Özlenen Rehber Dergisi

152.Sayı

Ehl-i Sünnet Ve'l-cemaat'in İttifak Ettiği Hususlar

Murat SÜTÇÜ Özlenen Rehber Dergisi 152. Sayı
- Ehl-i Kıble’nin Günah İşlemekten Dolayı Tekfir Edilmesi Yanlış ve Sakıncalıdır
Amel, imandan bir parça değildir. Yani ibadet etmeyen veya günah işleyen mümine kâfir denmez. Hâricîler ve Vehhabîler: ’Amel imanın parçasıdır, namaz kılmayan ve haram işleyen kâfirdir.’ derler.
Hadis-i şerifte, bu ümmetin 73 fırkaya ayrılacağı, bunlardan 72 fırkanın cehenneme gidecekleri bildiriliyor1, cehennemde sonsuz kalacakları bildirilmiyor. Cehennem ateşinde sonsuz azapta kalmak, imanı olmayanlar için, yani kâfirler içindir. 72 fırka, itikatları bozuk olduğu için cehenneme girecekler ve itikatlarının bozukluğu kadar yanacaklardır. Fakat bu sapık fırkalara mensup olanlardan dinde inanılması zaruri olan şeylere inanmayanlar, diğer bir ifadeyle ayetlerle ve mütevatir hadislerle sabit olan şeyleri inkâr edenler kâfir olurlar. Mesela; Hz. Ebû Bekir (r.a.)’ın sahabeliğini inkâr edenler2, Hz. Âişe annemize zina iftirası atanlar kâfir olurlar.3
İslam tarihinin ilk sapkın akımı olan Hâricîler ilk fitneyi bu konuda çıkarmışlardır. Küfre sapmış bir kişi ne kadar hayır işlerse işlesin kendisine bir yararı olmayacağı gibi, Müslüman da ne kadar günah işlerse işlesin, haram olana helal, helal olana haram demedikçe küfre sapmış sayılmaz. Tabi ki bu söylemiş olduğumuz şeye güvenerek günaha kapı açılmamalıdır. Çünkü küçük günahlara tevbe etmeksizin devam eden kişinin günahı küçük olarak kalmaz, büyür. Büyük günahlara devam kişinin imansız olarak ölmesinden korkulur.

- Allah’ın Veli Kullarının Kerametleri Haktır
Allah (c.c.) dostlarının kerametlerine, Allah’ın (c.c.) onların eliyle meydana getirdiği harikulade hallere, ilhamın hak olduğuna iman etmek Ehlisünnet itikadının esaslarındandır.

- Rasûlullah (s.a.v.)’in İsra ve Miraç Mucizesi Haktır
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya yürütülmesi (yani İsra mucizesi) ayetle sabit olduğundan dolayı inkâr eden kafir olur. Mescid-i Aksa’dan öteler ötesi âleme, Sidre-i Münteha’ya çıkarılması, cennet ve cehennemi müşahede etmesi hadisesi ise meşhur hadislerle sabit olduğundan bunu inkâr eden kâfir olmaz fakat bidat ehlinden olur. Yani Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat yolundan ayrılmış olur.

- Cennetle Müjdelenen Sahabeleri Tasdik Etmek ve Sahabeleri Ancak Hayırla Anmak
Bu Sahabeler şunlardır:
Hz. Ebû Bekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.), Hz. Ali (r.a.), Talha b. Ubeydullâh (r.a.), Zübeyr b. Avvâm (r.a.), Sa’d b. Ebî Vakkâs (r.a.), Saîd b. Zeyd (r.a.), Abdurrahmân b. Avf (r.a.), Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh (r.a.).
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde bu kişileri övmüş ve bazıları için kendisinden sonra peygamberlik olmadığı halde şayet olsaydı bu makama en layık kişi olacağını dahi söylemiştir. Bu yüzden bu insanlara karşı yapılan bir itham, sonucunda Peygamber’e yapılmış olarak kabul edilir. Sapkın fırkaların ortak özelliklerinden birisi de cennetle müjdelenmiş sahabelerden bazılarına saldırmalarıdır. Ehlisünnet itikadında böyle bir görüşe kesinlikle yer yoktur. Yine Ebû Bekr es-Sıddîk (r.a.)’ın, Ashâb-ı Kiram’ın en üstünü olduğunu tasdik etmek Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat mezhebinin temel esasları arasındadır.
Ashab-ı Kiram’ın hepsi cennetliktir. Râfizîler ise, ’beşi hariç Sahabe’nin tamamının (hâşâ!) kâfir olduğu’nu iddia ederler. Hâlbuki Cenâb-ı Hak, Sahabe efendilerimizin hepsinin cennetlik olduğunu şöyle haber veriyor: ’Size ne oluyor da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Sizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. Onlar, derece bakımından, sonradan harcayan ve savaşanlardan daha yücedir. Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel olanı (cenneti) vaat etmiştir. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.’4

- Rasûllerden Başka Kimsenin Masum Olmaması
İsmet sıfatı yani günahtan masum olmak sadece peygamberlere mahsustur. Allah’ın veli kulları ise masum değil, mahfuzdur.
Kâdî Beydâvî, İmâm-ı Râzî ve İmâm-ı Kurtubî gibi müfessirler, Ehlibeyt’in masum olmadıklarını, fakat Allah Teâlâ’nın onları günahlardan temizleyeceğini bildirmişlerdir. Eğer masum olsalardı, ’Ey Ehlibeyt! Allah sizden ancak (günah) kiri(ni) götürmek ve sizi tertemiz kılmak dilemektedir.’5 buyrulmazdı. Demek ki, Allah Teâlâ, onların günahlarını affediyor. Şiîler ise Ehlibeyt’in masum olduğunu savunmuşlardır.
Peygamberler bile içtihatta yanılabilir.6 Ashab-ı Kiram, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in Kur’ân-ı Kerim dışındaki mübarek sözlerini anlamak için: ’Yâ Rasûlallah! Bu vahiy mi, yani Allah Teâlâ’nın kesin emri mi, yoksa kendi içtihadınız mı?’ diye sorarlardı. Peygamberler içtihatlarında hata ederlerse, Allah Teâlâ, derhal Cebrail (a.s.)’ı göndererek, hatalarını vahiy ile düzeltirdi. Yani peygamberlerin içtihatları hatalı kalmazdı. Mesela, Bedir Gazası’nda alınan esirlere yapılacak muamele için, Server-i Âlem ile bazı Sahabe-i Kiram bir türlü, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Sa’d b. Muâz ise başka türlü içtihat etmişlerdi. Sonra, âyet-i kerime gelerek, Allah Teâlâ, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Sa’d b. Muâz’ın içtihadının doğru olduğunu bildirdi. Peygamber Efendimiz bile içtihadında hata ederken, Ehlibeyt niye hata etmesin ki? Yani içtihatta hata etmek, onların derecelerini düşürmez, bilakis içtihatta hata edene bir sevap, isabet edene iki sevap olduğu hususu hadis-i şeriflerde geçmektedir.7 Bunun aksini savunmak, İslâmiyet’i yani Ehlisünnet’i bozmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.

- Kur’an ve Sünnet’in Muhkem Kısmına Yorum Yapılmadan Tabi Olunması
Akıl ve kıyas öne sürülerek Kur’an ve Sünnet’in muhkem (açık ve kesin hükümleri) üzerine yorum getirilemez. Direkt olarak tabi olmak durumundayız. Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat’i diğerlerinden ayıran en büyük özellik, ilimlerini Kur’an ve Sünnet’ten yani asıl kaynağından almaları, anlamını kavrayamadıkları konuları Kur’an ve Sünnet ışığında tefsir ve tevil etmeleridir. Zanna, heva ve heveslerine uymazlar. Hiç kimse Kur’an ve Sünnet’in kesin emirleri karşısında; ’ben bu ayet veya hadisten şunu anlıyorum’ deme lüksüne sahip değildir.

- Allah Mekândan Münezzehtir
Vahhâbîler, ’Allah (hâşâ!) gökte veya Arş’tadır’ derler. Bu küfürdür.
İmam-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
’Allah’ın yüce zatı hakkında zaman, mekân ve yön gibi şeyler söz konusu değildir. Bütün bunlar Allah’ın yaratmasıyla var olmuş şeylerdir. İşin özüne vakıf olmamış bir cemaat, Allah’ın Arş’ın üstünde olduğunu ifade etmiş ve Allah’ın yukarıda olduğunu ileri sürerek cihet (yön) isnadından bulunmuştur. Arş ve Arş’ın içine aldığı diğer her şey sonradan meydana gelmiş olup Allah’ın yarattığı şeylerdir. Sonradan yaratılmış bir şeyin, ezelî bir yaratıcının mekânı ve karargâhı olması nasıl düşünülebilir?’8

- Gaybı yalnız Allah bilir, dilerse enbiya ve evliyasına da bildirir
’Yalnız Kur’an’ diyenler ve Vehhâbîler, bütün konularda olduğu gibi bu konuda da ilgili bütün ayetleri ele alacakları yerde sadece bir iki ayetle konuyu geçiştiriyorlar.
Mesela Cin sûresindeki 26. âyeti yazıp devamındaki 27. âyeti gizliyorlar. O iki âyetin tamamı şöyledir:
’O (yani Allah) gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak seçtiği rasûller başka. (Onlara bildirir.)’9

- Dört Hak Mezhepten Birinde Olmak
Hak mezhepler; Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî olmak üzere dört tanedir. Kimilerinin iddia ettiği gibi bu mezheplerin beşincisi yoktur. Câferîlik, beşinci hak mezhep olmayıp sapık fırka olan Râfizîlik/Şiîlik’tir.

- Peygamberlerin İlki Âdem (a.s.), Sonuncusu Muhammed (s.a.v.)’dir
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) rasûl ve nebilerin sonuncusu olup ondan sonra rasûl ya da nebi olsun hiçbir peygamber gelmeyecektir. Bazı sapık grup ya da cemaatler, liderlerine ’Rasûl/Peygamber’ der ve: ’Hz. Muhammed’den sonra nebi gelmez, ama rasûl gelir.’ derler. Bu söz insanı küfre götürür. Bu yanlış itikattan dolayı ’Ben Rasûl’üm’ diyen zındık ve kâfirler türemiştir.

- Kabir Ziyareti Caizdir
İstiğâse, yani enbiya ve evliyanın kabirlerine gidip, onların hürmetine dua etmek ve hakiki yardım edenin Allah olduğunu bilerek onların ruhaniyetlerinden istimdat etmek caizdir. Vehhâbîler ise buna şirk derler. Bu yüzden Sünnîlere müşrik, yani kâfir derler.

- Mestler Üzerine Mesh Etmenin Caiz Olduğuna İnanmak



(Endnotes)
1 Bkz., Tirmizî, Îmân, 18; Ebû Dâvûd, Sünnet, 1; Ebû Ya’lâ, Müsned, c.6, s.340, h.no:3668, Dâru’l-Me’mûni Li’t-Turâsi, Beyrut, 1990.
2 ’(Ebû Bekir) es-Sıddîk’in halifeliğini (yani halife olmaya hak sahibi olduğunu) inkâr ederse o (kimse) kâfirdir.’ (Bkz., Ebu’l-Berakât en-Nesefî, el-Bahru’r-Râik Şerhu Kenzi’d-Dekâik, c.1, s.611, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1997)
3 Tahtâvî, Hâşiyetu’t-Tahtâvî Alâ Merâki’l-Felâh Şerhi Nûri’l-Îdâh, s.303, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyyeti, Beyrut, 1997.
4 el-Hadîd, 57/10.
5 el-Ahzâb, 33/33.
6 Bu yanılma, kötü ve şer olanı tercih etme babından bir yanılma olmayıp hata yollu evla ve daha üstün olanı tercih etmeme şeklinde bir yanılmadır.
7 Bkz., Buhârî, el-İ’tisâm Bi’l-Kitâb, 21.
8 İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî Kelime Anlamlı ve Açıklamalı Tercüme, Tercüme:Heyet, c.6, s.204, Yasin Yayınevi, İstanbul, 2012.
9 el-Cin, 72/26-27.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.