Özlenen Rehber Dergisi

89.Sayı

Müceddidi Anlayış...

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 89. Sayı
Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn. Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ashâbihî ve ezvâcihî ve evlâdihî ve etbâihî ve ehl-i beytihî ve ümmehâtihî ve ebîhi bi-adedi külli şey’in fi’d-dünyâ ve’l-âhireti ve kezâlik. Ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.


Zikirle hayat bulan insan olmak…
Allah’ın zikrinden uzak olan et ve kemikten, dünya metaından başka ne olabilir ki? Eşrefoğlu Rumi’nin (k.s.) bir benzetmesi var. Tûtî kuşuyla kargadan misal veriyor. Güzel nimetlerden yiyebilmek için tûtî kuşu olmak lazımdır. Kargaya ne kadar güzel şeyler versen de onun hoşuna gitmez. O, lâşeyi yer, sonra da keyifli keyifli ağaca gözünü yüzünü sürer. Çok lezzetli bir şey yediğini zanneder. Hâlbuki yediği lâşedir. Çünkü karganın gıdası o. Öyleyse nefsi karganın yediği gıdaya rağbetten kesip tûtî kuşunun yediği gıdalara rağbet edecek hale getirebilmenin gayretinde olmak esas olmalı. Aksi takdirde karga gibi olup kendini tûtî kuşu zannederek, kendini helâk edenlerden oluruz. İnsan olmanın, eşref-i mahlûk olarak yaratılmanın gayesi ve izzeti, Yaratanını bilmek, O’na boyun bükmek şükreden bir kul olmaktır.
İnsanı insan yapan Allah’a itaattir. İnsan için bir ızdırap değil midir ki; şu âlemde herhangi bir şey değilsin; fakat insan da değilsin.! Hâlbuki Allah (c.c.) kalbi Allah’ın zikriyle hayat bulana hitap ediyor.
Hayat, eğer Allah ile olmayan bir hayatsa, insanın kendisi taş, toprak, eşya gibi olur. Eğer insanın hayatını Cenâb-ı Hakk’ın zikri ihata etmemiş ise; kalbin atışı, her nefes alış verişi Allah’ın zikri olmamış ise o zaman insan, her gaflet halinde metadan farksızdır. Bu hususta hadis-i şerif de var. Allah’ın zikrinin olmadığı kalb harap olmuş eve benzer. Viran olmuş ev gibidir. Yani eşyaya benzetiliyor. Dünyanın en kıymetsiz şeyine, kimsenin dönüp de bakmadığı bir şeye benzetiliyor.
Bir hadis-i şerifte de ’Rabbini zikredenle zikretmeyenin misali diri ile ölü gibidir.’ buyuruluyor.

Karşılığı itaat olan ilim…
İnsanlara aktarılmak için çalışılan ilim Allah için olan bir ilim değildir. Ancak karşılığı itaat olan şey ilim olur. Hesaba çekilecek olan âlimler var ya. Sık sık söylüyorum. Zahiren söylüyorum, Rabbim inşâallah, mana cihetinden de idraki bize açsın!
Eline kitabı aldın, âyetlere, hadislere baktın. Bunlarla sadece insanların beğenisine hitap eden bir ilmî gayret kişinin kendisine bir fayda sağlamaz. Bu, bir konuyu bir başkasına aktarmaktır. Benim bu konudaki anlayışım şudur: Mesela, zikrullâh hususunda söylemiş olduğumuz hadis-i şeriflerin açılımında, o ilmin ifade etmiş olduğu itaatı ve kuvveti, ruhun ve kalbin müşahede etmesidir. İlim, Allah’ın (c.c.) Hazretlerinin sıfatıdır. Kazanılan ilim, bu sıfatın tecellisi altında cereyan ettiği zaman kalbe ve ruha sirayet eden bir nimeti de barındırmış olur.
Efendimiz (s.a.v.): ’İlim, çok rivayet etmek değil; Allah’tan korkmaktır’ buyurmaktadır. İşte bu, Mübarek Efendi hazretlerinin ’Ancak Allah’tan korkanlar, âlimdir.’ şeklindeki anlayışını da çok güzel ifade ediyor. İhlâstan uzak mücerret bir ilimle amel etmek elbette iş değildir.

Hadislerin, imanı ikmal eden boyutunu anlamak…
Rasûlullah Efendimizin hadisleri, içinde Allah’a itaati barındıran, hangi konuda îrad edilmişse o hususta kul ile Cenâb-ı Hakk arasındaki perdeyi kaldıran bir kuvvet taşıyor. İman taşıyor içerisinde. O zaman şu çıkar; her hadis-i şerif sanki imandan bir cüz’ü taşıyormuş gibidir. Bu, dışarıda farklı anlaşılabilir; benim anlatmak istediğim farklı. Bunun itikadî boyutunu konuşmuyorum. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis ifade ederken bunu, Allah’a itaat olan bir söz olarak söylemiyor mu? İçinde Allah’a itaat olmayan, sadece kuru bir bilgiden mi ibaret yani? Hayır! Bunun içerisinde fiilî amele taalluk eden de var, kalbin itimadını kuvvetlendiren de var. Mesela cennet ve cehennemden haber veren hadisler gibi. Burada Cenâb-ı Hakk’ın gayyûbâtından olan şeyleri, imanın o türlü kısımlarını ikmal eden bir yön var.
O yüzden ilim meselesini iyi anlamak gerekiyor. Mesela, sahabe şöyle yapardı. On tane âyet-i kerimeyi alır, onu yaşar, ondan sonra diğer on’a geçerdi. Onların bu husustaki uygulamalarını çok iyi idrak etmek gerekiyor.
Eğer ben, bu ilmi oradaki insanlara sadece üzerimdeki yükümlülükten dolayı bir şeyler anlatayım diye, kendimde itaat olmayan bir hal üzere anlatırsam, tehlikesini haber vermeye çalıştığım husustan ne farkı kalır ki!
Âlim zümresi hesaba çekilecek! Hâşâ! Biz âlimlik vasfı iddiasında değiliz; fakat Allah için olan, bir tane bile olsa bir şey bulunsun. Bir kere, kırk hadis-i şerifi canlı tutmak lazım, bunu Rasûlullah Efendimizin o müjdesinden istifade etmek için canlı tutmak gerek.

Sünnetin, Efendimiz (s.a.v.)’in lisanından çıktığı kuvvet ile bu zamandaki izharı; Müceddidlik…
’İhya’ ile ilgili hadislerdeki sünnetin can bulması, neşv-u nema bulması, kendisini yeniden ifade edebilmesi çok rivayet etmekle değil de kulun üzerinde bunun hayat bulmasıyladır. Müceddidliği ifade etme hususunda esas lazım olan anlayış, işte budur.
Mübarek Efendim, müceddiddir. Dinde yenileyicidir, diyoruz. Peki, dinde neyi yenileyici olarak getirdi? Zaten sünnetin dışında bir yenileyicilik getirdiği zaman sünnetten dışarı çıkmış olur. Peki, sünneti yenileyicilik hususundaki durum nedir burada?
Yani hadisler ortadadır, kitaplar ortadadır. Bu, Mübarek Efendimin şu haliyle birleştirildiği zaman daha iyi anlaşılır; Mübarek Efendimin gönlünde Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in sevgisi buram buram yayılıyordu. İşte bu, sünnet-i Rasûlullah’ı, Peygamber Efendimizin hadislerini, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.)’in lisanından çıktığı kuvvet ile Mübarek Efendimin gönlünden bu zamandaki izharıdır. İşte, müceddidliğin tarifi... İşte müceddidî anlayış budur.
Allah’u a’lem bi murâdihî. Allah’ım en güzelini bilir.

Mübarek Efendi hazretlerinin müceddidliğini güzel anlamak…
Hz. İmam-ı Rabbânî efendimiz; ’Ben Hz. Pîr’in nâibiyim’ diyor. Peki O, müceddid ise, Hz. Pîr ne oluyor? O da Muhyiddîn oluyor. Müceddidler muhyiddinlerin şuası altında olursa düşün yani!
Bu nâiblik meselesini Mektûbat’ı okurken daha iyi anladım. İmam-ı Rabbanî Efendimiz sadece yaşadığı dönem için Hz. Pîr’in naibi. Devamlılık Abdulkadir Geylânî efendimizde. Çünkü hidâyet mansıbı ona gelmiş. ’Ben de naibiyim’ diyor. Naiblik ise o dönem için İmam-ı Rabbânî efendimize verilmiş olan bir nimet. Orada soru da vardı. ’Sen müceddidsin, bu, birbirini nakzetmez mi?’ diyor. ’Hayır, bu naiblik, bu dönem için olan bir naibliktir’ diyor. Mübarek Efendimin müceddidliğini şimdi daha iyi anlayabiliriz.
Cenâb-ı Hakk’ın, Mübarek Efendimin gönlünde Peygamberimiz (s.a.v.)’e karşı olan sevgisini göstermesi bu açıdan çok önemlidir. Ben bu halini açıktan gördüm elhamdülillah. Peki, Mübarek Efendimin bu hali onun, hadis-i şeriflere bakış açısını ne kadar değiştirir değil mi? Mesela, Mübarek Efendimin fena olurken okuduğu ’Çörek otu, ölüm hariç her derde devadır’ hadisi var. Yani Mübarek Efendim’de nasıl bir anlayış varmış! Hadis-i şerifler bu kuvvetle açılınca, Rasulullah Efendimizin o hadisiyle, Cenâb-ı Hakk’ın peygamber lisanından döktüğü o sözlere rahmeti açılıyor.
Efendi hazretleri o fenayı anlatırken habbetü’s-sevda’nın geçtiği o hadis-i şerifi okuduktan sonra ’Ya Rabbi, kudretin her şeyi ihata etmişken, bu küçücük şeyin içerisine bu kadar şifayı nasıl sığdırdın ki o küçücük şeyle kâfî geliyorsun? Bu hayretin içinde iken bayılmışım’ diyor.
Efendi Hazretlerinin anlayışına ve aklının tekamülüne bakınız. Nereden görmüş? Allah nereyi açmış? Rasûlullah Efendimizin her bir hadis-i şeriflerinde Cenâb-ı Hakk’a farklı yönlerden bir kuvvet açılır. Rasûlullah Efendimiz Cenâb-ı Hakk’tan gafil olarak hangi sözü konuşmuş ki bu sözü konuşsun!
Mesela, Rasûlullah Efendimiz manada sana hususi bir sünneti emretti. Şimdi bu sünnetin sendeki manasıyla dışarıdan duyandaki manası bir olur mu? Olmaz! Mübarek Efendimi gören bir insana burada Efendim’den bahsettiğimiz zaman onun haliyle bu halden uzak olan bir insanın hali elbette ki bir olmaz. Tabi ki Evlâd-ı Kiramın yanında da Rasûlullah Efendimizin hadisleri, sünnetleri elbette ki daha farklı bir boyut, bir kuvvet ifade ediyor.
Bakınız, bugünkü sohbetin bereketi neler açtı? Çok güzel bir yol elhamdülillah. Cenâb-ı Hakk bu gecemizi bereketlendirdi. Anlayışlarımızı da bereketlendirdi elhamdülillah.
Ve selâmün ale’l-mürselîn ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-Âlemîn.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • Hikmet

    Son parağrafın da Sultanım o kadar mana yüklü ifadesi varki meclislerimizde devam edenle etmeyenin halini açıklayı vermiş. Efendimi gören bir insana burada Efendim�den bahsettiğimiz zaman onun haliyle bu halden uzak olan bir insanın hali elbette ki bir olmaz. ne mutlu efendimizin sohbetlerini kaçırmayıp devamlılık gayretini gösteren kardeşlerimize, (Allah (c.c)razı olsun bu meclislerde bulunan ve emeği geçenlerden) İnşaallah bulunma gayretlerini artırsın bereketli ve Sultanıma yakın kılsın cümlemizi...

1 kişi yorum yazdı.