Özlenen Rehber Dergisi

37.Sayı

Îman Nazariyesi Açısından Kelime-i Tevhid'de Hz.muhammed

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 37. Sayı
Yine o Kutlu Doğum arifesindeyiz... Dünya coğrafyasında hiçbir nokta yoktur ki O’nun (s.a.v.) ismi anılmasın ve sevgisi bulunmuş olmasın. Çünkü bu, tevhidin gereğidir. Arza vahyedilen son din İslâm; O dinin kitabı, kelâm-ı mutlak olan Kur’an; tebliğcisi ise, nübüvvet ve risaletinin sınırları bütün cihanı kaplayan, Hâteme’n-Nebî, Sultân-ı Rusul, Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.)’dir.
Efendimiz (s.a.v.)’in doğum haberini kendisine getiren kölesini bu vesile ile azat eden Ebû Leheb’in bile cehennem azabının hafifletildiği bu günlerde, o Kutlu Doğum’a olan sevincimiz sebebiyle bütün mü’minlere ebedi âzâdı nasip eyle yâ Rabbi.

Kendisini anmakla sevgisini kalbimizde muhafaza etmeye çalıştığımız Peygamber Efendimizin, Kur’ân-ı Hakîm’den sonra, ebedi kurtuluşumuz için en büyük vesile olduğunu hatırımızdan hiç çıkarmamalıyız. Buna gerçekten muhtaç kullar olarak, o Kutlu Doğum’u anlamak maksadıyla yapılan bütün gayretlerin maksadına en güzel bir şekilde ulaşmasını da en samimi duygularımızla Rabbimiz’den istiyoruz.
Böyle bir duadan sonra...

Samimi mü’minler olarak şunu nazar-ı dikkatten eksik etmemeliyiz ki Hazreti Allah Alîm’dir, Basîr’dir, her şeyi hakkıyla bilen ve her şeyi kemâliyle görendir. Kalplerin gizledikleriyle açığa vurduklarından haberdar olan ancak O’dur. Peygamber’e îman, itaat ve O’nu sevmek ise farzdır. Rabbimize karşı kul ve O’nun Habîb’ine ümmet olma bahtiyarlığını, bir başkasına her hangi bir şeyi izhar etme zorunluluğu duymadan, nispi de olsa bu husustaki samimiyetimizi şu sorularla sık sık muhasebe etmeye çalışalım.

– Gerek Kur’ân-ı Kerîm’de, gerekse de hadis-i şeriflerde bütün güzellikleriyle vasfedilen Peygamber Efendimizi hakkıyla tanıyabiliyor ve anlayabiliyor muyuz?
– Sahabe-i Kiram’ın ahlâkında örneğini gördüğümüz üzere sadık bir ümmet miyiz?
– Peygamber Efendimizi anmak nedir?
– Ümmet olarak Efendimizi anmak, anlayışımıza ve yaşantımıza neler katıyor?
– Ve geçmişten günümüze hayatımızda neler değişti?
Kanaatimizce, ilk olarak, Peygamber Efendimizi tanıma noktasında iki husus üzerinde durmak gerekir: Bunlar, Efendimiz’in doğumundan önceki dönemi de içerisine alarak vefatına kadar devam eden tarihî seyri bilmek, diğeri de Allah’ın (c.c.) emrettiği Peygamber Efendimiz’e îman ve itaat vasfıyla tanımak.
Peygamberimizin hayatını tüm güzellikleriyle bilme hususunda şunları söyleyebiliriz:
Hazreti Allah (c.c.) Kur’ân-ı Mübin’de Peygamberimizin hayatını “en güzel örnek”(1) olarak bildirmiştir. Nisâ sûresinde de, O’na itaati aynıyla kendisine itaat olarak kabul etmiştir.(2) Yine Rabbimiz (c.c.) Kendisine olan sevginin hakikat oluşunu da O’na tâbî olmaya bağlı kılmıştır.(3) İşte bu ilâhî hakikatler ışığında anlıyoruz ki, O’na en güzel itaati bulabilmek için, Nebiyi Muhterem’in hayat-ı şahânelerini bütün yönleriyle tanıyıp kendimize rehber edinmemiz gerekir ki bu Rabbimize olan kulluk vazifemizdir. O’nun hayatını bilmeden O’na nasıl tabi olabiliriz?

Peygamber Efendimizi îman ve itaat vasfıyla tanımak ise; O’na kayıtsız şartsız bir teslimiyettir ki “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin.”(5) Çünkü “O, kendi hevasından konuşmaz. Size okuduğu ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.”(6) Rasûlullah’a tam bir teslimiyet hususunda Ashâb-ı Kirâm (r.anhüm) bizler için en güzel örnektir. Peygamberimiz (s.a.v.) sadaka vermeye dair bir hutbe irad ettiğinde onlar, fakirliklerine rağmen sırf Efendimiz’in sözlerine iktida edebilmek için akşamlara kadar sırtlarında ücretle odun taşımışlar, kazandıkları paraları da tasadduk etmişlerdir.(7)

Sahâbe-i Güzîn Cihân Serveri’ne o denli meftundu ki Bedir Savaşı’na katılmadan Ashâbı’nın halet-i rûhiyyesini öğrenmek isteyen Rasûlullah Efendimize, Saad b. Muaz Hazretleri şu güzide sözlerle bağlılıklarını ne kadar da güzel tarif eder:
“Yâ Rasûlallah! Biz sana îman ettik ve nübüvvetini tasdik ettik. Her ne getirdi isen haktır, doğrudur ve Sen’inle ahd ü mîsak eyledik, biz o sözümüzden dönmeyiz, her nereye teşrif edersen emrindeyiz, emrinizi başımız üstünde tutarız. Canımız ve başımızı Sen’in yoluna feda ederiz. Seni hak peygamber olarak gönderen Allah hakkı için eğer deryaya dalsan Sen’inle birlikte biz de dalarız (ya da bize kendimizi denize atmamızı emretseniz biz hiç düşünmeden hemen kendimizi denize atarız). Hâtır-ı şerifinizde ne var ise emreyle tutarız. Malımız canımızla beraber feda olsun. Cenkte sabırlıyız. Ümidimiz odur ki Sen’i sevindirelim. Allah’ın rahmeti üzerimize olsun.”(8)

Ashâb’ın hayatı tümüyle bu anlatılan bağlılık içinde olmuştur. Peygamber Efendimizin doğumunu îmanla beraber telakki etmek lazımdır. İnsanlardan birçoğuna duyduğumuz sevgi, dini bir vazifenin kolları niteliğindedir; ancak Peygamber sevgisi, doğrudan îmanı içeren bir sevgidir. Efendimiz (s.a.v.)’i anlamada îman, daimi rehberimiz olmalıdır. Aksi takdirde sevgilerimiz, her hangi bir şahsın doğumuna olan anlık sevgilerden öteye bir şey ifade etmez. Îman, vücuttaki can gibidir. Biz hangi halde olursak olalım hayatımız ancak can bedende olduğu müddetçe devam edebildiği gibi, bizde îmanın varlığı da bunun gibidir. Bizimle olan beraberliği asla inkıtaa uğramamalıdır. Nasıl ki can bedenden ayrılınca hayat son bulur ise, îman da böyledir. Kuldan îman giderse ona bütün saadet pencereleri kapanmış, kurtuluşa giden yolun aydınlığı nihayetsiz bir karanlığa dönüşmüş olur. Kanaatimizce anma etkinliklerinin temeli işte bu istikamet üzere kurulmalıdır. Nihayetinde Allah’ın Rasûlü’ne sadık bir ümmet olabilme, evvelinde de Allah’a kullukla beraber gelen bir itaat hâsıl olmaz ise maksattan uzak kalınmış ve arzu edilen faydaya ulaşılmamış olunur. Bu faydadan uzak olunca yapılan bu çalışmalar, bir ümmet olarak Peygambere itaat adına yapılan bir gayret olmaktan uzak kalır.

Geçen yıllarda illerimizden birinde Kutlu Doğum münasebetiyle tertip edilen bir programa ateist bir felsefe profesörü de davet edilir. Programda hadis tenkitleri, nübüvvetin teolojik, felsefî temellendirmeleri, gelenekçi görülen âlimlerin Peygamber Efendimize bakış açıları, itaat anlayışları vb. konular eleştirilir. Teberrük olarak da misafir profesöre söz verilir ki konuşmalarına başladıkları şu cümle çok dikkat çekicidir: “Program için davetiye geldiğinde, benim orada ne işim olur ki davet ettiler, diye düşünmüştüm, ancak programı izledikten sonra bu fikrimden vazgeçtim. Kutlu Doğum programında Hz. Muhammed anlatılır ve O’nun sevgisi insanlara ulaştırılır zannediyordum, yanılmışım, burası tam benim yerim imiş. Ancak şimdi de şunu anlamadım: Siz burada ne arıyorsunuz?..”
İşte anlattığımız bu örnekte olduğu üzere tertip edilecek çalışmalar, bir anlamda çok bilimsel görülse de insanlık git gide Peygamber sevgisinden uzaklaşmakta, cehaleti saadete çeviren bu sevgiden bihaber olanlarımızın sayısı küçümsenemeyecek derecede atmaktadır. Niyetlerimiz kadar amellerimiz de halisane ve Hak rızasına uygun düşmelidir ki bir fayda kesp edilebilsin.
Hulasa... Efendimiz (s.a.v.)’e îman nasıl ki hayatımızın hiçbir kesitinde bizden ayrılamaz ise Rasûlullah Efendimiz (s.a.v)’in yaşadığımız hayatla daimi bir birlikteliği de zorunludur. Hangi zaman ve mekânda olursa olsun, O’nunla daimi bir birlikteliğe ve O’nun örnekliğinde yaşamaya muhtacız. O’na îmana, O’nu sevmeye ve O’nun sevgisine muhtaç olduğumuz gibi... Mü’min açısından O’nsuz bir hayat tasavvur edilemez. Zira din Hazreti Allah’ın Peygamberimiz Efendimize vahyettiği, Rasûlullah Efendimizin de örnekliğiyle şerh ettiği yaşantısıdır. Öyle ise O’nu anmak ve anlamak ona kayıtsız şartsız bir teslimiyet, O’nu her şeyden çok sevmek ve O’na itaati Hakk’a itaat olarak kabul etmekle mümkündür.

Kutlu Doğum münasebetiyle tertip edilen bütün anma etkinliklerinde, Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’ya itaat mührünün bütün kalplere en güzel bir şekilde nakşolmasını, O güzel Peygamber’in sahibi Rabb’imizden niyaz ediyoruz.

Ve’s-selâmu alâ men ittebea’l-Hüdâ.
..................
1. el-Ahzâb, 33/21.
2. en-Nisâ, 4/80.
3. Âl-i İmrân, 3/31.
4. el-Bakara, 2/146.
5. el-Haşr, 59/7.
6. en-Necm, 53/3, 4.
7. Buhârî, Zekât 10; Müslim, Zekât 72.
8. Meâricü’n-Nübüvve, Muhammed Emin Hirevî.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • ESİN

    ÇOK GÜZELL OLMUŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞŞ...........

1 kişi yorum yazdı.