Özlenen Rehber Dergisi

71.Sayı

Fıkhın Aydınlığında...kader Hakkında Neler Biliyoruz...

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 71. Sayı
Kader Hakkında Neler Biliyoruz?...SORULARKader nedir? İnkâr edilirse ne olur? Kadere inanmak lazım mıdır? Kader hakkında yorum yapmak doğru mudur? Her şey kader midir? Her şey kader ise bizim irademiz ne oluyor? Sebeplerin rolü var mıdır? Günahlar da kader midir? Dua etmek fayda verir mi?

CEVAPLAR
Kader Nedir?
Kader; kulların hayır ve şer bütün fiillerini Allah’ın yarattığına, bunları yaratmazdan önce Levh-i Mahfuz’da yazdığına, her şeyin onun kazası ve kaderiyle, irade ve meşietiyle (dilemesiyle) olduğuna, ancak iman ve itaate razı olduğuna ve bunlara sevap vaat ettiğine, küfre ve masiyete (günah ve isyana) razı olmadığına ve bunlar için ikab (ceza) vaat ettiğine inanmaktır. (Bagavî, Şerhü’s-sünne)

Kadere İnanmanın Hükmü:
Kadere inanmak farzdır. Kader Kur’an ve Sünnetle sabittir. Kaderin bilinmesi akıl ve kıyasla değil, Kitap ve Sünnetledir. Kaderi İnkâr Etmek:
Huzeyfe (r.a.)’dan rivayetle Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her ümmetin Mecûsîleri vardır. Bu ümmetin Mecûsîleri de ‘Kader yoktur!’ diyenlerdir. Bunlardan kim ölürse cenazelerinde bulunmayın. Onlardan kim hastalanırsa ona ziyarette bulunmayın. Onlar Deccal bölüğüdür. Onları Deccal’a ilhak etmek Allah üzerine bir haktır.” (Ebû Dâvûd, Sünnet)

Kader Hakkında Konuşmak:
Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: “Biz kader hususunda münakaşa ederken Rasûlullah (s.a.v.) çıkageldi. Öylesine kızdı ki, kızgınlıktan hâsıl olan kızıllıktan, sanki yüzünden nar taneleri ortaya çıkmıştı. Bize şöyle çıkıştı:
“Bununla mı emredildiniz? Yoksa ben size bunun için mi gönderildim? Bilin ki sizden öncekileri, dini meselelerdeki münakaşalarının çokluğu ve peygamberleri hakkında düştükleri ihtilafları helak etmiştir.” Diğer bir rivayette ise şu ziyade vardır: “Kader hususunda münakaşa etmemeniz için yemin verdim.” (Tirmizî, Kader; İbn-i Mâce, Mukaddime) Ebû Müleyke oğlu Abdullah’ın rivayetine göre; o, Hz. Âişe (r.anhâ)’nın yanına girip ona kaderle ilgili bir şeyler söylemiş, o da kendisine şöyle cevap vermişti: “Kim kader konusunda herhangi bir meseleyi konuşacak olursa, âhiret günü kaderden hesaba çekilir. Kim de bu mevzuda bir şey konuşmazsa, âhirette kaderden hesaba çekilmez.” (İbn-i Mâce, 84, 6002)
Kader Hakkında Konuşanlara Karşı Takınılacak Tavır:
İbn-i Ömer (r.a.) Rasûlullah (s.a.v.)’den şöyle rivayet etmiştir: “Kader ehli ile oturmayın, düşüp kalkmayın, onlara sözü mevzuyu açmayın (itikat ile ilgili meselelerde onlarla münakaşa başlatmayın).” (Ebû Dâvûd, Sünnet)

Her şey kader midir? Her şey kader ise bizim irademiz ne oluyor? Sebeplerin rolü var mıdır? Günahlar da kader midir? Dua etmek fayda verir mi? Hayrı da şerri de yaratan Hz. Allah’tır; fakat onu kazanan kuldur. Kul, hayra yönelir ise Allah Teâlâ onun elinde hayrı yaratır, şerre yönelir ise şerri yaratır. Şerri yaratmak şer değil, şerri yapmak şerdir. Kul kendi irade sınırları içerisinde dilediğini yapabilmesi bakımından muhayyerdir (serbesttir). Allah (c.c.)’nun yaptıklarımızı ve yapacaklarımızı bilmesi, bizi, o işleri yapmaya zorladığı anlamına gelmez. Cennet’e girme de, Cehennem’e girme de kişinin yaptıkları sonucudur. Bir Müslüman “Takdir-i ilâhî böyledir.” diyerek bir günah işleyemeyeceği gibi, bir günahı işledikten sonra da; “Ne yapayım, takdir-i ilâhî böyle imiş!” diye kendini mazur gösteremez. Gerçek şudur ki; takdir-i ilâhînin o şekilde tecellisine sebep olan şey; bizim kendi irade ve ihtiyarımızla o işe yönelmemizdir. Bu sebeple, yaptığımız işlerden sorumluyuz. Hz Ömer (r.a.)’ın karşısına hırsızın biri getirildiğinde, ona niçin hırsızlık yaptığını sorar. Hırsız; “Allah böyle takdir etti, kaderimde hırsızlık yapmak varmış, ne yapayım!” deyince, Hz. Ömer; “Buna 30 kamçı vurun ve elini kesin!” diye emir verir. Sebebi sorulduğunda ise şöyle cevap verir: “Hırsızlık yaptığı için eli kesilir, Allah’a iftira attığı için de kamçı vurulur.”
Kaza ve kadere dayanarak sebeplere sarılmayı terk etmek de asla caiz değildir. Çünkü sünnet-i ilâhî şudur: Belirli bir sonuca ulaşabilmek için, o sonucu doğuran sebepleri bilmek, tedbirleri alarak gerekeni yapmak lazımdır. Müslüman’ın takdir-i ilâhîye rıza göstermesi, Allah’a tevekkül ve itimat etmesi, sebeplere sarılmaya engel değildir. İlk önce sebeplere sarılmalı, tedbirde kusur etmemeli, elinden geleni yapmalı, bundan sonrasını Allah’a bırakıp tevekkül etmelidir. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de; “Bir şeye azmettin mi Allah’a tevekkül et!” (Âl-i İmrân, 3/159) buyuruyor. Rasûlullah (s.a.v.) de kendisine gelip de; ’Hayvanımı bağlayarak mı, yoksa serbest bırakarak mı Allah’a tevekkül edeyim?’ diye soran kimseye; ’Bağla ve tevekkül et!’ buyurmuştur. (Tirmizî, Kıyamet 61, 2519)
Sevbân (r.a.)’dan rivayetle Rasûlullah (s.a.v.); “Ömrü, ancak birr (hayır ve iyilikler) uzatır; kaderi de ancak dua geri çevirir. Kişi, işlediği günah sebebiyle rızkından mahrum kalır.” (İbn-i Mâce, 90, 6007)
Sa’d bin Ebî Vakkas (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.); “Allah tarafından kendisine takdir edilene razı olması, âdemoğlunun mutluluğundandır. Allah’tan hayır dilemeyi terk etmesi âdemoğlunun bedbahtlığından ve Allah tarafından kendisine takdir edilene karşı kızgın(kırgın) olması da âdemoğlunun bedbahtlığındandır.” buyurmuştur. (Tirmizî, Kader)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.