Özlenen Rehber Dergisi

127.Sayı

Duyarlı Olmak

Berda AKSOY ÇETİN Özlenen Rehber Dergisi 127. Sayı
Duyarlılık, insanın olaylara durumlara karşı hisleri veya davranışları ile bir nevi tepki göstermesidir. Her alanda var olduğu gibi insanın yapısında da var olan ’etkiye tepki’ prensibi doğrultusunda kişi olaylar karşısında bir davranış sergiler. Duyarlılık sadece belli bir çevre için ya da kişinin kendisi için olursa bunun adı bencillik olur. Duyarlılık toplumsal boyutta olmalıdır. Çevremizde yaşadığımız olaylar karşısındaki tutumumuzu dünyada yaşanılanlara da göstermeliyiz. Sadece kendi mutluluğundan ve huzurundan dolayı bir yaşam sürmek bir mümine, bir insana yakışmayacak bir davranıştır. Ancak ne yazık ki bu bencillik ve nemelazımcılık en acı örnekleriyle tüm dünyanın gözleri önünde yaşanıyor. En ufak olumsuz bir duruma tepki gösteren, emelleri doğrultusunda -sözüm onlara- ülkeyi yakıp yağmalayan ’duyarlı insanlar!’; söz konusu, zulüm altındaki insanlar olunca nedense sessiz kalıyorlar. Gündemdeki hemen her konuda söz hakkına sahip olan ve gerektiğinde olaylara yön verebilme yönünde büyük etkiye sahip olan birleşmiş milletler; Suriye ve Mısır’da yaşanan drama karşı sessiz kalıyorlar. Hiçbir şeyden habersiz, daha kundakta olan bebekler öldürülüyor, her gün bir daha yenisi eklenen cinayetler yaşanıyor ama bunlardan ciddi bir tavır, müdahale vb. görmek mümkün olmuyor.
Ülkemizde de yakın zamanlarda yaşananlar müminlerin hak ve hakikatten yana duyarlılıklarını gözden geçirmeleri için önemli bir uyarı niteliği taşımaktadır. Zira zâlimin sesi mazlumdan, haksızın sesi haklından çok çıkıyor. Yeri değiştirilen birkaç ağacı bahane olarak gösteren ve başkaldırılarını neredeyse yandaş tüm dünya kanalları ile saatlerce yayınlayanlar, her gün yükselen binlerce insanın feryadına, gözyaşına kulak vermemektedirler. Peki neden?..
Dediğim gibi belli ki nice kara ruhlu kimselerin beklentileri, gizli ve meşru olmayan istekleri, art niyetleri var. Dünya üzerinde katledilenler Müslüman ise müdahale rötarlı oluyor ya da hiç olmuyor. Burada bir katliam yapılıyor, insan canından geçiliyor. Böyle bir duruma din, dil, ırk ayrımı yapılarak tepkiden kaçınmak hangi hastalığın habercisidir acaba?…
Yine yakın zamanlarda batı ülkelerinden bir tanesinin prens ve prensesinin yeni doğan bebekleri bütün dünya medyasının ilgi odağındaydı. Hatta ülkemiz kanallarında ve gazetelerde de haber olmuştu. Bebeklere ilgili olan basın hemen aynı zaman içerisinde mısırda şehit olan kundaktaki kefenli bebeklere hiç ilgi duymadı. Neden?.. Burada bir tezatlık var, ikisi de henüz kundakta. Peki farkı neydi ki?..
Dünya susuyorken biz Müslümanlara düşen en büyük vazife sesimizi duyurabilmektir. Zulüm karşısında sessiz durmak, kardeş ülkelerde yapılan katliamlara seyirci olmak, silahı tutan el değil elbet ama o ele destek olmak demektir. Belki orada değiliz, onların direnişine destek olamıyoruz, ancak bu demek değildir ki ülkemizdeki imkânları kullanarak ses çıkaramayız. Çeşitli şekilde destek olabiliriz. Mesela gelirini, Müslümana karşı silah sıkan ellere gönderdiğini açıkça söylenen tüketim (gıda vb.) malzemelere boykot uygulayıp almayabiliriz. Onları kullanmayarak bir nebze olsun destek olabiliriz. Ya da çeşitli yardım kuruluşları tarafından oluşturulan kampanyalara destek verebiliriz. Ama aslında en çok da dua ederek, Rabbimize hem gönlümüzü hem ellerimizi açarak dua edebiliriz. İslam ve Müslüman aleyhtarları geçmişte bizi, şimdi de kardeşlerimizi çeşitli (kimyasal vb.) silahlarla vurdular, bizim en etkili silahımız ise sahip olduğumuz imanımız, mukaddesatımız değil midir? Elbette çaresiz değildir inanan kullar. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflrinde şöyle buyurmuştur: ’Sabır ve dua müminin ne güzel iki silahıdır’ (bk. Kenzu’l-Ummal, III/272, h.no: 6505) o halde bizler kardeşlerimize desteğimizi en içten bir şekilde vermeliyiz.
Zalimlerin zulmü hep oldu bundan sonra da olacaktır. Bizler sabretmeyi öğrenmeliyiz. Sabrın en güzel örneklerinden biri olan Hz. Zeynep (r.anha) annemizi, yüreğimize hançer misali saplanan Kerbela ile hatırlayarak.. Çünkü duyarlı olmanın, sabırlı olmanın, davaya sadık olmanın ve zulmün karşısında yılmadan durmanın örneği Zeynep annemizin verdiği mücadeledir.
Hz. Hüseyin (r.a.) efendimiz ki; önce onu davet ettiler, sonradan ise karşısında durdular… Onlar çoğalıp kitlelere yayılsa da yolundan dönmeyerek, ceddine sadık bir şekilde Allah’ın hükmünden zerre ödün vermeyerek, Hz. Hüseyin (r.a.) efendimiz ve Ehl-i Beyti Rasûlullah’ın, canları pahasına vermiş olduğu mücadeleyi hatırlıyoruz… Kerbela hadisesi sonrasında Zeynep annemiz esir düştüğü zaman bile zalimlerin huzurunda yılmadan, yıkılmadan hakkı ve hakikati savunmaktan bir an olsun geri durmamıştır. Yine yezidin karşısında okuduğu hutbe sonrasında şu âyet-i kerimeyi (Âl-i İmrân, 178) dile getirmiştir: ’O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar; biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.’ (Hz. Zeyneb biyografisi, Beyan yayınları, syf. 78)
Şimdilerde yine Müslüman kardeşlerimiz, çocuklarımız, gençlerimiz zalimlerin ellerinde katlediliyor. Annelerin feryatları, çocukların çığlıkları duyulmaz hale gelmiş. İhvan lideri Muhammed Biltaci’nin kızı 17 yaşındaki Esma’nın keskin nişancıların kurşunu ile vuruluşu sonrasında hastaneye götürülürken can çekiştiği görüntüleri çoğumuz izledik. Yürek dayanmayan daha nice görüntüye şahit olduk ve her geçen gün de oluyoruz. Ancak biliyoruz ki Esma’nın babası gibi babalar, annelerimizi önder alan anneler olduğu sürece Allah yolunda hak dava için verilen şehitlerle ancak gurur duyacağız. Tıpkı Muhammed Biltaci’nin kızı Esma’ya yazdığı mektupta söylediği gibi ’Sana elveda demiyorum, bilakis görüşmek üzere. Buluşmamız, yakında peygamber ve ashabıyla birlikte Havz-ı Kevser’de olacak. Sonsuz kudret ve hükümranlık sahibi Allah’a yakın, O’nun nezdinde değerli ve şerefli bir konumda. Ayrılmamak üzere, birbirimize doyma temennilerimizin gerçekleşeceği bir buluşma...’ (AA) Mektubun tamamı sosyal paylaşım sitelerinden okunduğunda tevazu sahibi bir babanın teslimiyeti en derinden hissediliyor. Böyle bir duruma karşı duyarlı olmamayı, geri durmayı hangi anne baba hangi insan, vicdan, yürek yapabilir ki? Yeşile karşı duyarlı olan toplumumuzdan kardeş ülkelerde yaşanan can pazarına da aynı hassasiyet, aynı duyarlılık ile yaklaşmasını arz ediyorum. Aslında duyarlı olmak kişilik ile alakalı da bir durumdur. Zira kötülüğe eli ve diliyle engel olamayanın en azından kalbiyle buğzu imanın en alt derecesidir.
Bizler zulmedenlerin sonunun nasıl olacağını, yaptıklarının yanlarına kar kalmayacağını biliyoruz. Bu geçmişte de böyleydi, günümüzde de öyle olacak. Yapılan katliamların uygulandığı kişiler farklı olabilir ancak amaç hep aynıdır, ezilen mazlumların karamsarlığa kapılmadan inançla, gayretle dua etmesi lazımdır. Sıklıkla duyduğum bir şey var: ’Kendi memleketindeki insanlara yardım etmeden başka ülkelere yardım ediyor’ yadırgamasıdır. Tabii ki dinimizde de böyledir, önce yakınındaki ihtiyaç sahiplerine yardım edeceksin ancak buradaki durum farklı. Çoğu kimse yapılan yardımı ya da uygulanan boykotu yersiz buluyor. Ancak bizler hep elimizden geldiğince darda olan komşu ülkelerdeki kardeşlerimize gerek dua ederek, boykot ürünlerini kullanmayıp destek olarak gerekse sesimizi farklı hangi kaynak ile duyurup destek olabileceksek o şekilde destek olmalıyız. Herkes üzerine düşeni yaparak duyarlılık gösterirse o zaman vaziyet daha iyiye gidebilir.
Sonuç
Duyarlılık kişinin insaniyeti ile alakalıdır. İnsan canına kıymet veren, toplumsal bilinci benliğine kabullendirmiş, vicdan-merhamet muhakemesini iyi bilen her insan duyarlıdır. Müslüman sadece kendinden sorumlu değildir, çevresindeki Müslüman kardeşlerinden de sorumludur. Yarın sual zamanı zulme karşı tek bir kıpırdama göstermeyen insanlar daha büyük sıkıntılar ile karşılaşır. Bizler tek taraflı düşünüp, kabuğumuzdan çıkmayarak, bana bir şey olmasın da deyip kenarda durarak sadece kendimize zarar veririz. Duyarlılık hem evrensel hem de toplumsal bir kavramdır. Yaşanılan her olaya karşı gösterilen tutumu, kendimize ve en yakınlarımıza duyduğumuz hassasiyet ve yardım duygularını başkalarına karşı da gösterip uygulayabiliyorsak o zaman biz vicdan sahibi birer bireyleriz diyebiliriz ve kendimizi duyarlı insan statüsünde görebiliriz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.