ayrıcalıklı bir konum sağlamaktadır. Diğer bütün varlıkların insanoğlunun emrine tevdi edilmesi insanoğlunun yine diğer nesne ve varlıklara nazaran akıl lisan duygu gibi hasletlerle donatılması bu ayrıcalığa verilebilecek örneklerdendir. Bütün bu ayrıcalıkların yanında insan olma erdemi de her bireyde aynı şekil ve mahiyette tezahür etmez. İnsanlar içerisinde de farklılıklar artı ve eksiler üstünlük ve zaaflar mutlaka vardır. İşte bu noktada kadın ya da erkek olma durumu daha ön plana çıkan bir hâl almakta ve olaylara etki etmektedir. Biz de bu meyanda genelde İslâm özelde ise Kur’an ve yaşadığımız çağ açısından kadın olmayı kısaca ve bu hususta kalem oynatanlardan da yararlanarak incelemeye çalışacağız. Kur’an Perspektifinden Kadın;Kur’ân-ı Kerim’in ana konusu Allah (c.c.) ve insandır. İnsan ise yaratıkların en mükemmeli, en üstünü ve yeryüzünde Allah’ın halifesidir. (İsrâ, 17/70, En’am, 6/165) Diğer bütün varlıklar insan için yaratılmış, gökyüzünde ve yeryüzünde bulunan her şey insanın hizmetine sunulmuştur. (Yâsîn, 36/71-73, Lokman, 31/20) Bunların yanında insan hiçbir varlığın kabul etmediği ilahi emaneti üstlenmiş, bunun neticesinde Allah’a kulluk etmekle sorumlu tutulmuştur. (Ahzab, 33/72, Zariyat, 51/56) Allah’a kulluk etme ve sorumluluklar açısından kadın ve erkek arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü insan kadın ve erkek iki cinsin ortak adıdır. Her ikisi de bir erkek ve bir kadından yaratılmıştır. (Hucurat, 49/13) Biyolojik farklılıklar tek başına insan olma açısından artı veya eksi bir değer ifade etmez. Çünkü bu farklılık Yüce Yaratıcı’nın insan neslinin devamını sağlamaya yönelik takdiridir. Burada asıl önemli nokta ise insanlık âleminin devamı için kadının olmazsa olmaz varlık oluşudur. Kadınsız insan nesli devam edemez. Allah’ın “Kün” emri ile yaratmış olduğu Âdem (a.s.) ve Havva annemiz istisna, varlık âleminde kadınsız insan gelmemiştir. Gelmesi de (Allah’ın takdiri dışında) asla mümkün değildir. Çünkü Kadir-i Mutlak kâinattaki var olan düzeni böyle takdir etmiştir. Kur’ân-ı Kerim kadını öncelikle insan olarak takdim eder. Nisâ sûresinin ilk ayetinde Allah’u Teâlâ bütün insanlığın aynı kökten geldiğini, kadınların da erkekler gibi aynı nefisten yaratıldığını bildirmiş, erkek ve kadın her insanın hayata başladığı ana rahmine dikkat çekmiştir. Aynı surenin ilerleyen ayetlerinde kadın hakları dile getirilmiş, tek evlilik tavsiye edilmiş, kadınlara mehirlerinin verilmesi emredilip tonlarca (kantar kantar) ağırlığında mehirler verilse dahi geri alınması yasaklanmış, erkekler gibi kadınların da mirasçı olabilecekleri, kadınların mal mülk para ve servetlerinin zorla ellerinden alınmasının haram olduğu bildirilmiştir. Aile hayatını, kuralları, ailede çıkan sorunların nasıl çözüleceği ve miras hükümleri açıklanmıştır. (Nisâ, 4/1, 3-4, 7, 11-12, 19-25, 34-35, 127-128, 176 )Kadınların İslâm tarihinde önemli hizmetleri vardır. Örneğin Hz. Peygamber (s.a.v.)’in iman çağrısına ilk icabet eden Peygamberimizin güzide eşleri Hz. Hatice (r.a.) olmuştur. Efendimiz (s.a.v.)’i o sıkıntılı günlerinde o teselli etmiş, O’na destek vermiş, devamlı O’nun yanında olmuştur. Cihat, infak, hicret ve sıkıntılara göğüs germe gibi ilk iman eden Müslümanların fedakârlıklarına kadınlar da katılmışlar, ayrıca itaat etmek üzere Hz. Peygamber (s.a.v.)’e biat etmişlerdir. (Mümtehine, 60/12) İslâm dini görev ve sorumluluklar açısından kadın ve erkeği aynı kefeye koyar. Birini diğerine şekilsel ya da kalıpsal açıdan üstün tutmaz. İslâm değerli üstün ve şerefli olmanın cinsiyette ırkta renkte malda mülkte ve makamda mevkide değil takvada olduğunu bildirir. (Hucurat, 49/13) Erkeğe olduğu gibi kadına da bu mesajı verir. Yine bütün bunların yanında İslâm sadece yaratılış gereği bazı farklılıklar ile kadınlar için erkeklere nazaran pozitif ayrımcılık denilebilecek bazı muafiyetler getirmiştir. (Doç. Dr. İsmail Karagöz Kur’an’ın Kadına Mesajı - İyi İnsan İyi Müslüman, Kâr yayınları, 2007) Mesela kadını yeme içme giyinme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayıp temin etmek dinen erkeğin uhdesine verilmiştir. (Bakara, 2/233, Nisâ, 4/34)Günümüz Perspektifinden Kadın;Yaşadığımız yüzyılda kadının kendi olması ve kendini bulmasının önündeki asıl ve en önemli engel dinden kadını koparmayı ve özgürleştirmeyi vaat eden ancak tam da bir ablukaya mahkûm eden kapitalizm pazarı ve anlayışıdır. Dinin kadını köleleştirdiğini ileri süren ve özgürlük adına kadını magazin kapaklığına ve konu mankenliğine davet eden bu zihniyet kadına daha büyük zarar vermektedir. Kadının bütün ihtişamıyla duran anne olma hasletini eleştiren zihniyet, cinsel özgürlük, ekonomik bağımsızlık gibi söylemlerle kadını tam bir meta hâline dönüştürmekte ve özgürlük safsatasıyla kapitalizm pazarına malzeme yapmaktadır.Kadına insan olma bakımından tam onurunu şüphesiz İslâm iade etmiştir. Çünkü kadını, erkeğin eksik yaratılmış şeklinden ya da kusurlu yaratık olmaktan çıkarıp onu hem bireysel hem toplumsal hem de aile içinde hak ve hukukla donatılı Allah’ın rahmet ve cemal sıfatının tezahürü olarak nitelendirmiştir. Kadın olmanın bir utanma unsuru olduğu, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü ve “kadına fikir danış ancak söylediğinin tam aksini yap” sözünün darbımesel olduğu bir toplumda Kur’an “Müslüman erkekler” ve “Müslüman kadınlar” hitabıyla erkek ve kadını emir ve yasaklarda eşit muhatap almıştır.İslâm kadın olmanın suç ve utanılacak bir olgu olduğu bir topluma kadınında şahit olması hakkı tanıyor. Yine ona miras hakkı veriyor. Art niyetle bakan bir göz, buradaki milat sayılabilecek değişikliği görmüyor ve “neden iki kadın bir erkeğe denk görülüyor?” şeklindeki ferevanı yükseltiyor. Ama gözden kaçırdığı en büyük husus ise, insanı ve bütün mükevvenatı yaratan Hz. Allah’ın kullarını onlardan iyi tanıdığını, insan için en güzel yolu seçtiğini ve dünyayı ebedi yurt olarak değil imtihan için geçici olarak var etmiş olduğunu idrak edememiş olmalarıdır. Bu nakıs görüşlüler, bir yönüyle cennet hayatını dünyada istemek(!) gibi gülünç bir duruma düşmektedirler. Zira savları dünyanın sınanma mekanı vasfını unuttuklarını ve “üstünlük takvadadır” hakikatinden daha üstün bir söz beklentisinde olmalarıdır. Toplumun temel taşı olan aileleri ayakta tutabilmek için kadınların dini hassasiyet sahibi olmalarına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır. Kadının bir meta bir nesne olarak algılanmasına asla fırsat verilmemelidir. Kadına erkeğe olduğu gibi kendini insanlığını geliştirecek, özünü gürleştirecek ortamlar sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki biz ayağımızı ne kadar sağlam basarsak basalım, karşımızdaki de sağlam basmıyorsa yeni nesillerin dengelerini bozmadan yürüyebilecekleri bir köprü oluşturamayız. Çünkü ilişkiler ağındaki köprünün tek bir ayağı yoktur. Kadın ve erkeğe ilişkin erdemler birbirini tamamlayan değerler bütünüdür. Erdemli bir erkeğe ilişkin değerlerin erdemli bir kadına ilişkin değerlerle tamamlandığı bir ailede erdemli şahsiyetler yetişebilecektir. Kadının dini hassasiyete sahip olmadığı bir ailede erkeğin hassasiyeti eksik kalacaktır. Elbette akside doğrudur. Ancak ailede çocuğun özellikle ilk çocukluk yıllarında eğitimde dâhil bütün ihtiyaçlarıyla annenin meşgul olduğunu ve bunun topluma yansımalarını göz önünde bulundurduğumuzda kadınları dindar olmayan bir toplumda erkeklerin dindarlığından bahsetmek pekte kolay olmayacaktır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.