Özlenen Rehber Dergisi

63.Sayı

Fıkıh Köşesi...

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 63. Sayı
Soru: Sünnet kaç kısımdır? Sünneti hüdâ’yı terk etmenin hükmü nedir? Sünneti zevâid’i terk etmenin hükmü nedir? Sünneti zevâid adetler kabilindendir ne demektir? Sünneti terk etmekten murat nedir? Sünneti hafife alıp işlemeyenin hükmü nedir?





Cevap:

İBNİ ABİDİNİN SÜNNETİ TERK ETME HUSUSUNDA Kİ GÖRÜŞÜ

1-Sünnet kaç kısımdır?

Sünnet, iki kısımdır.

a) Sünnet-i hüdâ; dinde bir şiar olan, ibadet kabilinden olup (farz ve vacip olmayan) amellerdir.

b) Sünnet-i zevaid; dinde bir hüküm koymayan, Rasûlullah (s.a.v.)’e mahsus adet kabilinden olan sünnetler.

2- Sünneti hüdâ’yı terk etmenin hükmü nedir?

Sünnet-i hüdânın terki isâet (günah) ve kerahet icap eder. Cemaat, ezan, ikamet ve emsali bunlardandır. Tahrir sahibi: “Sünneti terk eden isâeti yani, delâlete nispet edilmeyi, yerilip kınanmayı ve zemmi hak eder” demiştir. İbn-i Nüceym, Menâr adlı eserin şerhinde isaet’in kerahetten daha kötü olduğunu söylemiştir. Burada münasip olan da odur.

“Telvih” adlı eserde de beyan edildiğine göre Sünnet-i müekkede’yi terk etmek harama yakındır. Şefaat’ten mahrum kalmayı gerektirir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.): “Her kim benim sünnetimi terk ederse şefaatime nail olmaz” buyurmuştur. Sünneti terk eden tekdir ve muaheze olunur.

3- Sünneti zevâid’i terk etmenin hükmü nedir?

Sünnet-i zevaid âdetler kabilinden olup, sünnet-i zevaidin terki isâet ve keraheti gerektirmez.

4- Sünneti zevâid adetler kabilindendir ne demektir?

İbn-i Abidin der ki; Ulema Sünen-i zevâid’e Rasûlullah (s.a.v.)’in kıraati, rükû’ ve secdeyi uzatması ile misal vermişlerdir. Şüphesiz ki bunlar ibadettir. Şu halde Sünen-i zevâid’in âdet olmasının manası; Rasûlullah (s.a.v.)’in ona çok devam etmesi ve âdet haline getirmesi, onu ancak bazı zamanlarda bırakmış olmasıdır. Çünkü sünnet, dinde tutulan yoldur. Sünnet haddizatında bir ibadettir. Buna âdet denilmesi arz ettiğimiz sebepten dolayıdır. Dinin şiarlarından ve tamamlayıcısından olmadığı için ona Sünnet-i zevâid denilmiştir. Sünnet-i hüdâ böyle değildir. Ondan murad; vacibe yakın Sünnet-i müekkede’lerdir ki terk edenler dalâlete nispet edilir. Çünkü onu terk etmek dinle alay sayılır.

5- Sünneti terk etmekten murad nedir? Israrla sünneti terk edenin hükmü nedir?

Sünneti terk etmekten murad; özrü yok iken ısrar üzere işlememeye devam etmektir. Nitekim İbn-i Emir Hâcc’ın “Tahrir” adlı eserinin şerhinde de böyle denilmektedir.

Mesela; bir kimse abdest uzuvlarını bir defa yıkamakla iktifa ederse bunu âdet haline getirdiği takdirde günahkâr olur. Âdet edinmezse günahkâr olmaz. O halde ısrarla sünneti terk etmeğe sebep, hafife almaktır.
Sünneti ısrar ve devam üzere terk edenler hakkında İmam Muhammed; “harp edilir”, İmam Ebû Yusuf ise “tedip olunur” demiştir.

6- Sünneti hafife alıp işlemeyenin hükmü nedir? Hafife almaktan maksat nedir?

Sünneti hafife almak iki türlü açıklanır.
Sünneti hafife almaktan maksat ona aldırış etmemek ise; bunu yapan kimse günahkâr olur.
Eğer sünneti hafife almaktan maksat onunla alay ve tahkir manasına gelen hafife almak ise; bu küfürdür.
(İbn-i Âbidin abdestin sünnetleri babı; namazın sünnetleri babı)

HADİSİN HÜCCET OLUŞU VE BUNU İNKÂR EDENLER HAKKINDA İMAM-I SUYÛTİ’NİN GÖRÜŞÜ:

Bazı ilimler vardır ilaç gibidir. Bazı görüşler de vardır ki abdesthane gibidir, ancak zaruret anında zikredilir. Allah’a hamdolsun ki, uzun zamandır mevcut olmayan fakat şimdilerde (kötü) kokusu yayılan bir görüş var. Bu görüş; sünnet-i seniyye ve rivayet edilen hadislerle amel edilemeyeceğini, sadece Kur’ân’ın delil olacağını söylemektedirler. Allah Tealâ hadisi şeriflerin âliliğini ve şerefini artırsın.

Ben bu sözün aslını ve batıl olduğunu insanlara açıklamak istedim. Çünkü bu, toplumu helake götürecek en büyük sebeplerden bir tanesidir.

Allah (c.c.) size merhamet etsin. Şunu bilesiniz ki, usul ilminde maruf olan şartları taşıyan kavlî olsun, fiilî olsun hadisler hüccettir. Rasûlullah (s.a.v.)’in hadislerini inkâr eden kimse küfre girer ve İslâm dairesinden çıkar, Yahudilerle, Hıristiyanlarla veyahut Allah’ın murad ettiği diğer kâfir fırkalarla beraber haşrolunur.

Esasında zaruret hâsıl olmasaydı, insanların birkaç asırdır uzak ve rahat durduğu bu görüşün aslını anlatmayı helal görmüyordum. Bu görüşte olanların, dört mezhep imamı zamanında ve onlardan sonraki zamanlarda da sayıları fazla idi. Dört imam ve onların ashabı derslerinde, münazaralarında ve eserlerinde bu görüş sahiplerini reddetmeye genişçe yer veriyorlardı. Ben inşallah onların delillerinden bir demet sunacağım. Muvaffak kılacak olan ise Allah’tır.

(İmam Suyuti sünnetin ispatı ve bunu inkâr edenlere reddiye hakkında mezhep imamlarından İmam Şafii ve hadis imamlarından İmam Beyhaki’nin görüşlerini zikretmiş ve böylece selefi sâlihîn’nin bu husustaki görüşlerini muhtasar bir şekilde aşağıda ortaya koymuştur. Aşağıda zikredilen delillerin tümü imam Suyûti’nin İmam Şafii’den ve İmam Beyhaki’den rivayetlerinden ibarettir. Allah cümlesinden razı olsun.)

İmam Şafii’nin Sünnete Bakışı

İmam Şafii’ye göre Allah (c.c.), Rasûl’ünün sünnetlerine uymayı emretmiş ve dolayısıyla sünnetlere uymakta böylelikle farz kılınmıştır.

İmam Şafii (r.a.) Risale’sinde şöyle der: Beyhaki de onun bu sözünü “Medhal” adlı eserinde nakleder:

1- Allah Tealâ, Rasûl’ünü, İslam dini, farzlar ve Kur’ân’la ilgili olarak öyle bir yere koymuştur ki; onu, farz kıldığı taatlar ile haram kıldığı masiyetlerin kendisiyle bilindiği bir meşale olarak insanlara gönderdiğini açıklamıştır. Ayrıca kendisine imanla Rasûl’üne imanı beraberce zikrederek Rasûlullah (s.a.v.)’in faziletini beyan etmiştir. Allah (c.c.) bunu şöyle ferman ediyor: “Allah’a, peygamberine ve indirdiğimiz Kur’ân’a iman ediniz. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Teğabun: 64/8)

2- İmanın dışında kalan hususlar imana tabidir. İmanın tam olması ise Allah’a ve Rasûl’üne beraberce inanma şartına bağlamıştır. Yine Allah Tealâ şöyle buyuruyor: “Muhakkak müminler onlardır ki, Allah’a ve Rasûlüne iman etmişlerdir ve onun maiyetinde içtimai bir işle meşgul bulundukları zaman da ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler.” (Nur: 24/62)

3- Allah Tealâ bir ayette de şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah Tealâ’ya itaat ediniz ve peygambere de, sizden olan emir sahiplerine de itaatte bulununuz. Sonra bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz, onu Allah-u Teâla’ya ve peygamberine arz ediniz.” (Nisa: 4/59) İlim ehlinden bazıları bu ayette geçen “emir sahipleri”nden muradın “Rasûlullah (s.a.v.)’in gönderdiği seriyyelerin komutanları” olduğunu söylemişlerdir. “İhtilafa düşerseniz” sözünün manası da “bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz” demektir. “İhtilafa düşerseniz” diye kastedilenler de “seriyyeye katılanlar ve itaat etmekle emrolundukları komutanlarıdır” “Onu, Allah Tealâ’ya ve peygamberine arz ediniz” kavlinden murat, “Allah’ın ve Rasûl’ünün sözüne bakın” demektir.

4- İmam Şafii Rasûlullah (s.a.v.)’in emrine uymanın farz oluşuna şu ayeti de delil getirir: “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa da ondan kaçının.” (Haşr: 59/7)

5- İmam Şafii (r.a.) bir gün bir hadis rivayet eder ve “sahihtir” der. Birisi:

—Ey Ebû Abdullah! Sen de aynı kanaatte misin? diye laf edince, bozulur ve şöyle der:

—Ey adam! Sen beni hiç Hıristiyan olarak gördün mü? Bana kiliseden çıkarken rastladın mı? Belimde Hıristiyan kuşağı gördün mü? Rasûlullah (s.a.v.)’den hadis rivayet edeceğim ve hem de aynı görüşte olmayacağım ha!
İmam Şafii bu ayetlerin dışında, Rasûlullah (s.a.v.)’in emrine uymayı, ona taatın zaruri olduğunu gösteren diğer ayetleri de zikreder. Bu durumda Allah Tealâ, Rasûl’üne itaati farz kıldığından dolayı, hiç kimse Rasûlullah (s.a.v.)’in emrini reddedemez.



İmam Beyhaki’nin Sünnete Bakışı

İmam Beyhaki meseleyi delillerle yukarıda olduğu gibi ortaya koyduktan sonra şöyle der: “Sünnetin delil oluşu sabit olmasaydı, Rasûlullah (s.a.v.) veda hutbesinde orada bulunanlara dini hususları öğrettikten sonra şöyle buyurmazdı: “Bakın! Burada bulunanlarınız bulunmayanlara (anlattıklarımı) aktarsın. Çünkü (umulur ki) kendisine aktarılan bazı kimseler dinleyenden daha iyi beller.” (Buhari, İlim) Beyhaki bundan sonra şu hadisi zikreder: “Bizden işittiği hadisi işittiği gibi aynen rivayet edenin Allah yüzünü ağartsın. Çünkü kendisine aktarılan bazı kimseler dinleyenden daha iyi beller.” (Tirmizi: 2657)

(Beyhaki bu hususta İmam Şafii’nin şu sözünü de nakleder) İmam Şafii de şöyle der: “Rasûlullah (s.a.v.) kendi sözünün dinlenip ezberlenmesi ve hakkıyla aktarılmasını tavsiye etmiştir. Bu da onun ancak hüccet olan şeyleri emrettiğinin delilidir. Çünkü bu ya yerine getirilmesi gereken bir helaldir veya kaçınılması gereken bir haramdır veya yerine getirilmesi gereken bir haddir veyahut alınıp verilmesi gereken bir maldır veyahut ta din ve dünya ile ilgili bir nasihattir.”(Yukarıdaki açıklamalar Beyhaki’nin el-Medhal ilâ Delaili’n-Nubuvve adlı Medhal-i Sağir eserinden alınmıştır.)

(Aşağıdaki açıklamalar Beyhaki’nin Medhal-i Kebir diye maruf el-Medhal ile’s-Sünen adlıeserinden alınmıştır.)

Rasulullah’ın Sünnetlerine Uymanın Farz Oluşu
Sünnetin Kısımları

Beyhaki anlattığına İmam Şafii der ki: Rasûlullah (s.a.v.)’in sünneti üç kısımdır:

1- Allah Tealâ’nın hakkında ayet inzal ettiği, Rasûlullah (s.a.v.)’in de Kur’ân’daki gibi aynen sünnet kıldığı hususlar.

2- Allah Tealâ’nın icmali (muhtasar, öz) olarak inzal ettiği, Rasûlullah (s.a.v.)’in de Allah Tealâ’nın bu ayette icmali olarak neyi kastettiğini açıkladığı, umumi olarak mı yoksa bazı şahıslara özel olarak mı farz kıldığını, kulların bununla nasıl amel edeceklerini izah ettiği durumlar.

3- Kuran’da hakkında ayet bulunmayan sadece Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnet olarak ortaya koyduğu hususlar.

İmam-ı Şafii sünnete uyulması ve hüccet olması hakkında âlimlerin görüşlerini şöyle sıralamıştır.

—Kendilerinden nakilde bulunduğum âlimlerden sünnetle ilgili açıklamalardan hiçbiri bu genel mananın dışına taşmaz. “Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnet olarak koyduğu her şeye tabi olmamızı Allah Tealâ farz kılmıştır. Ona uymayı kendisine uymak, ona uymamakta direnmeyi ise kendisine isyan olarak addetmiş ve bu hükmü böyle koymuştur. Bu (genel) hükümde hiçbir kimseyi dışarıda tutmadığı gibi, onun sünnetine uymamak için de bir çıkış yolu bırakmamıştır.” (Risale, 88)

a) Âlimlerden bazısı şöyle demiştir:
Allah Tealâ, Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetini, itaatin farz olduğu hususlardan kılmıştır. Hakkında Kur’ân’da “nas” (ayet) bulunmayan hususlardaki Rasûlullah (s.a.v.)’in koymuş olduğu sünnetler, Allah Tealâ’nın ilmi ilahideki rızasına muvafıktır.

b) Bazı âlimler de şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnet olarak ortaya koyduğu her sünnetin Kur’ân’da bir aslı vardır. Mesela, namazın rekâtları ve nasıl kılınacağı, Allah Tealâ’nın Kur’ân’da icmali olarak namazı farz kıldığı esasına dayanır. Aynı şekilde alışveriş ve diğer şer’î hususlarla ilgili koyduğu hükümler de Kur’ân’da bulunan bir asla dayanır. Nitekim Allah Tealâ şöyle buyuruyor: “Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yiyin.” (Nisa: 4/29) Keza diğer bir rivayette de şöyle buyurmaktadır: “Allah alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır.” (Bakara: 2/275) Bu durumda Allah Rasûlü bazı şeyleri helal bazılarını da haram kılınca, icmali olarak Kur’ân’da geçen namazı açıkladığı gibi bunda da Allah’ın neyi murad ettiğini açıklamış olmaktadır.

c) Bir kısım âlimler de şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) sünnetini, Allah’ın Rasûlü olması hasebiyle ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Rasûlullah’ın sünneti Allah’ın farzıyla sabit olmuştur.

d) Bazı âlimler de şöyle der:
Sünnet olarak koyduğu her şey Rasûlullah (s.a.v.)’in kalbine Allah tarafından konulmuştur. İşte Rasûlullah (s.a.v.)’in sünneti Allah tarafından kalbine konan hikmettir.

e) İbn-i Hacer el-Heytemi’ye şöyle sorulmuştur.
Bir kimse dua ederken; “Ey Allah’ım beni Muhammed (s.a.v)’in şefaatine nail olanlardan kıl” demekten (büyüklenerek) kaçınırsa hükmü ne olur? İbn-i Hacer el-Heytemi cevaben: “Rasûlullah (s.a.v)’in şefaatine ihtiyacı olmadığı için böyle dua etmekten kaçınan kimse ancak Allah ve Rasûl’ünü inkâr eden, kalbine kibir hastalığı galip gelerek tâ ki onu İslâm dininden çıkarıp hakiki küfre düşürdüğü bir kimsedir. Ehl-i sünnet imamlarımız dediler ki; bir kimseye “tırnaklarını kes” denilse ve o kimse de sünnetten yüz çevirme kastıyla “yapmam” dese, kâfir olur. Eğer bu hususta bile hüküm böyleyse Rasûlullah (s.a.v)’in şefaatine nail olanlardan olmaktan kaçınan kimsenin hali ne olur?” demiştir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • erbil

    Allah razı olsun

1 kişi yorum yazdı.