Özlenen Rehber Dergisi

5.Sayı

Üç Aylara Hazır Olmak ve İman-ibadet-ahlak Bütünlüğü

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 5. Sayı
Alemlerin Rabbi olan Allah’a sonsuz hamd-ü senalar olsun. Kendisine Kur’an gibi eşiz bir mucize verilen Muhbir-i Sadık Rasûlullah Efendimize, âline, ashabına ve ehlibeytine salât ve selam olsun.

Recep ve Şaban gibi feyiz ve bereketle dolu günleri beklerken, Ramazan-ı Şerife kavu?ma arzusu da gönüllerindeki sevgi ve imanlara kuvvet vermektedir. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Ramazan ayının evvelinde ’Allah’ım Recep ve Şabanı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına ula?tır.’ diyerek dua eyler ve bu rahmet dolu aya kavu?mayı Rabbimizden isterdi. Bizlerde in?allah, ağustos ayının, yani bu ayın sün günlerinde feyiz ve bereketle dolu günler olan ÜÇ AYLARA girece?iz.

Bu bereket dolu günlerden hakkıyla istifade etmek için, henüz bu günler gelmeden hazırlık yapmalı ve bu aylardan hakkıyla istifade etmek için Rabb’imizden niyazda bulunmalıyız.

Unutmamalıyız ki üç aylara hazırlıksız yakalanmak Receb-i Şeriften gerekti?i gibi istifade edememeye sebep olabilir. Rebeb-i Şerifin bereketinden iyi istifade edememek de Şaban ayından, Şaban ayından hakkıyla yararlanamamak Ramazandan, Ramazandan hakkıyla faydalanamamak da Günlerin en ?ereflisi olan Kadir Gecesinde inzal olan tüm fuyuzât-ı ilâhîden gafil olmaya, o kutlu günden bîhaber olarak sabahlamaya sebep olabilir. Şu halde amellerimize dikkat etmeli, hem rûhen hem de bedenen, her gün kadir gecesi imi? gibi çalı?arak hazırlık yapmalıyız.

Hz. Allah’ın mutlak rehber olarak gönderdi?i Hz.Kur’an Ramazan ayında inmi?tir. Kur’an’ın indi?i geceye Kadir gecesi denir ki, kadri yüce bir gecedir. Bu ayda alemin Kur’anla ?ereflenmesiyle beraber, Rasûlullah Efendimizin de risâlet görevi fiilen ba?lamı?tır. Kur’an-ı Kerim’in indi?i zamanda Arap toplumunun ya?antısı çok bozulmu? ve kız çocuklarını diri diri topra?a gömecek kadar duyarsızla?mı?tı. Peygamber (s.a.s.) Efendimizin risâletiyle beraber ilahi emirler insanların, Allah’a isyanla kararmı? gönüllerini hidayet nuruyla, aydınlı?a gark etmi?tir. Gönüllere do?an bu nur öyle bir kuvvettedir ki o nur, bu alemde, bir misli daha gelmeyecek ve ya?andı?ı döneme ’asr-ı saadet’ isminin verilmesine sebep olacak bir toplulu?un meydana gelmesini sa?lamı?tır.

Rasûlullah Efendimizin ’Ümmetimin en hayırlısı bana en yakın olandır.’(1) hadis-i ?erifi onların üzerinde tecelli etmi?tir. Yine Peygamber (s.a.s.) Efendimizin lisanıyla “Ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine tabi olursanız hidayeti bulursunuz.”(2) iltifatına mahzar olanlar da yine onlar olmu?lardır.

Öyleyse dü?ünmek gerekir ki, insanlıktan bu kadar uzak bir toplumu, insan olmanın kemâlâtına ula?tıran bu ilahî de?erler nelerdir? Bu de?erlerden ne kadarını, ne kuvvette ya?ayabiliyoruz?: Bütün iç ve dı? güzellikleri üzerlerinde toplayan ashabın vasıfları; iman, ibadet, ihlas ve güzel ahlaktır. İ?te bu hususta Cenâb-ı Hakk Asr Sûresinde buyuruyor ki:

“Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller i?leyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” Hüsrana u?rayan insanlar güruhundan, kurtulu?a erenlerin safına geçenler, i?te bu ayetlerdeki vasıfları ta?ıyan bahtiyarlardır.

Kısa bir sûre olan Asr Sûresi hakkında: “Kur’andan, Asr Sûresinden ba?ka bir sûre nazil olmasa idi, bu sure insanlara yeterdi.” Buyurmu?tur. İmam-ı Şafii Hazretlerinin bu sözü, bu sûre-i celîle’nin ta?ıdı?ı anlam ve hikmet kuvvetini anlamada bize ı?ık tutmaktadır. Asr Sûresinin 3. Ayet-i celilesinden de anla?ıldı?ı gibi insana ilk gereken ?ey imandır. Şirkten uzak, tevhid akidesi üzere, kuvvetli bir iman, ilk ve en önemli unsurdur. Çünkü iman insanı ebedî azaptan kurtaran tek çaredir. İnsan hangi vasfın ve ahlakın sahibi olursa olsun, iman kendisinde olmadı?ı müddetçe ebedi azaptan kurtulması mümkün de?ildir.

Rasûlullah Efendimizin amcası Ebu Talip; mü?riklere kar?ı her ?eyi ile Rasûlullah Efendimize yardım etmi? ve Peygamber (s.a.s.) Efendimizde onu çok sevmi? olmasına ra?men iman etmedi?i için ebedi azaptan kurtulamayacaktır.

İmana ?üphe ve noksanlık gibi illetlerin müptela olması imanın zayi olmasına sebeb olur. Bu haldeyken insan hangi hal üzere amel ederse etsin bu amellerin Hz. Allah’ın nezdinde hiçbir kıymeti yoktur. Çünkü amellerin kabulü imanın mevcudiyetine ve sıhhatine ba?lıdır. Cibril hadisi olarak bilinen hadis-i ?erifte Peygamber (s.a.s.) Efendimize: “İman nedir?” diye soruldu?unda Efendimiz (s.a.v): “İman Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe, Kaza ve Kadere, Hayrın ve ?errin Allah oldu?una inanmaktır.” buyurdular.(3)

İman: kalben Allah’ın varlı?ına ve birli?ine onun ezeli ve ebedi olu?una, öldüren ve dirilten, ya?atan ve rızık veren, gizli ve a?ikar her ?eyi hakkıyla bilen, ilmi ve kudretiyle bütün mahlukatı ku?atan, yarattıklarını takdiri üzere muhafaza eden, bütün kemal sıfatlarla muttasıf olup noksanlıklardan uzak olan ve mutlak adaletin sahibi olup kullarını din gününde hesaba çeken, bütün mahlukatın halık’ı ve sahibi olan ve benzeri bulunmayan Hz. Allah’a tam bir teslimiyettir. Bu teslimiyetin Kur’an lisanıyla tasdiki ise Bakara suresinin 131. ayetinde ?öyle ifade edilmektedir:

“Rabbi ona(İbrahim’e) İslâm(teslim) ol dedi?i anda, O: ‘Alemlerin Rabbine teslim oldum.’ Demi?ti.” İbrahim (A.S)’ın lisanından dökülen; “Alemlerin Rabbine teslim oldum.” Sözü Kur’anî bir ifade olurken böylece imanındaki samimiyetiyle de inananlara güzel bir örnek olmu?tur. Mü’min ancak bu tasdik ve samimiyetle nefsanî hezeyan ve ?eytanî i?valardan necat bulup rahmanî ya?antıya kavu?abilir. Sahabe-i Kiramın gönlünde bu kuvvetle yer bulan, onları içinde bulundukları toplumun çirkinliklerinden Allah’a imanın güzelliklerine ula?tıranda i?te bu teslimiyettir.

İman öyle bir nimettir ki; imanın oldu?u kalp, imanın olmadı?ı kalbe göre ölüye nisbetle diri gibidir. Asr suresinde de zikredildi?i gibi iman, evvel ve asıldır. Fakat; fanusu olmayan kandil misali imanı muhafaza etmez isek, bu nimetin(iman) güzelliklerinden mahrum kalırız. Bu da sahih iman ile Allah’a itâat ekmek, onun emir ve yasaklarında hassasiyet göstermekle mümkündür. Zaten ibadet ve tâat Allaha imanın gere?i ve mutlak neticesi olmalıdır

Mekke döneminde zayıf gönülleri imanla takviye eden, ayetleriyle imanları tezyin eden Cenâb-ı Hakk, Medine döneminde de artık, îmânen kemale ve kuvvete kavu?turdu?u Müslümanlara, amelî yükümlülükler getiren emirlerini inzal buyurmu?tur. Görüyoruz ki ameller, imanın varlı?ı ve kuvveti üzerine bina edilirler. Îmanî meselelerde canından bile vazgeçecek erdemi bulan Sahabe-i Kiram efendilerimiz ibadet hususunda da bu erdemden geri kalmamı?tır. Onlar Allah’ın emirlerine “Azı di?leri ile tutar gibi sarılmı?lardır.”(4) “O Sahabeler ki; Geceleri Kur’an okumaktan, Allah için göz ya?ları dökerek kanlanmı? ve ?i?mi? gözlerle, yapılan zikirlerden dolayı, saçları ba?ları da?ınık oldu?u halde sabah namazı için mescide gelirlerdi.” Sözleri ile tanıtılmı?lardır.

Kur’an ayetlerini onar onar okurlar, uygularlar, sonra da di?er on ayete geçerlerdi. İçinde bulundukları yokluklara, çektikleri sıkıntılara ra?men ibadet ve tâatlarında bir gev?eme olmazdı; ama onlar; “Allah onlardan razıdır, onlar da Allah’tan razıdır.” (5). İlahi fermanı ile müjdelenecek kadar Cenâb-ı Hakkın yanında da itibar sahipleri idiler.

Bugün Müslümanlar olarak en büyük eksi?imiz ve bizi Sahabelerden ayırt eden en önemli hususlardan biri, Cenâb-ı Hakkın emirlerine kar?ı onlar kadar duyarlı olmamamızdır. İçinde ya?adı?ımız dünyada meydana gelen olayları, sebeplerin kuvveti ile cereyan etti?ini zannediyoruz halbuki basiretten uzak olan gözümüz sebeplerin Hâlık’ı olan, gerçek müsebbibi görememektedir. Bu da Kur’anda bir çok ayette de vurgulandı?ı gibi, imanla Salih amel birlikteli?inden uzak olu?umuz sebebiyledir.

Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de: “Namaz muhakkak ki kötülükten alı kor.”(6) buyuruyor. Habib-i Kibriya Efendimiz; “Orucun kötülüklerden koruyan bir kalkan oldu?unu, zekatın kazanılan maldan kiri götürdü?ünü, sadakanın felaketlerin önüne perde oldu?unu.”(7) bildirerek ibadetlerdeki hikmetleri gözlerimizin önüne sermektedir. Bu vesile ile de bizleri bu emirleri yerine getirmeye te?vik etmektedir. Peygamber (s.a.s.) Efendimizin hayatını inceledi?imiz zaman onun örnek hayatının her kesiminde Allah’a itâat halinde oldu?unu görüyoruz. Sahabe-i Kiram da onu örnek almı?tır. Çar?ıda, pazarda, evde, çalı?tı?ı tarlada, onlar da daima ibadet hallerini sürdürmü?lerdir.

İbadetteki bu devamlılık onların itâat hayatını her an canlı tutmu?tur.

Cenâb-ı Hakkın emretti?i ibadet ve tâatta kulun dünya ve ahiret saadetini temin edecek ilahî güzellikleri mevcuttur. İbadetlerin tesiri ile bütün azalarımız da Allah’a itâat eder. Kalp her an Allah’ın ismini hatırlar. Eller harama uzanmaz, gözler harama ili?mez, dil Hakkı ve hayrı söyler... Bu ?ekilde bütünle?en iki güzel nur (İman ve ibadet) neticesinde imanın kemali olarak Rasûlullah Efendimizin bildirdi?i güzel ahlak meydana gelir. Efendimiz (s.a.v)’in “Müminlerin İman bakımından en üstünü ahlakı en güzel olanıdır”(8) hadisi, iman ve ahlak ili?kisini gösterme bakımından büyük önem ta?ır.

Anla?ılıyor ki imanın kuvveti ile ahlakın güzelli?i do?ru orantılıdır. Buradaki ahlakî güzellikten maksat İslâm’ın emirlerine tabi olma neticesinde elde edilen ahlaktır. Cenâb-ı Hak Kur’an-ı Mubînde: “Muhakkak ki sen büyük bir ahlak üzeresin.” (9) buyururken insanlı?a da, Rasûlullah Efendimizin ?ahsında övdü?ü İslâm ahlakını örnek vermi?tir. O yüzdendir ki Kur’an’da i?aret edilen ve övülen Rasûlullah Efendimizin ahlakı ile hareket edildi?inde ancak yukarıda i?aret etti?imiz “iman-ibadet birlikteli?i ve sonrasında da İslâm ahlakı” olu?mu? olur. Bu ahlakı ya?arken, insan olmanın gere?i olarak zaman zaman dü?tü?ümüz yanlı?lıları, “hata ve kusurlarımız kendimizden, İyilikler Allah’tandır” düsturuna göre anlamalıyız.

Bugün tarihte yerini almı? nice Salih Mü’minde görülen öncelikli vasıf, onun güzel ahlakıdır. Çünkü insan olarak onların kalplerindeki imanı ölçmemiz mümkün de?ildir. İbadetlerde de durum böyledir. Gizli ve â?ikar yapılan ibadetlerin iç alemini en do?ru bilen yalnızca Hazreti Allah’tır. Öyle ise bize malum olan kısmı, o Salih Kimsenin ya?adı?ı ahlakî kemâlâtıdır. Kur’an ve sünnet’e uymaktan aldı?ı bu ahlakının güzelli?ini fiili ya?antısına da aksettirmesiyle de, bizler onun imanının kuvvetli olu?una kanaat getirebiliriz. Çünkü Efendimiz (s.a.v)’in ?u hadis-i ?erifi, bu gerçe?i ortaya koymaktadır.” DİN GÜZEL AHLAKTIR.” (10)

Ve’s-Selâmü alâ men ittebea’l-Hüda

Kaynakça:
1. Canan K.Sitte C:13, S:509.
2. Beyhâkî’den, Benzer bir rivayet için Bkz. Müslim,Fedâilü’s-Sahâbe, 207.
3. Lü’lü-ü vel’ mercân, Kitabü’l-îman.
4. Ter?ib Ve Terhib, c.1, s.96, H.no: 1.
5. Beyyine/8.
6. Ankebut/45.
7. Ter?ib Ve Terhib, Kitabü’s-Savm, c.2.
8. Ter?ib Te Terhib, c. 5, Kitabü’l-Edeb, H.No: 36.
9. Kalem/4.
10. Buhârî, Edeb 39.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.