Özlenen Rehber Dergisi

136.Sayı

Hz. Rukiyye

Kader USLU Özlenen Rehber Dergisi 136. Sayı
Hz. Rukiyye, Zâtü’l-Hicreteyn (İki hicret sahibi)…
Kızların ilki Hz. Zeyneb, ikincisi de Hz. Rukiyye’dir; ancak ilk vefat eden kızı da o olmuştur. Rukiyye annnemiz doğduğu zaman Allah Rasûlü (s.a.v.) otuz üç yaşında bulunuyordu. O da annesi Hatice ve kardeşleri ile birlikte nübüvvetle birlikte başlayan zorlukları bir bir yaşadı.
Hz. Rukiyye’nin evlilik çağı gelince ve birgün büyük amcaları Ebû Talib ile birlikte bir heyet evlerine geldi. Amcazâdelerinin akrabalığını arzu etmekteydiler. Hoşbeş ettikten sonra sadede gelindi ve Ebû Talib söze başladı. Şöyle dedi:
"Yeğenim Zeyneb’i Ebü’l-Âs İbni Rebî’e verdin. O gerçekten şerefli bir hısımdır. Rukıyye ile Ümmü Gülsüm’ü de amcanın oğulları Utbe ve Uteybe’ye istemeye geldik. Şeref ve soy bakımından onlar da geri değillerdir. Vermeyeceğini zannetmem. " dedi.
Efendimiz (s.a.v.) bu teklife karşı: "Doğru söyledin amcacığım! Akrabaya önem vermek gerekir. Ancak ey amcam! Bu konuda bana biraz mühlet ver de kızlarımla konuşayım. " buyurdu.
Hz. Rukiyye, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) risâletinden önce Ebu Leheb’in oğlu Utbe ile nişanlanmıştı. Ancak Peygamber Efendimiz, İslâm dinini tebliğe başlayınca ve Ebu Leheb hakkında "Ebu Leheb’in elleri kurusun" meâliyle başlayan Tebbet süresi nâzil olunca, Utbe’nin annesi Ümmü Cemil "Muhammed bizi hicvetti" diyerek, oğlunu Rukiyye’yi boşaması için kışkırtmaya başladı. Babası Ebu Leheb de oğlunu yanına çağırarak "Oğlum! Muhammed’in kızından ayrılmayacak olursan, ben senden ayrılırım" dedi. Utbe, annesi ve babasının teşvikiyle Rukiyye’yi zifaf vuku bulmadan önce boşadı.
Başka bir rivayette ise; Rasûlullah Efendimize (s.a.v.) vahyin gelişinin ardından aile efradı olarak Hz. Hatice ve kızları, sonrasında Hz. Ebû Bekir (r.a.) ile başlayan inananlar halkası hergün genişlemeye başladı. Kureyş müşrikleri de bu işin önünü almak için toplantılar yaparak şu karara vardılar:
"Muhammed’i yeni görevinde kendi başına serbest bıraktınız. Onu işinden alıkoymak mı istiyorsunuz? O halde kızlarını geri veriniz de onlarla meşgul olsun. Bu meşgale onu ızdıraba sürüklesin. . . " dediler
Kureyş’in azılı müşrikleri bir heyet halinde Ebû Leheb’in çocuklarına nişanlarını attırdılar. Ebû Leheb çocuklarına: "Eğer Muhammed’in kızlarını boşamazsanız başım başınıza haram olsun. Sizinle bir daha yüzyüze gelmeyeyim" diye tehdit etti. Utbe Rukıyye’den, Uteybe’de Ümmü Gülsüm’den ayrıldılar. Allah Teâlâ merhametiyle Habibi’nin kızlarını odun hamalının tuzağından, cimri ve uğursuz yaşayışından kurtardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) bunun akabinde kızını Hz. Osman (r.a.) ile evlendirdi.
Hz. Rukiyye, Hz. Osman (r.a.) ile evlendikten sonra Habeşistan’a hicret eden ilk kafile içinde yer almıştır. Efendimiz (s.a.v.), uzun süre kızı Rukiyye’den bir haber alamamış, nihayet bir kadın gelerek, onu kocası ile birlikte gördüğünü söylemişti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) "Osman, Hz. İbrahim ile Hz. Lût’tan sonra karısı ile birlikte hicret eden ilk insandır" buyurmuştu. Hz. Rukiyye, Habeşistan’da bulunduğu sırada Abdullah adında bir çocuk doğurmuştu. Hz. Rukiyye’nin bu ilk ve tek çocuğu, rivâyete göre altı yaşında vefat etmiştir.
Hz. Rukiyye, yine eşiyle birlikte Habeşistan’dan Mekke’ye dönmüş ve oradan da Medine’ye hicret etmişti. Bedir savaşından kısa bir süre önce Hz. Rukiyye rahatsızlanmış, bu yüzden Efendimiz (s.a.v.), Hz. Osman’a (r.a.) savaşa gitmemesi konusunda izin vererek hanımının yanında kalmasını istemişti. Bedir savaşının zafer haberini Zeyd b. Hârise’nin Medine’ye ulaştırdığı gün, Hz. Rukiyye ruhunu Allah’a teslim etmişti. Rasûlullah da (s.a.v.) Bedir savaşı yüzünden, çok sevdiği kızının cenazesinde bulunamamıştı.
H. 2/M. 624 yılında vefat eden Hz. Rukiyye’nin cenazesini Ümmü Eymen yıkadı. Kocası Hz. Osman (r.a.) da eşinin cenaze namazını kıldırdı. Sonra da Medine’de Mescid-i Nebî’nin yanındaki el-Baki’ mezarlığında toprağa verildi.
HZ. ÜMMÜ GÜLSÜM
Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) Üçüncü Nur Parçası…
Ümmü Gülsüm (r. anha), Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin üçüncü kerimesi…
Ablası Rukıyye (r. anhâ) ile kader çizgileri birbirine benzeyen ikiz gibi iki kardeş...
Her ikisi de iman ve edeb âbidesi Hz. Osman (r.a.)’a nikâhlanarak onun "Zinnûreyn=iki nur sahibi" diye ünvan almasına vesile olan bahtiyar hanımlar…Annelerimiz…
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in kızı Ümmü Gülsüm (r. anhâ), kızların diri diri toprağa gömüldüğü câhiliyet ve vahşet içerisinde yaşayan toplumda dünyaya geldi. Dolgun yüzlü ve çok güzel olduğundan dolayı ona Ümmü Gülsüm adı verildi. Efendimiz’in (s.a.v.) risaletinden önce gelişip büyüdü. O da ablası Rukiyye gibi cahiliye döneminde Ebû Leheb’in oğullarından birisine nişanlandı. Fakat Rabbimiz o gülleri, müşrik eli değmeden kurtarıp tekrar baba ocağına döndürdü.
Ümmü Gülsüm validemiz, kız kardeşleriyle beraber İslam’la ilk şereflenen kimselerdendir.
Kısa bir zaman sonra Hz. Rukıyye, Hz. Osman ile evlenip Habeşistan’a ailecek hicret ettiler. Ümmü Gülsüm (r.anhâ) kızkardeşi Fâtıma ile beraber Mekke’de Habîb-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin yanında kaldılar. İki ablası evlenmişti. Hayatın sıkıntıları, müşriklerin eza, cefa ve ambargoları artmıştı. Haşimoğullarıyla birlikte müslümanlar Ebû Tâlip mahallesinde hapsedilmişti. Üç yıl süren bu ambargoda aç ve susuz bırakılmışlardı. Ümmü Gülsüm (r.anhâ) bu zor ve sıkıntılı günlerde anne ve babasına destek oldu. Annesini teselli etmeye çalışırcasına ’Üzülme anneciğim!.. Allah herşeye kadirdir.’ dedi. Ve nihayet günler bir bir geçti. Birgün Ebû Tâlib müslümanların kuşatıldığı mahalleye geldi ve ambargonun kalktığını müjdeledi. Kâbe’ye asılan vesîkanın parçalandığını haber verdi. Bu haber müslümanları çok sevindirdi.
Çok zorluklar çektiler ama imanlarından taviz vermediler. Çektiği sıkıntılar imanlarını kuvvetlendirdi. Hz. Hatice (r.anhâ) annemiz bu kuşatmadan çok yıpranmıştı. Rahatsızlanıp yatağa düştü. Kızları hep hizmette idiler. Hicretin onuncu yılı Ramazan ayına girilmişti. Hastalığı gün geçtikçe artmaktaydı. Ramazanın onuncu günü Hz. Hatice annemiz ruhunu Mevlâsına teslim ederek sevdiklerini geride bıraktı. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz kendi eliyle Hatice Validemizi Hacun Kabristanına defnetti.
Yeryüzünde ilk müslüman oydu. "Ondan daha hayırlı bir eş yoktur." Nebevî iltifatına mazhar Hz. Hatice annemizin vefatından sonra Ümmü Gülsüm (r.anhâ)’nın ev içindeki sorumluluğu arttı. Bir müddet sonra Mekke müslümanlara dar gelmeye başladı. Hicret izni verilince, önce sahâbîler, ardından Rasûlullah Efendimiz Medine’ye hicret ettiler. Daha sonra da aile efradı Medine’ye getirildiler.
Ümmü Gülsüm (r.anhâ) Medine’ye hicret ettiğinde ablası Rukıyye (r.anhâ) rahatsızlanmış yatıyordu. Vefatına kadar hem babasına hem ablasına hizmet etti. Bu arada müşriklerin Medine’ye saldırı düzenleyeceği duyuldu. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz Kureyşlileri Bedir’de karşılamak için yola çıktı. Hz. Osman Medine’de kaldı ve bu savaşın son bulduğu gün Hz. Rukıyye ruhunu teslim etti.
Hz. Osman (r.a.) Rukıyye (r.anhâ) ile iman dolu bir birliktelik geçirmişti. Rukıyye validemizin vefatıyla Rasûlullah (s.a.v.) ile olan hısımlık ve yakınlık bağları maddeten kesilmişti. Bunun için çok üzülüyordu. Yakınları ona evlenmesini teklif etmişlerdi. O ise hepsini geri çevirdi. Hz. Ömer (r.a.) kızı Hafsa’yı teklif etti. Ona da müspet cevap vermedi. Hatta buna üzülen Hz. Ömer doğru Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimizin huzuruna geldi ve:
"Ya Rasûlallah! Hafsa ile evlenmeleri için Ebû Bekir ve Osman’a teklifte bulundum. Hiçbir cevap alamadım. " diye canının sıkıldığını söyledi. İki Cihan Güneşi Efendimiz, Hz. Ömer’in bu celâl ve öfkesini şu sözleriyle teskin etmeğe çalıştı: "Hafsa, Osman’dan daha hayırlısı ile, Osman da Hafsa’dan daha hayırlısı ile evlenecek" diyerek hatırını hoş etti.
Hz. Osman (r.a.) yine bir gün üzüntülü halde Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin huzuruna vardı. Üzüntüsünü yüzünden okuyan Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz onun hal ve hatırını sordu ve: "Ey Osman! Neden bu kadar üzüntülüsün?" buyurdu. O da; "Yâ Rasûlallah! Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün? Kızınızın vefatıyla yalnız kaldım. Daha da mühimi sizinle olan hısımlık bağım koptu. " dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): "Ey Osman! İşte Cebrâil! Allah’ın Ümmü Gülsüm’ü de sana nikâhlamamı emrettiğini bildiriyor. " buyurdu. Bu müjdeye Hz. Osman (r.a.) çok sevindi.
Ashaptan bütün kadınlar Ümmü Gülsüm’e (r.anhâ) yardımcı oldu. Kısa zamanda hazırlıklar tamamlandı. H. 3. yılın Rebiülevvel ayında düğünleri yapıldı. Hz. Osman (r.a.) böylece ikinci defa Rasûlullah (s.a.v.) Efendimize damat olma şerefine nail oldu. Bundan böyle "Zinnûreyn = iki nur sahibi" ünvanıyla çağrıldı.
Ümmü Gülsüm (r. anhâ) altı sene Hz. Osman (r.a.) ile birlikte yaşadı. Hudeybiye muâhedesinde beyat-ı rıdvan’da bulundu. Kaza umresine katıldı. Mekke’nin fethine şahit oldu. Annesi Haticetü’l-Kübra’nın kabrini ziyaret etmek istedi. Ancak H. 9. yılının Şaban ayında hastalandı. Babası ve kocası Tebük seferine çıkmışlardı. Hastalığı ağırlaştı... 27 yaşına yeni girmişti. Çocuğu olmamıştı. Hayata gözlerini yummak üzereydi. Ümmü Gülsüm (r.anhâ) son zamanlarındayken ordunun Medine’ye girdiği haberi geldi. Sağ sâlim döndüklerini duyunca biraz kendine gelir gibi oldu. Fakat çok geçmeden ruhunu teslim ederek ebediyete göçtü.
Rasûlullah Efendimiz kızının yanına girdiğinde Ümmü Gülsüm’ün bedeni daha yeni soğuyordu. Efendimiz (s.a.v.) Hz. Osman’ın koluna girip dışarı çıkardı. Hz. Safiyye, Esma ve Ümmü Atıyye içeri girdi. Efendimiz (s.a.v.) bu kadınlara: "Kızım Ümmü Gülsüm’ü üç, beş veya daha fazla yıkayınız. " buyurdu. Gasil ve kefenleme işi bitince erkekler içeri girip cenâzeyi dışarı çıkardılar. Cenâze namazını Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz kıldırdı.
Enes (r.a)’den rivayet edildiğine göre dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.)’in kızının defnine şahit olduk. Rasûlullah (s.a.v.) kabir başında oturuyordu. Gözlerinden yaşlar aktığını gördüm.
’Aranızda bu gece eşiyle ilişkide bulunmayan biri var mı?’ diye sordu. Ebu Talha:
’Ben varım’ dedi. Rasûlullah (s.a.v.):
’Kabre in’ buyurdu. O da kabre indi.
Dualarla Baki’ kabristanlığına ablaları Rukıye ve Zeyneb’in yanına defnedildi.
Ümmü Gülsüm annemizin vefatıyla üzülen Hz. Osman’a Efendimiz (s.a.v.): "On tane kızım olsaydı biri öldükçe onları birer birer Osman’a nikâhlardım. " diyerek iltifatta bulundu.
Cenâb-ı Hakk, şefaatlerine nail eylesin.

Yararlanılan Eserler
Salih Suruç, Peygamberimizin Hayatı
M. Asım Köksal, İslam Tarihi
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.